Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/964 E. 2022/938 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/964
KARAR NO: 2022/938
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/06/2019
NUMARASI: 2015/548 Esas – 2019/554 Karar
DAVA: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/09/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı … arasında 26/02/2013 tarihlinde acentelik sözleşmesi akdedildiğini, davalı yanca taraflarına gönderilen 01/12/2014 tarihli yazıda, acentelik faaliyetlerinde iyileşme sağlanması talebinin müvekkiline iletildiğini, müvekkilince ihtarname keşide edilmek suretiyle; kapalı hesap çalışılmasına rağmen teminat talep edilmesinin sözleşme şartlarının tek taraflı olarak aleyhine ağırlaştırılmasına sebep olduğunu ve sözleşme şartlarının eski hale döndürülmesinin ihtar edildiğini, bu ihtarnameye olumlu ya da olumsuz herhangi bir yanıt alınamadığını, davalı yanca acentelik sözleşmesinin tek taraflı olarak feshedildiğini, davalı yanın fesih bildiriminde belirttiği nedenlerin gerçeği yansıtmadığını, müvekkili tarafından 2015 yılına kadar aracılık edilen sigorta sözleşmelerinden elde edilen toplam prim tutarının 681.608,00 TL, ödenen toplam hasar miktarının ise 431,00 TL olduğunu, davalı tarafından talep edilen teminatın sözleşmenin 4. maddesi uyarınca ek teminat olarak değerlendirilmesi ve müvekkilinden yazılı olarak talep edilmesi gerektiğini, davalı şirketin müvekkili şirket aracılığıyla kazandığı müşteriler ve acentelik ilişkisinin sona ermesinden sonra da müvekkili şirketin aracılık ettiği işlemlerden elde edeceği gelirler için denkleştirme tazminatı ödemesi gerektiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL denkleştirme tazminatının davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalı yana tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; iş bu davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, portföy tazminatı talep koşullarının somut olayda gerçekleşmediğini, davacının yoğun olarak çalıştığı alanların trafik ve mühendislik sigortaları olduğunu, bu alanların portföy olarak değerlendirilemeyeceğini, Sigortacılık Kanunu uyarınca acentenin teminatsız çalışmasının imkansız olduğunu, sigorta şirketinin sözleşmenin feshinden sonra da aynı portföyden menfaat etmesi koşulunun da bu davada gerçekleşmediğini, davacının bu hususu ispat etmesi gerektiğini, bu şekilde davacının talep ettiği tazminatın şartlarının oluşmadığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Türk Ticaret Kanunu’nun 122. maddesi ve Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. Maddesi birlikte değerlendirildiğinde, acentenin denkleştirme tazminatı talep edilebilmesi için aranan koşullar; sözleşmenin sigorta şirketi tarafından haksız olarak feshedilmesi, sigorta şirketi tarafından acente tarafından kazandırılan yeni müşteriler sayesinde sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde edilmesi, acentenin ücret kaybına uğraması, denkleştirme ödenmesinin hakkaniyete uygun olmasıdır. Açıklanan yasal düzenlemelerin somut davaya uygulanması halinde, alınan bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere, davacının yıllar içerisinde üretim verimliliğinin düştüğü, bu nedenle sözleşmenin feshinin davalı açısından haklı neden kabul edilebileceği, aksinin kabulü halinde dahi öncelikli ispat yükü üzerinde olan davacı tarafından, yeni müşteri çevresinin yaratıldığı, var olan müşterilerle ilişkinin geliştirilip genişletildiğini ve bu müşteriler sebebiyle davalının önemli menfaatler elde ettiği ispat edilememiş, sözleşmenin feshinden kısa bir süre sonra ruhsatları iptal edilen davalının menfaat temin etmesi de imkansızlaşmış olup talep edilen portföy tazminatının şartları oluşmadığından davanın reddine” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; önceki beyanlarını tekrarla, davalı yanın 2013 yılı toplam mühendislik poliçeleri bedelinin 667.669,00 TL olduğunu, bu bedelin 232.049,98 TL tutarındaki kısmına müvekkili tarafından aracılık edildiğini, bu rakamın ilk derece mahkemesince sembolik olarak değerlendirilmesinin hukuka aykırı olduğunu, nitekim şirketin üretiminin 1/3 ‘ünün müvekkili tarafından sağlandığını, ayrıca aracılık edinilen toplam sigorta poliçesinin bedelinin 761.354,92 TL olduğunu, söz konusu meblağın davalı şirket üretiminde ciddi bir yüzde teşkil ettiğini, davalı yanın tek taraflı olarak aradaki sözleşmeyi ağır koşullara bağlamış olduğunu, müvekkili tarafından bu durumun ortadan kaldırılması için ihtarname keşide edildiğini ancak davalının bu yönde bir çalışması olmadığını, dava açıldığı tarihte müvekkilinin TMSF’ye henüz devredilmemiş olduğunu dolayısıyla dava açılış tarihindeki şartlara göre denkleştirme bedeli talep edebileceklerini, davanın reddine karar verilse dahi dava tarihindeki şartlar değerlendirilerek yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılması gerektiğini, bahsi geçen sebeplerle, ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini mahkeme aksi kanaatte olsa dahi yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasını talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin süresinden önce haksız feshi iddiasına dayalı olarak açılmış denkleştirme tazminatı (portföy tazminatı), talebine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince yasal süreleri içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 121/1. maddesine göre, belirsiz bir süre için yapılmış olan acentelik sözleşmesini, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir. TTK’nın 122/1 ve 3. maddesine göre, müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmesi veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmesi halleri saklı kalmak kaydıyla sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra; müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa, somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde ve ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir. Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesi de aynı mahiyettedir. Taraflar arasındaki sözleşme olağan fesihle sona ermiş olup, sözleşmenin acente tarafından haksız feshi vaya müvekkil tarafından acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmesi durumu söz konusu olmadığından acentenin denkleştirme tazminatı istemesine bir engel yoktur. 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 23/16 hükmüne göre, sigorta acentesinin denkleştirme talep edebilmesi için, sigorta acentelik ilişkisinin sona ermesi nedeniyle sigortacının acentenin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde etmesi, hakkaniyetin tazminat verilmesini gerektirmesi, acentenin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmemiş olması yada kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olmaması şarttır. Dosya içerisindeki 23/10/2017 tarihli kök raporda 5864 sayılı sigortacılık kanununun 23/16. Maddesi ve TTK’nın 122. Maddesi uyarınca davacının davalıdan portföy tazminatı talep edebileceği, davacı tarafından dosyaya sunulan komisyon gider belgelerine göre davacıya ödenmiş komisyon tutarının üç yıl için ortalamasının 49.623,18 TL olduğu değerlendirilmiştir. 11/04/2018 tarihli ek raporda davalının yönetiminin 07/08/2015 tarihi itibariyle güvence hesabına devredildiğini, 19/03/2015 tarihinde gönderilmiş ihtarname ile ihtarnamenin tebliğden itibaren 15 günün sonunda acentelik ilişkisinin sona erdirildiğini, bu şekilde fesih olmasa dahi 07/08/2015 tarihi itibariyle yeni durum gereğince davacının portföy tazminatı talep edemeyeceği yönünde rapor verilmiştir. Yeni bilirkişilerden oluşan raporda; dosya içerisinde gerekli mali evraklar sunulduğu takdirde TBK’nın 122/1 hükmünün a ve b bentlerinde düzenlenmiş şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin hesaplanabileceği, 23/10/2017 tarihli bilirkişi raporunda ; davacının davalıya kazandırdığı müşteri sayısının sözleşme süresi içinde sürekli olarak ve önemli oranda azalmış olduğundan bahsedildiği, davalı şirketin kısa bir süreliğine 07/08/2015 tarihine kadar poliçe ürettiği ve davacının bulmuş olduğu müşterilerden kısa süreliğine menfaat elde ettiği dikkate alındığında denkleştirme tazminatı tutarında uygun bir indirim yapılması ve indirilen tutarın davacıya ödenmesi gerektiği bildirilmiştir. Verimliliğin düşmüş olmasına rağmen verilen sürede herhangi şekilde olumlu bir düzelmenin yaşanmamış olması nedenine dayalı olarak ilk derece mahkemesince acentelik sözleşmesinin tek taraflı feshinin haklı nedenle yapıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Somut olayda, taraflar arasında bağıtlanan sigorta acentelik sözleşmesinin davalı tarafından feshedildiği ihtilafsızdır. Uyuşmazlık, feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı ve haksız ise davacının denkleştirme tazminatı koşullarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Davalı taraf, sözleşmenin dördüncü maddesindeki düzenleme gereği teminatın arttırılması yoluna gitmiş, daha sonra üretimdeki düşüşün ortadan kaldırılarak üretimin belirlenen sürede makul seviyeye çekilmesi yönünde ihtarname göndermiş ve daha sonra da yine noter kanalıyla sözleşmeyi feshetmiştir. Davacı acente, üretimdeki düşüşü kabul ettiğine ilişkin ihtarname keşide etmiş ancak bu düşüşün, davalının teminat miktarını arttırması sebebinden kaynaklandığını ileri sürmüştür. Taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin incelenmesinde; üretimin düşüş göstermesinin bunun üzerine gönderilen ihtara rağmen acentenin üretimini ihtarnamede belirlenen süre içinde tekrar beklenen/taahhüt edilen düzeye çıkarmamasının ve sonuç olarak portföy azalmasının meydana gelmesinin acentelik sözleşmesinin feshi bakımından haklı neden oluşturacağına dair bir düzenleme yapılmadığı, anlaşılmaktadır.İlk derece mahkemesince davacının, az yukarıda bahsi geçen ihtarnamesinde üretim yetersizliğini kabul eder nitelikteki yazılı beyanı, dosya içerisindeki bilirkişi raporlarında da üretim ve verimliliğin önceki yıllara oranla düşmüş olduğu yönündeki tespitler gözönünde bulundurularak acentelik sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiği gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Davalının yönetiminin 07/08/2015 tarihi itibariyle güvence hesabına devredildiği, dolayısıyla her durumda 07/08/2015 tarihi itibariyle davacının portföy tazminatı talep edemeyeceği son bilirkişi raporunda belirtilmiş olmakla; dosya içerisinde Güvence Hesabına ait 12.11.2018 tarihli yazı ile … Sigortanın tüm branşlardaki ruhsatlarının Başbakan Yardımcılığı Makamının 07.08.2015 tarihli onayı ile iptal edildiği anlaşılmaktadır. Sözleşme 19.03.2015 tarihinde feshedilmiş ve eldeki dava 28/05/2015 tarihinde açılmışı olup davalının sigorta şirketinin sigorta ruhsatı iptal tarihi ile fesih tarihi arasında sürenin dört buçuk aydan az olduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda, davalının, acentelik ilişkisi sona erdikten sonra davacı acentenin kazandırdığı müşterilerden kaynaklı olarak gelir elde etme olasılığı ,sigortacılık alanındaki ruhsatlarının iptal edilmesiyle ortadan kalkmıştır. Sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak , acente tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı acente elde edeceği ücret isteme hakkını kaybetmiştir. Ancak somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde dört buçuk aydan daha az bir sürede davalının, davacı acentenin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde etmesinin beklenmesinin hakkaniyete aykırı olup,sigorta ruhsatlarının dava tarihinden sonra iptal edilmesi hususun sonuca bir etkisi bulunmadığından bu hale göre davacının dava tarihi itibarıyla dava açmakta haklı olduğundan da bahsedilemeyecektir.Dolayısıyla davalı acentenin sözleşmeyi feshetmesinin haklı nedene dayanıp dayanmadığı yönünde bir yargılama faaliyeti içerisine girilmesinin; acentelik sözleşmesinin feshedilmesinden çok kısa bir süre sonra davalının sigortacılık ruhsatları iptal edilmesi ve sigortacılık alanında çalışma imkanının zaten ortadan kalkması nedeniyle davanın sonucunu değiştirmeyeceğinden bu sebeple davacının portföy tazminatı talep koşullarının bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Açıklanan bu gerekçelerle ilk derece mahkemesinin davayı reddetmesi sonuç itibariyle doğru olduğundan davacının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 16/09/2022