Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/896 E. 2022/353 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/896
KARAR NO: 2022/353
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/06/2019
NUMARASI: 2016/1131 Esas-2019/604 Karar
DAVA: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 31/03/2022
İlk derece mahkemesince verilen davanın reddine dair hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili; dava dışı şirket ile akdedilen 300.000TL tutarlı 29.07.2011 tarihli genel kredi sözleşmesine davalının aynı limitle müteselsil kefil olduğu, kullandırılan kredinin geri ödenmemesi nedeniyle hesabın kat edilip, dava dışı asıl borçlu ve davalı kefile ihtarname gönderildiği ancak ödeme yapılmadığı, dava dışı asıl borçlu ile banka arasında imzalanan 18.01.2013 ve 02.07.2013 tarihli iki ayrı kredi çerçeve sözleşmesinin de bulunduğu, bu sözleşmelerde davalının kefaleti olmadığı ancak kredinin 2011 tarihli sözleşmeye göre kullandırıldığını belirterek, alacağın tahsili için yapılan icra takibine davalının haksız itirazının iptali ile takibin devamına ve alacağın %20’si oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; müvekkilinin 26.07.2011 tarihli genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefil olduğu, borcun ödenmesi nedeniyle teminat için verilen ipoteklerin fekkedildiği, bu sözleşmeye göre kullandırılan kredinin 195.000 TL olarak ödendiği başkaca sözleşmede müteselsil kefaletinin bulunmadığı, bankaya gönderilen 24.01.2013 tarihli ihtarname ile kefaletin sona erdiğinin bildirildiğini ileri sürerek haksız davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre, dava dışı … Ltd. Şti. ile davacı banka arasında 26/07/2011 tarihli 300.000,00 TL bedelli Genel Kredi Sözleşmesine göre davalı …’ın kefil olduğu, bu sözleşmeyi kefil olarak imzalayan davalı …’ın kefalet borcuna teminat olarak Doğu Beyazıt Tapu Müdürlüğü’nde … ada … parselde kayıtlı dükkan niteliğindeki iki taşınmazına davacı lehine ipotek tesis ettirdiği, davalı borçlunun diğer kredi sözleşmelerinde imzasının bulunmadığı, borç ödenmek suretiyle kefilliğin sona erdirildiği ve ipoteğin fekkedildiği, kefilin, kendi temerrüdünün hukuki sonuçları ve kefalet limiti ile sorumlu olup, sadece imzaladığı GKS’ye istinaden geri ödemesi yapılmamış kredilerden sorumlu olduğu, kefilin, kefil olduğu GKS dışında başkaca herhangi bir borçtan sorumlu tutulamayacağı, kefil olunan GKS’de bu yönde bir madde(doğmuş veya doğacak tüm borçlarının teminatı olarak) bulunması bu sonuca etkili olmadığı, davacı banka tarafından 18.01.2013 tarihi beyan edilmekte olan GKS sonrası kullandırılmış olduğundan bu kredi türü için kefilin sorumlu bulunamayacağı, davacı vekilince 20/12/2018 tarihli celsede, 18/01/2013 tarihli sözleşme dayanak gösterildiğinden, dayanak gösterilen 18.01.2013 tarihli 300.000,00 TL’lik Genel Kredi Sözleşmesinde davalı müşterek borçlu ve müteselsil kefil …’ın kefalet imzası bulunmadığından 18.01.2013 tarihli Genel Kredi Sözleşmesinden sorumlu bulunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTiNAF NEDENLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesiyle; müvekkili bankanın Bağcılar Şubesince dava dışı … Ltd. Şti`ne 26/07/2011 tarihli 300.000TL bedelli genel kredi sözleşmesine müsteniden muhtelif krediler kullandırıldığı, davalı borçlunun bu kredi sözleşmesini müşterek ve müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığı, kredi koşullarına uyulmaması, kredinin gününde ödenmemesi üzerine Beşiktaş … Noterliği`nin 07/01/2013 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname keşide edilerek kredi hesapların kat edildiği, 04/01/2013 tarihi itibariyle 274.909,02 TL alacağımızın ödenmesi ihtar edilmiş ise de, alacağın ödenmediği, alacağın tahsili yolunda, kredinin müteselsil kefilleri aleyhinde tahsilde tekerrür etmemek kaydı ile Bakırköy … İcra Müdürlüğü … E. Sayılı dosyasından haciz yolu ile ilamsız takip açıldığı, İ.İ.K. 45. maddesine uygun olarak kefiller aleyhinde başlatılan haciz yolu ile ilamsız takibe kredi borçlusunun dahil edilmediği, borçlu …`ın kefili olduğu dava dışı … Ltd. Şti. ile müvekkil banka arasında 26/07/2011 tarihli 300.000,00TL bedelli Genel Kredi Sözleşmesinin dışında imzalanmış başka bir Genel Kredi Sözleşmesinin bulunmadığı, … Tic. Ltd. Şti. ile 18/01/2013 tarihli 300.000,00TL bedelli ve 02/07/2013 tarihli 300.000,00TL bedelli Kredi Çerçeve Sözleşmesi imzalandığı ancak bu kredi çerçeve sözleşmelerine istinaden yeni bir kredi kullandırımının söz konusu olmadığı, bu kredi çerçeve sözleşmeleri, dava dışı … Ltd. Şti. ile müvekkil banka arasında imzalanan 26/07/2011 tarihli 300.000,00TL bedelli Genel Kredi Sözleşmesinin tamamlayıcı unsurları olarak mevzuata uygunluğu teminen imzalanmış Kredi Çerçeve Sözleşmeleri olduğu dolayısı ile davalı tarafın, sonradan imzalanan bu kredi çerçeve sözleşmelerinde imzası olmadığından bu sözleşmeler dolayısı ile bir kefalet borcunun olmadığına ilişkin itirazlarının hukuki mesnetten mahrum kaldığı, davalı …`ın kefaletten kaynaklanan sorumluluğunun 26/07/2011 tarihli 300.000,00TL bedelli Genel Kredi Sözleşmesinden kaynaklandığı, Kredi çerçeve sözleşmelerinin mevzuattaki yürürlüğünün 01/07/2012 tarihi olduğu, kredi çerçeve sözleşmelerinin mevzuata konuluş gayesinin, kredi sözleşmelerinin mahiyeti ve muhtevasının sözleşme tarafları arasında netliğe kavuşturulmasından ibaret olduğu, kredi çerçeve sözleşmelerinin, kendi başlarına bir kredi sözleşmesi olmayıp, bir Genel Kredi Sözleşmesinin tamamlayıcı unsuru olarak mevzuata konulduğu, davalının …, … Ltd. Şti. ile müvekkil banka arasında imzalanan 26/07/2011 tarihli 300.000,00TL bedelli Genel Kredi Sözleşmesini yine 26/07/2011 tarihinde müşterek ve müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığı, dolayısı ile kredi çerçeve sözleşmelerinin yürürlükte olmadığı bir tarihten önce kefalet borcunun doğduğu, bu nedenle kredi çerçeve sözleşmelerinde davalının imzası olmadığı için kefalet borcu yoktur gibi bir iddianın hukuki mesnetten yoksun olduğu, Talep edilen faiz oranı taraflar arasında imzalan sözleşme ile bankaya tanınan tek taraflı yetkiye istinaden kararlaştırıldığı, sözleşme ve yasaya uygun olduğu, taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinin 53. maddesinin,”Müşteri, bu sözleşmeye göre açılmış cari hesap veya hesapların kesilmesi, vadeli kredilerin vadelerinin gelmesi, temerrüde düşmesi sözleşmenin feshi veya her ne surette olursa olsun borçlarının muaccel kılınması yada aleyhinde yasal işlemlere başlanması halinde, Bankanın bu sözleşmede yazılı temerrüt faizi oranı ile bağlı olmadığını; alacakların muaccel kılınmasını teminen keşide edilen ihtarnamede belirtilen temerrüt faizi oranının değişmesi halinde dahi; Müşteriye açılmış kredi veya kredilere, takip veya dava tarihinde geçerli olan temerrüt faizi oranının uygulanmasını ve bankanın değiştirilmiş olan bu yeni temerrüt faizi oranını talep etme hakkı ve yetkisinin bulunduğunu kabul ve taahhüt eder.” hükmünü amir olup, buna göre temerrüt faiz oranı, takip tarihinde TL kredilere uygulanan en yüksek kredi faiz oranı %36 olduğundan bu oranın %100 fazlası olarak %72 olarak talep edildiği, ayrıca işbu sözleşme gereğince, borçlular hakkında keşide edilen ihtarnamede, borç ödenmediği takdirde ” … Bankanın TL veya yabancı para ile talep edilmesi halinde TL karşılığı üzerinden yasal takibe geçme hakkını saklı tuttuğundan alacağının, kredi sözleşmelerinden ve mevzuattan doğan haklarımız çerçevesinde, her türlü icra/mahkeme harç, masraf, vekalet ücreti ve TL üzerinden takibe geçildiği takdirde %72 temerrüt faizi, yabancı para üzerinden takibe geçildiği takdirde bankaca yabancı para kredilerine uygulanan faiz oranının %100 fazlası üzerinden temerrüt faizi, faizin gider vergisi ve sair yasal ferileri ile birlikte, tahsili için yasal yollara başvurulacağını ihtar ederiz.” şeklinde ihtarata yer verildiği, davalı borçlunun hesap kat ihtarının tebliğinden sonra ihtara herhangi bir itirazının olmadığı, her ne kadar takip dayanağı genel kredi sözleşmesinde temerrüt faiz oranı yazılı değilse de, müvekkili bankanın 17/04/2009 tarihli Genel Mektup`ta 01/05/2009 tarihinden itibaren TL krediler için %36, YP krediler için ise %16 olarak bildirdiği, temerrüt faiz oranının ise tüm krediler için T.C. Merkez Bankası`na bildirilen kredi faiz oranının %100 fazlası olacağı Genel Mektupta ilan edilerek açıklandığı, nitekim icra takibinde buna uygun olarak temerrüt faiz oranı, akdi faizin %100 fazlası olan %72 olarak uygulandığı, kredi faizinin tespitine ilişkin yetki Bakanlar Kuruluna ait olduğu, bu yetkiye istinaden çıkarılan 01/07/1987 tarih ve 19504 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 87/11921 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesinin kredi faiz oranı başlıklı 3. maddesinde, ” Bankalar 5. maddede belirtilen kredi ile reeskont kaynaklı krediler dışındaki kredilere uygulayacakları azami faiz oranlarını vade ve türlerine göre serbestçe tespit ederler.” hükmünün mevcut olduğu, Bakanlar Kurulunun verdiği yetkiyle Bankaların da kredilere uygulayacakları azami faiz oranlarını serbestçe tespit edip, T.C. Merkez Bankası`na bildirip ilan ettikten sonra uyguladıkları, taraflar arasında delil sözleşmesi düzenlenmiş olup müvekkili bankanın defter ve kayıtları üzerinde yaptırılacak bilirkişi incelemesi ile alacağın sabit olacağı, genel kredi sözleşmesinin 56.maddesinde borçlu banka ile aralarında çıkacak her türlü anlaşmazlıklarda bankanın defter ve kayıtlarının yegane delil olduğunu ve hiçbir surette itiraz etmeyeceklerinin kabul edildiği, bu madde hükmü delil sözleşmesi niteliğinde olup, bankanın defter ve kayıtları üzerinde yaptırılacak bilirkişi incelemesi ile davalıların talep edilen miktarda borçlu olduklarının sabit olacağını belirterek ilk derece mahkemesinin hukuka aykırı olan kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla yapılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda yazılı gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı, davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru sebepleriyle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık yönüyle re’sen yapılmıştır. Davacı banka ile dava dışı şirket arasında akdedilen 26.07.2011 tarihli genel kredi sözleşmesine davalının 300.000 TL limitle müteselsil kefil olduğu ihtilafsızdır. Davalının kefaletinin sözleşmenin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununu göre, geçerli bir kefalet sözleşmesi olduğu tespit edilmiştir. Davacı taraf, takip ve dava konusu kredinin 26.07.2011 tarihli sözleşme kapsamında kullandırıldığını ileri sürmüş, davalı ise bu sözleşmeye göre kullandırılan kredinin ödendiğini diğer iki çerçeve sözleşmede imzasının bulunmadığını savunmuştur. Dosyada mevcut bilirkişi kök ve ek raporlarında; davacı banka ile dava dışı şirket arasında her biri 300.000-TL tutarlı 26.07.2011, 18.01.2013 ve 02.07.2012 tarihli genel kredi ve kredi çerçeve sözleşmelerinin akdedildiği, davalının sadece 26.07.2011 tarihli genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefil olarak imzasının bulunduğu, diğer sözleşmelerde kefaletinin bulunmadığı, takibe konu kredinin sonu 04 ile biten hesap nolu 111.250-TL ana para, aylık %1.18 faizle, 8 ay eşit taksit ödemeli, ayda 14.692,72-TL taksit ödemeli toplam 117.403,96-TL 09.03.2012 tarihinde kullandırılan ticari kredi, sonu 66 biten ve 01 no’ya kadar devam eden borçlu cari hesap şeklinde çalışan ve 10 defada kullandırılan rotatif kredi ile sonu 58 ile biten kredili mevduat hesabı kredisinden oluştuğu, rotatif kredilerin, 22.11.2011, 29.11.2011, 11.06.2012, 02.07.2012, 04.07.2012, 16.07.2012, 19.07.2012, 06.08.2012, 15.08.2012 ve 06.09.2012 tarihlerinde kullandırıldığının açıklanmasına rağmen mahkemece dava konusu kredilerin kullandırma tarihlerinden sonraki tarihi taşıyan 18.01.2013 tarihli kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan krediler olduğu sonucuna varılması doğru olmadığı gibi bilirkişi raporunda 26.07.2011 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan kredinin ödendiği yönünde bir tespitin bulunmamasına ve esasen banka kayıtlarında bu yönde bir inceleme de yapılmamasına göre, mahkemece davalının imzasının bulunduğu 26.07.2011 tarihli sözleşme kapsamında kullandırılan kredinin ödendiğinin kabul edilmesi de usul ve yasaya aykırıdır. Davacı banka dava dilekçesi ve daha sonra ibraz ettiği tüm beyan dilekçelerinde, dava konusu kredinin 26.07.2011 tarihli sözleşmeye göre kullandırılan kredi olduğunu ancak bu sözleşmeden ayrı olarak davalının imzasının bulunmadığı iki ayrı kredi çerçeve sözleşmesi daha bulunduğunu ve çerçeve sözleşmelerinin genel kredi sözleşmesi hükmünde olmayıp, 2011 tarihli genel kredi sözleşmesini tamamlayıcı nitelikte bulunan sözleşmeler olduğunu ileri sürmüş ve bu sözleşmelerin tarihlerinin 18.01.2013 ve 02.07.2013 olduğunu açıklamıştır. Davalının imzasını taşımayan ve dosyada fotokopisi bulunan kredi çerçeve sözleşmelerinde tarih bulunmamakla birlikte ekinde bulunan dava dışı kişilerin müteselsil kefaletine ilişkin sözleşmelerin birinin 02.07.2012 tarihli olduğu, diğerinin tarihinin ise tam olarak okunamadığı görülmektedir. Bu sözleşmelerin asılları dosyaya ibraz edilmemiş olup, bilirkişi raporunda, çerçeve sözleşmelerin 18.01.2013 ve 02.07.2013 tarihli olduklarının anlaşılamadığı 2013 tarihli olduklarının kanıtlanması halinde hesap kat’ının 04.01.2013, kat ihtarının da 07.01.2013 tarihi olduğu gözetildiğinde, davalının banka kayıtlarına göre belirlenen borçtan kefil sıfatıyla sorumlu olduğu belirtilmiştir.Mahkemenin gerekçesinin aksine davacı vekilinin, 20/12/2018 tarihli celsedeki beyanı da, esasen rapora karşı beyan olup, davalının imzasının bulunmadığı sözleşme tarihinin 18/01/2012 değil, 18.01.2013 tarihli olduğunu açıklamaya yöneliktir. Yargılama sırasında mahkemece bu husus üzerinde hiç durulmamış ve sözleşmelerin tarihi açıklığa kavuşturulmadığı gibi kredilerin kullandırma tarihlerine bakıldığında; rotatif kredilerin 22.11.2011 ve 29.11.2011 tarihlerinde kullandırılanların, 2012 veya 2013 tarihli sözleşmelerden önce 29.07.2011 tarihli sözleşme kapsamında kullandırıldığının tartışmasız olmasına göre, bu kısım krediden sorumlu tutulması gerektiğinin düşünülmemesi de isabetsiz olmuştur. Ayrıca bankacılık mevzuatına göre çerçeve kredi sözleşmesinin, genel kredi sözleşmesinden farklı olup olmadığı, niteliğinin ne olduğu konusunda bilirkişi raporunda teknik bir açıklama bulunmamaktadır. Kefil, asıl borçlunun borcu ve temerrüdünün sonuçlarından kefalet limitiyle sorumlu olduğu gibi kendi temerrüdünün sonuçlarından ayrıca sorumludur. Kefalet sözleşmesi yasada belirli koşullara bağlanmış olup, ilk derece mahkemesince de isabetli olarak ifade edildiği üzere kefil imzasının bulunmadığı sözleşmeye göre kullandırılan sorumlu tutulamaz. Ne var ki mahkemece, tarafların iddia ve savunmaları karşılanmadan eksik inceleme ile karar verildiği anlaşıldığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve öncelikle davalının imzasının bulunmadığı ihtilafsız olan iki ayrı çerçeve sözleşmesinin aslının dosya içerisine sağlanarak, bu sözleşmelerin tarihlerinin ne olduğunun tespiti ve bankacılık mevzuatına göre, çerçeve kredi sözleşmesinin genel kredi sözleşmesinin tamamlayıcı unsuru olup olmadığı veya bağımsız bir sözleşme olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin uzman bilirkişi görüşü alınarak belirlenmesi bu doğrultuda banka kayıtlarında inceleme yapılarak dava konusu kredilerin hangi sözleşme kapsamında kullandırıldığının kesin olarak saptanıp davalının ödeme savunması da araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmesi bakımından dosyasının mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, İstinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca, KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE, 3-Davacı tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının istek halinde davacıya iadesine, 4-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 31/03/2022