Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/990 E. 2022/1137 K. 18.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/990
KARAR NO: 2022/1137
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/06/2019
NUMARASI: 2014/1587 Esas – 2019/654 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/10/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı ve davalı vekillerince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
ASIL DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı müvekkil şirket ile davalı arasında 01/12/2012 başlangıç tarihli ve 5 yıl süreli bayilik sözleşmesi ve çerçeve protokol akdedildiğini, Davalının sözleşme ve protokole ek olarak düzenlenen ürün- alım taahhütnamesi ile 5 yıl için toplam 10.304 ton beyan ürünü (kurşunsuz benzin, normal benzin, motorin) almayı taahhüt ettiğini, eksik kalan ton üzerinden 140-USD kar mahrumiyeti ödemeyi kabul ettiğini, Çerçeve protokolünün 13.maddesi gereğince sözleşmenin süresinden önce feshedilmesi yada bayi tarafından fesih sonucunu doğuracak hareket edilmesi halinde 250.000 USD cezai şartın kararlaştırıldığını, davalının Beyoğlu … Noterliğinin … yevmiye ve 29/09/2014 tarihli ihtarı ile bayilik sözleşmesinin süresinde önce fesih ettiğini, feshin haksız olduğunu, haksız fesih nedeniyle müvekkili şirketin davacı nezdinde olan 53.111,08 TL cari hesap borcunun temerrüt (ihtarname) tarihinden işleyecek avans faizi ile, Çerçeve protokolünün 13.maddesi gereğince 250.000 USD cezai şart alacağının temerrüt (ihtarname) tarihinden itibaren yabancı paraya işleyecek en yüksek mevduat faizi ile, Taahhütname gereğince eksik kalan ürün miktarı için 1.106.728 USD kar mahrumiyeti cezai şartının temerrüt (ihtarname) tarihinden itibaren yabancı paraya işleyecek en yüksek mevduat faizi ile Akaryakıt istasyonuna gerçekleştirilen faydalı yatırım bedeli 49.388,40 TL’nin temerrüt (ihtarname)tarihinden itibaren avans faizi ile, Davalıya ariyet olarak verilen bir adet kompresör ile market raflarının davacı şirkete aynen teslimi, bu mümkün olmaz ise bedeli 10.992,16 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Taraflar arasında imzalan 01/12/2012 tarihli sözleşmenin haklı nedenle fesih edildiğini, Şirket sözleşmesinin 3.maddesi ve sözleşmenin 1.maddesi ile fiyat belirleme, ürün satış tekeline davacının kendisinin aldığını, bu hakların kullanımında ticari teamüllere uymadığını, bayiler arasında eşitlik, haksız rekabete sebebiyet vermeme, hakkın kötüye kullanılmaması ilkelerine aykırı davrandığını, Müvekkilinin davacının haksız olarak uyguladığı politikalar nedeniyle zarar ettiğini, sözleşmeye devam ederek daha fazla zarar etmesinin beklenemeyeceğini, Ankara … Noterliğinin 26/09/2014 tarih ve … yevmiye nolu ihtarı ile bölgede bayilik verilen diğer istasyonlara uygulanan fiyat ve iskonto oranının düzeltilmesinin istendiğini, davacı … şirketinin ihtar üzerine bu konuda yetkileri bulunduğunu açıkladığını, müvekkili şirketinde Beyoğlu … Noterliğinini 26/09/2014 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile sözleşmeyi fesih ettiğini, davacının aynı bölgede başka bayiler açmaya izin vererek düşük iskonto oranı uygulayıp haksız rekabet ve eşitsizlik yarattığını, araç tanıma sistemi sözleşmesine aykırı davrandığını, indirimli kart uygulamasında müvekkilinin zararına hareket ettiğini, müvekkili şirketin davacıya cari hesap borcu olmadığını, ariyet bedeline konu ariyetlerin davacıya teslim edildiğini, cezai şart taleplerini yerinde olmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir. davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
KARŞI DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin 40.000 USD + KDV olan aylık kira bedelinin 2 ay bedeli karşılığının ödenmediğini, bunun için şimdilik 1.000,00 TL talep ettiklerini, 40.000 USD yatırım bedelinin ödemesinin zamanında yapılmadığından kullanılan kredilere ödene faizin de yükseldiğini, bunun için şimdilik 1.000,00 TL talep ettiklerini, davacının haksız ve kötü niyetli davranışları nedeniyle elde edilmesi gereken cironun düşmesi sonucu ciro farkı alacağı olarak şimdilik 1.000,00 TL talep ettiklerini, araç tanıma sisteminin müvekkili aleyhine uygulanması sonucu şimdilik 1.000,00 TL istediklerini, bankalar nezdinde ödemelerin gecikmesi nedeniyle itibarın sarsıldığını belirterek, bu nedenle 50.000,00 TL manevi tazminat istediklerini, davacı nezdinde bulunan ipoteklerin nakde çevrilmemesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Taraflar arasında 01/12/2012 tarihli çerçeve protokol ile bayilik sözleşmesinin bağıtlandığı, sözleşmenin davalı bayi tarafından Beyoğlu … Noterliğinin 26/09/2014 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile fesih edildiği, feshin gerekçesi olarak davacı … şirketinin davalıya yakın 5-6 tane daha akaryakıt istasyonuna akaryakıt bayiliği verip, bu bayilere uygulanan satış bedeli iskonto oranını nispetsizlik yaratacak şekilde düşük tutması olarak davalının iddia ettiği sabittir. Ancak dağıtım şirketi olan davacının mevcut bayinin yakınlarında yeni bayilikler açması konusunda sözleşme uygulama ve EPDK yönetmelikleri gereğine engel olmadığı, bayinin de buna itiraz edemeyeceği, zaten petrol istasyonları arasındaki mesafenin kanun ve yönetmeliklerle belirlendiği, dağıtım şirketinin bu yönetmeliklere aykırı işlem yapamayacağı gibi, EPDK’nın da bayilik lisansını onaylamayacağı açıktır. Ayrıca aynı dağıtım şirketinden ürün alan petrol istasyonlarındaki fiyat farkının satıcı petrol istasyonunun kendi karından feragat ederek ortaya çıktığı, davacı … şirketinin EPDK’nın belirlemiş olduğu fiyatların üstünde bir iskonto oranı uygulayamayacağı hayatın olağan akışına uygundur. Bu nedenle davacının sözleşmeyi feshinin haksız olduğu anlaşılmıştır. Sözleşme, protokolün 13.maddesi gereğince 5 yıllık süresinin bitmesinden önce bayi tarafından haksız olarak fesih edildiğinden davacı cezai şart isteminde bulunabilecektir. Davacı ayrıca yine ürün alım taahhütnamesi gereğince eksik kalan ton (beyaz ürün) üzerinden 140 USD kar mahrumiyeti cezai şartını da talep edebilecektir. Buna göre davacının isteyebileceği toplam cezai şart miktarı 1.377.618,80 USD ‘dir. Bunun yanında davacı … şirketinin dava tarihi itibariyle 51.894,47 TL cari hesap alacağı olduğu, 23.566,24 TL faydalı yatırım tutarı isteyebileceği bilirkişi raporu ile belirlenmiştir. Davacının cari hesap alacağı ve faydalı yatırım bedeli istemi kabul edilmiştir. Ariyet olarak verilen bir kompresör ve market rafları davacıya teslim edildiğinden bedeli istenemeyecektir. Davalının bilirkişiler tarafından incelenen ticari defter kayıt ve bilançolarına göre öz varlığının 1.607.817,00 TL olduğu, belirlenen cezai şart tutarını ödemesi halinde mahfına sebep olacağı tespit edilmiştir. Davacıya uygulanacak cezai şart miktarının belirlenmesinde ödenmiş sermayesi olan 410.766,95 TL’nin korunması, TTK 376/2.maddesi gereğidir. Bu nedenle yasa hükmü de dikkate alınarak korunması gereken 410.766,95 TL öz sermayeden fazla olan 1.197.050,00 TL = 317.587,30 USD cezai şartın (1 USD = 3,7692 TL) davalıdan tahsiline karar vermek gerekmiştir. Karşı dava bakımından; bayilik sözleşmesi ile protokol çerçeve sözleşmesinin feshi mahkememizce haksız bulunmuştur. Fesih haksız olduğundan davacının manevi tazminat ve maddi tazminat talepleri de yersizdir. Kaldı ki yapılan defter incelemesi sonunda davacı … şirketinin 40.000 USD yatırım katkı bedelini davalı – karşı davacı tarafça fatura kesilmeden önce ödediği, sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmeyen ve hiç bir ödemesi zamanında yapmayan davalı – karşı davacıyı ödemeleri aksatarak zor durumda bırakmadığı bilirkişi raporu ile tespit edilmiştir. Karşı davanın reddine” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı/Karşı davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı karşı davalının sorumlu olduğu cezai şart tutarında indirim yapılması hukuka aykırı olduğunu, kar mahrumiyeti alacağı talebinin, niteliği gereği indirime elverişli olmadığını, tacirler arasında kararlaştırılan cezai şartın indirilebileceği kabul edilse dahi taraflar arasındaki uyuşmazlıkta cezai şartın indirilmesini gerektirecek şartların oluşmadığını beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davalı/karşı davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece verilen kararın gerekçesinin tam ve açık olarak ortaya konulmadığını, deliller tam toplanmadığını, yerel mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinin yetersiz ve eksik inceleme ile düzenlendiğini ve mahkemece bu eksik rapora itibar edildiğini, bilirkişilerin ürün taahhüdüne ilişkin görüşünün de sözleşme hükümlerine aykırı şekilde yorumlamış, haksız kazanca yol açtığını, davaya ilişkin tespitlere itiraz edildiğini, çerçeve protokolde…’in her ayın ilk 5 günü içinde fatura mukabili aylık 40.000-usd tutarında yatırım bedelini ödeyeceğinin yer aldığını, ödeme şartının davalı-karşı davacının fatura düzenlemesine bağlı olduğunu, ibraz edilmiş veya tebliğ edilmiş faturaların tespit edilemediğinden bu konuda tespit yapılamadığına sözleşme feshine kadar ödenmeyen “kira yatırım bedeli” talep edildiği, kira yatırım bedeli ödenmediğinden bu bedelin karşılanması için kullanılan kredi faizlerinin hesaplanabilmesi için buna ilişkin kredi belgelerinin sunulması halinde inceleme yapılacağı açıklanmış, bu konuda gerekli doküman ticari defterlerde yer aldığı ve mahkemenin bu konuda ara karar kurması talep edilmişse de mahkemece acele ile karar verildiğini, yeni bir heyetten rapor alınması gerektiğini, Esas dava açısından; taraflar arasında imzalanmış sözleşme ve protokolun müvekkil davacı şirket tarafından haklı nedenlerle feshedildiğini, davacının bölgede tesis ettiği ve çok fazla sayıdaki istasyon isimleri ile ürün satışı fiyatları ve karşılaştırmasının davacının sözleşme dönemi boyunca, eşit durumdaki bayilerine farklı fiyat ve iskonto uygulaması sonucunda bölgede itibar kaybeden ve müşterilerini kaybeden davalının sözleşmeyi feshetmesi koşullarının kasıtlı olarak hazırlandığını, zira sözleşmenin feshinde, cezai şart ve kota taahhüdü gibi maddelerin uygulanacağını düşünerek, mal satmadan sözleşmeden kazanç elde etmenin amaçlandığını, davacının dürüstlük kuralına aykırı davranışı nedeniyle davalı için çekilmez hal alan sözleşmeyi, daha fazla zarar etmemek için haklı nedenle feshettiğini, davacı araç tanıma sistemi sözleşmesine aykırı davrandığını, indirimli kart uygulaması konusunda davalının zararına hareket edildiğini, ürün taahhüdüne uyulmadığı için tazminat talebine itiraz edildiğini, öncelikle davacının sözleşmeyi, davalının haklı nedenle feshine sebebiyet vermiş olduğundan sözleşmeden kaynaklı bu talebinin yerinde olmadığını, davalı tarafından, taraflar arasındaki sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğinden 5 yıllık bağlayıcı olduğu beyanını kabul edilmemesi gerektiğini, Davacının dava dilekçesinde teslim edilmeyen ariyet bedeli talep etmişse de, dilekçe ekinde sunduğu teslim belgelerinden de anlaşılacağı üzere tüm ariyetlerin davacıya teslim edildiğini, bu sebeple talebin reddi gerekmekle, davalı … firmasının tek peşin çalışan bayisi olup hesapları ve ticari ilişkileri son derece düzgün firma olduğunu, Karşı dava açısından; sözleşme gereği her ay ödenmesi gereken 40.000-usd + kdv aylık kira bedelininin 2 aylık bedelinni ödenmediğini, davacı-karşı davalı’nın ödemesi gerekirken eksik inceleme yapıldığından bu hususun gözden kaçtığını, aylık ödemelerin geç ödenmesinden dolayı davalı karşı davacının uğradığı zararlar olduğunu, taraflar arasında imzalanan çerçeve protokol’ün 9. maddesinde “ her ayın ilk ilk 5 günü içerisinde fatura mukabilinde aylık olarak 40.000-usd tutarında yatırım bedeli(kiralama) ödeyecektir” hükmünde, yukarıda arz edilen ödeme için kesin olarak vade belirlendiği için her ayın 5. günü muaccel olan kira bedelinin, sözleşme boyunca her geç ödendiği gün için davalı karşı davacının zararı olduğunu, mahkemece bilirkişilerden bu yönde bir inceleme yapmaları istenmemiş, bu konunun irdelenmediğini, davalı karşı davacının haksız ve kötüniyetle sözleşmede elde etmesi gereken gelirden cirosunun düşmesine sebebiyet veren davacının bu ciro farkı alacağını ödemesi gerektiğini, araç tanıma sistemi’nin davalı karşı davacı aleyhine uygulanmasından dolayı uğranılan zararları davacı(karşı davalı)’dan karşılaması gerektiğini beyanla, ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE:Dava, bayilik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle sabit yatırım bedeli, cari hesap alacağı ve cezai şart alacağının tahsili; karşı dava ise sözleşmeye aykırılık ve haksız uygulamalar nedeniyle uğranılan zararın tazmini davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davacının bayilerine aynı şartlarda ürün verme yükümlülüğününü olup olmadığı ve bayilik sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayanıp dayanmadığı, cezai şart koşullarının oluşup oluşmadığı, davalının zararının bulunup bulunmadığı ve varsa bu zararını davacıdan talep edip edemeyeceği noktasındadır. Taraflar arasında 01.12.2012 tarihinde 5 yıl süreli “çerçeve protokol” ve “standart bayilik sözleşmesi” imzalanmıştır. Davalı-karşı davacı(bayii) tarafından davacı-karşı davalı(dağıtıcı) muhatabına çekilen Beyoğlu … Noterliği’nin 29/09/2014 tarih ve … YN’lu ihtarnamesinde, kendi istasyonlarına uygulanan satış bedeli iskonto oranı ile değer bayilere uygulanan satış bedeli iskonto oranının aleyhe olduğunu ve bu durumun satış ve ciro kaybına neden olduğunu, sözleşmenin çekilmez bir hal aldığını, ayrıca aylık ödenmesi gereken yatırım bedelinin süresinde ödenmeyerek zarara neden olunduğunu, indirimli kart uygulamasının şirket aleyhine uygulandığını, sözleşmenin çekilmez hale geldiğini beyanla bayilik sözleşmesinin feshedildiğini ihtaren bildirmiştir. Bunun üzerine davacı dağıtıcı tarafından, bayilik sözleşmesinin haksız feshedildiğinden bahisle çerçeve protokolün 13. Ve ürün alım taahhütnamesine dayalı olarak cezai şart ve kar kaybı alacağının, cari hesap alacağının, faydalı yatırım bedelinin tahsili ile ariyet olarak bırakılan malların iadesi istemiyle eldeki dava açılmıştır. Davalı bayi tarafından ise, sözleşmeye aykırılık ve sözleşmedeki hükümlerin kötüye kullanılması nedeniyle uğranılan zararların tahsili istemiyle karşı dava açılmıştır. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle feshin haksız fesih olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Çerçeve protokolün 13. maddesinde davacı dağıtıcı yönünden haklı fesih nedenleri düzenlenmiş ancak bayi yönünden haklı fesih nedenlerine ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun 126. maddesinde, ifasına başlanmış sürekli edimli sözleşmelerde, borçlunun temerrüdü hâlinde alacaklının, ifa ve gecikme tazminatı isteyebileceği gibi, sözleşmeyi feshederek, sözleşmenin süresinden önce sona ermesi yüzünden uğradığı zararın giderilmesini de isteyebileceği düzenlenmiştir. Davalı bayi tarafından bayilik sözleşmesi satış bedeli iskonto oranının o bölgede yeni tesis edilen bayiler bakımından dezavantajlı olduğu ve bu durumun satış – ciro kaybına neden olduğu, ayrıca aylık ödenmesi gereken yatırım bedelinin süresinde ödenmeyerek zarara neden olunduğu, bu sebeplerle sözleşmenin çekilmez bir hal aldığı gerekçesiyle feshedilmiştir. Taraflar arasındaki standart bayilik sözleşmesinin 1. Maddesinde, bayiye tekel hakkı tanınmadığı, …’in dilediği yerde akaryakıt istasyonu açmakta/açtırmakta serbest olduğu, bayinin civarda başka istasyon açılamayacağı veya açılan istasyonların kendi işlettiği istasyona yakın olduğu, satışlarını azalttığı gibi iddialarda bulunamayacağı gibi bu satışlar üzerinden herhangi bir hak da talep edemeyeceği düzenlenmiştir. 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu’nun 3/1-b maddesine göre, akaryakıt dağıtımı, taşıması ve bayilik faaliyetlerinin yapılması, için lisans alınmasının zorunlu olduğu düzenlenmiştir. Petrol Piyasası Kanunu’nun 7/2. Maddesine göre ise, dağıtıcı lisansı sahiplerinin, kendi mülkiyetlerindeki veya sözleşmelerle oluşturacakları bayilerinin istasyonlarına akaryakıt dağıtımının yanı sıra, serbest kullanıcılara akaryakıt toptan satışı ve depolama tesislerinin yakınındaki tesislere boru hatları ile taşıma faaliyetlerinde bulunabilir. Dağıtıcılar başka akaryakıt dağıtıcılarının bayilerine dağıtım yapamazlar. Kanunun 4/4-k maddesinde de, Bu kanuna göre faaliyette bulunanların eşit durumdaki alıcılara (kategorilere), eşit hak ve yükümlülük tanımak, farklı şartlar sürmemek ile yükümlü oldukları ifade edilmiştir. Aynı Kanun’un 8/4. Maddesinde de, akaryakıt ve LPG istasyonları arasındaki mesafelerin, aynı yönde olmak üzere, şehirler arası yollarda on kilometreden, şehir içi yollarda bir kilometreden az olmamak üzere Kurul tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirleneceği düzenlenmiştir. Taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi ve anılan yasal düzenlemeler karşısında, dağıtım şirketinin aynı bölgede birden fazla bayilik tesis etmesi mümkündür. Ancak bu durum lisans sahibi dağıtım şirketinin “eşit durumdaki alıcılara (kategorilere), eşit hak ve yükümlülük tanımak, farklı şartlar sürmemek” şeklindeki yükümlülüğünü kaldırmayacaktır. Ayrıca 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 54/2. maddesinde, rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamaların haksız ve hukuka aykırı olduğu düzenlenmiştir. Bayi, kendi nam ve hesabına faaliyet göstermekte olup, bağımsız bir işletmedir. Ayrıca her ne kadar aynı dağıtım firmasının bayisi olsalar da, bayiler birbirlerine rakip konumda olup haksız rekabete ilişkin düzenlemelere tabidirler. Rekabet Kurumu 1. Dairesi’nin Haziran 2008 tarihli raporunda, akaryakıt ürünlerinin niteliği gereği, müşterilerin her zaman ve her yerden alım yapmaları mümkün olmayıp, mutlaka bir istasyona uğramalarının gerektiği, tüketicilerin akaryakıt satın alırken “konumu” kendilerine uygun olan bayiler arasında bağlı olduğu “dağıtım şirketi”ni esas alarak bir tercih yaptıklarını, dolayısıyla tüketici tercihlerinde, “istasyonun konumu” ve “hangi dağıtım şirketi ile çalıştığı” belirleyici olan ana unsurlar olduğu, tüketici tercihlerinde “bugün itibarıyla” fiyat unsurunun çok önemli bir rol oynamadığı, bayiler açısından belirli bir satış tonajını yakalamanın yolunun, büyük dağıtım şirketlerinden biriyle sözleşme imzalamak, dağıtım şirketleri açısından ise işlek noktalardaki istasyonlarla uzun süreli bayilik anlaşmaları yapabilmek şeklinde görüldüğü ifade edilmiştir. Davacı … 12/07/2017 tarihli yazısı ile, … Petrol,… Ürünleri, … Akaryakıt ünvanlı şirketlerin akaryakıt satışının bulunmadığı bildirilmiştir. … Akaryakıt Ürünleri, … Akaryakıt Ürünleri ve … Petrol şirketlerinin satış fiyatları ise dosyaya sunulmuştur. Bilirkişi ek raporunda, davalı-karşı davacı yanın, … ve … bayilerine göre daha yüksek bedelle, buna karşılık … bayine göre daha düşük bedelle akaryakıt alımı yaptığı tespit edilmiştir. Davalı bayii tarafından her ne kadar davacının tesis ettiği yeni bayilikler nedeniyle satış ve ciro kaybı yaşadığını iddia etmiş ise de, söz konusu istasyonların… bayisi olmadan önce hangi dağıtım şirketinin bayisi oldukları, bu bayilerin bulunduğu güzergah ve konum, müşteri çevresi, yatırımlı bayi olup olmadıkları ile iddia edilen ciro kaybının bu bayiliklerin tesisinden sonra olduğuna ilişkin ciro kayıp miktarını gösterir bir açıklama yapılmamıştır ve delil sunulmamıştır. Bu haliyle iddia olunan ciro kaybının davacı tarafça tesis edilen yeni bayilikler ve bu bayilere tanınan iskonto oranından kaynaklandığı ispat edilememiştir. Ayrıca davalı bayi, davacının her ay ödemekle yükümlü olduğu yatırım bedelini süresinde ödemediğini de fesih nedeni olarak göstermiş ise de, bu hususun haklı fesih nedeni olarak kabulü mümkün değildir. İndirimli kart uygulamasının davalı bayii aleyhine uygulandığı iddiası ise ispat edilebilmiş değildir. Tüm bunlar değerlendirildiğinde, davalının dayandığı sebeplerin haklı fesih nedeni olarak kabulü mümkün değildir. Bu haliyle bayilik sözleşmesi davalı bayi tarafından haksız feshedilmiştir. Bu sebeplerle davalı, bayilik sözleşmesinin haksız feshine bağlanan sonuçlardan davacı … şirketine karşı sorumludur. Sözleşmenin haksız feshine bağlı cezai şartın bu kapsamda incelenmesi gerekir. Sözleşmenin süresinden önce veya sözleşmede feshe imkan tanıyan nedenler dışında sözleşmeyi fesheden tarafın cezai şart ödemesi kararlaştırılabilir. Çerçeve protokolün 13.c maddesinde bayinin sözleşmeyi süresinden önce feshetmesi halinde bayi tarafından…’e 250.000,00 USD tutarında cezai şart ödeneceği düzenlenmiştir. Davalı bayi sözleşmeyi yukarıda açıklandığı üzere haksız feshettiğine göre kararlaştırılan cezai şarttan sorumludur. Sözleşmede Alım Taahhüdünün İhlali bakımından da cezai şart kararlaştırılmış bulunmaktadır. Ürün Alım Taahhüdünün (d) bendinde anlaşmanın her ne sebeple olursa olsun sona ermesi halinde alım taahhüdünün yerine getirilmediği takdirde eksik ton başına 140,00 USD kar mahrumiyeti ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir. Ayrıca taahhütname de kar mahrumiyetinin anlaşmanın hitamında istenebileceği ve davalının buna muvafakat ettiği belirtilmiştir. Cezai şart, borçlunun alacaklıya karşı mevcut bir borcu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde ödemeyi vaad ettiği, hukuki işlem ile belirlenmiş ekonomik değeri olan bir edimdir. Cezai şartın amacı, borçluyu borca uygun davranmaya sevketmektir ve bu amaçla cezai şart, asıl alacağı kuvvetlendirme amacı güder. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Ceza Koşulu” başlığı altında üç çeşit ceza koşulu düzenlenmiştir. Bunlar öğretide ortaya atılan kavramlara göre seçimlik ceza koşulu (TBK. md. 179/I), ifaya eklenen ceza koşulu (TBK md. 179/II) ve ifayı engelleyen ceza koşulu (dönme cezası) (TBK md. 179/III) dur. Akaryakıt bayilik sözleşmelerinde (veya sözleşme eki taahhütnamelerde) yer alan “yıllık asgari alım taahhüdü”ne uymama halinde öngörülen ceza koşulu (cezai şart) hükümleri TBK’nun 179/II. (BK. md. 158/II) maddesindeki ifaya ekli ceza koşulu niteliğindedir. TBK’nun 179/II maddesine göre; “ceza borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkca feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.” Anılan yasa hükmünden de açıkça anlaşılacağı gibi, ifaya eklenen ceza koşulunda, şart gerçekleştiği takdirde alacaklı, hem ifayı hem de cezayı talep edebilecektir. TBK, “borcun belirlenen zamanda veya yerde ifa edilmemesi” hali için kararlaştırılmış ceza koşulunun, ifaya eklenen ceza koşulu niteliğinde olacağına dair bir karine koymuştur. Kanun, 179. maddenin ikinci fıkrasında bütün eksik ifa hallerini değil, bunlardan sadece zaman veya yer itibariyle aykırılık teşkil edenlerin ifaya eklenen ceza koşulu olduğunu kabul etmiştir. TBK’nun 179/II. md. hükmü emredici yapıda olmayıp düzenleyici nitelikte olduğundan taraflar, yukarıda belirtilen iki hal dışında kalan eksik ifalarla, bütün ifa etmeme hallerinde de ifa ile birlikte cezai şartın istenebileceğini kararlaştırabilirler. (Bkz. Tunçomağ Kenan; age sh. 875 vd.; Eren Fikret age sh. 1173 vd. ; Kılıçoğlu M. Ahmet age sh. 579 vd.; Günay Cevdet İlhan, Cezai Şart Ankara 2002 sh. 83 vd.; Uygur Turgut; Açıklamalı – İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, İkinci Cilt 1990 sh. 740) TBK.’nun 179/II. maddesine göre, iki halde alacaklı, ceza koşulunu isteyemez. Eğer alacaklı, ceza koşulunu isteme hakkından açıkça vazgeçmişse artık bu yönde bir talepte bulunamaz. Diğer yandan alacaklı, çekince koymadan ifayı kabul etmiş veya sözleşmeden doğan edimlerini ifa etmeye devam etmişse bu takdirde de ceza koşulunu isteyemez. Beş yıl süreli bir “akaryakıt bayilik sözleşmesinde (veya eki taahhütnamede) bayinin yıllık asgari ürün alımı taahhüdü bulunmasına rağmen yıllar itibariyle bu taahhüde uyulmamış ise tedarikçi (sağlayıcı) firmanın, TBK’nun 179/II. md. uyarınca hem ifayı hem de ceza koşulunu talep edebilmesi için takip eden yılda henüz bayiye mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili “çekince” (ihtirazi kayıt) bildirmesi ya da bu konuda bayiye noterden bir ihtarname göndermesi gerekir. Çekince için bir şekil şartı getirilmemiştir. Tedarikçi, taahhüde aykırı davranılmış olan yılı takip eden yeni yıldaki ilk fatura ve irsaliyeye koyacağı bir açıklama (şerh) ile bu koşulu yerine getirebilir. Bu şekilde bir çekince (ihtirazi kayıt) konulduktan veya ihtar çekildikten sonra tedarikçi (sağlayıcı) firma, mal vermeye (ifaya) devam etse bile önceki yıla ilişkin ceza koşulu alacağını sözleşme zamanaşımı süresi içinde her zaman talep edebilir. Sonraki yıllarda da aynı kural geçerlidir. Yani her yıl sonunda bir önceki yıla dair ceza koşulunun istenebilmesi, takip eden yılda henüz ifaya başlanmadan önce çekince (ihtirazi kayıt) bildirilmesi veya ihtar çekilmesine bağlıdır.Bunlar yapılmadan müteakip yılın ifası gerçekleşmişse artık bir önceki yıla ait ceza koşulu istenemez. Çekince konmuş veya ihtar çekilmiş olan yıllarla ilgili ceza koşulunun istenebileceği ise kuşkusuzdur. TBK’nun 179/II. Maddesinde öngörülen hüküm, emredici nitelikte olmadığından taraflar, sözleşme serbestisi ilkesi gereğince aralarında farklı bir düzenleme yapabilirler. Sözleşmenin feshi halinde hem cezai şart hem de kar mahrumiyeti ödeneceğini kararlaştırabilirler. Ancak sözleşmenin feshi halinde cezai şart ödeneceğinin kararlaştırılmış olduğu hallerde, Yargıtay HGK’nun 20.01.2013 T. 2012/19-670 E. 2013/171 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, sözleşme süresi içinde çekince konmadan uzun süre ifaya devam edilmesi üzerine borçluda, “ceza koşulu istenmeyeceği” ne dair haklı bir güven oluşmuş ise oluşan bu haklı güven ve dürüstlük ilkesi nedeniyle önceki yıla veya yıllara ait ceza koşullarının talep edilemeyeceğinin kabulü gerekir(Yargıtay 19. HD’nin 04/12/2019 Tarih 2018/3380 E. – 2019/5428 K. Sayılı Kararı). Davacı tarafça her yılın sonunda ihtirazı kayıt konulmadan mal verilmeye devam edildiğinden davacı şirket, davalının imzaladığı taahhütnamedeki asgarî alım miktarının yerine getirilmemesi hâlinde taahhütnamede yer alan kâr kaybının davalıdan istenmeyeceği yönünde davalı tarafta haklı bir güven oluşturmuştur. Davacı şirketin davranışları ile davalı bayide yarattığı güvenle çelişki oluşturacak şekilde eldeki davaya konu edilen kâr kaybını talep etmesi çelişkili davranış yasağını oluşturur ki, böyle bir davranışın hukuken korunması beklenemez(Yargıtay HGK’nın 02.12.2020 Tarih, 2017/(19)11-917 E. – 2020/985 K. Sayılı Kararı). Davacı taraf, taahhütname de kar mahrumiyetinin anlaşmanın hitamında istenebileceği ve davalının buna muvafakat ettiği yönünde düzenlemeler olduğunu ve dolayısıyla kar mahrumiyetinin anlaşma süresi sonunda tümden istenebileceğini ileri sürmüş ise de anlaşma süresinin sonunda tüm dönemlere ilişkin cezai şartın topluca istenebilmesi için dahi her dönem başında çekince konulması şarttır. Davacının dayandığı düzenlemeler bu şartı kaldırır nitelikte değildir. Ne var ki davalı ikinci yılda asgari alım taahhüdüne uymamış ve sözleşme 29/09/2014 tarihinde fesih gerçekleşmiştir. Sözleşmenin feshinden sonra davacının davalıya mal vermesi söz konusu olmadığına göre davacı ikinci yıl bakımından asgari alım taahhüdüne uyulmaması nedeniyle cezai şart talep etmekte haklıdır. Sözleşme 01/12/2012 tarihinde akdedilmiş olup, ikinci sözleşme yılı olan 01/12/2013 – 29/09/2014 tarihleri arasına ilişkin olarak davalının alması gereken ürün miktarı belirlenip talep edilebilecek cezai şart belirlenmelidir. Davalı bayi taahhütname ile ikinci yıl için 2.020 ton ürün alacağını taahhüt etmiş olup, bu dönemde ise 1.063,91 ton ürün alınmıştır. Sözleşmenin ikinci döneminde sözleşmenin yürürlükte kaldığı 9(dokuz) aya isabet eden taahhüt miktarı 1.515 tondur. Buna göre eksik alınan akaryakıt miktarı 451,09 tondur. Ton başına cezai şart tutarı 140,00 USD olup, ikinci dönem için eksik alınan ürün itibariyle toplam cezai şart tutarı 63.152,6 USD’dir. Davalı bayi sözleşmeyi yukarıda açıklandığı üzere haksız feshettiğine göre alım taahhüdünün ihlali nedeniyle kararlaştırılan cezai şarttan sorumludur. Mahkemece usulüne uygun bir ihtarın çekilmediği ve herhangi bir çekincenin konulmadığı dönem içinde cezai şart kabul edilmiş ise de, bu durum yukarıda açıklanan gerekçelerle yerinde değildir. Ayrıca mahkemece sözleşmesin feshinden sonrası içinde taahhütnamede gösterilen miktarlar itibariyle cezai şart hesaplanmıştır. Ancak sözleşmenin feshinden sonra kalan süre için, sözleşmenin sona ermesi ile sözleşmeye bağlı taahhütlerde sona erdiğinden, taahhüt edilen satış tutarı gerçekleşmediğinden bahisle cezai şart talep edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle sözleşmenin feshinden sonraki dönemlere ilişkin olarak Mahkemece taahhüt edilen satış tutarının sağlanamaması sebebiyle cezai şart isteminin kabul edilmesi isabetli görülmemiştir. Davalının cevap dilekçesinde cezai şartın fahiş olduğunu ve indirilmesi gerektiğini savunması karşısında cezai şarttan indirim yapılması gerekip gerekmediği, gerekiyorsa indirimin neye göre yapılacağının üzerinde durulması gerekir.6102 sayılı TTK’nın 22 maddesi uyarınca; “Tacir sıfatını haiz bir borçlu Borçlar Kanunu’nun 161. maddesinin 3. fıkrasında yazılı hallerde, fahiş olduğu iddiasıyla cezai şarttan indirim yapılmasını mahkemeden isteyemez.” Ancak, kararlaştırılan cezai şart miktarının ekonomik yönden borçlunun mahvına sebebiyet verecek ölçüde yüksek olduğunun saptanması ve borçlunun bu yönde savunmasının bulunması durumunda cezai şarttan makul oranda indirim yapılabileceği Yargıtay uygulamalarında kabul edilmektedir. Ne var ki, bu şekilde bir indirime gidilebilmesi için borçlunun ekonomik durumu yönünden ayrıntılı bir inceleme yapılması ve kararlaştırılan cezai şart ödemesinin ekonomik yönden mahvına sebep olup olmayacağı hususunun belirlenmesi gerekmektedir. Bilirkişiler tarafından yapılan incelemede cezai şartın davalı bayinin özvarlığı itibariyle ekonomik mahvına neden olacağı rapor edilmiştir. Ancak bu inceleme gerek ayrıntılı bir inceleme içermemesi gerekse de alım taahhüdüne bağlı cezai şartın yanlış değerlendirilmiş olması karşısında cezai şartın davalının ekonomik mahvına neden olup olmayacağının tespiti için yeterli değildir. Davalı şirketin ekonomik durumu yönünden talep edilen cezai şart alacağının davalının ekonomik mahvına yol açıp açmayacağının, tenkisine gerek olup olmadığının tespiti bakımından konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bir heyet marifetiyle davalının ticari defter ve kayıtları, güncel bilançoları, verilen vergi beyannameleri, şirket sicil dosyası vs. gibi başka bir deyişle ekonomik ve mali durumuna ilişkin belge ve kayıtlar üzerinde inceleme yaptırılarak yukarıda belirtilen indirim koşullarının bulunup bulunmadığı konusunda ayrıntılı ve denetime elverişli rapor alınıp varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır. Cari Hesap Alacağı bakımından ise; bilirkişi ek raporunda, davalının ticari defterlerini sunmadığı, davacının ise ticari defterlerine göre 51.894,47 TL alacaklı olduğu rapor edilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 222. Maddesine göre, Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. Ayrıca ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bilirkişi raporunda davacının cari(açık) hesaptan kaynaklı olarak alacaklı olduğu bildirilmiş ise de, gerek ilk bilirkişi incelemesinde gerekse ek incelemede taraflara ticari defterlerini sunmaları için süre verilmemiş ve ticari defterlerin sunulmamasına bağlanan sonuçlar ihtar edilmemiştir. Taraflar arasında delil sözleşmesi de bulunmadığı nazara alındığında yalnızca davacının ticari defterlerine göre karar verilmesi yerinde değildir.Bu halde, davalının ticari defterleri de incelenerek cari(açık) hesap alacağı talebi hakkında sonuca göre bir karar verilmesi gerekir. Faydalı yatırım bedeli alacağı ve ariyet mallara ilişkin hususlarda istinaf konusu yapılmıştır. Akaryakıt bayiliği ilişkisinin sona ermesi halinde, dağıtım şirketi akaryakıt istasyonuna yapmış olduğu kalıcı yatırım bedellerini koşulları olması halinde sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre isteyebilir. Ancak bunun için dahi bu sabit yatırımların halen bayi tarafından kullanılmaya elverişli olması ve bayinin bundan fayda temin etmesi gerekmektedir. Davalının iddia ettiği sabit yatırımların davacının istasyonunun bulunduğu taşınmazın değerinde bir artış/fayda sağlaması, davacının kalıcı nitelikteki bu yatırımları kullanarak ticari faaliyetinin devam ettiğinin sabit olmasına bağlıdır. İstasyonun faaliyete geçmesi için zaruri olmayan giderlerin geri istenmesi mümkün değildir. Ne var ki, istasyonun işletilmesi için zorunlu olup halen davalıya fayda sağlayan sabit yatırımların davacının yeni ticari faaliyetine katkı sağlaması halinde davalının bu katkı karşılığını davacı şirketten tahsilini isteyebilir. Ancak davacı taraf, faydalı yatırımların ne olduğunu açıklamadığı gibi, iddiaya konu faydalı yatırımın davalıya katkı sağladığını da ispatlayamamıştır. Bu nedenle davacının faydalı yatırım talebine ilişkin istinaf sebebi yerinde değildir. Davalıya ariyet olarak bırakılan bir adet kompresör ve market rafları davadan sonra iade edildiğinden, bu istem bakımından dava konusuz kalmış olup, bu itibarla mahkeme kararında bir isabetsizlik görülmemiştir. Bu nedenle davacının ariyet malların iadesi talebine ilişkin istinaf sebebi yerinde değildir. Karşı dava bakımından davalı karşı davacının istinaf taleplerine gelince aylık yatırım bedeline ilişkin taleplerin birlikte incelenmesi gerekmiştir. Taraflar arasında imzalanan Çerçeve Protokol’ün 9. maddesinde, …’in bayiye münhasıran söz konusu akaryakıt satış ve servis istasyonundaki ticari faaliyetinin ve satışının geliştirilmesinde kullanılmak üzere, bayinin işbu anlaşma eki niteliğindeki taahhütleri ve mevzuat hükümlerine riayet etmesi kaydıyla, işbu protokolde öngörülen teminatları…’e ibraz etmesini müteakip başlamak üzere her ayın ilk 5 günü içerisinde fatura mukabilinde, aylık olarak 40.000,00 USD tutarında “yatırım bedeli” ödeyeceği düzenlenmiştir. Bilirkişi raporunda bu ödemelerin, davalının fatura düzenlemesi şartına bağlı olduğu ifade edilmiş ve bu itibarla davalının, sözleşmenin fesih tarihine kadar hiç ödenmeyen ve/veya geç ödenen yatırım bedelinin tespiti talebinin ancak, davalının faturasını düzenleyip davacıya tebliğ ettiği halde, davacı tarafından ödenmeyen faturalar bulunması halinde anlam ifade edeceği belirtilmiştir. Bilirkişi raporuna göre faturası düzenlendiği halde ödenmeyen yatırım bedeli bulunmadığı gibi son ödeme 09/09/2014 tarihinde yapılmış olup ödenmeyen yatırım bedeli de bulunmamaktadır. Ayrıca genel olarak davalı bayi faturalarını ödemelerden sonra düzenlemiştir. Bunun yanı sıra davacı … firmasının yatırım bedeli ödemelerini genel olarak ayın 10-12’si itibariyle yapmıştır. Taraflarca sözleşmenin ilgili maddesinde düzenlenen usul dışında başka bir yöntem benimsenmiş olup, davalı taraf bu ödemeleri çekincesiz kabul ettiğine göre, aylık ödemelerin geç yapıldığı iddiası Türk Medeni Kanunu(TMK)’nun 2. Maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı gereği dinlenebilir değildir. Bu kapsamda davalı karşı davacının, aylık 40.000,00 USD bedelli yatırım bedelinin 1 ay 29 günlük tutarının ödenmesi ve yatırım bedelinin geç ödenmesi nedeniyle bankalardan çekildiği iddia olunan kredi faizleri nedeniyle uğranılan zarar ile manevi zarar talepleri yerinde değildir. Karşı davada ciro kaybı ve araç tanıma sisteminin kapatılması nedeniyle uğranılan zarara ilişkin talepler de bulunmaktadır. Davacının, davalı bayinin akaryakıt istasyonuna yakın yerlerde yer alan başka akaryakıt istasyonlarına bayilik vererek bu bayilere daha düşük bedelle akaryakıt satması nedeniyle davalının ciro kaybına uğradığı iddia edilmiştir. Davalı bayii tarafından her ne kadar davacının tesis ettiği yeni bayilikler nedeniyle satış ve ciro kaybı yaşadığını iddia etmiş ise de, söz konusu istasyonların… bayisi olmadan önce hangi dağıtım şirketinin bayisi oldukları, bu bayilerin bulunduğu güzergah ve konum, müşteri çevresi, yatırımlı bayi olup olmadıkları ile iddia edilen ciro kaybının bu bayiliklerin tesisinden sonra olduğuna ilişkin ciro kayıp miktarını gösterir bir açıklama yapılmamıştır ve delil sunulmamıştır. Bunun gibi davacının araç tanıma sistemini sözleşme süresi içerisinde haksız olarak kapattığını ispata yarar herhangi bir delil sunulmamıştır. Bu haliyle davalı-karşı davacının talepleri ispatlanabilmiş değildir. Davalı taraf bir takım belgelerin ve dökümlerin sunulacağını ancak mahkemenin eksik inceleme ile karar verdiğini ifade etmiş ise de karşı dava yönünden istinaf aşamasında dahi bahsi geçen belgeler dosyaya sunulmamış olup davalı tarafın kendisinden kaynaklanan bir durumun eksik inceleme olarak kabulü mümkün değildir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda, Mahkemece eksik inceleme ile davanın sonuçlandırılması isabetli görülmemiş ve bu nedenle davacı … vekilinin mahkemece cezai şarttan yapılan indirim uygulamasına yönelik istinaf başvurusunun kabulü; davalı bayii vekilinin istinaf başvurusunun ise alım taahhüdüne aykırılık nedeniyle cezai şartın belirlenmesi ve cari hesap alacağının belirlenmesi bakımından istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın işaret edilen hususlar çerçevesinde yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, 2-Davacı ve davalı tarafça yatırılan istinaf karar harçlarının istemleri halinde kendilerine iadesine, 3-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.18/10/2022