Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2021/93 E. 2021/184 K. 25.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/93
KARAR NO: 2021/184
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/10/2020
NUMARASI: 2017/1214 Esas – 2020/455 Karar
DAVA:Yönetim Kurulu Kararının Hükümsüzlüğünün Tespiti
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/02/2021
Taraflar arasındaki tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, müvekkili şirket hakkında, CMK 133. maddesi uyarınca, kayyum atanmasına karar verildiğini, bu kez İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin 21/10/2016 tarih ve 2016/4512 D.iş sayılı dosyasından ve aynı hakimliğin 04/11/2016 tarihli ve 2016/4579 D.iş sayılı dosyasından verilen karar ile Resmi Gazete’nin 01/09/2016 tarihli ve 29818 sayılı 2. Mükerrer nüshasında yayımlanan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 19. Maddesi uyarınca kayyumların yetkisi sonlandırılarak tüm yetkilerin Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna devrine karar verildiğini, müvekkili şirket yönetim kurulu tarafından alınan 17/03/2016 tarih ve 15 sayılı kararı ile … – USA adresinde faaliyet gösteren 8.000.000 USD sermayeli … Unvanlı şirketin %25 hissesi satın alınarak söz konusu şirkete ortak olunduğunu ve para kaçırmak amaçlı 1.500.000 USD’nin bahsi geçen şirket hesabına gönderildiğini, yönetim kurulu kararının gerek TTK hükümleri ve şirket ana sözleşmesi uyarınca gerekse de mal kaçırma amacı ile yapılmış olmakla yok hükmünde olduğunu, müvekkili şirket ana sözleşmesi uyarınca, yurt dışında bulunan bir şirkete iştirak etmek için genel kurul kararı alınmasının zorunlu olduğunu, davalılarca genel kurulun onayı alınmaksızın yurt dışında faaliyet gösteren bir şirkete ortak olunmasına ilişkin yönetim kurulu kararının yetki gasbı yönünden yok hükmünde olduğu gibi, söz konusu yok hükmünde olunan karar gereğince yapılan tüm işlemlerinde geçersiz olduğunu, söz konusu yönetim kurulu kararının muvazaalı olarak ve mal kaçırma saiki ile alındığını, dava konusu karar ile yapılan uygulama arasında büyük bir çelişkinin bulunduğunu, kararda ortak olunacak şirketin sermayesinin 8.000.000 USD olduğu ve %25 hissesinin satın alınmasına karar verildiğinin belirtildiğini, bu durumda karşı tarafa 2.000.000 USD ödeme yapılması gerekmesine rağmen 1.500.000 USD ödeme yapılmış olmasının da kararın gerçek ve geçerli bir karar olmadığını, mal kaçırma amacı ile alındığını ortaya koyduğunu, yine kararda ortaklık hissesinin % 25 olduğu belirtilmiş olmasına rağmen 07/06/2016 tarihli bilgi formunda % 20 olarak gösterilmiş olmasının da iddialarını desteklediğini, yine tüm bu işlemlerin 15 Temmuz hain darbe girişiminden kısa bir süre önce olmasının da oldukça manidar olduğunu belirterek fazlaya ilişkin sair talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla 17/03/2016 tarih ve … numaralı … Ünvanlı şirketin %25 hissesinin satın alınmasına ilişkin yönetim kurulu kararının geçersizliğinin tespitine, geçersiz yönetim kurulu kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili, davanın süresinde açılmadığını, TTK’da yönetim kurulu kararlarını düzenleyen 390-391. Maddelerinde yönetim kurulu kararlarının iptaline ilişkin açık bir hükmün yer almadığını, davacı tarafın ileri sürdüğü iptal gerekçesinin kanunun aradığı iptal sebepleri arasında bulunmadığını, söz konusu yasal düzenlemelerin ise TTK m. 192/II ve m.460/V hükümlerinde vücut bulduğunu, söz konusu iptal isteminde bulunma hakkının süre ile sınırlandırılmış olup süresiz olarak iptal davası açma hakkını vermediğini, davacı tarafın TTK uyarınca yönetim kurulu kararlarına karşı iptal davası açmasının mümkün olmadığını, davacı şirketin işbu davayı açmaya yetkisinin bulunmadığını, müvekkillerinin yetki gasbında bulunarak karar alma durumlarının söz konusu olmadığını, yönetim kurulu olarak almış oldukları kararların tamamen yasal olarak kendilerine tanınmış yetkiler çerçevesinde olup görev süreleri boyunca müvekkillerinin bu yetkileri doğrultusunda karar alıp uygulamalarda bulunduklarını, yabancı yatırımcılar ile yapılan görüşmeler esnasında ABD’deki emlak sektörü ile ilgili detaylı bilgilerin alındığını, karlı olacağı düşüncesi ile yatırım kararı alındığını, müvekkillerinin yatırım taahhüdünün 1.500.000 ABD Doları tutarını karşılayabildiklerini, kalan bakiyenin ödenememesinin anlaşmanın 1.500.000 ABD doları tutarında olduğu ya da anlaşmada herhangi bir muvazaa bulunduğu anlamını taşımadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, TMSF’ye devredilen şirketlerde şirket aleyhine (yönetim) aleyhine dava açmak için genel kurul izni almaya gerek yoksa da (KHK hükmü gereği) yönetim kurulu kararları iptalinde davalının mutlaka şirket olması zorunlu olduğu, oysa eldeki davanın bizzat şirket tarafından eski yöneticilere karşı açıldığı, davalı olması gereken şirketin davacı konumunda olması, davalı olması gereken şirket yerine de şirketin eski yöneticilerinin davalı gösterilmesi nedeniyle iş bu davaya devam edilmesinin mümkün olmadığı, somut olayda yönetim kurulu kararının iptali ancak varsa şirketin denetim kurumunca (tüm deneticilerin birlikte hareket ederek) açılması veya açılacak bu dava işaret edilerek dava açılmadan önce şirkete bir dava kayyumu atatılıp şirket adına değil de devir alan TMSF tarafından şirket aleyhine dava açılmalı şirketi de o davada davalı olarak dava kayyumu temsil etmesi gerektiğinden davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin taraf sıfatının, TMSF eliyle yönetilmesinden kaynaklanan özel durumu nedeni ile sübut bulduğunu, yani müvekkili şirkete, 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünden sonra kayyım atanmış, devamla kayyımların yetkisi TMSF’ye devredilmiş ve Şirketin Yönetim Kurulu Fon tarafından oluşturulmuş ve Fon Kurulu’nun ve Başbakan Yardımcılığı Makamının muhtelif kararlarıyla Yönetim Kurulu üyeliklerine atamalar yapılmış olduğunu, 6758 sayılı kanunun 19/9 maddesi gereğince müvekkil şirket genel kurul yetkilerinin kullanılması Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olunmaksızın TMSF veya TMSF eliyle oluşturulan yönetim kurulu tarafından kullanıldığını, müvekkili şirketin özel bir statüde olduğu ve Türk Ticaret Kanunun kısıtlayıcı hükümlerine tabi olunmadan Yönetim Kurulunun yetkilerini kullanabileceği hususunun mahkemece gözardı edildiğini, dolayısıyla özel kanunlar kapsamında teşekkül eden yönetim kurulu ile müvekkili şirket tüzel kişiliği arasında mevcut temsil ve yönetim ilişkisinin Türk Ticaret Kanunun kısıtlayıcı hükümlerinden bağımsız olarak değerlendirilmesi gerektiğini, bu kapsamda işbu davada, davacı sıfatının müvekkili şirkete ve davalı sıfatının ise işlemi gerçekleştiren eski yönetim kurulu üyelerine ait olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, şirketin 17/03/2016 tarih ve 15 sayılı yönetim kurulu kararlarının TTK 391.maddesi gereğince batıl olduğunun tespiti ile butlanına karar verilmesini talebine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda davanın usulden reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. HMK 355 maddesi gereğince ileri sürülen istinaf sebepleri ve kamu düzeni nedenleri ile sınırlı olarak kararın istinaf incelemesi yapılmıştır. Uyuşmazlık, dava konusu yönetim kurulu kararının butlanla hükümsüz olduğunun tespiti davasında, tarafların aktif ve husumet ehliyetlerinin somut olayda bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Yönetim kurulu kararının butlanı davasında, hukuka aykırı olduğu düşünülen yönetim kurulu kararından etkilenen herkesin dava açmakta hukuki yararı vardır. Bu kişiler, şirket ortakları, ilgili yönetim kurulu kararının uygulanmasından dolayı sorumluluğu söz konusu olabilecek şirket görevlileri, şirketle borç-alacak ilişkisi içerisinde olan kişiler olabilir. Yönetim kurulu kararlarının butlanının tespitinin söz konusu olduğu davada da taraflardan biri, yönetim kurulu kararının mahkeme tarafından hükümsüz kılınmasını isteyen davacı iken; bu davanın davalısı anonim şirket tüzel kişiliğidir. Davacının dilekçesinde anonim şirket tüzel kişiliğinden başka bir kişiyi (yönetim kurulu üyelerinden biri ya da yönetim kurulu) davalı olarak gösterınesi halinde, pasif husumet ehliyeti yokluğundan dolayı dava dinlenmeyecektir. Anayasanın 121.maddesi ile 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunun 4.maddesine göre; Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunca 15/08/2016 tarihinde kararlaştırılan 1 Eylül 2016 tarihli, 29818 sayılı ikinci mükerrer Resmi Gazetede yayınlanan, 674 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkındaki KHK’nin 19.maddesinde; Kayyımlık yetkisinin devri ve tasfiye üst başlığı ile “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca kayyım atanmasına karar verilen şirketlerde görev yapan kayyımların yetkileri, hakim veya mahkeme tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilir ve devirle birlikte kayyımların görevleri sona erer. (2) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra ve olağanüstü halin devamı süresince terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca şirketlere ve bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 13 üncü maddesi uyarınca varlıklara kayyım atanmasına karar verildiği takdirde, kayyım olarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu atanır. (3) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen şirketler hariç olmak üzere; birinci ve ikinci fıkra kapsamındaki şirketlerin mali durumu, ortaklık yapısı, diğer sorunları veya piyasa koşulları nedeniyle mevcut halin sürdürülebilir olmadığının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından tespit edilmesi durumunda, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu şirketin yahut varlıklarının veya bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 13 üncü maddesinde belirtilen varlıkların satılmasına veya feshi ile tasfiyesine karar verebilir. Satış ve tasfiye işlemleri Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından yerine getirilir.” hükmü gereğince davalı şirkete kayyumların görevi TMSF’ye devredilmiştir. Anayasanın 121.maddesi ile 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunun 4.maddesine göre; Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunca 02/01/2017 tarihinde kararlaştırılan 06 Ocak 2017 tarihli 29940 sayılı mükerrer Resmi Gazetede yayınlanan 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkındaki KHK’nin 81 maddesi ile; “10/11/2016 tarihli ve 6758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 19 uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “(3) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen şirketler hariç olmak üzere; birinci ve ikinci fıkra kapsamındaki şirketler, soruşturma ve kovuşturma sonuna kadar, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun gözetiminde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakanın atadığı yöneticiler tarafından ticari teamüllere uygun olarak ve basiretli tüccar gibi yönetilir. Bu şirketlerin yöneticileri Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakan tarafından atanır ve görevden alınır. Bu şirketlerin mali durumu, ortaklık yapısı, piyasa koşulları veya diğer sorunları nedeniyle mevcut halin sürdürülebilir olmadığının tespit edilmesi durumunda, şirketin yahut varlıklarının veya 5271 sayılı Kanunun 128 inci maddesinin onuncu fıkrasında belirtilen malvarlığı değerlerinin satılmasına veya feshi ile tasfiyesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakan tarafından karar verilebilir. Satış ve tasfiye işlemleri ilgili şirketin yönetim kurulu tarafından yerine getirilir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakan onayıyla belirlenir.” hükmü gereğince davalı şirkete TMSF’nin ilişkili olduğu, Başbakan yardımcılığı makamı ve TMSF tarafından yönetim kurulu oluşturulduğu anlaşılmıştır. Söz konusu KHK’de ayrıca KHK’ler gereğince kapatılan ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya hazineye devredilen şirketler hariç olmak üzere birinci ve ikinci fıkra kapsamındaki şirketlerin soruşturma ve kovuşturma sonuna kadar tasarruf mevduatı sigorta fonunun gözetiminde, TMSF’nin ilişkili olduğu bakanın atadığı yöneticiler tarafından ticari teamüllere uygun olarak ve basiretli tüccar gibi yönetilir ifadeleri ile kapatılan şirketlerden ayrı bir düzenlemeye tabi tutulmuş ve ticari teamüllere uygun olarak ve basiretli tüccar gibi yönetileceğine de ayrıca vurgu yapılmıştır. Söz konusu her iki kararname maddesinde davalı şirketin KHK’ler uyarınca kapatılmadığı, aksine şirketlerin yöneticileri Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu bakan tarafından ve TMSF tarafından atanan yönetim kurulu tarafından yönetildiği anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere, davacı şirketin yöneticileri Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu bakan tarafından ve TMSF tarafından atanan yönetim kurulu tarafından yönetildiği, dolayısyla TMSF’den bağımsız tüzel kişiliğinin devam ettiği, bu bağlamda şirket tüzel kişiliği hak ve alacaklarına sahip; borç ve yükümlülüklerinden sorumlu olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, yönetim kurulu kararlarının geçersizliğinin tespiti davasında husumetin şirket tüzel kişisine yöneltilmesi gerekirken yönetim kurulu üyelerine husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığı gibi, şirket hissedarı 3. Kişiler … tarafından davaya davacı yanında asli müdahillik talebinde bulunulmuş ise de, HMK md. 357 gereğince, istinaf aşamasında müdahale talebinde bulunulamayacağı gözetildiğinde, eldeki davanın aktif ve pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekir ise de, sonucu itibari ile doğru olan karara yönelik istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçeler ışığında, davacının istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının hazineye irat kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.