Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/915 E. 2022/813 K. 23.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/915
KARAR NO: 2022/813
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/04/2019
NUMARASI: 2018/992 Esas – 2019/401 Karar
DAVA: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/06/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin Gümrük Kanununa tabi antrepo işletmecisi olduğunu, davalı şirkete ait ve gerekli konşimento bilgileri verilen 5 kap 133 kg ağırlığındaki eşyaların 28/06/2016 tarihinde, yine davalı şirkete ait ve gerekli konşimento bilgileri verilen 6 kap 1782,83 kg ağırlığındaki eşyaların 08/03/2017 tarihinde müvekkilinin geçici depolama yerine konulduğunu, eşyaların depoda bulunduğu dönemde (08/03/2017-30/03/2018) 322.493,00 TL ardiye ücretinin oluştuğunu, buna ilişkin fatura tanzim ile davalı şirkete gönderildiğini, ancak ödenmediğini, ardiye ücretiniden davalının sorumlu bulunduğunu ileri sürerek 322.493,00 TL ardiye ücretinin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle davalıdan tahsilini istediği, bilahare cevaba cevap dilekçesinde dava dilekçesinde belirttikleri 5 kap 133 kg ağırlığındaki eşyalara ilişkin bilgilerin sehven yazıldığını bildirerek taleplerinin 6 kap 1782,83 kg ağırlığındaki eşyalara ilişkin olduğunu beyanla davanın kabulünü talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı vekili ilk itirazları ile birlikte görev ve zamanaşımı itirazında bulunduğu, süresindeki cevap dilekçesinde ise 6 kap eşyanın kendi nam ve hesabına antrepoya bırakıldığını, müvekkillerinin antrepoya mal bırakma iradelerinin bulunmadığını ve davacı ile bu hususta bir sözleşmede yapmadıklarını, faturanın kendilerine tebliğ edilmediği ayrıca talep edilen ücretin de faiş olduğunu davacının müvekkilinin zararına sebep olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, ” iddia ve savunmalarının irdelenip değerlendirilmesi bakımından bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişi raporunda özetle:” dava konusunun davalıya ait konişmento ve özet beyan muhteviyatı toplam 6 kap ve 1782,83 Kg ağırlığındaki eşyanın 08/03/2017 tarihinde davacı şirkete ait geçici depolama yerine konulduğu, antrepo ücretine ilişkin davacı tarafından düzenlenen faturanın her iki yan ticari defterlerinde de kayıtlı olduğu, ancak bilahare davalının iade faturası düzenlediği, iade faturasının davalı defterlerinde kayıtlı olmasına rağmen davacı defterlerinde kayıtlı bulunmadığı, davalının davacı ait antrepoya mal konulduğundan haberdar olmadığını savanmuş ise de uzatma talebinde bulunduğundan haberdar olduğunun ve taraflar arasında sözleşmesel ilişki kurulduğunun kabulü gerektiği, davacının yasal bekleme süresi olan 20+30 günlük sürenin bitiminden 10 gün sonra eşyanın tasfiyeye tabu tutulmak üzere tasfiye listesi hazırlaması gerektiği halde bu görevini ihmal ettiği,bu görevi 03/11/2017 tarihinde yaptığı, bu nedenle süre uzatımı dahil 60 günlük ardiye ücreti talebinde bulunabileceği, bunun miktarının da 28.817,79 TL olduğu, kalan süreler ile ilgili ardiye ücretinin tasfiye yönetmeliği 64. maddeye göre satış bedelinden talep edebileceği” bildirilmiştir. Bilirkişi kurulu raporu gerekçesine nazaran kabule şayan bulunarak hükme esas alınmıştır. Hal böyle olunca tarafların iddia ve savunmalarına, sunulan ve sağlanan bilgi ve belgelere, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre davacının davalıdan 28.817,79 TL ardiye ücreti talep edebileceği sonucuna varılarak davanın kısmen kabulüne,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Taraflar arasındaki akdi ilişkinin, Borçlar Kanunumuzda 561 ve devamı maddelerinde düzenleme altına alınan Saklama sözleşmesinden kaynaklandığı, Borçlar Kanunumuza göre ardiyeciye eşyaları tasfiye etme, imha etme şeklinde bir yükümlülük öngörülmediğini, taraflar arasındaki temel akdi ilişkinin düzenleme altına alındığı Borçlar K.’da; ardiyecinin tasfiye edimi şeklinde bir ediminin bulunmadığı, ardiyecinin sorumluluğunun saklamadan ibaret olduğu ve saklama hizmetini verdiği müddetçe verdiği de bu hizmetin bedelini isteme hakkına sahip olduğu sonucuna ulaşılabildiğini, İDM’nin ardiyecinin 60 gün sonunda tasfiye listesi hazırlama yükümlülüğünde olmasını gerekçe göstererek ardiye ücreti talebimizi sadece 60 günlük süre yönünden kabul etmiş olup buradaki yükümlülük veya işleyişin gümrük idaresi ve ardiyeci arasındaki bir iş akışı olduğunu, tasfiye listeyi hazırlama görevi ardiyeciye ait ise de bu listelerin zamanında hazırlanmasını sağlama yükümlülüğünün de gümrük idare amirine ait olduğunu, dolayısıyla bu konunun ardiyeci ile eşya sahibi arasındaki saklama sözleşmesinin konusu olmadığı gibi müvekkilimin eşya sahibine karşı böyle bir yükümlülüğü de bulunmadığını, ancak buna rağmen gerek mahkemenin gerekse Bilirkişilerin mevzuattaki “Eşyaların Tasfiyesi” ve “Tasfiye Listesi Düzenleme” hakkındaki yasal düzenlemeleri “amaca uygunluk” yönünden doğru değerlendirmediklerini, kanundaki bu yasal düzenlemeler eşya sahibine bir hak tanımak için değil aksine bu tür eşyaların kamu idaresi ve ona bağlı olan ardiyeci / antrepocu yönünden ömür boyu yük olmasının önüne geçmek üzere konulduğunu, bu amaç gözden kaçırılır ise bu durumda tarafların rolleri değişecek ve tasfiye müessesesi bu kez eşya sahibi için bir hakka, gümrük idaresi ve ardiyeci için ise bir yükümlülüğe dönüştürülmüş olacağını ve bu durumun kanunun amacına aykırı olduğunu, eşyaları depoya koyan da eşyaları depoda tutmaya devam eden de ve eşyaların millileştirilmesi işleminin yapmayanın da eşya sahibi olduğunu, bu gerçekler gözardı edildiğinde eşya sahibinin sorumlulukları konusunda doğru bir hukuki sonuca ulaşılamaz. Eşyaların gümrük işlemlerinin tamamlanması sadece ithalat değil, mahrece iade olabileceği gibi aynı zamanda bunların tasfiyesini yapma ve yaptırma yükümlülüğü de eşya sahibine ait olduğunu, Bu husus Gümrük kanunun 50. Maddesinin lafzından da anlaşılabildiğini, gümrük idaresinin tasfiye işlemi yapacak olması halinde bile bu işlemi eşya sahibinin risk ve hesabına yapacağı ifade edildiğini, eşyaların bekleme süresi sona ermiş olsa dahi; eşyalarının tasfiye işlemlerini sonuna kadar takip etmek ve bu süreci sonlandırma yükümlüğünün davalıya ait olduğunun anlaşılabildiğini bu mahkemenin eşyaların tasfiyelik hale geldiği günden sonraki dönem yönünden eşya sahibini tamamen sorumluluktan kurtaran bir karar vermesi ve kanundaki amaca ve hem de temel hukuk kurallarına aykırı olduğunu, bilirkişi raporunun genel itibarıyla gümrük mevzuatı ve eşyaların gümrüksel işlemler çerçevesinde hazırlanmış, raporda ardiyeci tarafından verilen hizmetin tabi olduğu yasal düzenlemeler, ardiyecinin hakları ve eşya sahibinin yükümlülükleri noktasında hiçbir değerlendirme yapılmadığını, bilirkişilerin raporlarında ardiyecinin 60 günlük süre sonunda tasfiye listesi hazırlama yükümlüğünde olduğunu belirterek eşya sahibini sorumluktan kurtardıklarını, bilirkişilerin raporlarında eşyalar tasfiyelik hale gelse dahi eşya sahibinin dilerse 2-3 yıl sonra bile eşyanın Cif kıymetinin %1’ini ödemek suretiyle eşya üzerinde yine hak sahibi olarak kalmaya devam edeceğini açık bir ifadeyle Mahkemeye ifade etmediklerini, bu konu Tasfiye Yönetmeliğinin 65. Maddesinde düzenleme altına alınmış olup bu maddeye göre eşya sahibi, eşyaların Cif kıymetin %1’ini ödeyerek eşyaları ithal etme veya başka bir gümrük rejimi ile eşyalar üzerinde tasarruf edebilme hakkına sahip olup dolayısıyla bu maddeden de eşya sahibinin uzun süre sonra geçse bile eşya üzerinde hak sahibi olduğunu ve bunca süreye rağmen eşya ile bağının kesilmediğini göstermesi açısından önem arz etmekle bu hususun bilirkişiler tarafından doğru ifade edilmemiş, mahkemeninde bu durumu da gözden kaçırdığını, Tasfiye Yönetmeliğinin 64 md.de eşya sahibinin eşya ile bağının tasfiyeye kadar devam ettiğini gösterebildiğini, bu maddenin incelenmesinde; “eşyalar satış suretiyle tasfiye edildiğinde, gerekli masraflar (harç, para cezaları, satış masrafları vs) ayrıldıktan sonra satış bedelinden geriye bir bedel kalıyorsa bu bedelin eşya sahibine ödeneceğinin hüküm altına alındığı” görüldüğünü ve tasfiye anında dahi eşya sahibinin eşya üzerindeki haklarının ve bağının devam ettiğinin anlaşılabildiğini, eşya sahibinin, eşyalar fiilen depodan çıkana kadar işleyecek tüm ardiye ücretinden sorumlu olduğunu beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, ardiye hizmeti ücret alacağının tahsili davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, malın ardiyede kaldığı süre boyunca davacının ardiye ücretinin tamamına hak kazanıp kazanmadığı noktasındadır. Dosyada mevcut hamule senedine göre davalının, yurt dışından ithal ettiği 6 kap 1.782,83 kg emtia geçici olarak depolanması için davacının antreposuna konulmuştur.Davacı tarafından, davalıya 30/03/2018 tarih ve 276 nolu fatura “ardiye” açıklamasıyla 322.493,00 TL bedelle kesilmiştir. Davacı tarafça, ardiye ücretine ilişkin fatura alacağının tahsili istemiyle eldeki alacak davası açılmıştır. Davalı ise, kendisine ait C tipi gümrük antreposu açılamadığından eşyaların söz konusu antrepodan çekilemediğini, eşyanın tasfiyelik hale geldiğini ve kendisinin mülkiyetinden çıktığını savunmuştur. Dosya içerisindeki belgelere göre, söz konusu eşyanın tasfiyelik hale geldiği ve dava tarihi itibariyle buna dair işlemlerin devam ettiği anlaşılmaktadır. Dava, antrepo hizmetine ilişkin alacağın tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda; ”4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 50. maddesi hükmünce 46’ıncı maddeye göre belirlenmiş süre içinde kendilerine gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanım tayini için gerekli işlemlere başlanmamış eşya, herhangi bir adli veya idari takibata konu olmaması halinde 177 ila 180. madde hükümlerine göre tasfiye edilir. Dava konusu eşyanın karayolu ile geldiği ve Yasa’nın 46/2-a maddesinde belirtilen geçici depolama süresi olan 20 gün ve 30 güz uzatma süresinin dolmasına rağmen eşyanın tasfiye hükümlerine tabi tutulmadığı ve antrepoda uzun süre bekletildiği, eşyanın geçici depolama süresini doldurduğundan aynı Yasa’nın 177. madde hükümlerinin gereğinin zamanında yapılması gerekirken 27/04/2017 tarihinde tasfiyelik hale gelen eşya hakkında bu işlemin antrepo işleticisi davacı tarafından 03/11/2017 tarihinde yapıldığı yani, eşyanın antrepoda uzun süre beklemesine davacının sebebiyet verdiği oysa ki, bu dilekçenin 27/04/2017 tarihinden 10 gün sonra verilmesi ya da, dava konusu eşyanın antrepoda uzun süre beklemesini gerektirecek somut bir belge ya da antrepo rejimine tabi tutulduğunu gösterir antrepo beyannamesinin verildiğinin ortaya konulması gerektiği, aksi takdirde davacı alacağının 60 gün ile sınırlı olacağı belirtilmiş ve mahkemece de işbu değerlendirme doğrultusunda karar verilmiştir. Eşyanın gümrük rejimlerine kimler tarafından tabii tutulması, 4458 sayılı Kanunun 5. Maddesinde belirtildiği üzere davalı tarafın yetki ve sorumluluğunda olup mevcut olayda davalı tarafından eşyanın gümrük rejimine tabii tutulması istenilmiş ancak çeşitli sebeplerden dolayı rejimin sonlandırılamayarak eşyanın halen antrepoda kalmasına sebebiyet verilmiştir. 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 46/2-a maddesinin, “özet beyan kapsamındaki eşyaya, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanım belirlenerek, buna ilişkin işlemler; deniz yoluyla gelen eşya için özet beyan verildiği tarihten itibaren 45 gün, diğer bir yolla gelen eşya için 20 gün içinde tamamlanır.” şeklindeki hükmü uyarınca eşya alıcısına belirtilen gün içinde gümrük işlemlerini tamamlama zorunluluğu getirilmiştir. Bu süre içerisinde gümrük işlemlerini yapmayan davalının malları derhal gümrük işlemlerini tamamlayarak gümrük rejimi gereğince mahrece iade veya diğer yollara başvurulması şeklindeki diğer mükellefiyetlerini yerine getirmeyen ve malların gümrükte dolayısıyla antrepoda kalmasına sebebiyet veren alıcı, kusurundan dolayı meydana gelecek taleplere karşı sorumludur. Davacı ve gümrük idaresinin tasfiyeyi gerçekleştirmemesi dolayısıyla bir idari işlemi yapmamış olması antreponun işgaliyesinden dolayı isteyeceği ücrete etkisi olmaz. Davacının tasfiye işlemlerine ilişkin yükümlülüğü Gümrük İdaresine karşı olup davalı taraf buna dayanamaz. Ayrıca, Mahkemece bilirkişi aracılığıyla tarafların ticari defterleri incelenmiş ve davacının alacak davasına konu faturasının davalının ticari defterlerinde kayıtlı olduğu tespit edilmiştir.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 21/2. maddesinde, bir fatura alan kişinin aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılacağı düzenlenmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 222. Maddesine göre, Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. Ayrıca ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi (faturaları deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması) halinde alacaklının (hizmet vermiş olsun ya da olmasın) HMK’nın 222. maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerekir. Zira, davalının kendi ticari defterlerindeki kayıtlar aleyhine delil teşkil eder. Bu durumda davalı davacının faturalarını benimseyerek ticari defterine kaydettiğine göre, kendi ticari defter kayıtlarının aksini yazılı delille ispatlaması gerekir. Bununla birlikte davalı tarafından ticari defterlere kaydedildikten sonra ancak faturaya itiraz süresi içinde, davacıya 05/04/2018 tarih ve 004 no’lu davacının faturasının iade edilmesine ilişkin 322.493,00 TL bedelle iade faturası kesilmiştir. Ancak davalı her ne kadar faturaya itiraz süresi içerisinde iade faturası düzenlemiş ise de, faturanın benimsenerek ticari deftere kaydedilmesinden sonra iade faturası düzenlenerek faturaya itiraz edilmesi mümkün değildir. Davalı taraça iade faturası sunulmuş ise de bu faturanın, davalının ticari defterlerindeki kayıtla çelişmeyecek şekilde haklı bir nedenle kesildiğine ilişkin dosyada herhangi bir belge mevcut değildir. Davalının ticari defterlerinde kayıtlı olan ancak davacının ticari defterlerinde kayıtlı olmayan iade faturasının dayanağının usulüne uygun olduğunun ispatlanması gerekli olup, iade faturası düzenlenmesi ve dayanağı kanıtlanamayan bu faturanın davalı defterlerinde kayıtlı olması tek başına davalının savunmalarını ispata elverişli değildir. Bu itibarla, mahkemece anılan hususlar nazara alınmak suretiyle değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar vermek gerekirken, yanılgılı değerlendirmeye dayalı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; Mahkemece davacının tasfiye listesini hazırlamayı ihmal ettiği ve 60 gün için ardiye ücreti talep edebileceğinden bahisle 60 günü aşan süreler itibariyle davanın reddine karar verilmesi isabetli görülmemiş ve bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığından Dairemizce esas hakkında yeniden karar verilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE; istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 1-Davanın KABULÜ ile; 322.493,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 2-Başlangıçta peşin olarak alınan 5.507,38 TL harcın alınması gerekli olan 22.029,5 TL harçtan mahsubu ile bakiye 16.522,12 TL karar ve ilam harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davacının yargılama sırasında yapmış olduğu başvuru harcı 35,9 TL, peşin harç 5.507,38 TL, posta ve tebligat gideri 171,5 TL, bilirkişi ücreti 1621,5 TL, olmak üzere toplam 7.336,28 TL yargılama masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Davacı taraf yargılama sırasında kendini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca 31.024,51 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, 5-Karar kesinleştiğinde, HMK Gider Avansı Tarifesinin 5. maddesi uyarınca artan gider avansının davacıya iadesine, 6-İstinaf Yargılamasına İlişkin Olarak; a-Davacı vekilince yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine, b-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan istinaf başvuru harcı 121,30 TL, posta ve tebligat gideri 61,4‬ TL olmak üzere toplam 182,70 TL yargılama masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 23/06/2022