Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/913 E. 2022/1002 K. 27.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/913
KARAR NO: 2022/1002
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 17. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/07/2019
NUMARASI: 2016/468 Esas – 2019/312 Karar
DAVA: Tazminat (Gemi Ve Yük Alacaklılığından Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 27/09/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün Davacı, Davalı Tasfiye Halinde … Ve Asli müdahale talep edenler vekillerince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davadışı … Ltd Şti ile Romanya’da mukim … arasında düzenlenen 19/11/2008 tarihli çarter (navlun) sözleşmesine göre …’in mülkiyetinde bulunan … isimli gemiyle …’ye ait malların Köstence Limanı’ndan …, … ve Mombai Limanlarına, Derince Limanı’ ndan …’ye taşınması işini taahhüt ettiğini, müvekkili …’nın … sahibi ve tek ortağı olduğunu, müvekkilinin davalılar arasındaki ihtilaftan kaynaklanan tazminat alacağını …’den temlik aldığını, mezkur çarter sözleşmesine göre …’ in taşıyan, …’ nin yükleten / taşıtan, … Ltd Şti gönderilen sıfatlarına haiz olduğunu, Köstence Limanı’ ndan (Romanya) Dammam Limanı’ na (Suudi Arabistan) 961.013 mts çelik boru ve 250.4 mts kereste, Jebel Ali Limanı’ na 969.069 mts çelik boru ve 92.975 mts kereste, Mombai Limanına (Hindistan) 1234.408 mts çelik plaka, Derince Limanından Jebel Ali Limanına 57 mts iki adet motor yat olmak üzere toplam 3,564.907 mts yükün taşınması gerektiğini, çarter sözleşmesi çerçevesinde taşımalara ilişkin konişmentoların tanzim edildiğini, … isimli geminin yükünü aldıktan sonra sefere çıktığını, ancak kötü hava koşulları sebebiyle Aralık 2008 ve Ocak 2009 tarihlerinde iki defa karaya oturduğunu, geminin KOS Adası önlerine çekilip demirlendiğini, ardından ayrı bir römorkörle İzmir Aliağa Limanı’ na çekildiğini ve tüm yüklerin Aliağa Petkim Gümrük alanına 09/03/2008 tarihinde boşaltıldığını, müşterek avarya ilanı sonucu yük alıcısı dahil davalı sigortacı … AŞ’nin yükleri teslim almadığını, yüklerin korunması ve bakımı konusunda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmediğini, gemiye layıkı veçhile verilen kurtarma ve yardım hizmetleri sonrasında 19/01/2009 tarihinde müşterek avarya ilan edildiğini, dispeç raporuna göre müvekkiline ait … adına müşterek avarya garame alacağı doğduğunu, müşterek avarya ilanından sonra davalı … şirketi … AŞ, alıcı ve gönderilen sıfatını haiz … Ltd’e sigorta tazminatı ödediğini, böylece yük alıcısının halefi haline geldiğini, deniz alacaklısı sıfatını haiz olduğu iddiası ile davalı … AŞ’ nin müvekkili şirketine ait … isimli gemiyi Fransa’da St. Malo Ticaret Mahkemesinin vermiş olduğu karara istinaden 15/10/2010 tarihinde ihtiyaten haczettiğini ve geminin alıkonulduğunu, diğer davalı … tarafından da deniz alacaklısı hakkına sahip olunduğu iddiasıyla … gemisi hakkında Fransa’da St. Malo Ticaret Mahkemesince ihtiyati haciz kararı verildiğini, 12/10/2009 tarihinde geminin ihtiyaten haczedilerek alıkonulduğunu belirterek davalı … AŞ nin yükümlülüklerini yerine getirmemesi neticesinde müvekkilinin maruz kaldığı zararların tespitine ve alacak olarak lehine hüküm altına alınmasına, haksız ihtiyati haciz kararları ve geminin cebri icra yoluyla satılması sebebiyle müvekkilinin gerçekleşen zararlarının tespitine ve alacak olarak müvekkili lehine hüküm altına alınmasına, oluşan toplam tazminat alacaklarından fazlaya dair hak saklı kalmak kaydıyla şimdilik 14.000,00 TL nin zarar tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya dair hak saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL müşterek avarya garame payı alacağının müşterek avarya olayının meydana geldiği tarihten itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalı … AŞ’ den tahsiline, yargılama harç ve giderleriyle avukatlık ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı Tasfiye Halinde … Sigort AŞ cevap dilekçesinde özetle; söz konusu yükün sigortacısının davadışı … unvanlı şirket olduğunu, müvekkili şirketin merkezinin İstanbul’da bulunduğunu ve sigortacı olduğunu, Türkiye’de kurulup tasfiyeye giren müvekkili şirketin Suudi Arabistan’da faaliyet gösteren … unvanlı şirketin düzenlediği sigorta poliçesi ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını, müvekkili şirketin huzurdaki dava bakımından taraf sıfatının bulunmadığını, uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiğini, Türk Mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin bulunmadığını, müşterek avarya garame payı alacaklarının bir yılda zamanaşımına uğradığını, geminin karaya oturduğu tarihin 24/12/2008 olduğu dikkate alındığında bir yıllık sürenin uzun süre önce dolduğunu belirterek davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Tic A.Ş. cevap dilekçesinde özetle; davacının dava dilekçesinde bahsettiği … şirketi ile müvekkili şirketin birbiri ile ilgisi olmayan iki ayrı şirket olduğunu, müvekkili şirketin İstanbul Ticaret Siciline kayıtlı, burada kurulmuş ve burada faaliyet gösteren bir şirket olduğunu, dava dilekçesinde bahsi geçen şirketin ise Romanya’da kurulu ve orada faaliyet gösteren, müvekkili şirketi ile hiçbir ilgisi olmayan bir şirket olduğunu, müvekkili şirketin hiçbir borcu bulunmadığını, dava dilekçesinde bahsedilen olaylardan dolayı bir sorumluluğu olmadığını belirterek davanın öncelikle husumet yönünden reddini, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Açılan davanın haksız ihtiyati haciz sebebiyle tazminat davası ve müşterek avarya katılım payına ilişkin olduğu, uyuşmazlık konusu gemiye, 15.10.2010 tarihinde fosfat tahliyesi yapmak için geldiği Fransa’ nın St. Malo limanında haciz konulduğu, ancak limanda gemiye 3 ayrı şirket tarafından haciz konulduğu, … şirketinin yaptığı başvuruda, şirketlere ait olan emtianın teslim edilememesi sebebiyle Hindistan’da mukim olan şirketlerin satış anlaşmalarının iptal ettiği, 29 Nisan ve 7 Mayıs 2009 tarihlerinde yük sigortacılarının, malın toplam değerine denk düşen 1.700,000 USD’lik tutarın ödenmesini armatörün … kulübünden istediklerini, … kulübün hiçbir cevap vermemesi üzerine Londra’da hakemlik müessesine başvurduğunu, bu arada mallarının, Donatanın girişimleri ile … acentesi tarafından … gemisine yüklendiğini, 9 Mart 2010 tarihinde, mallarının gemiyle beraber ortadan kaybolduğunu, hala gemi ve malların bulunamadığını, donatana ait … (Eski …) gemisine haciz konmasını talep ettikleri, mahkemenin 1.200.000 Euro değerinde alacak tespit ederek konu gemiye haciz koyduğunu, ödenmesi için l aylık süre tanındığı, tahkim yargılaması sonucu kararın kaldırıldığı, … Firmasının da, ST. Malo’da mahkemeye başvurduğu, mahkemeye konşimento, ticari faturalar, müşterek avarya ile ilgili bilgiler verildiği, donatanın mantıksız hak iddiaları reddedildiği belirtilmiş, donatanın bunun üzerine mallarına el koyduğunu ve malların donatanın sahip olduğu başka bir gemi olan … isimli bir gemiye yüklenerek gönderildiğini, şu ana dek malların bulunamadığını, sigortalanmış olan şirkete 1.392.506 USD ödenerek halefiyet kazandıklarını, buna ek olarak 160.000 USD masraf yaptıklarını, 5 yıllık faiz oranlarının yüzde 7 olarak hesaplanması ile masraf tutarlarının 597.530 USD’ye yükseldiğini, taşımayı yapan geminin yeni adının … olduğunu, bu geminin başka bir alacak sebebi ile ST.Malo limanında tutulduğunu, alacaklarına istinaden haciz konulmasını talep ettikleri, mahkemece 15-10-2010 tarihinde, 2.300,000 USD karşılığı Euro olarak, konu gemiye haciz konulmasına karar verildiği, daha sonra mahkememizib 2009/735 E. sayılı dosya ile verilen karar sonrasında kaldırıldığı, bu arada, dava dışı … firması tarafından da konu gemiye haciz konulduğu ve geminin mahkeme kanalı ile icradan satışının sağlandığı olayda, tarafların husumet ehliyeti açısından yapılan değerlendirmede, davacı … Ltd.’nin alacaklarını temlik alan … olduğu, davacı …’mn şirketin maliki ve tek ortağı olduğu ve şirketin bu uyuşmazlık bakımından alacaklarını temlik aldığını beyan ettiği ve alacağın temlik edildiğine yönelik yazılı belge ibra ettiği, yargılama sürecinde davaya müdahil olmak isteyen … ve …, mahkemeye sundukları dilekçe ekinde, şirket kuruluşunda yer aldıklarını ve hisse sahibi olduklarını gösteren belgeler ibraz ettikleri ancak 18.03.2011 tarihli Şirket Yönetici ve Hissedarlarını gösteren … şerhli ve … işleri kaşesinin bulunduğu belgede şirket yöneticisi … gözükmekte olup şirket hisselerinin % 100’üne sahip olduğu bilgisi yer aldığı gözetilerek …’ nın aktif husumetinin bulunduğu kanaatine varılmıştır. Davalıların pasif husumet ehliyeti açısından yapılan değerlendirmede, mahkememizin 2009/735 esas sayılı dosyası incelendiğinde, davacının … Ltd. Şirketi olduğu, davacının temlikname ile alacaklarını …’ a temlik ettiği, sigorta ve reasürans şirketinin Suudi Arabistan’da yerleşik bir şirket olduğu, uyuşmazlıkta sigorta teminatının … şirketi tarafından verildiği, Fransa’da St. Malo’ da geminin ihtiyati haczi talebinin de bu şirket tarafından istendiği, huzurdaki davanın ise Türkiye’de yerleşik Tasfiye halinde …’ye karşı açıldığı, davacının 25.08.2014 tarihli dilekçesinde davalı … AŞ.’nin beş hissedarı bulunduğunu, bu ortaklardan en fazla hissesi ve sermayesi bulunan ortağın dava dışı … olduğunu, farklı tüzel kişilik perdesi arkasına saklanıldığını ifade ettiği, davacının hem TTK m. 195 vd. yer alan Şirketler Topluluğu hükümlerine hem de TMK m. 2 çerçevesinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması hükümlerine başvurduğu, uyuşmazlıkta istemin sigorta sözleşmesini kuran ve ihtiyati haciz talep eden hakim şirkete değil TTK m. 195 anlamındaki bağlı şirkete yöneltildiği, Sigortacılık Kanunu’ na göre, yabancı sigorta şirketlerin Türkiye’de şube açmak yoluyla faaliyet gösterebileceği ve günün sonunda gerçekleştirdiği bu işlemlerden sorumluluğun yabancı sigorta şirketine ait olacağı, ancak, dacalı …’ nin bilirkişi heyetince yapılan tespite göre şube olmadığı, …’nin temsilcisi olmadığı, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin altında yatan sebebin asıl olarak, bir şirket ortağının, şirket tüzel kisiliği arkasına saklanarak sorumluluktan kurtulmaya çalışmasının önlenmesi olduğu, böylece pay sahibinin şirket tüzel kişiliğini kendisine bir kalkan olarak kullanmasının önüne geçilmeye çalışıldığı, perdenin tersten aralanmasının mümkün olmadığı, tüzel kişilik perdesinin aralanmasında da çoğu zaman kötüniyet ve muvazaa yattığı, uyuşmazlıkta ancak yurtdışında yerleşik sigorta ve reasürans şirketine husumet yöneltmenin mümkün olduğu, yabancı sigorta şirketine dava açmamak için onun hissedarı olduğu ve Türkiye’de kurulu farklı bir tüzel kişiliğe dava yöneltilmesi tüzel kişi perdesinin kaldırılması için haklı bir gerekçe yaratmayacağı, aksi durumun kabulü ticari hayatın gereklilikleriyle uyumlu olmadığı, bu sebeple davalı Tasfiye Halinde …’ ün pasif husumet ehliyeti olmadığı, benzer şekilde davalı … Tic. A.Ş. açısından da bu şirketin ne konişmento uyarınca yükün yükleteni ne de satış sözleşmesi uyarınca eşyanın satıcısı ne de Fransa’da St. Malo’da geminin ihtiyati hacız talebinde bulunan şirket olduğu, davacı, … ve …, …, …’nin doğrudan veya dolaylı kontrolü altındaki …’a bağlı kuruluşlar olduğu ve bu sebeple tüzel kişilük perdesinin kaldırılması ile Türkiye’de yerleşik … A.Ş,’nin tazmin yükümlülüğünün bulunduğunu beyan etse de yukarıda yapılan açıklamaların aynen geçerli olduğu bu davalının da pasif husumet ehliyeti olmadığı anlaşılmıştır. Her ne kadar davacı vekilince taraf değişikliğine ilişkin ıslah talebinde bulunmuş ise de; HMK madde 124’e göre bir davada taraf değişikliği ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkün olduğu, davalı tarafların açık rızaları olmadığı anlaşılmakla davacının davasının husumet yokluğu nedeniyle reddine,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemelerin kararlarını somut ve açık bir şekilde gerekçelendirmek zorunda olduğunu, eksik, şeklî ve görünüşte gerekçe yazılmasının adil yargılanma hakkının (hukukî dinlenilme hakkının), ihlâli olup; usul yönünden 13.02.2019 tarihli itirazlarının dikkate alınmadığını, ayrık bilirkişi raporunun ka’ale alınmamış olup, üçlü bilirkişi raporundaki çelişkilerin giderilmemiş ve yeniden bilirkişi raporu veya ek rapor tanzim edilmesini talep etmelerine rağmen bu hususta kabul veya red kararı verilmeden davanın husumet yokluğundan reddedildiğini, somut olayda 5 yıl boyunca esasa girilemadiğini, dosyaya sunulan bilimsel çalışmaların hiçbir şekilde nazar-ı itibara alınmadığını beyanla, ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davalı Tasfiye Halinde … vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin Türk Mahkemelerinin yetkili olduğuna ilişkin tespitinin hukuka aykırı olduğunu, zira TTK m. 1361 uyarınca haksız ihtiyati hacizden doğan davalarda yetkili mahkemenin, davacı tarafından da dile getirildiği üzere, ihtiyati haciz kararının verildiği Fransa’nın St. Malo Mahkemesi olduğunu, dAvacı …’nın huzurdaki davada aktif husumet ehliyeti bulunmadığnı, davacının alacağı temlik aldığı yönündeki beyanlarına itibar edilmemesi gerektiğini, zira davacının aktif husumet ehliyeti olduğu yönündeki iddiasının tamamen muvazaalı ve geçersiz olan bir belgeye dayandığını, böyle bir belgenin hukuken geçersiz olduğunu, davanın ayrıca aktif husumet yokluğu nedeniyle de reddi gerekmektedir. davacı, dava dışı …’den alacağını temlik aldığı iddiasına ilişkin belgeyi tahkikat aşamasına geçildikten çok sonra sunduğunu, davacının davasını dayandırdığı belgenin ön inceleme duruşması yapılmadan evvel sunması gerektiğini(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 20.5.2016 Tarihli Ve 2014/13-856 E. – 2016/523 K), hatta dayanak belgenin tarihi dikkate alındığında, bu belgenin davanın açıldığı tarihte mevcut olduğunun da anlaşıldığını, gerçekten de aktif husumet ehliyeti bulunan ve iddia edildiği gibi bir hak talebinde bulunabilecek olan, … Menşeili … Tüzel kişisi olduğunu, davacı …’nın huzurdaki davayı ikame etmesindeki amacın bir yabancı şirket olan ve HMK m. 84 uyarınca yabancılık teminatı ödemesi gerekecek …’in yabancılık teminatı ödeme yükümlülüğünden kurtarılması ve sayın mahkemenin yetkili kılınmasının sağlanması olup, ayrıca, huzurdaki davada davacının alacağını temlik aldığı dava dışı …’in ortaklık yapısı hakkında da ihtilaf bulunması dolayısıyla, bu iddialar karşısında, dava dosyasına sunulan temlik belgesi olduğu iddia edilen belgenin geçersiz olduğunun da ortada olduğunu, nitekim bilirkişi raporu’nda belirtildiği gibi bu belgelerin doğrulunun teyit edilmesinin mümkün olmadığı gibi, geçerlilik için gerekli koşulları da sağlamamakta olup, davaya konu edilen taleplerin zamanaşımına uğramış olduğu ilk derece mahkemesi nezdinde defalarca açıkça ortaya konulmuş olmasına rağmen sayın ilk derece mahkemesinin kararın gerekçe kısmında, zamanaşımı yönündeki itirazlarını kabul etmediğini, davacının da dilekçelerinde ikrar ettiği üzere zamanaşımı süresi 2010 tarihinde işletilecek olup, zamanaşımı süresinin bir yıl olduğundan, huzurdaki davada davaya konu edilen tüm taleplerin zamanaşımına uğradığını, gerekçeli kararında yer vermiş olduğu müvekkili şirket’in pasif husumetinin olmadığı yönündeki tespiti usule ve hukuka uygundur; istinaf incelemesi neticesinde, ilk derece mahkemesi’nin kararının gerekçesinin ve hüküm fıkrasının belirttiği gerekçeler doğrultusunda düzeltilerek, davanın pasif husumet yokluğuna ek olarak ayrıca yukarıdaki talepleri doğrultusunda reddedilmesi yönünde yeniden karar verilmesini, ilk derece mahkemesi’nin huzurdaki davayı müvekkili şirket’in pasif husumet yokluğu nedeniyle reddetmiş iken, gerekçeli kararda zamanaşımı ve davacı’nın aktif husumet yönünden tespitlerde bulunmasının usule ve hukuka ayrıca aykırı olduğunu, beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.Asli müdahale talep edenler vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacı tarafın uyuşmazlığa konu alacağın tek lehtarı olmadığını , asli müdahillerin ve haliyle …’in de iş bu uyuşmazlığa dahil edilmesi gerektiğini, mahkemenin eksik incelemede bulunduğunu ve aktif husumet yokluğu sebebiyle müvekkillerinin dahil edilerek dosyanın bir kez daha incelemeye alınmasını, Davacı …’nın beyan ettiği belgeler ile mahkeme dosyasına sunduğu belgelerin uyuşmadığını, kendisinin de bizzat ikrar etmiş olduğu gibi şirketin devir işlemlerinin noter huzurunda tanzim edilmiş ya da sicile tescil edilmiş belgeler olması gerektiğini, davacının kendi imzaladığı belgelerle şirketin tek yetkilisi haline geldiğini ve şirket alacağını kendisine temlik ettiğini, mahkemenin aksi kanaatte olması halinde ise davacının sunduğu belgelerin gerçeği yansıtmamakta, … Yunanistan temsilciliğinde yer alan şirket bilgilerinde böyle bir hisse devrinin yapıldığına ilişkin kayıt ve evrağın yer almadığını, temlik sözleşmenin akdedilirken alacağın değeri üzerinden damga vergisi ödenmekte olup davacının bu hususta mahkemeye dayanak bir belge sunmadığını, davalı şirketlerin alacaklarını tazmin etmekle yükümlü olduğunu, müşterek avarka garame alacaklarının ödenmediği ve geminin Fransa’da haksız olarak tutuklandığından dolayı geminin bakımı ve onarımının gecikmiş ve kazanç kaybına uğradıklarını, geminin ticari faaliyette bulunmamasından kaynaklı olarak şirket adına …’dan alınan kredinin ödenemediğini, alınan kredi borçlarının bir kısmının … ve babası …’ın evlerinin üzerine konulan ipotekler aracılığıyla tahsil edildiğini, Garame payı davalılarca müvekillerinin şirketine ödenmediği için geminin Kos adasından kurtarılması ile ilgili römorkör masraflarının … tarafından karşılandığını, Davaya konu gemide taşınmakta olan yüke ait konşimentonun yetkili hamili olmamasına rağmen (ki bu
husus Mahkeme kararları ile sabit hale gelmiştir) ve bu minvalde hak sahibi olmadığı açık olan …’un işbu hukuka aykırı eylemleri sebebiyle geminin haksız yere ihtiyati haciz kararı ile birlikte tutuklu kalmasına sebebiyet verdiğni, …’un işbu haksız tutuklama sebebiyle gerek TTK gerekse BK uyarınca zararları tazminle sorumlu olduğunu, … Gemi Sicili’ne müzekkere yazılarak “Bahse konu şirketin hangi ortaklık payı ile kurulduğu, şirketin kuruluşundan sonraki süreçte hisse devri işlemi yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise şekil şartlarına uygunluğu ve geçerliliği” hususlarında yanıt istenilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, Müşterek avarya garame payının tahsili, yükün korunması ve bakımı amacıyla yapıları giderler ve maruz kalınan zararlar ile haksız ihtiyati haciz uygulamaları ve geminin haksız satışı sebebiyle oluşan maddi zararların tazmini davasıdır.İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, tarafların husumetinin bulunup bulunmadığı, davalıların yetki itirazının ve zamanaşımı definin değerlendirilmesinin gerekip gerekmediği noktasındadır.Dava dışı … Ltd. Şti (…) ile Romanya’da mukim … (…) arasında 19.11.2008 tarihli çarter (navlun) sözleşmesi imzalanmıştır.Davacı tarafça, alacağı temlik eden … Ltd. Şti (…)’ne ait … isimli geminin yükünü aldıktan sonra kötü hava koşulları sebebiyle Yunanistan’ın KOS Adası açıklarında karaya oturduğu ve geminin İzmir Aliağa Limanına çekildiği, yapılan çağrıya rağmen yük alıcısının, yükleri teslim almayarak zarara neden olduğu, ayrıca alınan haksız ihtiyati haciz kararları nedeniyle zarara uğradığı ve müşterek avarya garame payı alacağının doğduğu iddiasıyla alacağın tahsiline karar verilmesi istemiyle eldeki dava açılmıştır. Yargılama sırasında 29/01/2015 tarihli celsede, davacının fazlaya dair hakkı saklı kalma kaydı ile 1.000,00 TL müşterek avarya garame payı alacaklarının davalı tasfiye halinde …’den tahsiline dair davanın tefrikine karar verilmiştir. Yargılama sonunda ise Mahkemece, pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Bu aşamada taraf sıfatı kavramı üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır. Sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu hâlde, taraf sıfatı (dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen (nitelendirilen) kişiler, şeklen (biçimsel açıdan) o davanın taraflarıdır. Ancak mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemez. Dava sıfat(husumet) yokluğundan reddedilir.Bir subjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle, o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da o hakkın sahibine aittir. Meselâ, bir alacak davasında davacı olma sıfatı o alacağın alacaklısına aittir. Alacak davası, o alacağın alacaklısından başka bir (üçüncü) kişi tarafından açılırsa, dava, davacı sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan) dolayı reddedilir (Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 234; Yılmaz, Ejder; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s. 530).Bir subjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü (borçlu) olan kişidir (davalı sıfatı). Örneğin bir alacak davasında davalı olma sıfatı o alacağın borçlusuna aittir. Alacak davası, o alacağın borçlusundan başka bir (üçüncü) kişiye karşı açılırsa davalının davalı (borçlu) sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan) dolayı reddedilir.Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, bir subjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada, davacı ve davalı sıfatının kimlere ait olduğu) tamamen maddî hukuka göre belirlenir. Bu nedenle, bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (subjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfatın usul hukuku bakımından önemi (usul hukukunu ilgilendiren yönü) şudur: Bir davanın tarafları (veya taraflardan biri) o davada gerçekten (davacı veya davalı olarak) taraf sıfatına sahip değilse mahkeme, dava konusu hakkın esası (mevcut olup olmadığı) hakkında inceleme yapıp karar veremez. Mahkeme, davanın sıfat yokluğundan reddine karar verir. Bu karar, davanın mesmu olmadığına (dinlenemeyeceğine) ilişkin bir karar olmayıp, gene davanın esasına ilişkin bir karardır (taraf olarak gösterilenlerden birinin taraf sıfatının bulunmadığını tespit eden bir karardır). Mahkemenin sıfat yokluğunu kendiliğinden (resen) gözetmesi gerekir. Çünkü sıfat yokluğu, bir defi değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hâkim, kendisine sunulan dava malzemesinden (davalı veya davacının bildirdikleri vakıalardan, yani dava dosyasından) bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse, bunu kendiliğinden (resen) gözetir. Az yukarıda değinildiği gibi taraf sıfatı, usul hukukuna değil maddî hukuka ilişkin bir sorundur; diğer bütün maddi hukuk sorunlarında olduğu gibi, dava şartı değildir. Taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için (defi değil) bir itirazdır. Diğer bütün itiraz hâllerinde olduğu gibi, sıfat yokluğu da, ancak dava dosyasından anlaşılabildiği ölçüde hâkim tarafından kendiliğinden (resen) gözetilir (Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 234- 237). Dava dilekçesi ekinde bulunan konşimentolar incelendiğinde, yükün göndereni … /Romanya, alıcısı ise … Ltd/ Suudi Arabistan şirketidir. Taşımaya konu yük ise alıcı yararına … tarafından sigortalanmış ve hasar bedeli sigortalıya ödenmiştir. Bu hususlar dosya kapsamı itibariyle uyuşmazlık konusu değildir. Dava, çağrıya rağmen yük alıcısının ve ödeme ile sigortalısına halef olan sigorta şirketinin yükleri teslim almayarak zarara neden olunduğu, ayrıca alınan haksız ihtiyati haciz kararları nedeniyle zarara uğranıldığı iddiasına dayalı olup husumet Tasfiye Halinde … ile … Tic A.Ş.’ye yöneltilmiştir. Ancak gerek yükü teslim almakla yükümlü olduğu iddia edilen sigorta şirketi, gerekse haksız olduğu ileri sürülen ihtiyati hacizleri talep eden şirketler davalı şirketler değildir. Sigorta şirketi Birleşik Arap Emirlikleri’nde kurulu …, gönderici ise Romanya’da kurulu … şirketleridir. Esasen bu durum da taraflar arasında ihtilaf konusu değildir. Davalılar Türk hukukuna göre kurulmuş Türk şirketleridir. Davalı şirketler, yukarıda anılan yabancı şirketlerin hakim ortaklığı ile kurulmuş olsa dahi davalı şirketler ile bahsi geçen şirketler ayrı tüzel kişiler olup, iddia olunan zararın haksız eylemi gerçekleştiren taraftan talep edilmesi gerekir. Davalı şirketlerin, bahsi geçen yabancı şirketlerin acentesi olarak hareket ettiklerine dair dosyada herhangi bir belge ve kayıt bulunmadığı gibi davacının bu yönde bir iddiası da bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra davalıların, iddia olunan zarara neden olan eylem ve işlemlere bir şekilde katıldıklarına dair de bir iddia ve ispat bulunmamaktadır. Bu haliyle davalıların, eldeki davada pasif husumetleri bulunmamaktadır. Davacı taraf tüzel kişilik perdesinin nazara alınması gerektiğini ileri sürmüştür. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ile ise genel olarak, şirketin sorumlu olduğu bir borç veya yükümlülükten ortakların da sorumlu olması yahut ortakların sorumlu olduğu bir borç veya yükümlülükten şirketin de sorumlu olması amaçlanır. Ancak kişiler hukukunun temel prensiplerinden olan ayrılık ilkesinin kural olup, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ise oldukça istisnai bir yoldur. Yine belirtilmelidir ki, sınırlı sorumluluk ilkesi gereğince alacaklıların öncelikle tüzel kişiye başvurma zorunluluğu vardır. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak, ortakların veya şirketin sorumluluğuna gidilmesi istisnai bir hal olduğundan, ancak tüzel kişiden tahsil edilemeyen alacaklar için Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorinin uygulanması mümkündür.Somut olayda ise, davacının … şirketlerinden kesinleşmiş ve tahsil edilememiş alacağı bulunduğu iddia ve ispat edilmemiştir. Dolayısıyla davacının dava dışı yabancı şirketlerden alacaklı olup olmadığı hususunun onların taraf olmadığı eldeki davada değerlendirilmesine olanak bulunmadığından tüzel kişilik perdesinin kaldırılması hususunun nazara alınması iddiası dinlenebilir değildir. Islah yoluyla dahi davanın tarafını değiştirmek mümkün değildir. Dava açan tarafın, karşı tarafın, taraf sıfatı bulunup bulunmadığını özenle araştırması gerekir. Islah ancak davanın mevcut tarafları bakımından sonuç doğurabilir. Tarafın değiştirilmesi halinde ortada o tarafla ilgili bir davanın kalmayacağı kabul edilmektedir. (4.5.1978 tarih 4/5 sayılı YİBK) Ancak HMK’nın 124. Maddesinde, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebinin, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edileceği veya dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesinin kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması halinde hâkimin karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebileceği düzenlenmiştir. Davalı tarafa ilişkin bir maddi hata söz konusu olmadığı gibi dava açılmadan önce, hem taşıma sözleşmesinin tarafı, hem gönderen, hem de sigorta şirketi davacı tarafından bilindiğinden HMK’nın 124. Maddesinin eldeki davada uygulanma yeri yoktur. Dolayısıyla HMK’nın 124. Maddesine dayalı olarak taraf değişikliği yapılması mümkün değildir.Davalı Tasfiye Halinde … Davacının geçerli bir temlikinin bulunmadığı ve dolayısıyla aktif husumetinin bulunmadığı, ayrıca yetki ve zamanaşımı yönünden de davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirterek kararı istinaf etmiştir. Ancak davalıların pasif husumetlerinin bulunmaması nedeniyle yetki itirazı ve zamanaşımı definin eldeki davada değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu itiraz ve defi davanın doğru hasıma yöneltilmesi halinde değerlendirilebilecektir. Davacının aktif husumeti yönünden ise, mahkemenin de tespit ettiği üzere bir temlikname dosyaya sunulmuştur. Temlikname davacının husumetinin belirlenmesine ilişkin olup, buna ilişkin eksikliğin sonradan giderilmiş olması halinde davanın husumetten reddi mümkün değildir. Ayrıca, asli müdahale talep edenler, davacının kendilerin şirket yönetiminden usulsüz olarak azlederek şirketin tek yetkilisi haline getirdiğini beyan etmiş olması ve davanın pasif husumet nedeniyle reddine karar verilmiş olması karşısında, temlikin geçerli olup olmadığı hususu sonuca etkili değildir. Kaldı ki, doğru hasıma yöneltilerek dava açılması halinde davacının husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı her zaman değerlendirilebilecektir. Bu nedenle mahkemece davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Asli müdahale talep edenler de kararı istinaf etmişlerse de, dosya kapsamı itibariyle müdahale taleplerinin kabul edildiğine dair mahkemece verilmiş bir karar söz konusu değildir. Müdahale talep edenler, davacının şirketin tek yetkilisi olmadığını ileri sürmüştür. Bu halde temlik sözleşmesinin geçersiz olması halinde talep ve dava hakkı … Ltd. Şti (…)’ne ait olacaktır. Buna göre asli müdahale talep edenlerin dava konusu zararları kendi veya ortağı olduklarını ileri sürdükleri … Ltd. Şti (…) adına talep etme yetkileri bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece asli müdahale taleplerinin kabul edilmemesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Asli müdahale talep edenlerin müdehale talebi kabul edilmediğine göre davada taraf sıfatları bulunmamaktadır. Bu halde de, mahkemece verilen karara karşı kanun yoluna başvurma hakları yoktur. Bu nedenle istinaf dilekçelerinin reddi gerekir.HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından Davacı vekili ve davalı Tasfiye Halinde … vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurularının ayrı ayrı reddine, asli müdahale talep edenlerin istinaf dilekçelerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekili ve davalı Tasfiye Halinde … vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, Asli müdahale talep edenlerin istinaf dilekçelerinin REDDİNE, 2-Taraflarca başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Asli müdahale talep edenler tarafından yatırılan istinaf başvuru harcı ile istinaf karar harcının talep halinde kendilerine iadesine, 4-Taraflar ve Asli müdahale talep edenlerce istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 5-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 27/09/2022