Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2021/376 E. 2022/1451 K. 27.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/376
KARAR NO: 2022/1451
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/11/2020
NUMARASI: 2019/67 Esas – 2020/545 Karar
DAVA: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 27/12/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı ve davalı vekillerince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Yanlar arasında 21 Haziran 2006 tarihli ve “Protokoldür” başlıklı bir hisse devri sözleşmesi bağıtlandığını, sözleşme kapsamında, eski unvanı … İnşaat ve Ticaret A.Ş. olan, unvan değişikliği İle … İşletme İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. unvanını alan ve Aydın İli, Didim İlçesi … Köyü … ada … parsel ile … ada … parsel no.lu taşınmazlar üzerindeki … Otel’e de malik olduğu belirtilen şirket hisselerinin devri için davalı tarafından vekiledeni …ş’tan 1.228.500.-USD karşılığı 975.000.-Euro tahsil edildiğini, davalı tarafa gönderilen muhtelif tarihli yazılı ve sözlü ihtarlara müteakiben son olarak, Üsküdar … Noterliğinden gönderilen … yevmiye no.lu ve 17.02.2016 tarihli ihtarname ile davalıya, edimlerini 7 gün içinde ifa etmesi, aksi takdirde bu sürenin sonu itibariyle sözleşmeden dönülmüş sayılacağı ve vekiledeni tarafından ödenmiş olan 1.228.500-USD’nin faiziyle birlikte tahsili için hukuki yollara başvurulacağının ihtar edildiğini, davalının ihtara rağmen borcunu ifa etmediğini ve sözleşmenin TBK’nın 125. madde hükmüne uygun olarak geçmişe etkili olarak ortadan kalktığını, davalının, vekiledeni aleyhine 21.06.2006 tarihi itibariyle 1.228.500-USD tutarında sebepsiz olarak zenginleşmiş bulunduğunu beyanla, davanın kabulü ile dönme ile ortadan kalkan sözleşme kapsamında yapılmış olan 1.228.500 USD tutarındaki ödemenin, ödeme tarihi olan 21.06.2006’dan itibaren işlemiş ve işleyecek temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafından açılan bu davanın harç yatırılmadan açıldığını, harcın verilen kesin süre içinde yatırılmadığını, işbu davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesini, dosyadaki iddiaları kabul etmemekle birlikte zamanaşımı itirazında bulunduklarını, iddia olunan alacağın zamanaşımına uğradığını, iddia olunan ödemlerin vekiledenine yapılmadığını, davacının ödediğini iddia ettiği miktarları ispat etmekle mükellef olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Taraflar arasında 21 Haziran 2006 tarihli ve “Protokoldür” başlıklı, adi yazılı bir hisse devri sözleşmesi ve yine İstanbul … Noterliği’nin 22.06.2006 tarih ve … yevmiye nolu Hisse Devir Sözleşmesi bulunduğu, ancak sözleşmelere konu hisse devrinin gerçekleşmediği hususlarında ihtilaf bulunmamaktadır. İhtilaf pay devri karşılığında davacının ödediği tutar ile zamanaşımı süresinin gerçekleşip gerçekleşmediği hususlarında toplanmaktadır. Davalının hissedarı olduğu … İnş. ve Ticaret A.Ş’nin 26.03.2004 tarihinde yapılan olağan genel kurulunda sermaye artışı yapıldığı, buna göre ortakların 3 ay içinde arttırılan sermayenin 1/4’ünü peşin olarak yatırmaları halinde mevcut sermaye paylarının korunacağının kararlaştırıldığı, Davalı …’nin şirketteki payını koruyabilmek için 420.000,00-TL.nin 1/4’ünü 3 ay içerisinde yatırması gerektiği halde yatırmadığı, hal böyle iken sermaye arttırımını gerçekleştirmiş ve şirketteki mevcut payını korumuş gibi gösterererk İstanbul … Noterliği’nin 22.06.2006 tarih ve … yevmiye nolu Hisse Devir Sözleşmesi ile davaya konu edilen payın davacıya devrinin kararlaştırıldığı, davalı ile davacının Noterde yapmış oldukları ve sahte olduğu ileri sürülen bu devir sözleşmesi nedeniyle İstanbul 2. Ağır Ceza 2007/399 Esas, 2010/537 Karar Sayılı 28/12/2010 tarihli kararı ile sahte resmi belge düzenlemek ve dolandırıcılık suçlarından birlikte sanık olarak birlikte yargılandıkları, anılan dosya kapsamında bulunan davalı …’nin 27/04/2008 savunmasında 2004 yılındaki genel kurulda alınan karar doğrultusunda kendi hissesine düşen arttırımı yapmadığını, buna rağmen %25 hissesini davacı …’e devrettiğini ve Hikmet’ten devir 300.000,00-TL aldığını beyan ettiği, yine kararın gerekçesinde sanık …’nin hileli davranışlarının sanık …’i zarara uğratma ihtimali olduğunun tespit edildiği, dolayısıyla davacının en geç İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi kararının verildiği 28/12/2010 tarihi itibariyle sözleşmeye konu hisselerin davalının elinde olmadığını, hisse devrinin imkansız olduğunu bildiği/bilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Hisse devir sözleşmesinin imkansızlık nedeniyle geçersiz olduğu durumda, davacının hisse karşılığı vermiş olduğu tutarı sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talep etmesi mümkündür. Ancak, gerek sözleşme, gerekse devrin imkansızlığının öğrenilmiş kabul edildiği tarih itibariyle yürürlükte bulunun 818 sayılı Borçlar Kanununun 66. maddesi hükmüne göre zarar gören tarafın verdiğini istirdada hakkı olduğunu öğrendiği tarihinden itibaren bir senenin geçmesiyle bu hakkın zamanaşımına uğrayacağı, davanın 07/03/2016 tarihinde açıldığı anlaşıldığından zamanaşımı nedeniyle davanın reddine,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yaklaşık 5 yıllık yargılama süreci içerisinde iki kere görevsizlik kararı verilerek olumsuz görev uyuşmazlığı çıkarıldığını sonra da davacının talebinin zamanaşımına uğramış olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, uyuşmazlık konusu miktarının Davalıya ödenmiş olduğu Protokol kapsamında sabit olmakla birlikte Yerel Mahkeme kararına kadar ifa imkansızlığının mevcudiyetine ilişkin taraflar arasında bir çekişme doğmadığını, İfa imkansızlığının çok farklı türleri olduğunu, imkansızlık; objektif-sübjektif imkansızlık, başlangıçtaki-sonraki imkansızlık, tam-kısmi imkansızlık, sürekli-geçici imkansızlık, borçlunun sorumlu olduğu imkansızlık ve borçlunun sorumlu olmadığı imkansızlık seklinde çeşitli türlere ayrılabileceğini, Mahkeme kararında, imkansızlığın türü ile ilgili bir değerlendirme yapılmamışsa da Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/13-528E. 2011/571K. sayılı kararı ile detaylı olarak incelendiğini emsal teşkil ettiğini, imkansızlık nedeniyle sözleşmenin geçersizliğinin (butlan) dolayısıyla da sebepsiz zenginleşmenin gündeme gelebilmesinin ancak “borçlunun sorumlu olmadığı objektif ifa imkansızlığı” hallerinde söz konusu olabileceğini, TBK 112. maddesi uyarınca talep hakları da 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğundan huzurdaki uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğunu, bir an için davalının ifa imkansızlığı içinde olduğu kabul edilecek olduğu takdirde dahi objektif bir ifa imksansızlığından değil; sübjektif ve Davalının sorumlu olduğu bir ifa imkansızlığının varlığından söz edilebileceğini, kaldı ki, borçlunun (Davalının) malik olmadığı malvarlığı değerlerinin devrine yönelik sözleşmelerin geçerli olarak hüküm ve sonuç doğuracağı, bu gibi durumlarda ifa imkansızlığından bahsedilemeyeceği yine yukarıdaki HGK kararında açıkça belirtildiğini, ayrıca bu subjektif ifa imkansızlığa davalının kendi davranışı sebep olmuş olduğundan Davacının bu yüzden uğradığı zararları Davalının tazmin ile yükümlü olduğunu, davalının pay durumunun değişmesi her zaman ihtimal dahilinde olan bir husus olmakla birlikte, Davalının hisse devri için almış olduğu uyuşmazlık konusu miktarı aldığını inkar edip hisse devrine ilişkin yükümlülüğünü yerine getirmeyeceğini açıkça belirtmiş olması karşısında anılan türden bir ihtimalin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini beklemenin Davacı açısından bir faydası kalmadığını, taraflar arasında imzalanmış olan 21.06.2006 tarihli Protokol, Davacı tarafından gönderilen 17.02.2016 tarihli ihtarname ile sona erdirilinceye kadar geçerliliğini korumuş, Davalının anılan ihtarname ile tanınan sürede de yükümlülüğünü yerine getirmemesi üzerine temerrüde düşmüş ve temerrüt hükümleri uyarınca sözleşme sona erdirilerek Davacı vakit kaybetmeden uğramış olduğu zararın tazmini için huzurdaki davayı açmış olup dolayısıyla, Davalının iade/tazmin yükümlülüğü Davalıya gönderilen 17.02.2016 tarihli ihtarname ile doğduğundan hertürlü zamanaşımı hesabında Davalının temerrüt tarihi olan 2016 tarihi esas alınması gerektiğini, kaldı ki, huzurdaki dava 07.03.2016 tarihinde açılmış olup Protokol tarihinden itibaren de henüz 10 yıllık süre geçmediğini, beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; zamanaşımının, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde yasanın kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına geldiğini, TBK 146-161 (mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 125-140.) maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımının, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı alacaklı tarafından, yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmakta olup zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devletin kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakıldığını, şu halde zamanaşımına uğrayan alacağın ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç (Obligatio Naturalis) hâline geldiğini ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmadığını; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def’ide de bulunması gerektiğini, zamanaşımın hukuki niteliği itibariyle maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i olup; usul hukuku anlamında ise bir savunma aracı olduğunu, zamanaşımı def’i, davalının aslında var olan bir borcunu özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınmasına olanak veren bir hak olduğunu, bu hakkı kullanıp kullanmamak tamamen borçluya kalmış olup usule müteallik bir mesele olmadığını, zamanaşımı hakkın esasına müteallik bir mesele olup kararın vekalet ücretine ilişkin kısmının 4.bendinin “Davalı duruşmalarda kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 124.550,06 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davaya verilmesine” şeklinde olması gerektiğini beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, limited şirket hisse devrini amaçlayan sözleşmeden dönme nedeniyle ödenen sözleşme bedelinin iadesi istemli alacak davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, talebin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasındadır. Taraflar arasında, 21/06/2006 tarihli “Protokoldür” başlıklı … İnşaat San. Ve Tic. A.Ş.’nin hisselerini davacı tarafından davalıya devrini amaçlayan bir sözleşme imzalanmıştır. Davacı tarafça, hisse devir sözleşmesi uyarınca davalıya 1.228.500,00 USD ödendiği ancak davalının hisseleri devretmemesi üzerine sözleşmeden dönüldüğü iddiası ile ödenen bedelin istirdatı istemiyle eldeki alacak davası açılmıştır. Davalı tarafça, davacı tarafından iddia olunan alacağın zamanaşımına uğradığı ve bu nedenle davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir. Anonim şirketlerde çıplak payın devri genel hüküm niteliğindeki alacağın temliki hükümlerine göre gerçekleşir. Alacağın temliki de yazılı şekilde yapılır. Taraflar arasında yapılan ve davacının dayandığı 21/06/2006 tarihli “Protokoldür” başlıklı sözleşmede, davacı adına olan %25 hisseden %15’inin noterden yapılacak hisse devir sözleşmesiyle, sözleşmede belirtilen hisse devirlerinin iptaline ilişkin davanın davalı … adına sonuçlanması halinde bu hisselerin yarısının davacı …’a devredileceği düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere bahsi geçen sözleşme hisse devrini amaçlayan bir ön sözleşme niteliğindedir. Ayrıca, davalının hissedarı olduğu … İnşaat San. Ve Tic. A.Ş.’nin 26.03.2004 tarihinde yapılan olağan genel kurulunda şirketin 50.000,00 TL olan sermayesi 2.000.000,00 TL’ye çıkarılmıştır. Bu sermaye artışında ortakların 3 ay içinde arttırılan sermayenin 1/4’ünü peşin olarak yatırmaları halinde mevcut sermaye paylarının korunacağının kararlaştırılmıştır. Buna göre, davalının şirketteki payını koruyabilmek için hissesine isabet eden 420.000,00-TL’nin 1/4’ünü 3 ay içerisinde yatırması gerekmektedir. Bu halde davalının sermaye arttırımı nedeniyle ödeyeceği tutarı 26/06/2016 tarihine kadar şirkete ödemesi gerekir. Buna göre 21/06/2006 tarihli “Protokol” tarihi itibariyle sermaye arttırımı sonuç doğurmamış olup davalının sermaye arttırımından önceki %25 hissesi varlığını korumaktadır. Bu halde sözleşmenin yapıldığı tarihte, sözleşmenin konusunun imkansız olduğunun kabulü mümkün değildir. Kaldı ki imkansızlık halinin objektif ve sürekli olması gerekir. Mahkemece 818 sayılı Borçlar Kanunu(e.BK)’nun 66. Maddesi uyarınca davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, sebepsiz zenginleşme ikincil (talî) nitelikte olup mal varlığındaki azalmanın başka aslî nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez. Başka bir anlatımla aynı olayda, aynî haktan (istihkak davası), zilyetlikten, sözleşmeden, sözleşme benzeri hukukî ilişkiden veya haksız fiilden kaynaklanan bir talebin ileri sürülmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulama alanı bulamayacaktır. Taraflar arasında sözleşme ilişkisi mevcutken uyuşmazlığın; sebepsiz zenginleşme kurallarına göre değil, sözleşme hukuku çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği kuşkusuzdur(Yargıtay HGK’nın 06.01.1968 Tarih ve 1966/T-1728 E. – 6 K. Sayılı; 13.06.2007 Tarih ve 2007/18-330 E. – 2007/350 K. Sayılı; 29.09.2022 Tarih ve 2020/3-338 E. – 2022/1194 K. sayılı kararları). Bu nedenle somut olaya, e.BK’nın 66. maddesinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmeye ilişkin bir ve on senelik değil, e.BK’nın 125. maddesinde düzenlenen sözleşme ilişkisine dayalı on senelik zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Bu durumda işin esasının incelenmesi gerekirken davanın bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğinden bahisle reddine karar verilmesi isebetli görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda, zamanaşımı nedeniyle reddi ile davanın sonuçlandırılması isabetli görülmemiş ve bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, kararın kaldırılma sebebine göre davalı vekilinin istinaf başvurusu bu aşamada incelenmeksizin davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, 2-Kararın kaldırılma sebebine göre davalı vekilinin istinaf başvurusunun bu aşamada incelenmesine YER OLMADIĞINA,3-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine, 4-İstinaf başvurusu bu aşamada incelenmediğinden davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcı ile istinaf başvuru harcının istemi halinde kendisine iadesine,5-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 27/12/2022