Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2021/1947 E. 2021/1408 K. 18.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1947
KARAR NO: 2021/1408
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 20. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/09/2021 (Ara Karar)
NUMARASI: 2021/389 Esas
DAVA: Genel Kurul Kararının İptali
TALEP: İhtiyati Tedbir
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/11/2021
Taraflar arasındaki genel kurul kararının iptali davasında, ihtiyati tedbir talebinin reddine yönelik 17/09/2021 tarihli ara kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı/ihtiyati tedbir isteyen vekili, müvekkilinin davalı şirketin ortağı olduğunu, davalı şirket olağan genel kurul toplantılarını yasal süresi içinde yapmadığını, denettirilmemiş yıllık faaliyet raporları kanunen düzenlenmemiş hükmünde iken, yıllık faaliyet raporları ve finansal tabloların genel kurulda onaylandığını, finansal tabloların onaylanması yönetim kurulunun ibrası anlamına gelmesine ve yönetim kurulu üyeleri bu oylamada oy kullanamayacak olmasına rağmen kanunun emredici hükmüne aykırı olarak yönetim kurulu üyelerinin oylamada oy kullandıklarını, davalı şirketin 2018 yılı için bağımsız denetçisinin ticaret sicil kayıtlarından … olduğu görülmesine karşın, 2019 ve 2020 yıllarının bağımsız denetimi için ise 02.04.2021 tarihli genel kurulda denetçi seçimi yapıldığını, 02.04.2021 tarihinden önce davalı şirketin 2019 ve 2020 yılları için bağımsız denetimini yapacak bir denetçisini bulunmadığından 2019 ve 2020 yılı bağımsız denetim raporlarının olmadığını, bağımsız denetim raporlarının şirket ortağı olan müvekkiline sunulmadığını, sonuç itibariyle TTK md. 397/2 maddesinin düzenlemesi çok açık olup; bağımsız denetime tabi olduğu halde denetlettirilmemiş yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporları ve finansal tablolar düzenlenmemiş hükmünde olduğunu, hal böyle olmasına karşın düzenlenmemiş hükmünde olan yönetim kurulu faaliyet raporlarının ve finansal tabloların genel kurul toplantısında onaylanmasının kanuna aykırı oluğunu, 2018-2019-2020 yıllarına ait yönetim kurulunca hazırlanan yıllık faaliyet raporlarının ve davalı şirketin finansal tablolarının gereceği yansıtmayacak şekilde ve özensizce hazırlandığı görülmekte olup; davalı şirketin ticari, mali ve iktisadi durumu hakkında ayrıntılı, somut ve gerekçeli bilgiler içermediğini, bu durum dürüstlük kuralına aykırılık niteliğinde olup; davalı şirketin tüm mali ve iktisadi verileri gerçek ve somut olarak yıllık faaliyet raporlarında yer almadığını, davalı şirketin 2018-2019-2020 bilanço ve gelir tabloları incelendiğinde; şirketin her geçen yıl zarar ettiğinin anlaşıldığını, görevinin gereklerine, sorumluluklarına ve yükümlülüklerine aykırı davranan yönetim kurulunun ibrasının dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, yine müvekkilinin ortağı olduğu … AŞ’nin birleşme yoluya davalı şirket tarafından devralınmasıan ilişkin kararın da dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, zira her iki şirket açısından birleşmenin sonuçlarının ne olacağı, şirket hisse durumlarda değişiklik olup olmayacağı hususunda müvekkili ortağın bilgilendirilmediğini ileri sürerek davalı şirketin 02/04/2021 tarihli 2018, 2019 ve 2020 yıllarına ait olağan genel kurulunun 3-4-5-6 nolu maddelerine ilişkin kararlarının öncelikle TTK 449 uyarınca tedbiren yürütülmelerinin geriye bırakılmasına; davalı şirketin 02/04/2021 tarihli 2018, 2019 ve 2020 yıllarına ait olağan genel kurulunun 3-4-5-6 nolu maddelerine ilişkin kararlarının mutlak butlanla yok hükmünde olduğunun tespitine veya işbu genel kurul kararlarının iptaline, davalı şirkete özel denetçi atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili, dava konusu genel kurul toplantısında alınan kararların, şirketin ihtiyaçları doğrultusunda hissedarların görüş, değerlendirme ve oylarıyla karara bağlandığını, iddiaların gerçeği yansıtmadığını, muhalafet şerhinin usulüne uygun olmadığını, dava konusu 5 nolu genel kurul kararında “… A.Ş.nin birleşme yolu ile devralınması” konusu karara bağlanmış ise de, … A.Ş.’nin genel kurulunda devrolunma reddedildiğini, bu nedenle 5 nolu genel kurul kararının iptal edilmesinden davacının hukuki yararının olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, 16/07/2021 tarihli talep dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin beton sektörü gibi büyük bir sektörde faaliyet gösterdiğini , sektör içerisindeki büyük oyunculara karşı da mücadele verdiğini, 2019 yılı Aktif Toplamı: 297.805.807,34 TL. 2019 yılı Net Satışlar Toplamı (Cirosu): 69.724.660,79 TL. Yine 2020 yılı Aktif Toplamı: 332.679.445,75 TL 2020 yılı Net Satışlar Toplamı (Cirosu): 85.678.671,16 TL. olduğunu, bu hususta kurumlar vergisi beyannameleri dilekçeleri ile sunulduğunu, bu büyüklükteki bir şirketin genel kurul kararlarına karşı dava açılması ve bu davanın teminatsız bir şekilde Ticaret Sicilde ilanı hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, böyle bir ilan şirketin piyasada bunca yıl içerisinde oluşturmuş olduğu itibar ve güveni zedeleyecek, piyasadan iş almasını zorlaştıracak, özellikle bankalar nezdinde ticari itibar ve kredilibilitesine çok ciddi bir darbe vuracak ve daha bir çok öngörülemeyen maddi ve manevi zararlara sebebiyet vereceğini, davacının müvekkil şirketin 2020 yılı aktif toplamı büyüklüğünün %25’inden aşağı olmamak kaydıyla teminat göstermesine, bu teminat gösterilmeden davanın esasına girilmemesine, bu bağlamda tensip sekiz nolu kararın uygulanmamasına / teminat gösterilinceye kadar karardan dönülmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir. İlk derece mahkemesinin 27/07/2021 tarihli ara kararıyla; TKK 448/1 maddesindeki şirketin, genel kurul kararlarının iptal veya butlan davası açıldığında dava açıldığını ve duruşma gününü usulüne uygun ilan etmesi ve internet sitesine koymasına yönelik düzenle yasal zorunluluk olduğunda ve bu düzenlemenin uygulanması teminat şartına bağlanmadığından davacı vekilinin tensip 8 numaralı ara kararın uygulanmaması veya teminat gösterilinceye kadar uygulamasının ertelenmesine yönelik talebinin yerinde olmadığı, davalı şirket vekilince TTK 448/3 maddesi gereğince şirketin uğrayacağı zarara binaen davacıdan teminat alınması talebi hakkında dava nedeniyle davalı şirketin zarara uğrama ihtimali bulunduğundan TTK 448/3 maddesi gereğince takdiren davalı şirketin uğrayacağı muhtemel zararlara karşılık davacı yanın davalı şirketteki hisselerine davalı şirket lehine rehin konulmasına karar verilmiştir. İlk derece mahkemesince, 02/04/2021 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan kararlara yönelik yürütülmesinin geri bırakılması talebinin TTK’nun 449.maddesi uyarınca davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin görüş ve beyanları alındıktan sonra değerlendirilmesi gerektiğinden yönetim kurulu üyelerine tedbir talebine konu görüş ve beyanlarını bildirmeleri için meşruhatlı davetiye tebliğ edilmiştir. Davalı şirket yönetim kurulu üyeleri …, … ve … beyan dilekçelerinde, dava konusu genel kurul toplantısında gündeme alınan hususların kanuna uygun olarak şirketin ihtiyaçları doğrultusunda hissedarların görüş, değerlendirme ve oylarıyla karara bağlandığını, şirketin çok zor bir durumda kalmasına hatta hayatiyetine devam etmesine engel olma potansiyeli nedeniyle tedbir talebinin reddine karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili 15/09/2021 tarihli talep dilekçesinde; davalı şirketin uğrayacağı muhtemel zararlara karşılık davacı yanın davalı şirketteki hisselerine davalı şirket lehine rehin konulmasına karar verildiğini, TTK madde 448/3 “Mahkeme, şirketin istemi üzerine muhtemel zararlarına karşı davacıların teminat göstermesine karar verebilir. Teminatın nitelik ve miktarını mahkeme belirler.” madde metninden anlaşılacağı üzere, kanun teminat hususunda “karar verebilir” şeklinde düzenleme getirerek mahkemeye takdir hakkı tanıdığını belirterek davalı şirketteki hisselerine davalı şirket lehine rehin konulmasına ilişkin ara karara itiraz etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN 17/09/2021 TARİHLİ ARA KARAR ÖZETİ İlk derece mahkemesince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, dava konusu genel kurul kararlarının türü ve niteliği itibariyle bu aşamada ileride telafisi imkansız zarar doğma ihtimalinin bulunmaması ve HMK 390/3 maddesi gereğince yaklaşık ispat şartı gerçekleşmediğinden davacı tarafın davalı şirketin 02/04/2021 tarihli genel kurulunun 3-4-5-6 nolu kararlarının yürütmenin geri bırakılmasına yönelik ihtiyati tedbir talebinin yerinde olmadığı, davalı şirketin uğrayacağı muhtemel zararlara ilişkin davacının şirketteki hisselerine rehin konulmasına yönelik ara kararın TTK 448/3 maddesi gereğince usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davalı şirketin 02/04/2021 tarihli genel kurulunun 3-4-5-6 nolu kararlarının yürütmenin geri bırakılmasına yönelik ihtiyati tedbir talebinin reddine, davacı vekilinin Mahkememizin 27/07/2021 tarihli davalı şirketin uğrayacağı muhtemel zararlara ilişkin davacının şirketteki hisselerine rehin konulmasına yönelik ara karardan rücu talebinin reddine karar verilmiştir. Bu ara karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; davada ileri sürülen iddialar kapsamında tedbir koşullarının oluştuğunu, davalı şirket tarafından dosyaya muhtemel zarar ile ilgili dosyaya herhangi bir delil sunulmadığı halde, müvekkili ortağın davalı şirketteki hisselerine şirket lehine rehin konulmasının doğru olmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin ara kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Talep, genel kurul kararın butlanı/iptali davasında, TTK’nın 449.maddesi uyarınca 02/04/2021 Tarihli Olağan Genel Kurulda alınan 3, 4, 5 ve 6 nolu kararların uygulanmasının tedbiren geriye bırakılması istemine ilişkindir. TTK 449.maddesine göre, genel kurul kararlarının iptali ve butlanı davası açıldığı taktirde mahkeme, yönetim kurulu üyelerinin görüşünü aldıktan sonra dava konusu kararların yürütmesinin geri bırakılmasına karar verebilir. Mahkemenin bu konudaki takdir hakkının nasıl kullanacağı konusunda, tamamlayıcı hukuk kuralı olarak HMK 389 vd. maddelerinden yararlanmak gerekir. HMK’nın 389. Maddesi uyarınca, “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyat tedbir kararı verilebilir. ” Aynı yasanın 390/3 maddesi,” Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkca belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” düzenlemesini içermektedir. Kanun hükmü, tedbir talep edenin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorunda olduğunu düzenlemiştir. İlk derece mahkemesince TTK.nın 449.m uyarınca yönetim kurulu üyelerinin görüşü alınarak istemin reddine karar verilmiştir. Anılan kanun hükmünde mahkemeye taraflar arasındaki hukuki menfaat dengesi gözetilerek tebdir konusunda takdir hakkı tanınmıştır. Somut olayda davacının iddialarının dava konusu genel kurul toplantısında alınan kararlarının ana sözleşmeye, yasal düzenlemelere ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu noktasında toplanmaktadır. Bu durumda, yaklaşık ispat kuralına ve dosyadaki mevcut duruma göre yapılan değerlendirme neticesinde iddiaların yargılamayı gerektirmesi, şirket işleyişinin devam etmesi, tedbir kararı verilmemesi halinde ciddi bir zarar doğacağına yönelik de emareler bulunmaması, tarafların menfaat dengeleri de dikkate alınarak TTK.nın 449.maddesi uyarınca yürütmenin tedbiren durdurulması talebinin reddine dair verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiştir. Öte yandan, TTK m.448/3 kapsamında, ilk derece mahkemesince “şirketin muhtemel zararlarına karşı” teminaten davacı ortağın şirkette hisseleri üzerine şirket lehine rehin konulmuş olup, bu ara karara davacı tarafça yapılan itirazın reddine karar verilmiş, bu ara karar da davacı tarafça istinaf edilmiştir. HMK’nın 341 maddesinde hangi kararların istinaf edilebileceği belirtilmiş olup buna göre, ilk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde itiraz üzerine verilecek kararlar ile karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz karralarına karşı istinaf yoluna başvurabilir. Bu yasal düzenleme ışığında, TTK m.448 kapsamında, davacının şirketteki hisselerine rehin konulmasına yönelik ara kararına karşı yapılan itirazın reddi kararının bir nihai karar olmadığı, teminata ilişkin ara karar niteliğinde olduğu, yukarıda da değinildiği üzere bu tür ara kararlarının istinaf edilemeyeceği, ara karar niteliğinde olan ilk derece mahkemesinin kararına karşı kanun yolunu açan herhangi bir kanun hükmünün de bulunmadığı anlaşıldığından, istinaf kabiliyeti bulunmayan ilk derece mahkemesinin bu ara kararına yönelik yapılan başvurunun reddine karar vermek gerekmiştir. Açıklanan bu nedenlerle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-İhtiyati tedbir talep eden davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gerekli istinaf karar karcının davacı tarafından başvuru sırasında peşin olarak yatırılan istinaf karar harcından mahsubuyla başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-İhtiyati tedbir talep eden davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 362(1)-f maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.