Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2021/1148 E. 2021/1313 K. 04.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1148
KARAR NO: 2021/1313
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/12/2020
NUMARASI: 2020/644 Esas – 2020/786 Karar
DAVA: Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/11/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile dava dışı SS Saklıbahçe Konut Yapı Kop. arasında imzalanan 13.02.2008 tarihli “Düzenleme şeklinde Satış vaadi Sözleşmesi” ile İstanbul Eyüp … köyünde … pafta, … parselde kayıtlı 20.076 m2 arsada taşıyıcı sistem ve duvarlar olarak kaba inşaatı tamamlanmış haldeki (… Sitesi) her biri 10 adet daireden müteşekkil 8 blok (80 adet) bağımsız bölüm 13 adet ikiz villa (26 adet bağımsız bölüm) ve sosyal tesis, açık ve kapalı havuzdan müteşekkil toplam 106 bağımsız bölümün yüklenici … Ltd. Şti. tarafından “Kat karşılığı inşaat sözleşmesi” kapsamındaki işlerin yapılması hususunda anlaştıklarını, iş sahibi, taşıyıcı sistem ve duvarlar olarak natamam durumda olan siteyi, imzalanmış olan sözleşme kapsamında ve anahtar teslimi karşılığında yükleniciye götürü bir bedel ile yaptırmayı kabul ettiğini, sözleşme konusu işlerin götürü bedeli, yükleniciye, sözleşme kapsamındaki yapacağı işler nedeniyle, liste halinde yazılı 19 adet bağımsız bölüm olarak kat irtifaklı arsa payını devretmek suretiyle ödenecek, yüklenici tarafından yapımı taahhüt edilen inşaatların bedeli, iş sahibinden, sözleşmenin 4. Maddesinde belirtilmiş olan “Ek İşler” dışında, nakit olarak tahsil edilemeyeceğini, hakedişler, listede belirtilen 19 adet bağımsız bölüme ait kat irtifaklı arsa payları devir alınmak suretiyle tahsil edileceğini, müvekkili şirket yöneticisinin, davalı banka yöneticilerinin teklifi üzerine banka ile kredi ilişkisine girerek 600.000.00-TL limitli bir kredi sözleşmesi imzaladığını, ancak müvekkilinin üç aylık süre içerisinde bu limitin ancak 550.00000-TL’sini kullandığını, netice olarak, kredi tahsisleri sırasında, davalı banka lehine, toplam 12 adet gayrimenkul üzerine 10.100.000TL tutarında ipotek, kredinin teminatı olarak verildiğini, davalı banka tarafından, kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihlerde, ipoteklerin dışında ve ayrıca, mutat bankacılık uygulaması olduğunu ve teminat olarak alınması gerektiğini belirterek müvekkil şirket yetkilisinden, eşinin iradesi dışında imzalı boş senetler de alındığını, davalı banka, 2008 sonbaharında müvekkilinin herhangi bir gecikmiş veya ödenmemiş dönemsel faizi olmamasına rağmen, yaklaşan küresel mali krizi bahane ederek kullandırmış olduğu kredinin geleceği açısından ek protokol yapılması gerektiği izlemini vererek, müvekkilinin elinde kalmış ve teminat olarak verilmemiş son gayrimenkul olan, Çorlu’daki sanayi arsasının üzerinde 14.11.2008 tarihinde 2.000.000TL’lik ipotek tesis ettiğini, ayrıca daha önce müvekkili tarafından boş olarak verilmiş olan teminat senedi, tahrifle 25.12.2008 vade ve 3.700.000TL bedelle doldurulmuş ve ihbarname veya bildirim de gönderilmediği için haberdar olunmayan ve bu nedenle itiraz edilemeyen bu senet ödenmediği için, bu senet ile, hesabın kat edildiği aynı gün olan 31.12.2008 tarihinde İst. 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/2470 D. İş. sayılı dosyası ile ihtiyati haciz kararı alındığını ve İst. … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından kambiyo senetlerine mahsus icra takibine başlandığını, işbu nedenlerle yukarıda arz ve izah olunan nedenlerden dolayı; müvekkili ile davalı banka arasında imzalanan dilekçe de dökümü verilen toplam 5.200.000TL limitli kredi sözleşmelerine dayanan hesapların davalı banka tarafından kat’ edilmesinin sözleşmeye, hukuka, iyi niyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olmasından dolayı banka kredi sözleşmenin feshinin haksız olduğunun tespitini, dava masrafları ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Dava dilekçesi henüz davalıya tebliğ edilmeden karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Tespit davaları bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının belirlenmesine yönelik olarak açılan davalar olup görülmekte olan veya açılacak bir davada iddia veya savunma olarak ileri sürülebilecek konular için bağımsız bir tespit davası açmakta hukuki yarar yoktur. Eda davası sonunda verilen hüküm ile, aynı zamanda dava konusu hukuki ilişkinin var olup olmadığı da tespit edilir ve ondan sonra bu tespite dayalı olarak eda hükmü kurulur, Yargıtay’ın kararlı uygulamasına göre de, eda davası açmak mümkün ise, tespit davası açılamaz. Anılan kuralın geçerli olabilmesi için, eda davası sonunda verilecek hükmün tespite ilişkin bölümü ile tespit davası sonunda alınacak tespit hükmü arasında, meydana getirdikleri kesin hükmün etkisi bakımından hiç bir fark bulunmaması gerekir. Diğer bir söyleyişle tespit davası ile istenen hukuki korunma, eda davası ile tamamen elde edilebilecekse, o zaman, davacının ayrı bir tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur. Olayımıza gelince; davacının iddia ettiği taleplerini varsa açacağı eda davasında ileri sürmesi gerektiğinden, tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır.” gerekçesi ile eda davası açabilecekken, tespit davası açılmasında hukuki menfaat bulunmadığından HMK 114. maddesi gereğince davanın usulden reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu edilen olayla ilgili menfi tespit ve istirdat davaları hak düşürücü sürelerinin geçtiğini, yani bu konuya ilişkin bir eda davası açılmasının mümkün olmadığını, bu davadaki hukuki yararın; bu davada alınacak lehe bir hükmün daha önce İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinde Dosya No: 2010/604 E – 2012/349 K ile görülen müvekkili şirketin kefilleri (şirket sahibi ve eşi) hakkındaki davada, yani müvekkilinin davalı bankanın bütün malvarlığını yok etmesi nedeniyle temyiz harcını yatıramadığı için temyiz edemediği davada yeniden yargılama için bir dayanak sağlaması olduğunu, mahkemece esasa girilmeksizin dosya üzerinden böyle bir karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, şöyle ki; mahkeme kararında dahi nasıl bir eda davası açılacağı konusunda bir belirleme yapmadığını, salt bir eda davası açılabileceği varsayımından haraketle, yani muhayyel bir eda davası olabileceği varsayımına dayanarak davanın reddedildiğini, halbuki mahkemece deliller toplansaydı bir eda davasının bu saatten sonra açılamayacağının görülecek olduğunu, davada “koruma gereksimi” halinin mevcut olduğunu, davanın her aşamasında menfaat hususu resen dahi gözetileceğinden davanın esasına girilmesi hatalı olduğunu beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, banka kredi sözleşmesinin feshinin haksız olduğunun tespiti davasıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 106/1. Maddesine göre, tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. Ancak maddenin ikinci fıkrasına göre, tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. Bunun yanı sıra maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz. Tespit davasının konusunu ancak hak veya hukuki ilişkiler oluşturur. Bu kapsamda her çeşit hukuki ilişki tespit davasının konusu olabilir. Buna karşılık, somut bir olaydan doğmayan, soyut hukuki ilişkilerin tespiti istenemez. Ayrıca davacının tespit davasına konu edilen hukuki ilişkisinin hemen tespit edilmesinde hukuki yararının bulunması şarttır. Bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığı yahut yokluğu, tespit davası açılabilmesi için yalnız başına yeterli değildir. Bundan başka, o hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde, davacının korunmaya değer, meşru bir hukuki yararının bulunması şarttır. Bu şartın gerçekleşmesi ise, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) bir tehlike ile tehdit edilmiş olmasına; bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olması ve bu hususun davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına; yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, icraya konulamayan tespit hükmünün, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmasına bağlıdır. Davacının tespit davası ile istediği hukuki koruma diğer dava çeşitlerinden biri ile sağlanabiliyorsa, o zaman da davacının tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur. Somut olayda davacı, davalı banka tarafından kredi hesaplarının 31/12/2008 tarihinde kat edildiğini ve davalı bankanın bu feshe dayanak olarak aralık 2008 dönemine ait faizin ödenmemesini gösterdiğini beyan etmiştir. Kredilerin kat tarihi 31/12/2008 olup eldeki dava ise 23/11/2020 tarihinde açılmıştır. Hukuki ilişkinin durumunun mahkemece hemen tespit edilmesi yukarıda açıklandığı üzere hukuki yararın tespitinde önemli olup, davacının talep sonucuna göre tespitini istediği hukuki olayın üzerinden geçen zaman nazara alındığında güncel bir tehlike söz konusu olmadığı gibi mahkemece hemen tespiti gereken korunmaya değer hukuki yararının bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Ayrıca, davaya konu edilen kredilere ilişkin daha önce İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/604 E. – 2012/349 K. Sayılı dosyasında davacı şirketin kefilleri (şirket sahibi ve eşi) hakkında, banka tarafından dava açıldığı ve bu davadaki savunmaya göre de bankaya karşı menfi tespit davası açılmak suretiyle ileri sürülen hususların daha önce yargılamalara konu edildiği anlaşılmaktadır.Bunların yanı sıra feshin haksız olduğunun tespiti feshin sonuçlarını ortadan kaldırmaya elverişli olmadığından bu yönden de eldeki tespit isteminde davacının hukuki yararı bulunmamaktadır. Tespit davasının konusunun hak veya hukuki ilişki olması ve davacının tespit davası açmakta hukuki yararının bulunması, dava şartıdır. Somut olayda davacının hukuki yararı bulunmadığından HMK’nın 115/2. Maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir. Hal böyle olunca mahkemece tespit davasının hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)g. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 04/11/2021