Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2021/1297 E. 2021/1209 K. 14.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1297
KARAR NO: 2021/1209
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/04/2018
NUMARASI: 2017/111 Esas – 2018/308 Karar
DAVA: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/10/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün Davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının kendi isteği ile istifa ettiğini, kendi isteği ile istifa eden davalının kıdem tazminatı alacağından söz edilemeyeceğini, davalının haklı nedenleri olması halinde davalıya ihtarname göndererek bunların düzeltilmesini istemesi gerektiğini, oysa davacılının başka bir ticari firmaya geçmesinden dolayı ayrılmak istediğini belirtir istifa dilekçesi verdiğini, davalı tarafın önce istifa ettiğini arkasından haklı sebep aramaya çalıştığını, davalı tarafın emekli olduğu hususunda gerçekleri yansıtmadığını, davalının istifa etmeden önce davalı şirkete emekli olduğuna dair resmi bir evrak ibraz etmemiş olduğunu, davalının tüm izin günlerini kullandığını ve bakiye izin ücreti alacağının olmadığını, davalı tarafın iş sözleşmesindeki maddeleri tamamen kendi lehine yorumladığını, davalının ikramiye kazanabilmesi için taahhüt ettiği performansa ve işi geliştirmesine bağlı olduğunu, davalının mutabık kalındığı üzere somut olarak kendi maharet ve birikimlerini ortaya koymayı taahhüt ettiğini, davalının bu taahhütlerini yerine getirmediği gibi aynı iş kolunda kendi şirketini kurup davacının müşterileriyle çalışmaya başladığını ve kendine menfaat sağladığını, davalının yönetimi döneminde şirketin kar etmediğini, zarardan kurtulamadığını, davalının iş akdini tek taraflı olarak feshettiğini, ihbar öneline uymadığını, 8 haftalık ihbar tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, davalının davacı ile 24.01.2008 tarihli sözleşme imzaladığını, bu sözleşmenin 10. Maddesi uyarınca tek yanlı olarak istifa etmesi durumunda iki yıllık ücreti kadar tazminat ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, davalının davalıya haber vermeden 22.08.2011 tarihinde … adı altında bir firma kurduğunu ve davacı şirket ile aynı iş kolunda ısıtma ve soğutma cihazlarının alım satımı ticaretine başladığını, bu işleri çalıştığı şirkete haber vermeden gizli yaptığını, davalının bu bakımdan sözleşmede zikredilen 2 yıllık maaş tutarındaki tazminatı ödemekle yükümlü olduğunu beyanla fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 100 TL ihbar tazminatının, 100 TL sözleşmesel tazminat alacağının dava tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının iş sözleşmesini tek taraflı feshettiğini, bu feshin haklı nedenlerle gerçekleştirildiğini, dava dilekçesinde belirttiği sebeplerle istifa etmek zorunda kaldığını, haklı nedenle derhal fesih hakkının kullanılması halinde ihbar tazminatı ödenmeyeceğini, davalının istifa ettikten sonra işlerini teslim etmesi ve yeni eleman tedariki için yaklaşık 1 ay daha davacı işyerinde çalışmaya devam ettiğini, iş sözleşmesinin 10.Maddesinde “işverenin haklı feshi veya çalışanın tek yanlı istifası halinde, çalışanın işbu sözleşmenin feshi tarihinden sonra 2 yıllık dönemde eşdeğer pozisyonda ve sorumlulukta olmak üzere aynı branşta çalışan başka bir şirkette görev alamaz. Bu yasağa aykırılık halinde çalışan, iki yıllık ücreti tutarında tazminat ödemeyi kabul ve taahhüt eder.” İbarelerinin yer aldığını, davalının işyerinden ayrıldıktan sonra başka bir işyerinde çalışmaya başlamadığını, davalının emekliliği hak ettiğini, sözleşmesel cezai şartın sözleşmede öngörülen şartlarının gerçekleşmediğini, işçi aleyhine ve işveren lehine sonuçlar içeren tek taraflı cezai şartın geçersiz sayıldığını, davalının firmasından davacının haberi olduğunu, bu firmanın sadece 2 iş için özel olarak kurulduğunu, bugüne kadar 4 adet fatura kestiğini, sürekliliği olan bir firma olmadığını, gayri faal bir işletme olduğunu beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu ilk derece Mahkemesince dava hakkında, “işbu davanın konusunu teşkil eden karşı davanın açılış tarihi 17/07/2012 tarihidir. Karşı davada açıkça davalı …’nin …- … adında firma kurmuş olması sebebiyle rekabet yasağına aykırı davrandığından bahisle tazminat talep edilmektedir. İşçinin çalışırken rekabet olabilecek davranışlarda bulunması 4857 sayılı yasanın 25. Maddesine göre sadakat borcunun ihlalidir. Yine TBK 396/3 Maddesinde bu husus özen ve sadakat yükümlülüğü olarak düzenlenmiş olup, sözleşmenin feshinden itibaren rekabet yasağını düzenleyen sözleşmenin 10. Maddesi hükümlerinin bu duruma uygulanması olanaklı değildir. Zaten … sadece bir kaç iş için kurulmuş, davacı ile rekabet edecek satışı olmamıştır. Bu husus bilirkişi raporuyla da sabittir. Sadece şirket kurulması yeterli değildir. Faaliyet ve müşterilerin de rekabete dahil olması gerekir. Ayrıca …’nin davalının davacı şirkette çalıştığı sırada kurulduğu da sabit olmakla, muhtemelen davalının iddiaları doğrultusunda şirket kuruluşundan davacıda haberdardır. Zira …’nin yaptığı iş ve düzenlediği fatura İran ve Suudi Arabistan için 4 faturadan ibarettir. Tüm bunların ötesinde davalının çalışırken başka bir şirket kurması sadakat borcunun ihlali olarak değerlendirileceği ve görevli mahkemenin İş mahkemesi olduğu açıktır. Davacı yanın iddiaları üzere bozma ilamında da değinilen husus sözleşmenin 10. Maddesinde de değinilen ve TBK 444 ve devamı maddelerinde düzenlenen sözleşmenin feshinden sonra ki rekabet yasağına aykırılık hususudur. Bu doğrultuda davalının başka bir firmaya geçtiğinden dolayı istifa ettiğini bildirmesi hususu da öne sürülerek sözleşmenin 10. Maddesine göre tazminat talep edilmiş ise de, davalı yan bu iddiaya karşı çıkmış sözleşmenin feshinden itibaren 1 yılı aşkın sigortasız olarak yine davacı şirkette çalıştığını beyan etmiş ve dosyaya ibraz edilen tüm belgelerden davalının … adlı firmada 01/08/2013 tarihinden itibaren, yani istifasından yaklaşık 15 ay, dava açılışından da yaklaşık 13 ay sonra çalışmaya başladığı anlaşılmaktadır. Davacı tarafından davalının başka bir firmada çalışmak üzere istifa ettiği ve derhal işe başladığı hususu ve davalının savunmalarının aksi ispatlanamamıştır. O halde dava açıldığı tarih itibarıyla davalının aynı konuda faaliyet gösteren başka bir firmada çalışmadığı sabit olmakla, davacının bu sebebe dayalı olarak tazminat talep edemeyeceği açıktır. Zaten davacıda karşı dava dilekçesinde davalının başka bir şirkette çalıştığını iddia ve beyan etmemiş, sadece davalının istifa sebebinin bu olduğunu ileri sürmek suretiyle rekabet yasağına aykırı davranış nedeniyle sözleşmesel tazminat talep etmişlerdir. Davalının …’ da çalışması, dava tarihinden çok sonra ortaya çıkmıştır oysa her dava açıldığı tarih itibariyle değerlendirmesi gerekir. Açıklanan nedenlerle davalı …’nin davacı şirkette 25/02/2008 tarihinden 09/05/2012 tarihine kadar fiilen üst düzeyde yönetici seviyesinde çalıştığı, iş mahkemesinde yapılan yargılamada da sabit olduğu üzere iş yerinden kendi isteği üzerine istifa ettiği iş mahkemesinin Yargıtay 9. Hukuk dairesi tarafından onaylanmış 31/12/2014 tarihli kararında işçi …’nin haklı nedenle iş akdine son verdiği iddiasını ispatlayamadığı, ancak karşı davacı ve işbu davanın davacısı olan …tarafından da …’nin dava tarihi itibariyle başka bir şirkette çalıştığı ve bu sebeple istifa ettiği keyfiyetinin ispatlanamadığı, zira …’nin başka bir şirkette çalışmaya başladığı tarihin 01/08/2013 olup istifa keyfiyetinden 15 ay sonrası, karşı dava açıldığı tarihten de yaklaşık 13 ay sonrası olduğu sözleşmenin 10. Maddesi istifa halinde doğrudan doğruya tazminatı öngörmediği, 10. Maddede açıkça fesih tarihinden sonra 2 yıllık dönemde eş değer pozisyonda ve sorumlulukta çalışma halinin öngörüldüğü, …’nin çalışırken aynı alanda faaliyet gösteren başka bir şirket kurmasının ancak sadakat borcunun ihlali olarak değerlendirilebileceği ve görevli mahkemenin İş mahkemeleri olduğu anlaşılmakla, ispatlanamayan davanın reddine …” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalının sözleşmeyi ihlal ederek, işverenine karşı sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğini, gerek çalıştığı dönemde gerek ise ayrıldıktan sonra işverene karşı rekabet yükümlülüğünü de alenen ihlal ettiğini, davalı kendi isteği ile istifa etmiş olup bu hususun İst.12. İş Mahkemesi’nin kararıyla kesinlik kazandığını, davalı tarafın iş tanımında rekabet ve rakip fiyat ve pazar bilgilerinin olduğunu, davalının, müvekkili firmanın ” üretim “, ” imalat “, ” fiyatlama “, ” üretim kapasitesi ” gibi tüm hayati bilgilere sahip konumda olduğunu, davalı taraf, sadece rekabet ve rakip fiyatlar hakkında değil pazar ve sektörel bilgilere haiz olup bütün bunların haricinde şirketteki tüm önemli olaylardan haberdar, tüm iş sonuçlarını belgelendiren, şirketin tüm direktif ve iş akışlarını bizzat yönetmekle yükümlü bir yönetici konumunda olduğunu, bu durumda imalatı ve en önemlisi maliyet fiyatlarını bilen, firmanın atölye, üretim kapasite know how’u hakkında bilgili, kendi imal ettiği veya ithalat adet ve fiyatlarını öğrenmiş bütün bunların üzerine, piyasa ve rakip firma ve fiyatlarını da bilen bir personelin firmaya rekabet etmesinin, firmanın zarar görmesine yol açacak bir risk olduğunu, davalı tarafın hem “çalışma süresinde” hem de işten ayrıldıktan sonraki ” 2 yıllık süre ” zarfında olmak üzere 2 ayrı şekilde rekabet yasağını ihlal ettiğini, davalının müvekkili şirket bünyesinde çalışmakta iken, ana iştigal konusu aynı olan “… – …” isimli firmayı kurduğunu, mahkemenin hem görevsiz olduğuna kanaat getirmesi de hem de buna rağmen esas hakkında hüküm vermesinin usul hukukuna aykırı olduğunu, davanıın esasen İş Mahkemesinde ikame edildiğini, Yargıtay tarafından verilen bozma sonrası re’sen Ticaret Mahkemelerine gönderildiğini, İş mahkemesinde ikame edilen, bozma sonrası tefriken Ticaret Mahkemesine gönderilen davanın tekrar görevsizlik sebebiyle İş Mahkemesine dahi gönderilmeden red edilmesinin kabul edilemez olduğunu, davalının hizmet akdi devam ederken kendi adına aynı iş kolunda şirket kurmasının, bu madde ışığında da haksız rekabetin varlığını ve sadakat yükümlülüğüne aykırılığı apaçık ortaya koymakta olduğunu, bununla birlikte davalı tarafın kendi şirketini de davacı müvekkili şirketin merkezi olan İstanbul’da kurmak suretiyle bölge yasağına da muhalefet ettiğini, davalının, bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere müvekkil şirketten 09.05.2013 tarihinde ayrılmasından sonra 01.08.2013 tarihinde … isimli şirkette çalışmaya başladığını, … isimli firmanın müvekkili şirketle aynı sektörde aynı şehirde ve aynı faaliyet alanında ticari hayatını iştigal ettirdiğini, davalının 2008 yılında aylık 11.670,–TL yani 9.800,–USD $ maaş ve çok zengin yan haklar alan tepe yöneticisi olduğunu ve şirket için hayati bilgilere sahip olarak şirketi çok açık zarara uğratabilecek bir potansiyel taşıdığını, şirketin tüm kritik imalat ,maliyet ve kapasite bilgilerine sahip olduğu gibi hedef piyasa ve rakip firmaların bilgilerine de sahip olduğunu, rekabet sözleşmesinin tüm şartlarıyla oluştuğunu ve davalı tarafı haklı kılabilecek hiçbir gerekçe bulunmadığını beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, Türk Borçlar Kanunu’nun 444 vd. maddelerinde düzenlenen ve iş sözleşmesi ile kararlaştırılan işçinin rekabet etme yasağını ihlal etmesi nedeniyle rekabet yasağı kaydına bağlanan cezai şartın tahsili davasıdır.İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, rekabet etme yasağı kaydının geçerli olup olmadığı ve davalının eylemlerinin rekabet yasağını ihlal niteliğinde olup olmadığı noktasındadır. Davalı, davacı işveren nezdinde 25/02/2008 tarihinde çalışmaya başlamış ve 09/05/2012 tarihinde ise işten ayrılmıştır. Taraflar arasındaki 24/01/2008 tarihli iş sözleşmesinin çalışan sorumluluğu kısmının 10. maddesinde, iş sözleşmesinin bitiminden itibaren 2(iki) yıl süre ile rekabet yasağına ilişkin düzenleme yapılmıştır. Davalı ayrıca 02.08.2011 tarihinde … ünvanlı işyerini kurmuş ve ticaret siciline tescil ettirmiş ve 30.04.2013 tarihinde faaliyetini sonlandırmıştır. İş sözleşmesinin feshinden sonra davalı 01.08.2013 tarihinde … firmasında çalışmaya başlamıştır. Davacı, davalının iş akdinde düzenlenen rekabet etme yasağına aykırı davrandığından bahisle cezai şart alacağının tahsili istemiyle eldeki davayı açmıştır. İstanbul 12. İş Mahkemesi’nin 29/11/2016 Tarih, 2016/1060 Esas ve 2016/898 Karar sayılı kararı ile, aynı Mahkemenin 2016/784 Esas sayılı dosyasında, Yargıtay 9. hukuk dairesinin 2015/4203-2016/15796 E.K sayılı 30/06/2016 tarihli ilamıyla “davalı-karşı davacı karşı dava ile, davacı-karşı davalının iş sözleşmesi ile kararlaştırılan rekabet etmeme yasağına aykırı davranması nedeniyle cezai şart tazminatı talep etmiştir.Bu istemle ilgili, HGK’nun 27.2.2013 gün ve 2012/9-854 Esas 2013/292 Karar sayılı kararı gereğince, Ticaret Mahkemeleri görevli olduğundan, mahkemece 04.10.2016 tarihinde tefrik kararı verilerek, mutlak şekilde ticaret mahkemelerinin görevine giren davada görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle bozulması üzerine … Tarafından açılan karşı dava asıl davadan tefrik edilerek görevsizlik kararı verilmesiyle asliye ticaret mahkemesi esasına dava kaydedilmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun 444/1. maddesinde, fiil ehliyetine sahip olan işçinin, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebileceği, aynı maddenin 444/2. maddesinde ise, rekabet yasağı kaydının, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerli olacağı düzenlenmiştir. Buna göre rekabet yasağı kaydının geçerliliği için zararın gerçekleşmesi şart olmayıp, işçinin edindiği bilgilerin iş verenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikte olması yeterlidir. Davacı, iş mahkemesine sunduğu karşı dava dilekçesinde, davalı …’nin 22.08.2011 tarihinde … isimli bir firma kurup kendisi ile aynı iş kolunda faaliyete başladığını ve bu bakımdan sözleşmede zikredilen 2 yıllık maaş tutarındaki tazminatı ödemekle yükümlü olduğu iddiasıyla davalının sözleşmesel tazminata mahkum edilmesini istemiştir. Ancak taraflarında kabulü olduğu üzere, davalı henüz davacı şirketteki işinden ayrılmadan evvel iş akdinin devamı sırasında … ünvanlı iş yerini kurmuştur. Davacını dayandığı iş sözleşmesinin 10. Maddesi ise, iş akdinin feshinden sonraki döneneme ilişkin rekabet yasağını düzenlemektedir. Bu halde davalının iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten dava tarihine kadar olan dönem içerisinde davacı ile aynı faaliyet kolunda olan bir şirkette çalışıp çalışmadığının tespiti gerekir. … ünvanlı iş yeri dava tarihinde resmi olarak faal konumdadır. dosyada alınan bilirkişi raporunda, davalıya ait olan … ünvanlı iş yeri birisi(halı saha tutkalı malzemesine ilişkin) iş akdinin fesih tarihinden önce olmak üzere 4 adet fatura kesmiştir. İranlı … isimli şirkete fatura edilen iki adet 14.864,75 TL ve 19.882,20 TL bedelli olup, bilirkişi tarafından fatura içeriği tespit edilememiştir. Son fatura ise 30.04.2013 tarihli olup şirketin aktifindeki demirbaşların fatura edilmesine ilişkindir. Buna göre … ünvanlı iş yerinin düzenli bir faaliyetinin olmadığı anlaşılmaktadır. Davalının, iş akdinin fesih tarihinden sonra düzenli bir faaliyeti olmayan hatta tüm ticari hayatındaki faaliyeti 4 adet fatura ile sınırlı olan ve esasen iş akdinin feshinden önce kurulan … ünvanlı iş yerinin sahibi olması hali nedeniyle davalının rekabet yasağını ihlal ettiğinin kabulü mümkün değildir. Davacı, Asliye Ticaret Mahkemesine sunduğu 12.06.2017 tarihli dilekçesinde, davalının cevap dilekçesinde zikrettiği … firmasında çalışmaya başlamasının da, 2 yıllık rekabet yasağını ihlal eder nitelikte olduğunu iddia etmiştir. Ancak dava tarihinden sonra davalı 01.08.2013 tarihinde … firmasında çalışmaya başlamıştır. Her dava 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 141. Maddesinde düzenlenen iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına tabidir ve aynı şekilde her dava açıldığı tarihteki durum ve koşullara göre sonuca bağlanır. Dava tarihinden sonra gelişen olay ve vakıalar ancak yeni bir davanın konusu olabilir. Dava açıldığı tarihte ve iş mahkemesindeki yargılama sırasında davalının … firmasında çalıştığı yönünde bir iddiada bulunmak mümkün olmamakla birlikte, davacı tarafça 04.12.2014 tarihli ıslah dilekçesinde de bu yönde bir iddia mevcut değildir. Dolayısıyla dava tarihinden sonraki bir döneme ait olan iddianın eldeki dava dosyasında karara bağlanabilmesi mümkün değildir. Bu nedenlerle mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 14/10/2021