Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/96 E. 2020/123 K. 08.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/96
KARAR NO: 2020/123
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/11/2017
NUMARASI: 2016/237 Esas – 2017/1066 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/10/2020
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı banka ile dava dışı asıl borçlu … ile müvekkil bankanın imzaladığı sözleşme sonucu dava dışı asıl borçluya … Kart verildiği, davalı …’ün ise işbu sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, borçluların hesapları 31.01.2014 tarihinde kapatıldığına dair Kadıköy …Noterliği’nin 31.01.2014 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi gönderildiği, ihtarname muhatapların tamamına adres değişikliği müvekkile bildirilmediğinden tebliğ edilememiş olmakla, davalı borçlular ihtarnameye itiraz etmedikleri gibi, herhangi bir ödemede de bulunmadıkları, davalı borçlular hakkında 15.05.2014 tarihinde İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … E.sayılı dosyası ile icra takibine geçildiği, davalı borçlu tarafından takibe itiraz ederek takibi durdurduğunu, dosyada kefil …’ün sadece … Kart Alacağından dolayı sorumlu olduğunu, Kefil … açısından sadece … Kart Alacakları ile ilgili açısından yapılan takibe karşı, davalının … Kart Alacağı ile ilgili itirazlarının iptaline ve takibin devamına, davalının %20’tan aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatı takdirine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı aleyhine açılan davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu, müvekkilinin, dava dışı …’nın 06.01.2010 tarihinde 3 ay ertelemeli 10.000,00 TL olan, bir kereye mahsus KOSGEB Kobi destek kredisine kefil olduğunu, müvekkilinin kefil olduğu kredi hesabı kapandıktan sonra, davacı banka asıl borçlu …’ya yeni kredi sözleşmeleri yaptığı ve yeni krediler verdiği, borçlu olduklarını kabul etmemekle birlikte bu borcun müvekkilinin imzası bulunduğu sözleşmeden kaynaklanmadığını, bu nedenlerle açılan davanın reddine, %20 den aşağı olmamak üzere inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesince dava hakkında “Davalının imzaladığı sözleşme belli bir krediye hasredilmiş özel kredi sözleşmesi olmayıp, Genel kredi Sözleşmesi olduğundan, bu sözleşme ile kullandırılan kredi kapandı, kefalet de sona erd, gibi bir düşünce geçerli değildir. yeniden sözleşmeler alınmış olması da buradaki kefaleti ortadan kaldırmaz. Ayrıca, Davalı … tarafından bu süreç içersinde, dava dışı asıl borçlu firmaya yeni kredi/ler için kefaletlerinin bulunmadığını bildirir bir ihtar gönderilmemiştir. Kefil davalı, dava dışı asıl borçlu firmaya kullandırılmış tüm kredilere, yukarıda belirlenen limitle kefil olmuştur. Kefaletlerine ilişkin, bir sınırlama (süre-kredi vs.) söz konusu değildir. Bu bağlamda, kefil davalı …’ün imzaladığı 06.01.2010 tarihli toplam 50.000,00 TL bedelli Genel Kredi Sözleşmeleri çerçeve sözleşmesi olduğu, davacı banka ile kredi borçlusu arasındaki kredi ilişkisinin henüz tamamen sona ermediği hallerde, sözleşmede belirtilen limitle sınırlı kalmak kaydıyla borca kefaleti devam etmektedir. Kaldı ki, Yargıtay Hukuk Kurulu’nca oluşturulan kararlarında, kredi borcunun herhangi bir tarihte sıfırlanmış olması, tek başına kredi sözleşmesini sona erdirmeği yönündedir. Konuyla ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E.2002/19-426 K.2002/513 12.06.2002 tarihli kararı. borçlu firmaya kullandırılmış tüm kredilere, 50.000,00 TL limitli kefaletine ilişkin bir sınırlama olmaksızın davaya konu (… kart) kredilerinden kaynaklanan borçların tamamından sorumluluklarının oluştuğu, kanaatine varılmaktadır. Buna göre; kefalet akdi Genel kredi sözleşmesinin geçerli ve yerinde olduğu, bu nedenle davacının borçluyu ayrı, ayrı veya birlikte takip ve dava hakkının mevcut olduğu kanaatine varılmıştır. Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde bilirkişi raporu mahkememizce yeterli görülüp itibar edilerek davacının takip tarihi itibariyle İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra dosyasında … Kart Hesabından kaynaklı olarak davalıdan toplam; 16.381,81 TL. Alacaklı olduğu anlaşıldığından; Davanın kısmen kabulüne, davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra dosyasına yapmış olduğu itirazın kısmen iptali ile takibin tahsilde tekerrür olmamak üzere … Kart Hesabından kaynaklı; 15.107,60 TL asıl alacak, 1.057,93 TL işlemiş faiz, 52,89 TL faizin gider vergisi, 163,39 TL masraf olmak üzere toplam 16.381,81 TL üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, 15.107,60 TL asıl alacağa takip tarihinden tahsil tarihine kadar % 30,24 oranında temerrüt faizi ve faizin % 5 gider vergisi uygulanmasına, 16.381,81 TL alacağın % 20 oranında tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinafa başvuru dilekçesinde özetle; davalı borçlunun icra inkar tazminatı ndan sorumlu tutulmasının hukuken mümkün olmadığını, davalının kefil durumunda olduğu için yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu ve bu borcun bütün unsurlarını bilebilecek durumda olmadığını, mahkeme tarafından da davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, istenilen asıl alacak ve faiz miktarı düştüğünü bunun da alacağın likit olmadığını gösterdiğini, davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesinin hukuken yerinde olmadığını, davacı bankanın dava konusu kredi kartını 30/06/2012 tarihinde yani bankaların kapalı olduğu tatil günü olan cumartesi günü düzenlendiğini iddia ettiğini, kartın açılış tarihinin 11/07/2012 olduğunu, davalı bankanın 01/07/2012 tarihinde yeni çıkan borçlar kanunundan etkilenmemek için eski tarihli olduğunu iddia ettiğini, yeni kanuna göre kredi kartı verilmesi için kefaletin yenilenmesinin gerektiğini, bilirkişinin talebe rağmen kredi kartının verilme tarihi ile ilgili bankadan evrak talep etmediğini ve eksik inceleme yaptığını, davalının kredi kartı borcundan dolayı hiçbir borcunun ve sorumluluğunun kefaletinin olmadığını beyanla eksik inceleme ile karar verildiğinden bahisle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklı olarak kredi kartı hesabı suretiyle kullandırılan kredi alacağının tahsili istemi ile başlatılan icra takibine kefil tarafından yapılan itirazın iptali davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, hüküm altına alınan alacağın likit olup olmadığı ve yeni Borçlar Kanununa göre kefaletin yenilenmesinin gerekip gerekmediği, noktasındadır. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. Maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir. Bu nedenle 01/7/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 06/01/2010 tarihli kredi sözleşmesi ve kefalet sözleşmesini geçersiz hale getirdiğinden bahsedilemez. 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 484. Maddesine göre; kefaletin geçerli olması, yazılı şekle riayet etmeğe ve kefilin sorumlu olacağı miktarın belli olmasına bağlıdır. Taraflar arasındaki kefalet sözleşmesi, yazılı olarak kefalet limiti de belirtilerek yapıldığından geçerlidir. Dolayısıyla geçerli bir kredi sözleşmesine istinaden kullandırılan kredi borcundan, geçerli bir kefalet sözleşmesi bulunması nedeniyle davalı kefil sorumludur. İddia edildiği gibi kredi kartının Türk Borçlar Kanununun yürürlüğünden sonra kullanıma açılmış olması kefalet sözleşmesinin sıhhatine etkili değildir. Zira kefalet sözleşmesinin geçerliliği, kredinin kullandırıldığı tarihe göre değil, kefalet sözleşmesi tarihine göre tayin edilir. Davacı ile dava dışı kredi borçlusu … arasında imzalanan davaya konu 06/01/2010 tarihli kredi sözleşmesinin 32. maddesi, “Müşteri, bankanın bu sözleşme ile tahsis edeceği Kredi limitinin tamamını veya bir bölümünü … Kart kredi kartı Kredisi olarak kullanabileceğini kabul ve taahhüt eder.” şeklindedir. Bankacı bilirkişi de raporunda ava dışı kredi borçlusu …’ya tahsis edilen … kart’ın sözleşmenin 32. Maddesi uyarınca verildiğini tespit etmiştir. Davalının, kredi kartının verilmesine dayanak teşkil eden kredi sözleşmesi yönünden geçerli bir kefaletinin bulunması nedeniyle, kefalet limiti dahilinde kredi kartı hesabı suretiyle …’ya kullandırılan krediden davalı sorumludur. İcra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için takibe konu alacağın likit olması zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut olduğunda ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Eldeki davada, dava konusu nakdi kredi alacağı likit (belirlenebilir) olup, mahkemece hükme esas alınan miktar üzerinden davacı yararına ayrıca icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekir(Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 17/04/2019 Tarih, 2019/61 Esas ve 2019/2673 Karar). HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin istinaf isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nın 353/(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı tarafından başlangıçta peşin olarak yatırılan istinaf karar harcı 279,76 TL’nin alınması gerekli olan 1.119,04 TL harçtan mahsubu ile bakiye 839,28 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 08/10/2020