Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2022/1606 E. 2023/434 K. 27.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1606
KARAR NO: 2023/434
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/06/2022
NUMARASI: 2022/163 Esas – 2022/451 Karar
DAVA: Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 27/04/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı bankanın ilgili alacağı ipotek ile temin edilmiş olduğunu, dava dışı … A.Ş.’nin iflas işlemlerinin devam ettiğini, İstanbul …iflas Müdürlüğü … İflas Sayılı Dosyası sayılı dosyasına alacak kaydı yaptırmadığını, davalı banka bu iflas dosyasında ipotekli şirket taşınmazın ihalesini talep ettiğini ve ihale yapıldığını, dava dışı müflis … A.Ş. şirketinin tüm kayıtları üzerinde kat tarihinden önce yapılan protokoller ve ödemelerin de nazara alınmasını, çift kayıt olup olmadığı,dava dışı şirket tarafından ödendiği beyan edilen 6.500.000 USD’nin banka kayıtlarında yer alıp almadığının tespitinin yapılmasını, müvekkili davalının davalı bankaya hesap kat tarihi ve iflas alacak kaydı tarihinde belirlenen bedelin 30.000,00 TL’lik kısmından borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın bir kredi kuruluşu olduğunu, kullandırdığı kredilerin ödenmemesi halinde yasal takip yapmasının ve bunları nakde çevirmesinde yasaya aykırılık olmadığını, müvekkili banka tarafından, 2002 tarihli genel kredi sözleşmesi ile tesis edilen ve kullandırılan kredilerden kaynaklanan alacak 2005 yılında takibe konu edildiğini ve 2019 yılında müvekkili banka alacağının bir kısmının tahsil edildiğini, davacı tarafın müvekkili bankayı 20 yıl sonra yolsuzlukla suçlaması hem hukuki hem de gerçekçi olmadığını, müvekkili bankanın bütün işlemleri kanuna uygun ve yargı sürecinden geçerek onandığını, dava dışı kredi borçlusu şirketin iflas etmesi üzerine de müvvekkili banka alacağı iflas masasına kaydedildiğini, iflas masa malvarlığına giren ve müvekkili bankaya ipotekli olan taşınmazlardan, müvekkili banka alacağının bir kısmının ödenmediğini, müvekkili banka halen 160.000.000,00 TL alacaklı olduğunu, İstanbul …İflas Dairesi … İflas dosyasına kaydedilen ve yargı aşamasından geçerek kesinleşen müvekkili banka alacağı yasa gereği tekrar yargılama konusu yapılamayacağından, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu gereği davacı tarafın dava dışı kredi borçlusu … San.A.Ş.’ne olan kefaleti kendiliğinden ortadan kalktığından davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “somut olayda davalı banka ile dava dışı … San. A.Ş. arasında 18/04/2002 tarihli kredi sözleşmesi ve 12/04/2002 tarihli sözleşme ve 31/03/2006 tarihli ek sözleşme imzalanmış, davacı yanca müteselsil kefil sıfatıyla iş bu kredi sözleşmesini imzalamış, dava dışı şirket yönünden hesap kat edilerek yargılama aşamaları sonucunda aleyhine başlatılan takip kesinleşmiştir.6098 sayılı TBK yürürlüğe girmeden önce kredi hesabı kat edilmiş ve asıl dava davanın davacısı kredi alacağı muaccel olmuştur. Bu durumda işleyecek zaman aşımı süresi 818 sayılı BK 125. maddesindeki 10 yıllık süre olup, TBK’nın 146. maddesindeki süre ile aynıdır. Kefalet süresi içinde hesap kat edilip alacak muaccel olmuş olmakla birlikte, kefalet süresini belirleyen ve sınırlandıran TBK’nın 598/3. madde hükmünün dikkate alınması gerekir. 6101 sayılı Yürürlük Kanunu gereğince 01/07/2012 tarihinden itibaren 01/07/2013 tarihine kadar kefalet sorumluluğu uzatılmıştır. Bu tarihe kadar bir icra takibinin yapıldığı kanıtlanmadığından, somut olayda bu tarihte kefalet sona erdiği anlaşılmakla; davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı banka ile davacı arasında kredi sözleşmesinden kaynaklanan hukuki ilişki olduğu gibi davalı bankanın davacı aleyhine düzenlemiş olduğu ihtar ile alacak iddiasında bulunduğu İlk derece mahkemesi tarafından da kabul edilmiş olup iş bu alacak iddiasının zamanaşına uğradığını, ancak bu zamanaşamı iddiası bir defi olup davacı hakkında takip yapılması halinde defi olarak ileri sürülememesi halinde davacının bankaya karşı iş bu davayı açmak zorunda kalacağını bu nedenle muhtemel icra takibinden önce bu davanın açılmasında hukuki yarar olduğunu, bu davanın açılmasını engelleyen yasal bir hüküm de olmadığını beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, kredi sözleşmesi ve hesap kat ihtarı nedeniyle borçlu olmadığının tespiti(menfi tespit) davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunup ulunmadığı noktasındadır. Davalı banka ile dava dışı … San. A.Ş. Arasında 2002 yılında genel kredi sözleşmesi imzalanmış ve davacı … bu sözleşmeye müteselsil kefil olmuştur. Davacı tarafından, Beşiktaş … Noterliğinin 18/08/2004 tarih ve … YN’lu hesap kat ihtarındaki borcun doğru olmadığından bahisle hesap kat tarihi ve iflas alacak kaydı tarihinde belirlenen bedelin 30.000,00 TL’sinden borçlu olmadığının tespiti istemiyle eldeki dava açılmıştır. Davalı taraf ise cevap dilekçesinde, kefilin borçtan sorumluluğunun 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve 6101 sayılı Yürürlük Kanunu gereğince kendiliğinden ortadan kalktığını, hukuki yarar bulunmadığını beyan etmiştir. Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun 598/3. Maddesine göre, bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. Anılan Kanuni düzenlemeye göre 10 yılın geçmesiyle kefalet ortadan kalkacağına göre, maddi anlamda hak sona erdiğinden bu 10 yıllık süre hak düşürücü süre niteliğindedir. Ancak, bu Kanuni düzenleme 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile ihdas edilmiş olup, genel kredi sözleşmesi ve kefalet tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununda bu şekilde bir düzenleme mevcut değildir. Buna karşın Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun 5/2. Maddesi ile, Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahiplerinin Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanacağı düzenlenmiştir. Buna göre, Türk Borçlar Kanunu 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olup ilk defa öngörülen hak düşürücü süreler en geç 01.07.2013 tarihi itibariyle sona ermiş bulunmaktadır. Somut olayda kredi ve kefalet sözleşmeleri 2002 yılında imzalanmış olup, dava tarihi itibariyle TBK’nın 598. Maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre dolmuş bulunmaktadır. Bu durum davalı tarafın da açıkça kabulündedir. Davalı tarafından başlatılan ipotek takibinde, davacı borçlu olarak gösterilmediği gibi, davaya konu kredi sözleşmesi nedeniyle davacı hakkında herhangi bir icra takibi başlatıldığı iddia ve ispat edilmemiştir. Davalının, davacı taraftan bir alacak talebi bulunmadığı, aksine kefaletin sona erdiğinin beyan edilmesi karşısında davacının eldeki menfi tespit davasını açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. Bu nedenle mahkemece davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 27/04/2023