Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2021/2004 E. 2021/1601 K. 23.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2004
KARAR NO: 2021/1601
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/06/2021
NUMARASI: 2021/256 Esas – 2021/708 Karar
DAVA: Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/12/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirket hakkında İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1044 Esas sayılı dosyasında konkordato davasının açıldığını ve 05/02/2021 tarihli karar ile konkordatonun tasdikine karar verildiğini, müvekkili bankanın davalı şirkete kullandırmış olduğu işletme kredisi nedeniyle alacaklı olduğu müvekkili banka ile borçlu arasında imzalanan ve konkordato komiser heyetinin imzaladıkları ve onayladıkları 08.10.2019 tarihli borç tasfiye sözleşmesinde 25.09.2019 tarihi itibari ile müvekkili banka alacağının toplamının 3.532.322,00 TL olduğu ve bu alacağın 3.389.322,00 TL’lik kısmının nakdi kredi alacağı, 143.000,00 TL alacağın ise gayrı nakdi kredi alacağından oluştuğunu, 11.09.2018 geçici mühlet karar tarihi itibari ile kabul edilen toplam 2.479,880,52 TL alacağın 2.000.000 TL’lik kısmının imtiyazlı ( teminatlı ) olması nedeniyle müvekkili banka alacağının imtiyazlı ( teminatlı ) alacak olarak kayıt ve kabulünü, 08.10.2019 tarihli borç tasfiye sözleşmesinde kabul edilen ve 10.03.2021 dava tarihi itibari ile yapılan hesaplamada müvekkili banka alacağının 4.541.852 TL olduğu, teminatlı alacak miktarı düşüldüğünde müvekkili banka alacağının 2.479.880,52 TL olduğu, 1.874.165 TL asıl alacağa 08.10.2019 tarihli borç tasfiye sözleşmesinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğini,1.515.157 TL asıl alacak miktarına da dava tarihinden itibaren ödenecek tarihe kadar faiz yürütülmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalıya henüz dava dilekçesi tebliğ edilmeden karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “7155 sayılı Abonelik sözleşmelerinden kaynaklanan para alacaklarına ilişkin takibin başlatılması usulü hakkındaki kanunun 20. Madde hükümlerinde 13/01/2011 tarihli ve 6102 sayılı T.T.K’nun 5. Maddesinden sonra gelmek üzere dava şartı olarak arabuluculuk bu kanunun 4. Maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Mahkememizin 24/05/2021 tarihli ara kararı ile arabuluculuk tutanağı aslını sunmak üzere davacı vekiline süre verildiği, ara kararının davacı vekiline 30.05.2021 tarihinde tebliğ edildiği, verilen süre içinde arabuluculuk tutanağı sunulmadığı anlaşılmakla, davanın arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine, …” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili banka tarafından, İİK 308/b maddesi uyarınca, tasdik kararının ilan tarihinden itibaren bir aylık süre içinde açılmış olan işbu davanın, konkordato tasdik davasında, çekismeli hale gelen ve kabul edilmeyen müvekkili banka alacağına ilişkin olduğunu, konkordato tasdik davası yargılama sürecinde, davacı borçlu şirket ile müvekkili banka arasında ayrıca görüşmeler yapılarak 08.10.2019 tarihli borç tasfiye sözleşmesinin imzalandığını, açılan bu davada ayrıca, zorunlu arabuluculuğun dava şartı olarak kabul edilmesinin, zorunlu arabuluculuk kurumunun amaç ve ruhuna da aykırı olduğunu, müvekkili banka tarafından açılan bu alacak davasında ayrıca, zorunlu arabuluculuğun dava şartı olarak kabul edilmesinin, zorunlu arabuluculuk kurumunun amaç ve ruhuna da aykırı olduğunu, konkordato tasdik davası yargılaması sürecinde kredi borçlusu şirket yetkilileri ve konkordato komiserlerinin, 08.10.2019 tarihli Borç Tasfiye Sözleşmesi ile müvekkili Banka alacağının tamamını kabul etmiş olmalarına karşın, daha sonra müvekkili Banka alacağının 2.061.971,48.-TL kısmını reddettiklerini, müvekkili Banka’nın İİK 308/b maddesi uyarınca bir aylık süre içerisinde bu alacak davasını açması gerekmesine karşın, ayrıca zorunlu arabuluculuk başvurusunun yapılmasının şart koşulmasının anlaşılır olmadığını, İİK 308/b maddesi uyarınca, açılmış olan bu alacak davasının, 6325 sayılı hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanununun uygulanabileceği bir dava olmadığını, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde arabuluculuğun uygulanacağını, buna göre, alacak talebinin, 5325 Sayılı Kanun’un 1/2. fıkrası gereğince, arabuluculuk kanunu hükümleri uyarınca çözümlenmesinin düşünülemeyeceğini beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve konkordato tasdik davasına bağlı olarak çekişmeli hale gelen ve kabul edilmeyen alacak ile ilgili olarak İİK 308/b maddesi uyarınca açılan davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE:Dava, konkordato projesi tasdik edilen şirketten olan ve çekişmeli hale gelen alacağın İİK’nın 308/b maddesi uyarınca tespiti ile konkordato projesine dahil edilmesine yönelik alacak davasıdır. İstinaf gelen uyuşmazlık temelde, davanın zorunlu arabuluculuğa tabi olup olmadığı noktasındadır. Dava dilekçesinde 2.479.880,52 TL alacağın kabul edildiğini ancak 2.061.971,48 TL alacağın ise kabul edilmediği beyan edilmiştir. İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/02/2021 tarih, 2018/1044 E. – 2021/144 K. Sayılı ilamı ile davalı … A.Ş’nin konkordato talebinin kabulü ile konkordatonun İİK’nın 306. Maddesi uyarınca tasdikine karar verilmiştir.2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)’nun 299. Maddesinde, alacaklıların, komiser tarafından 288 inci madde uyarınca yapılacak ilânla, ilân tarihinden itibaren onbeş gün içinde alacaklarını bildirmeye davet olunacağı, alacaklarını bildirmeyen alacaklıların bilançoda kayıtlı olmadıkça konkordato projesinin müzakerelerine kabul edilmeyecekleri düzenlenmiştir. Aynı yasanın 300. Maddesinde ise komiserin, borçluyu iddia olunan alacaklar hakkında açıklamada bulunmaya davet edeceği ve alacakların varit olup olmadığı hakkında borçlunun defterleri ve belgeleri üzerinde gerekli incelemelerde bulunarak bunların neticesini 302 nci madde gereğince vereceği raporda belirteceği ifade edilmiştir. Bu düzenlemeden de anlaşıldığı üzere konkordato sürecinde bildirimde bulunulan bir alacağı kabul edip etmememe yani çekişmeli hale getirme yetkisi konkordato talep eden borçluya aittir. Bildirimde bulunulan alacağı çekişmeli hale getirme yetkisi borçlu da olmakla birlikte bu durum davanın tek başına arabuluculuğa tabi olduğu anlamına gelmeyecektir. Bu durumda davanın hukuki niteliği de önemlidir. Zira eldeki dava konkordato sürecinden geçerek çekişmeli hale gelmiş bir alacak davasıdır. Buna göre, davanın hukuki niteliği itibari ile belirli bir miktar paranın konkordato hükümlerine göre tahsili amacına yönelmiş bir eda davası olduğunu kabul etmek konkordato sürecine katılan diğer alacaklılarda nazara alındığında menfaatler dengesine daha uygundur.7155 sayılı Kanun’un 20. Maddesiyle TTK’ya eklenen 5/A maddesinde, Türk Ticaret Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu(HUAK)’nun 1/1. maddesinde Kanunun amacı, hukuk uyuşmazlıklarının arabuluculuk yoluyla çözümlenmesi olduğu belirtilmiştir. Maddenin 2. Fıkrasında ise tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş ve işlemlerin arabuluculuk yoluyla çözülebileceği, yani uyuşmazlığın arabuluculuk yoluyla çözüme elverişli olması gerektiği düzenlenmiştir. Bu halde İİK’nın 308/b maddesi uyarınca açılan alacak davasınından kaynaklanan uyuşmazlığın tarafların serbest iradesi ile çözülüp çözülemeyeceğinin tespiti gerekir. Her şeyden önce borçlu şirket konkordato talep ettiğinde borçları hakkında farklı bir hukuki rejim uygulanmaya başlanmakta ve sürece alacaklılar, konkordato komiseri ve konkordato mahkemesi dahil olmaktadır. Konkordato projesi komiser tarafından hazırlandıktan sonra İİK’nın 302. Maddesi uyarınca alacaklılar tarafından kabul edilmelidir. Bundan sonra konkordato mahkemesince şartların sağlandığı kabul edilirse gerektiğinde alacaklıların hangi ölçüde alacaklarından vazgeçtiği ve borçlunun borçlarını hangi takvim çerçevesinde ödeyeceği belirtip, konkordatonun yerine getirilmesini sağlamak için gerekli gözetim, yönetim ve tasfiye tedbirlerini almakla görevli bir kayyım tayin ederek konkordatonun tasdikine karar verir. Konkordatonun tasdiki ile birlikte konkordatoya tabi bütün alacaklar bakımından konkordato zorunlu ve bağlayıcı hale gelir (m.308/c). Bağlayıcı hâle gelen konkordato, konkordato talebinden önce veya komiserin izni olmaksızın mühlet içinde doğan bütün alacaklar için mecburidir.İİK’nın 308/b-2. Maddesindeki düzenlemeye göre de, çekişmeli alacaklara isabet eden payın, konkordato projesinde gösterilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bu halde çekişmeli hale gelen ve konkordato projesinde çekişmeli alacak olarak gösterilen alacak hakkında verilecek kararlar doğrudan konkordato projesini ve projeye dahil diğer alacaklıların menfaatini etkileyecek niteliktedir. Ayrıca çekişmeli alacak bakımından taraflar alacağın ödenmesi hususunda konkordato hükümlerinden farklı bir çözüm üzerinde anlaşamazlar. Zira İİK’nın 308/d. maddesinde, borçlu tarafından alacaklılardan birine konkordato projesinde öngörülenden fazla olarak yapılan vaatler hükümsüz sayılmıştır. Zaten aksi durum konkordato hukuku ile bağdaşmayacağından, diğer alacaklılara konkordatonun sakatlandığından bahisle İİK’nın 308/f maddesi hükmü uyarınca konkordatonun feshini isteme imkânı verir. Bir alacak çekişmeli hale getirildikten sonra konkordato süreci dışında borçlunun alacaklı ile anlaşması kanunun amacına uygun değildir. Bu halde borçlu tarafından çekişmeli hale getirilen alacaktan kaynaklanan uyuşmazlık hakkında tarafların serbest iradeleri ile tasarruf edebileceklerinin kabulü mümkün değildir. Kaldı ki, HUAK’nun 18/A-18. Maddesine göre, özel kanunlarda tahkim veya başka bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoluna başvurma zorunluluğunun olduğu veya tahkim sözleşmesinin bulunduğu hâllerde, dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmaz. Konkordato sürecinde de, alacaklılar konkordato komiserine alacaklarını yazdırdıktan sonra, komiser tarafından borçludan bu alacak iddialarını değerlendirmesi istenmektedir. Bu süreç sonunda bir alacak iddiası borçlu tarafından kabul edilmediğinde çekişmeli hale gelmektedir. Alacak bildirimi üzerine borçlu, bildirilen alacağı değerlendirerek alacağı kabul etme imkanı da varken alacağı kabul etmeyerek çekişmeli hale getirmiştir. Konkordato sürecinde alacağın konkordato projesine dahil edilmesi için yapılan başvuru ve borçlunun bunun üzerindeki değerlendirme yetkisi ile sürecin işleyişinin tarafların ihtiyarında olmayıp alacağın projeye dahil edilmesi için bu usulün zorunlu olduğu da nazara alındığında, bahsi geçen bu usulün HUAK’nun 18/A-18. Maddesinde öngörülen alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olduğu açıktır. Tüm bu açıklamalar ışığında, İİK’nın 308/b maddesi uyarınca açılan davada, taraflar arasındaki uyuşmazlık arabuluculuğa elverişli değildir. Dolayısıyla, eldeki dava TTK’nın 5/A maddesi uyarınca zorunlu arabuluculuğa tabi olan bir dava değildir. Hal böyle olunca Mahkemece davanın, arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; mahkemece zorunlu arabuluculuğa başvurulmadan açıldığından bahisle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi isabetli görülmemiş ve bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, 2-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine,3-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)g. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 23/12/2021