Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2021/164 E. 2021/1593 K. 23.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/164
KARAR NO: 2021/1593
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/04/2018
NUMARASI: 2017/215 Esas-2018/338 Karar
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/12/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesiyle; 15/09/2015 tarihli noter satış sözleşmeleriyle … marka 2015 Model 11 adet aracı bir araç için 79.000,00 TL bedel ödeyerek ikinci el araç satışı yapan dava dışı firmadan satın alındığını, ancak alınan araçların emisyon hilesi nedeniyle ayıplı olduğunun anlaşıldığı, davalının ithalatçı firma olarak bu ayıptan sorumlu bulunduğu, bu nedenle söz konusu ayıp oranında araçların bedelinde indirim yapılarak bu bedelin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, olmadığı takdirde fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla her bir araç için 1.000,00 TL olmak üzere toplam11.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesiyle; araç satım sözleşmesinin taraflar arasında olmamasına göre, davanın pasif husumetten reddi gerektiği gibi araç satım sözleşmesinin Eylül 2015 tarihi olup, davacının ayıp olarak ileri sürdüğü hususun anılan tarih itibarıyla ettiği basında yer aldığı buna göre süresinde yapılan bir ayıp ihbarının bulunmadığı, söz konusu araçlardaki emisyon hacminin ülkemiz mevzuatına uygun olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece toplanan deliler ve benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda; davalının araçların ithalatçısı olmasına göre, pasif husumetinin bulunduğu, araçların emisyon salınımı konusunda ülkemizde, AB standartlarının esas alındığı, üretilen ya da ithal edilen araçların egzoz gazı salınımlarının bu standartlar ile belirlenen değerlerin altında olması halinde aracın kullanımına izin verildiği, bu emisyon değerlerin ölçümleri akredite laboratuvarlarda yapılarak uygun olanların ithaline izin verildiği daha sonraki teknik kontrollerde ise azot oksit emisyon kontrolü yapılmadığı, araçların emisyon salınımının ülkemizde kabul edilen sınır değerler daha da aşağıda olduğundan kullanılmasında her hangi bir sakınca görülmediği ve kamu adına her hangi bir işlem yapılmadığı, AB’de emisyonlu araçların vergilerinin daha düşük olmasına karşılık Türkiye’de bu konuda bir uygulama bulunmadığı dolayısıyla azot emisyonu düşük olması gereken bir aracın bu oranın yüksek olması halinde kullanıcının bu konuda da her hangi bir zararını bulunmadığı, yurt dışından ithal edilen araçlar yönünden, her ülkenin kendine göre standartları bulunduğu, ülkemiz yönünden de yurt dışından ithal edilen bu tür araçların belli değerler ve belli kalemlerle kabul edilmiş sınırlar oluşturmuş olup, ülkemiz mevzuatı açısından davacının dile getirtiği azot oksit değerinin baz alınmasına ilişkin her hangi bir düzenleme bulunmadığı, araçların ithalinde bu yönde bir ölçümlemeye tabi tutulmadığı, bu nedenle dava dışı üreteci firmanın araçların gerçek emisyon değerlerinin gizlemiş olmasının davacı yönünden bir ayıp oluşturmadığı, üreticinin gizlediği bu durumun davacının dile getirdiği gibi yakıt sarfiyatını artırdığına dair zararına sebep olacak her hangi bir bilirkişi tespitinin de veya bu tespitin aksini ispatlar davacı delilinin de olmadığı ve bu nedenle de davacının bu yöndeki iddiası ve dolayısıyla zararının gerçekleşmediği ayrıca mevzuatta azot oksit gazının daha az salındığı araçlar için bir ayrıcalık tanınmadığı, davacının bu yönden de her hangi bir kaybının olmadığı, yine davacının araçların performansında düşüklüğe sebep olduğuna ilişkin iddiasını kanıtlar bir delil bulunmadığı gibi davacı tarafça, sağlık yönünden de bu şekilde araçlara sahip olmasının kendisinde zarara sebep olduğuna ilişkin de her hangi bir delil de sunamadığı, aracın ithali için ülkemiz mevzuatı yönünden … için ülkeye girişinde bildirilmiş, ithal edilecek araçların tabi olduğu bir baz değerde bulunmadığından, bu şekilde yapılan ithalatta davalının yasalara aykırı davrandığına ilişkin bir iddiada da bulunulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesiyle; müvekkil şirkete ait dava konusu araçların şasi numaraları sorgulatılıp hileye maruz kaldığı davalı şirketin resmi internet sitesi aracılığıyla da tespit edildiği, buna göre davalı şirketin distrübütörlüğünü yaptığı … Marka araçların ayıplı olduğunun davalı tarafından kabul edildiği, 6098 sayılı TBK219. maddesine göre, davalının ayıptan sorumlu olduğu, davalının, söz konusu ayıplı araçları Türkiye Piyasasına sunarken, gerek reklam gerekse tanıtım faaliyetlerinde çevreyi diğer araçlardan daha az kirleten; çevre dostu araçlar olarak tanıtarak ,alıcı müvekkilini yanılttığı, bilirkişiler tarafından araçlarda herhangi bir emisyon ölçümü yapılmadan, emisyon değerlerinin AB de belirlenen emisyon sınırının altında kaldığının bildirildiği gibi ülkemizde emisyon değerlerinin daha sonraki teknik kontrollerde bir daha ölçülmediğinden hareketle söz konusu hileli yazılıma sahip araçların,motor yazılımı hilelide olsa sadece tip onay testinden geçmesinin yeterli olacağı,emisyonun kötü olmasının kullanıcı açısından herhangi bir zarar ve kayıp yaratmayacağı şeklinde hukuk dışı olan bilimsellikten uzak açıklamalarda bulunulduğu, emisyon güncellenmesinin motor performansını ve yakıt tüketimini olumsuz etkilediği yönünde kesin açıklamada bulunmanın mümkün görülmediği görüşünü de itibar edilemeyeceği zira … yaptığı özel testlerde söz konusu hileli motora sahip araçların hızlanma sürelerini arttığı ve yakıt ekonomilerinin gerilediği artan yakıt maliyetleri ile artık bu araçların çok verimli rakipleri arasında yer bulamayacağının belirtildiği ayrıca Hafif Yolcu ve Ticari Araçlardan Çıkan Emisyonlar(euro 5 ve euro 6) Bakımından ve Araç Tamir ve Bakım Bilgilerine Erişim Konusunda Motorlu Araçların Tip Onayına İlişkin Yönetmeliğin 6/2’de maddesinde açıkça; emisyon kontrol sistemlerinin etkinliğini azaltan iptal tertibatlarının kullanımının yasak olduğunun ifade edildiği, bu nedenle söz konusu araçlarda hukuki ayıbın da mevcut olduğu, nitekim söz konusu hileli motor düzeneğinin başta tespit edilmesi halinde dava konusu araçların tip onay belgesi alamayacağı ve trafiğe çıkamayacağının açık olduğu bu durumun dava konusu taleplerin haklılığını ispatlar nitelikte bulunduğu, davalı tarafından ithal edilen ve müvekkili tarafından satın alınan dava konusu ayıplı araçların, satıcı tarafından aracın kullanma klavuzunda bildirilen teknik düzenleme ve donanımın mevcut olmaması ve müvekkil şirketin beklentilerini karşılamaması nedeniyle ayıplı olduğu ve ayıbın oluşmasına üretici firmanın hileli davranışlarının sebep olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, satım sözleşmesine konu araçların ayıplı olması nedeniyle satım bedelinin indirimi veya uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı, davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru sebepleriyle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık yönüyle re’sen yapılmıştır. Davacı ile dava dışı firma ile aralarında akdedilen 11.09.2015 tarihli noter satış sözleşmeleri ile davacının, dava konusu … marka 2015 model 11 adet aracı ikinci el olarak satın aldığı ihtilafsızdır. Davacı taraf, dava dışı firmadan ikinci el olarak satın alınan araçların ithalatçısının davalı olup, yurt dışında üretilen bu araçların azot oksit oranlarının üretici firma tarafından bildirilen değerlerin üzerinde bulunmasına göre bu haliyle gizli ayıplı olduğu gibi üretici firmanın ölçüm anında değerini düşük göstermek için yaptığı hileli yazılım yüklemesi nedeniyle ayrıca kötü niyetli olduğu, ayıbın sağlık yönünden zarara sebebiyet verdiği ve aracın performansını düşürüp, yakıt sarfiyatını da artırdığını ileri sürerek satın aldığı araçların bedelinde indirim yapılmasını veya bu zararının tazminini talep etmektedir. 2015 yılı Eylül ayında basında, ABD’de yapılan testler sonucunda, dava dışı Alman firması volkswagen grubunun ürettiği araçların temiz hava yasasını ihlal ettiği ve egzos emisyon testlerinde hileli yazılım kullandığı konusunda haberler yayınlanmışsa da; mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda; kirletici emisyon salınımında, Türkiye’nin AB standartlarını uyguladığı, üretilen ya da ithal edilen araçların egzoz gazı salınımlarının bu standartlar ile belirlenen değerlerin altında olması halinde aracın kullanımına izin verildiği, aracın ithali için mevzuatta azot oksit gazının oranının baz alınması gerektiğine ilişkin bir düzenlemenin bulunmadığı açıklanmış olup, ABD’de ki emisyon salınımı ölçüsünün Türkiye ile aynı olmamasına ve davacı tarafından Türkiye’de uygulanan ve kabul edilen salınım ölçüsü bakımından ayıp iddiasında bulunulmamasına göre; araçların ABD’de kabul edilen standartların üzerinde azot oksit salınımı yapması ve üretici firmanın yazılım programında hile yapmak suretiyle bu değerleri olduğundan düşük göstermesi nedenine dayalı olarak ileri sürülen ayıp iddiası dinlemeyeceği gibi davalı ithalatçı firmadan ayıp nedeniyle satım bedelinden indirim veya maddi zararın tazmini isteminde bulunulamaz. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama toplanan delillere göre; kararın gerekçesinde ve yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırı bir durum da saptanmadığından; davacı vekilinin yerinde olmayan tüm istinaf nedenlerinin esastan reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından yatırılan 35,90-TL istinaf peşin karar harcının alınması gereken 59,30-TL harçtan mahsubu ile 23,40‬-TL eksik harcın davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 23/12/2021