Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/962 E. 2022/705 K. 02.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/962
KARAR NO: 2022/705
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/07/2019
NUMARASI: 2017/347 Esas – 2019/928 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 02/06/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı vekili, taraf şirketler arasında ticari ilişki bulunduğunu; müvekkili şirketin cari hesabına göre 16.814,88 TL alacaklarının bulunduğunu; bu alacaklarının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında icra takibine konduğunu; davalının, alacağın 7.858,88 TL’lik kısmına itiraz ettiğini, itirazın haksız olduğunu, itiraz edilen kısım yönünden takibin durduğunu belirterek; davalının yaptığı kısmi itirazın iptaline, takibin bütünü üzerinden devamına ve itiraz edilen kısım üzerinden de %20 inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı vekili, mahkememizin yetkisiz olduğunuz zira müvekkil şirketin ikametgahının Serik olduğunu belirterek mahkememizin yetkisine itiraz etmiş ayrıca 28/09/2016 tarihli hak ediş raporunun tarafların imzaladığını, burada davacının 211.458,28 TL alacağı olduğu, bunun 202.497,28 TL’lik kısmının ödendiğinin yazılı olduğunu; böylece borcun 8.960,10 TL kaldığının belli olduğunu; bu miktar yönünden takibe itiraz etmediklerini ancak bu miktarı aşan kısım için itiraz ettiklerini belirterek; davanın reddine karar verilmesini, dava edilen miktar üzerinden de müvekkiline kötü niyetli takip tazminatı verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Tarafların dilekçelerinden takibe konan 16.819,88 TL’nin, 8.960,10 TL’sinin davalının kabulünde olduğu, bu miktara itiraz edilmediği; davalının kabulünde olmayan 7.858,88 TL’lik kısmın ise, teslim edilen ve bedeli ödenmeyen mala ilişkin olduğu; davalı vekilinin bu bedele ilişkin malı da teslim aldıklarını kabul ettiği ancak bu kısmın ayıplı olması nedeniyle davacı şirkete “iade faturası” kestiklerini, bu sebeple itiraz ettikleri 7.858,88 TL üzerinden davacıya herhangi bir borçlarının kalmadığını bildirdiği görülmüştür. Bu beyan karşılığında taraflar arasında ihtilaflı olan 7.858,88 TL’lik kısımdaki malın artık ayıplı olup olmadığı, davacı tarafça ayıp ihbarı yapılmadığı ileriye sürüldüğünden davalının ayıp ihbarı yapıp yapmadığı önem kazanmış; her ne kadar taraf tanıkları bu hususta dinlenmiş ise de, ayıp ihtarı yapıldığına dair mahkememizde bir kanaat oluşmamış, ayrıca davalı tarafça sunulan davalıya ait Eylül 2016 tarihli maildende davalının daha evvel ayıp ihbarında bulunup bulunmadığı, bulunduğu / bildirdiği yazının aypı ihbarı niteliğinde olup olmadığı anlaşılamamış; bu nedenle bu kez iade faturasının davacı tarafa tebliğ edilip edilmediği ve malların iade edilip edilmediği önem kazanmış; bu çerçevede cevap dilekçesinin ek 2’de yer alan 28/09/216 tarihli taraflarca imzalanan hak ediş incelenmiş; incelenen hakedişte 202.497,28 TL’nin fiziken ödenen değil, “ödenecek bedel olarak” düzenlendiği; iade faturasının o hakedişten evvelki tarihli olduğu; iade faturasının davacıya teslim edildiğini ispatla davalının yükümlü olduğu ancak davalıca iade faturasınında davacıya teslim edildiğinin ispatlanamadığı, kaldı ki, mallarında halen davalıda olduğunun açıkça belli olduğu; iade faturasının üzerinden uzun sürenin geçtiği, malların üzerinde keşfen ayıbın tespitinin mümkün olmadığı, bu hususunda davalı vekilinin beyanlarından anlaşıldığı nazara alınarak; davalı vekilinin iadeye konu mallar hususundaki savunması kabul edilememiş; malların halen davalıda olduğu da, iade edilmediği de nazara alınarak, takibe yapılan kısmen itirazın iptaline” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacı, cevaba cevap dilekçesinde yalnızca davalı Şirketi muhatap göstererek dilekçeyi davalı Şirket adresine tebliğ etmiş ve 7201 Sayılı Tebligat Kanununun 11., Avukatlık Kanununun 41. ve HMK. Nun 73, 81, 82, 83. maddeleri gereği vekil ile takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması zorunluluğu şartını ihlal ettiğini, bunlara binaen, Davacının cevaba cevap dilekçesinin usulsüz tebligat nedeni ile kabul edilemeyeceğini. davacı tarafa yapılması gereken toplamda 211.458,28 TL nin 202.497,28 TLsi … Bankası aracılığıyla; … nolu 30.06.2016 tarihli 56.458,28 TL bedelli, … nolu 31.10.2016 tarihli 40.000,00 TL bedelli, … nolu 31.01.2017 tarihli 106.039,00 TL bedelli çeklerle yapıldığını, anılan bu çeklerin aslının teslim alındığına dair Davacı tarafından hazırlanan tahsilat fişleri de mahkemeye sunulduğunu, davacı tarafından ikame olunan icra takibinde de Müvekkil Şirket tarafından 8.961,00- TL kabul edilmiş ve icra dosyasına 10.524,00- TL olarak ödeme yapıldığını, (Neticeten, Davacı tarafa mutabık kalınan 202.497,28-TL + 8.961,00-TL = 211.458,28-TL ödenmiştir) yapılan bu ödemeyle de Müvekkil Şirketin, hak ediş raporunda belirtilen toplam 211.458,28-TL alacağın tamamını ödediği ve buna binaen, Davacının Müvekkil Şirketten herhangi bir alacağının kalmadığını, Müvekkil Şirket tarafından 26.09.2016 tarihinde Davacı Şirket yetkilisine gönderilmiş olan e-mailde de “malzemelerin yapısının bozulması ve yeniden boyanmasıyla ilgili durum” hatırlatılmış ve davacıya imalatların ayıbının çok net bir şekilde bildirildiğini, paslanma ve kırılmalara ilişkin dosya münderecatında fotoğraflar mevcut olup taraflar arasında akdedilmiş olan Sipariş Teyit Formlarında (aşağıda da görüldüğü üzere) “Ürünlerin 2 yıl Garanti Kapsamında” olduğu açık iken, Davacı tarafından ayıp ihbarına ilişkin süre itirazlarının kabul edilemeyeceğini, Tanık …’nun yazılı delil varolduğu halde; 26.09.2016 tarihinde kendisine e-mail yolu ile “malzeme yapısının bozulması ve yeniden boyama gerekliliği”nin hatırlatıldığı gerçeğini inkar ettiğini, yanlı davacı tanığı beyanına itibar edilmesinin hukuka aykırılık oluşturup davalı Şirketi mağdur durumda bıraktığını, İcra İnkar tazminatının kabulü hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, davalı Şirket, taraflarca kabul edilip imzalanan hak ediş raporu gereğince yükümlülüklerini yerine getirmiş ve davacıya alacağının tamamını ödediğini beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle: davalının istinaf sebepleri hukuka aykırı ve gerçeği yansıtmadığını, farzı mahal kaydıyla kabul manasına gelmemek üzere, davalı tarafça düzenlenen 22.09.2016 tarih, …seri nolu 7.858,88-TL bedelli iade faturasının davacı şirkete tebliğ edilmiş olmasının kabulü halinde dahi, bu iade faturası TTK hükümlerine aykırı olup, davalı şirketin, dava konusu ürünlerin kendisine tesliminden 2 ay sonra iade faturası düzenlediğini ancak yine de davacı şirkete usulüne uygun olarak herhangi bir ayıp ihbarında veya bildiriminde bulunulmadığını, bu hususta, malların kusurlu (ayıplı) olduğunun beyanını, ilk defa cevap dilekçesinde iddia edildiğini, TTK’da ayıp ihbarı ile ilgili yukarıda detaylı olarak açıkladığımız süreler hak düşürücü süreler olduğunu, davalı tarafça tek taraflı olarak düzenlenen 22.09.2016 tarih, … seri nolu 7.858,88-TL bedelli iade faturasının davacı şirkete usulüne göre tebliğ edilmemiş olmasının farzı mahal kaydıyla bu iade faturasının davacı şirkete tebliğ edildiğinin bir anlık kabulünde dahi, davalı tarafın kusurlu (ayıplı) olduğunu iddia ettiği ürünlere ilişkin TTK’da öngörülen sürelerde ayıp ihbarında bulunmamış olması (davalı tarafça ayıp ihbarı ilk defa cevap dilekçesinde belirtilmiştir), bu haliyle alınan malı kabul etmiş olması göz önüne alınarak, yerel mahkeme kararının onanmasına, istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, ticari satım sözleşmesinden kaynaklanan cari(açık) hesap alacağının tahsili istemiyle başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davalıya teslim edilen bir kısım ürünlerin ayıplı olup olmadığı, ayıp ihbarının yapılıp yapılmadığı, davalının iade faturasının davacıya tebliğ edilip edilmediği ve davacının alacağının bulunup bulunmadığı noktasındadır. Taraflar arasında imzalanan 26/09/2016 tarihli hesap mutabakatına göre davalının davacıya 122.858,88 TL borcu olduğu konusunda mutabık kalınmıştır. Davacı tarafından düzenlenen ve hakediş tarihi olarak 28.09.2016 tarihi belirtilen belgede hakedişe ilişkin toplam fatura tutarı 211.458,28 TL olarak gösterilmiştir. Davacı takip alacaklısı tarafından, davalı takip borçlusu hakkında, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasında, cari hesaba dayalı olarak 16.819,88 TL asıl alacağın tahsili istemiyle 04/01/2017 tarihli takip talebi ile ilamsız icra takibi başlatılmış, takibe 7.858,88 TL yönünden itiraz üzerine takip bu miktar itibariyle durmuştur. Davacı taraf, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)’nun 67. maddesi uyarınca itirazın iptaline karar verilmesi istemiyle eldeki dava açılmıştır. Davalı taraf, davacıya 202.497,28 TL tutarında ödeme yaptığını ve ayıplı mal nedeniyle 7.858,88 TL tutarında iade faturası düzenlendiğini ve böylece borcun sona erdiğini savunmuştur. Davacının takip talebine eklediği cari hesap özetine göre davacıya kesilen faturaların toplamı 219.317,16 TL, davalının ödemesi ise 202.497,28 TL’dir. Davalının dosyaya unduğu ödeme belgeleri ile davacıda kayıtlı olan ödeme tutarları birbiri ile uyuşmaktadır. Davalının bu ödemesine icra takibinde ödenen 8.961,00 TL ile iade faturası tutarı 7.858,88 TL ilave edildiğinde davalı ödemesi 219.317,16‬ TL olup taraf kayıt ve beyanları mutabık olmaktadır. Bu halde taraflar arasındaki mutabakatsızlığın sebebi davalının, davacıya “iade bedeli” açıklamasıyla ayıp iddiasına dayalı olarak kestiği 22/09/2016 tarih ve 219.317,16 bedelli iade faturasından kaynaklanmaktadır.‬ 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 23/1-c maddesi; “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun 223/2. Maddesine göre ise, alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır. Alıcının ayıba karşı tekeffül hükümlerinden yararlanabilmesi için muayene ve ihbar külfetini yerine getirmesi gerekir. TTK’nın 18/3. Maddesine göre, tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılmalıdır. Elbetteki bu düzenleme bir geçerlilik şartı getirmemekle birlikte bir ispat kuralı getirmektedir. Buna göre ayıp ihbarının yapıldığı hususunun tanıkla ispatı mümkün değildir. Davalı, davacı şirket yetkilisine gönderilen mailde malzemenin yapısının bozulması ve yeniden boyanmasıyla ilgili durumun hatırlatıldığı beyan edilmiştir. Dosyaya örneği sunulan bu mail 26/09/2016 tarihinde gönderilmiştir. Ancak davalının iade faturası dahi bu tarihten önce 22/09/2016 tarihinde düzenlenmiştir. Davacının cari hesabında kayıtlı son faturanın 23/07/2016 tarihinde düzenlendiği de nazara alındığında davalının iade faturası düzenledikten sonra gönderdiği mailin geçerli ve süresinde bir ayıp ihbarı olarak kabulü mümkün değildir. Davalı tarafça süresi içerisinde muayene ve ihbar külfetinin yerine getirildiği ispatlanamamıştır. Bunun dışında davalı taraf garanti sözleşmesine de dayanmıştır. Dosyaya sunulan sipariş teyit formunda ürünlerin 2 yıl garantili olduğu belirtilmiştir. Bu halde davacının sorumluluğu garanti şartlarıyla sınırlıdır. Sipariş teyit formunun özel koşullar bölümünün 7. maddesinde tedarikçinin teslim ettiği malzemelerin teslimat kontrollerinde ve montaj aşamasında kusurlu ve farklı görülen malzemelerin tedarikçi tarafından bedelsiz değiştirileceği düzenlenmiştir. Bunun dışında davacıya garanti kapsamında başka bir sorumluluk yüklenmemiştir. Anılan düzenlemeye göre davacının garanti kapsamında sorumlu olabilmesi için kusurlu ve farklı malzemelerin teslimat veya montaj aşamasında tespit edilmiş olması yani bu süre içerisinde malzemenin muayene edilmesi gerekir. Ancak iddia olunan kusurun teslimat veya montaj aşamasında malzemenin muayenesi yapılarak tespit edildiği ispatlanabilmiş değildir. Bu nedenle davacının ayıba karşı tekeffül ve garanti nedeniyle davalıya karşı bir sorumluluğu bulunmamaktadır.İcra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için takibe konu alacağın likit olması zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut olduğunda ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir.Eldeki davada, dava konusu cari hesap alacağı likit (belirlenebilir) olup, mahkemece hükme esas alınan miktar üzerinden davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilmesinin şartları oluşmuş bulunmaktadır. Davalı taraf cevaba cevap dilekçesinin vekil yerine asile tebliğ edildiğini ve bunun usulsüz olduğunu ileri sürmüş ise de, ön inceleme duruşmasında taraf dilekçeleri okunmuş ve uyuşmazlık tespiti yapılmıştır. Davalı vekili uyuşmazlık tespitine bir itirazı olmadığını beyan etmiştir. Yargılama da bu uyuşmazlık tespiti üzerinden yürütülerek sonuçlandırılmıştır. Davacının cevaba cevap dilekçesi en geç ön inceleme duruşmasında davalı vekiline tebliğ edilmiş sayılacağından bir tebligat usulsüzlüğünden bahsetmek mümkün değildir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı tarafından başvuru sırasında peşin olarak yatırılan 134,20 TL harcın, alınması gerekli olan 536,84 TL harçtan mahsubu ile bakiye 402,64 TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 02/06/2022