Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2021/1958 E. 2021/1596 K. 23.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1958
KARAR NO: 2021/1596
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/07/2018
NUMARASI: 2016/699 Esas – 2018/735 Karar
DAVA: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/12/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün taraflarca vekillerince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili Bankanın Ticari faaliyetlerini devam ettirdiği dönemde, Bankanın Tozkoparan Şubesi’nden kullanılan 17.07.1996-13.09.1996-14.03.1997 Genel Kredi Sözleşmeleri nedeniyle Borçlu … Ltd. Şti, ve müşterek borçlu ve müteselsil kefilleri … Ltd. Şti., … ve …nın borçlandıklarını, söz konusu kredi borcunun ödenmemesi üzerine müvekkili Bankaca borçlulara Bakırköy … Noterliği 22.01.1998 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile hesabın kat edildiği ve ödeme yapılmaması halinde yasal takibe geçileceği hususunun bildirildiğini, ihtarnameye rağmen borcunu ödemeyen borçlular aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takip yapıldığını, dosyaların yenilenmesi için icra dairesine talepte bulunulduğunu ancak icra müdürlüğünce dosyaların imha edildiğinin bildirildiğini, bunun üzerine de alacağın tahsili amacıyla borçlular aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyası ile yeniden genel haciz yoluyla ilamsız icra takibi başlatıldığını, ancak davalının söz konusu takibe, borç aslına ve ferilerine itiraz ettiğini bunun üzerine de itirazın iptali davası açma zarureti hasıl olduğunu, açıklanan nedenlerle davanın kabulü ile müvekkili banka alacağının tahsili amacıyla davalı borçlunun haksız ve mesnetsiz itirazının iptali ile takibin devamına borçlunun %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasını talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 5411 sayılı kanunun geçici 13. Maddesinde fon alacaklarında zaman aşımının 20 yıl olduğunu düzenleyen aynı kanunun 141. Maddesinde herhangi bir şekilde atıf veya gönderme olmadığından iddia olacak alacak için 20 yıllık zaman aşımı süresinin kabul etmenin mümkün olmadığını, iddia olunan alacak için 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun uygulama alanı bulması hasebiyle mezkur alacağın 10 yıllık zaman aşımına tabi olduğunu, hesap kat tarihinden itibaren 18 yıl geçtiğini bu bağlamda dava konusu alacağın açıkça zaman aşımına uğradığını, işletilen faizin yasal hükmüne açıkça aykırı ve fahiş olduğunu, iddianamede teminat olarak verilen çeklerin karşılıksız çıkması nedeniyle hesabın kat edildiğini belirtildiğini ancak bu çeklerin genel kredi sözleşmesine istinaden alınıp alınmadığı, veya davalının kefil olduğu, sözleşme dahilinde olup olmadığına ilişkin herhangi bir belge sunulmadığını açıklanan nedenlerle davacının davasının reddine, haksız ve kötüniyetli olarak başlatılan icra takibinden dolayı %40 dan az olmamak koşuluyla kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Somut uyuşmazlıkta icra takibinin 03.02.2015 tarihinde başlatıldığı, TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, bu nedenle davanın reddine karar vermek gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Her ne kadar davacı taraf davalının da bulunduğu müteselsil borçlar aleyhine 1998 yılı içinde icra takipleri başlatıldığını, dava dilekçesinde belirtmiş ise de bu dosyaların imha edildiğini belirtmiş olması nedeniyle daha önce kefil olan davalının 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde takip edildiği ve bu nedenle 10 yıllık sürenin davalı için söz konusu olmadığı, biran için düşünülse dahi bu konuda sunulan delil ve belgelerin davalı kefilin 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde takip edildiğini, diğer bir deyimle kefaleti nedeniyle alacaklı tarafından alacağın talep edildiğini, gösterir nitelikte olmadığından yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek davanın süre yönünden reddine, …” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; temlik alınan alacağın fon alacağı olduğunu ve 20 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, Temlik eden … Bankası tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyasıyla borçlular aleyhine icra takibi başlatılmış olup zamanaşımı kesildiğini beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili katılma yoluyla sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; … Bankasının TMSF tarafından devralınmadığını, zamanaşımının 20 yıl değil 10 yıl olduğunu, dava konusu kredi alacağının tahsili için 1998 yılında başlatılan icra takibinden sonra davaya konu icra takibinin başlatıldığı 2015 yılına kadar zamanaşımını kesen yeni bir işlem yapıldığı ispat edilemediği için 818 sayılı BK’nın 125. maddesinde düzenlenen 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi hatalı olduğunu beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan kredi alacağının kefilden tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davanın açıldığı tarih itibariyle hak düşürücü sürenin dolup dolmadığı noktasındadır. Alacağı temlik eden banka ile dava dışı … Ltd. Şti. arasında 17.07.1996 tarihinde 3.500,00 TL bedelli, 13.09.1996 tarihinde 800,00 TL bedelli ve 14.03.1997 tarihinde 2.500,00 TL bedelli genel kredi sözleşmeleri imzalanmıştır. Davalı bu kredilere kefil olmuştur. Temlik eden Banka tarafından kredi borçlularına Bakırköy … Noterliği 22.01.1998 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile hesap kat edilmiştir. Alacağı temlik eden banka tarafından kredi borçluları hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasında kredi alacağının tahsili istemiyle ilamsız icra takibi başlatılmış, itiraz üzerine takip durmuştur. Davacı eldeki davayı itirazın iptali istemiyle açmıştır. Davalı ise dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını savunmuştur. Mahkemece ise kefalete ilişkin 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 14271. Maddesine, ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, hâkim tahkikata başlamadan önce, hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve def’ileri inceleyerek karara bağlayacağı düzenlenmiştir. Hak düşürücü süre itiraz niteliğinde olup taraflarca her zaman ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da taraflarca ileri sürülmese dahi her zaman resen nazara alınması gerekir. Hak düşürücü sürenin varlığı halinde hak maddi anlamda sona erer. Zamanaşımı ise, bir def’dir ve hakim tarafından resen nazara alınması mümkün olmayıp, savunma yoluyla cevap süresi içerisinde ileri sürülebilir. Zamanaşımının varlığı ise alacağı eksik borç haline getirir. Dolayısıyla hak düşürücü sürenin söz konusu olduğu hallerde hak sona ermiş olduğundan artık zamanaşımına uğradığı kabul edilebilecek bir alacak bulunmaz. Dolayısıyla hem hak düşürücü süre hem de zamanaşımının aynı anda bulunması halinde öncelikle hak düşürücü sürenin incelenmesi gerekir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun 598/3. Maddesine göre, bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. Anılan Kanuni düzenlemeye göre 10 yılın geçmesiyle kefalet ortadan kalkacağına göre, maddi anlamda hak sona erdiğinden bu 10 yıllık süre hak düşürücü süre niteliğindedir. Ancak, bu Kanuni düzenleme 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile ihdas edilmiş olup, genel kredi sözleşmesi ve kefalet tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununda bu şekilde bir düzenleme mevcut değildir. Buna karşın Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun 5/2. Maddesi ile, Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahiplerinin Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanacağı düzenlenmiştir. Buna göre, Türk Borçlar Kanunu 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olup ilk defa öngörülen hak düşürücü süreler en geç 01.07.2013 tarihi itibariyle sona ermiş bulunmaktadır. Somut olayda kefalet sözleşmeleri 17.07.1996 – 13.09.1996 – 14.03.1997 tarihlerinde imzalanmış olup, başlangıç tarihleri itibariyle TBK’nın 598. Maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre dolmuş bulunmaktadır. Ancak bu hak düşürücü süre ilk defa öngörüldüğünden 10 yıllık hak düşürücü süre davaya konu icra takibinin başlatıldığı 03.02.2015 tarihi itibariyle sona ermiş bulunmaktadır. Davacı taraf, alacağı temlik eden … Bankası tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyasıyla borçlular aleyhine daha önce icra takibi başlatıldığını dosyanın yenilenmesi talebiyle icra müdürlüğüne yapılan başvuru üzerine dosyaların imha edilmesi nedeniyle yenileme yapılamadığını ileri sürmüştür. Hak düşürücü süreyle ilgili olarak genel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bununla birlikte çeşitli kanuni düzenlemeler ile bir kısım haklar için öngörülmüştür. Hak düşürücü süre ifadesinden anlaşılacağı üzere bu kurum; ilgili hakkın düşmesi, sona ermesi, ortadan kalkması sonucunu doğurmaktadır. Kanun koyucu, zamanaşımını kesen ve durduran sebepleri 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 153’üncü ve 154’üncü maddelerinde hüküm altına almasına karşın hak düşürücü süreye ilişkin bu şekilde bir düzenleme getirmemiştir. Zamanaşımının durması ve kesilmesine ilişkin bu düzenlemelerin kıyas yoluyla hak düşürücü sürelere uygulanması da mümkün değildir. Bu doğrultuda zaman aşımından farklı olarak hak düşürücü sürelerin durması ve kesilmesi söz konusu olmamaktadır. Ancak bu genel kurala ilişkin hak düşürücü sürelerin durmaması, kesilmemesi hususunda istisnai durumların da söz konusu olabilmektedir. Ancak eldeki dava yönünden kefalete ilişkin 10 yıllık hak düşürücü süreyi kesen veya durduran bir düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla hak düşürücü sürelerin durması ve kesilmesi söz konusu olmadığından, önce işlemden kaldırılan ardından imha edilen İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas Sayılı dosyasıyla başlatılan icra takibinin hak düşürücü süreye bir etkisi yoktur. TBK’nın 158. maddesi, dava veya def’i; mahkemenin yetkili veya görevli olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık yapılması yahut vaktinden önce açılmış olması nedeniyle reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuşsa, alacaklı altmış günlük ek süre içinde haklarını kullanabilir, şeklindedir. İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas Sayılı dosyasının işlemden kaldırıldıktan sonra arşivde saklama süresi dolacak kadar yenilenmeden beklenilmesi karşısında bu 60 günlük sürenin geçtiği de açıktır. Davalı tarafça örnek yargıtay kararına dayanılarak davanın hak düşürücü süreden değil, zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi talep edilmiştir. Ancak yukarıda izah edildiği üzere hak düşürücü süre hakkın özüne ilişki olup öncelikle değerlendirilir. Ayrıca hak düşürücü süre durmaz ve kesilmez. Hal böyle iken imha edilen takip dosyasıyla hak düşürücü sürenin uygulanma kabiliyetini yitirdiği ancak alacağın aynı 10 yıllık sürede zamanaşımına uğradığı ve bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin kabulü, zamanaşımının icra takibi ve her takip işlemi ile kesilerek yeniden işlemeye başladığı da nazara alındığında mümkün değildir. Açıklanan bu sebeplerle Mahkemece davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından taraf vekillerinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı taraf harçtan muaf olduğundan bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 3-Davalı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Taraflarca tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 23/12/2021