Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2021/522 E. 2021/501 K. 16.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2021/522
KARAR NO : 2021/501
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/01/2021
NUMARASI: 2020/883 Esas
DAVA : Şirket Ortaklığından Ayrılma
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 16/04/2021
Taraflar arasındaki şirket ortaklığından ayrılma davasında talep edilen ihtiyati tedbirin reddine yönelik olarak verilen ara kararına karşı süresi içinde ihtiyati tedbir talep eden davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması uterine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ DAVA:Davacı vekili, müvekkilinin, davalı şirket bünyesinde A grubu pay sahibi ve yönetim kurulu üyesi olarak yaklaşık 20 yıldır görev yaptığını, davalı şirket yetkilileri tarafından yapılan 01.09.2020 tarihli bildirim ile müvekkili ve onun aile bireyleri hakkında haksız itham ve suçlamalarda bulunulduğunu, bu nedenle ortaklar nezdinde güven ilişkisinin zedelendiğini, bu ortaklık ilişkisinin devamının müvekkilinden beklenmeyecek hale geldiğini, davalı şirketin, 2016 yılında …ile birleşmiş olup; bu birleşmeden KDV ve Kurumlar vergisi yönünden vergi avantajları doğduğunu, bu vergi avantajları sebebiyle şirketin karlılığının arttığını, buna mukabil müvekkilinin %10 hissesi küçüldüğünü, vergi avantajı ile artan karlılıktan müvekkilinin pay alamadığınu, hem de küçülen hisse nedeniyle doğan zarar nedeniyle de müvekkiline bir tazminat ödemesinin yapılmadığını, birleşme görüşmeleri sırasında müvekkiline %7,5 pay verileceği akdedilmiş olmasına rağmen işbu akit hakim ortaklar tarafından dikkate alınmamış ve müvekkiline salt %2,5 pay verildiğini, hak etmiş kar payı alacağının ve esas sermaye payının gerçek değerine uyan ayrılma akçesinin kendisine ödenmediğini ileri sürerek müvekkilinin davalı şirketteki ortaklığından haklı sebeple çıkmasına, şimdilik 500-TL ayrılma akçesinin davalıdan tahsiline ve yine şimdilik 500-TL kar payı alacağının; vergi avantajları ile davalı şirket üzerinde oluşan karlılığın; ayrıca müvekkilimizin küçülen hisse nedeniyle doğan zararının dikkate alınarak ticari temerrüt faizi ile davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, müvekkili şirketin merkezi Gebze’de olup, davanın yetkisiz yerde açıldığını, HMK 14/2. maddesinde düzenlenen yetki kuralının kesin yetki kuralı olduğunu, davacının müvekkili şirketi, eşi ve eşinin yakın akrabaları adına kurulan farklı şirketler vasıtasıyla organize bir düzen içerisinde yıllarca süregelen bir şekilde ve çok büyük miktarlarda zarara uğrattığının tespit edildiğini, Gebze Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/751 E. sayılı dosyasından davacı aleyhine ikame edilmiş olan tazminat davasının neticesinin, bekletici mesele yapılması gerektiğini, dava konusu taleplerin zamanaşımına uğradığını, limited şirketleirne özgü olan çıkmanın anonim şirketler hakkında uygulanamayacağını, davacının şirket birleşme aşamaların tümüne katılarak olumlu oy kullandığını, aksine, ortaklık payının azalması karşısında daha yüksek miktarda bir pay verileceği yönünde herhangi bir yazılı belgenin bulunmadığını, müvekkili şirket bünyesinde oluşan karların, bir sonraki faaliyet dönemindeki işletme sermayesi veya sair suretteki ihtiyaçlarına binaen ortaklara dağıtılmaksızın şirket bünyesinde kullanıldığını, genel kurul toplantılarının tamamına davacının iştirak ettiğini, bu konuda herhangi bir ihtirazi kayıt veya talep öne sürmediğini, oybirliği ile alınan kararlar ve genel kurul toplantıları neticesinde kar dağıtımı yapılmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili, 20.01.2021 tarihli dilekçesi ile, şirket içi bir güvensizlik ve menfaat ihtilafı mevcut olduğunu, şirket varlığının korunması amacıyla şirkete denetim kayyımı atanmasını ve dava aşamasında bir tedbir olarak yöneticinin kararlarının denetim kayyımının onayına bağlanmasını zorunlu kıldığını belirterek davalı şirkete denetim kayyımı atanmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesince, davacı tarafça istenilen davalı şirkete denetim kayyımı atanmasını gerektirir somut ve objektif bir husus bulunmadığı, buna ilişkin yeterli ve inandırıcı delil sunulmadığı, davacının haklılığının ve/veya davanın esasının çözümününü yargılamayı gerektirdiği, hakkın bulunması halinde elde edilmesine mani bir durum bulunmadığı gerekçesiyle ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiştir. Bu ara kararına karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle, dava dilekçesindeki iddialarını tekrar ederek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve tedbir talebinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE : Talep, davalı şirket ortaklığından çıkma ile ayrılma akçesi ve dağıtılmayan kar payı alacağının tahsili istemli davada, davalı şirkete denetim kayyım atanması yönünde tedbir kararı verilmesine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçeyle ihtiyati tedbir taleplerinin reddine karar verilmiştir.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Limited şirketler yönünden TTK’nın 636 ve 638. maddelerinde özel geçici hukuki koruma düzenlemesi getirildiği halde, anonim şirketler yönünden geçici hukuki korumaya ilişkin özel düzenleme yapılmadığından, tedbiren denetim kayyımı atanması talebi hakkında genel hüküm olan HMK’nın 389 vd. maddelerinin uygulanması gerekir.HMK’nın 389. Maddesi uyarınca; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyat tedbir kararı verilebilir “.Aynı Yasa’nın 390/3 maddesi,” Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkca belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” düzenlemesini içermektedir.Somut olayda, davalı şirketin bir dönem yönetiminde yer alan davacı ortak hakkında usulsüz işlemler nedeniyle şirketi zarara uğrattığından bahisle davacı ortağın şirketten uzaklaştırıldığı, bu asılsız ithamlardan dolayı ortaklar arasında güven ilişkisinin kalmadığı iddia edilerek eldeki dava açılmış olup, şirket yönetim kurulunun şirket aktiflerinin azaltıcı, pasiflerini artırıcı uygulamaları nedeniyle şirkete denetim kayyımı talep edilmiş ise de, davada ileri sürülen iddia ve neticei talep, savunma ve dosyanın geldiği aşama itibariyle itibariyle yaklaşık ispat olgusu gerçekleşmediğinden ilk derece mahkemesinin kararı ve gerekçesi yerindedir. Yukarıda açıklanan gerekçeler doğrultusunda HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Peşin harcın karar harcına mahsubuna başkaca harç alınmasına yer olmadığına,3-İstinaf yoluna başvuran tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 362(1)-f maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliği ile karar verildi.