Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/961 E. 2022/941 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/961
KARAR NO: 2022/941
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/05/2018
DAVA: Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtrazın İptali)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/09/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;… San. Ve Tic. Ltd. Şti’nin …bank’tan kullanmış olduğu ve davalıların müştereken ve müteselsilen kefil sıfatıyla sorumlu olduğu krediye ilişkin Genel Kredi Sözleşmesine dayandığını, müvekkili şirketin alacağın TMSF den temlik aldığını, alacağın tahsili amacıyla davalılar aleyhine icra takibi başlatıldığını, takibe itiraz edilmesi nedeniyle takibin durduğunu belirterek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı …’in dava tarihinden önce vefat ettiğini ve davanın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddi karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, ” Davaya konu somut olayda daha önce ifade edildiği gibi kefaletin oluştuğu tarih (en geç) 20/11/1997’dir. Başka bir ifade ile TBK’nın 598. maddesindeki 10 yıllık süre, TBK’nın yürürlüğü girmesinden önce dolmuştur. Yasanın düzenleniş şekli ve öğretideki görüşler dikkate alındığında, 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmadığı, 10 yıllık sürenin geçmesi ile kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığı kabul edilmelidir. Bu sürenin hak düşürücü süre mi yoksa kefaletten kaynaklanan talep hakkının, süreye bağlı bir hak mı olduğu hususu tartışmalı ise de her iki halde de sonucun değişmeyeceği, zira kefaletteki 10 yıllık sürenin, hak düşürücü süre olduğu kabul edildiğinde 6101 sayılı kanunun 5. maddesinin doğrudan, süreye bağlı hak olduğunun kabulü halinde ise aynı kanunun 6. maddesi yollamasıyla dolaylı olarak uygulanması gerektiği açıktır. Somut uyuşmazlıkta icra takibinin 11/06/2013 tarihinde başlatıldığı, TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, bu nedenle davanın reddine karar vermek gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Davalıların süresinde ileri sürdüğü zamanaşımı def’i yönündeki savunmanın aynı zamanda hak düşürücü süre olarak da değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek davanın süre yönünden reddine” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Alacak fon alacağı olmakla fon alacağının 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğuna ilişkin ilk derece mahkemesi değerlendirmesinin hukuksal dayanağının bulunmadığını, 5411 yasanın geçici 16. maddesiyle getirilen zamanaşımı ve diğer konularda fon lehine olan hükümlerin makable şamil olduğuna ilişkin düzenlemenin Anayasa Mahkemesi kararı ile, ”zamanaşımı” sözcüğü yönünden iptal edildiğini, elbetteki bu iptalin uygulama olanağı kalmayan “ve de” sözcüğü açısından da geçerli olduğunu, somut olayda yanlış yorum yapılarak dava konusu alacağın 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğuna karar verildiğini, bahsi geçen sebepl ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın reddi sebebiyle davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmasa da davalı müvekkilinin kendisini vekille temsil ettirmiş olması sebebiyle taraflarına nispi vekalet ücreti hükmedilmesi gerektiğini, bahsi geçen sebeple ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı, davacı vekili ve davalı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK 355. maddesi gereğince istinaf başvuru sebepleriyle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık yönüyle re’sen yapılmıştır. Türk Borçlar Kanununun Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 Sayılı Kanunun 1. maddesinin son cümlesinde ”…Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiili ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye Türk Borçlar Kanununun hükümlerine tabidir.” denilmiştir. Aynı yasanın 5/2. maddesinde ”Türk Borçlar Kanunu ile hakdüşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuş ise, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” 6. maddesinde ise ”Bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde Türk Borçlar Kanununda öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. TBK’nun 598/3. maddesi, ”Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.”, 598/4. maddesi, ”Kefalet 10 yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak 10 yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir.” hükmünü içermektedir. 818 sayılı BK.’nun yürürlükte olduğu dönemde akdedildiği anlaşılan genel kredi sözleşmesi , 6101 sayılı 6098 sayılı kanunun yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında kanunun 1.maddenin 2.cümlesi uyarınca, TBK.’nun yürürlüğe girmesinden sonraki sona erme, tasfiye ve temerrüd 6098 sayılı TBK hükümlerine tabi olup, buna göre kefaletin 10 yıl için verildiğinin kabulü gerekmektedir. 6098 sayılı kanunun 598. maddesinde kefalet için öngörülen 10 yıllık sürenin kendiliğinden sona ereceği düzenlenmesi karşısında; sürenin kamu düzenine ilişkin resen nazara alınması gerekli hak düşürücü süredir. Türk Borçlar Kanunu ile 10 yıllık hak düşürücü süre ilk defa öngörülmüş olup, başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolduğundan, hak sahipleri 6101 Sayılı 5. Maddesi uyarınca Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanabilecektir. Davaya esas kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda gerçek kişi kefillerin kefaletlerinden sorumlu olacakları süre yönünden bir zaman sınırlaması öngörülmemiştir. Ancak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 598. maddesinin üçüncü fıkrası ile gerçek kişilerin kefaletinin kefalet tarihini takip eden 10 yılın sonunda kendiliğinden sona ereceği düzenlenmiştir. Yine 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5. maddesinin ikinci fıkrasında, Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olduğunda başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahiplerinin Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanacakları, ancak, bu ek sürenin, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamayacağı öngörülmüştür. Dava ve icra takibine konu genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan kefalet borcunun sona ermesiyle ilgili olarak 6098 sayılı TBK hükümlerinin uygulanması gerekli olup, kullandırılan krediye ilişkin borcun kat edildiği ve alacağın 28.11.1997 tarihinde muaccel hale geldiği, TBK’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce, 28/11/2007 tarihinde 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu ve 6101 sayılı yasanın 5/2 maddesinde ifade edilen 1 yıllık ek sürenin de 01.07.2013 tarihi itibariyle sona erdiği anlaşılmaktadır. Somut olayda icra takibi yasal olarak öngörülen 1 yıllık ek süre içerisinde 11/06/2013 tarihinde yapılmasına göre hakdüşürücü sürenin dolmadığı ve kefaletin sona ermediği anlaşılmaktadır. 6098 sy TBK yürürlüğe girmeden önce kredi hesabı kat edilmiş ve asıl dava davanın davacısı kredi alacağı muaccel olmuştur. Bu durumda işleyecek zaman aşımı süresi 818 sy BK 125 maddesindeki 10 yıllık süre olup, TBK’nın 146 maddesindeki süre ile aynıdır. 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndan kaynaklanan Fon alacakları için 26.12.2003 tarihi itibariyle zamanaşımı süresi dolmuş ise artık yirmi yıllık zamanaşımı süresi uygulanmayacak ancak anılan tarih itibariyle zamanaşımı süresi dolmamış ise zamanaşımı süresi yirmi yıla uzayacaktır. Sonuç olarak bahsi geçen Kanun’dan kaynaklanan Fon alacaklarına yirmi yıllık zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunun tespiti için öncelikle 26.12.2003 tarihi itibariyle alacağın tabi olduğu genel zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı belirlenmelidir. Eğer anılan tarih itibariyle alacağın tabi olduğu zamanaşımı süresi dolmuş ise bu Fon alacağına yirmi yıllık zamanaşımı süresi uygulanmayacak, buna karşılık öngörülen zamanaşımı süresi dolmamış ise her hâlde zamanaşımı süresi yirmi yıla uzayacaktır. Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler hep birlikte değerlendirildiğinde dava konusu alacağın 10 yıllık zamanaşımı süresinin 20/11/2007 tarihinde dolacağı, ancak henüz 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmadan mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na 26.12.2003 tarihli, 25328 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5020 sayılı Yasanın 27. maddesi ile eklenen Ek madde 3 ile getirilen değişiklik sonucu zamanaşımı süresinin 20 yıla uzatıldığı, 20 yıllık süre dolmadan 11.06.2013 tarihinde icra takibi yapılmış olması karşısında mahkemece yanılgılı değerlendirme ve yazılı gerekçe alacağın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır. (Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 14/04/2016 tarih 2015/16882 Esas 2016/6587 Karar sayılı emsal ilamı). Açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddi isabetsiz olmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılmasına, kaldırma nedenine göre davalı vekilinin istinaf başvurusu incelenmeksizin davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle:1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE; İstinafa konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK 353(1) a- 6 gereği KALDIRILMASINA; 2-Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf yoluna başvuran davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine 4-İstinaf yoluna başvuran davalı tarafça yatırılan istinaf başvuru harcı ve karar harcının istek halinde kendisine iadesine, 5-Davacı tarafça yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince esas hükümle birlikte, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)-g maddesi uyarınca Kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.