Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/893 E. 2022/1014 K. 27.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/893
KARAR NO : 2022/1014
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 27/09/2022
Taraflar arasındaki Tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı ve davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davalı ile müvekkili arasında 22/05/2007 tarihinden bu yana devam eden tek yetkili satıcılık sözleşmesinin davalı tarafından daha önce sözlü olarak yaptığı bildirimin yanında 13/04/2015 tarihinde yapılan bildirim ile haksız ve hukuka aykırı olarak feshedildiğini, fesih gerekçesinin gösterilmediğini, feshin 31/05/2015 tarihi itibariyle geçerli olacağının açıklandığını, sözleşmenin 22/08/2017 tarihine kadar devam edeceği düşüncesiyle hareket edildiğini, bu nedenle yapılan yatırımın geri alınması şansının da bulunmadığını, davalının resmi bildirimini daha önce yaptığını iddia ederek tazminat ödemekten kaçındığını, taraflar arasında sözleşme bulunmadığı iddiasının doğru olmadığını, mevcut sözleşmenin 2012 yılında revize edilerek 22/08/2017 tarihine kadar uzatıldığını, davalının fesih bildirimi yapmadan önce bir çok Türk tekne üreticisi firma ile görüştüğünün tespit edildiğini, yine davalının önemli müşterilere haber vererek bu firmalara satış yapılmasına kasıtlı olarak engel olduğunu, daha birçok eylemi nedeniyle müşteriler ve çalışılan firmalar nezdinde ticari itibarının zedelenmesine yol açtığını, 2014 yılının 2.yarısından itibaren de sipariş edilen ürünler yerine başka ürünler gönderilmeye başlandığını, tüm bu nedenlerden ötürü davalıya 06/03/2015 tarihli ihtarnamenin gönderilerek haksız fesih nedeniyle denkleştirme tazminatı ve uğranılan maddi ve manevi zararın giderilmesinin talep edildiğini belirterek sözleşmenin sona ereceği tarih olan 22/08/2017 tarihine kadar oluşacak kar kaybı ile sözleşme veya iyi niyet anlaşmaları imzalanmış olan fesih sebebiyle gerçekleşmeyecek satışlardan ötürü oluşan kaybın, 2004 yılından bugüne kadar ulaşılan pazar payı sebebiyle denkleştirme tazminatının, müşteriler ve ticari ilişkide bulunulan yabancı şirketler nezdinde uğranılan prestij kaybı karşılığının, haksız fesihten ötürü cironun ciddi miktarda düşecek olması sebebiyle hali hazırda devam eden ticari ilişkilerin bozulacak olmasından ötürü doğan zararın, 2004 yılından bugüne kadar yapılan reklam, fuar ve eğitim harcamalarının, yine uzun süreli sözleşme imzalanmasını müteakip sözleşme süresine güvenilerek alınan ofis, kiralanan depo ve serbest bölgede kiralanan taşınmaz ile alınan araçlar ve işe alınan personel giderlerinin davalı tarafdan tazminini, ayrıca stokların ortalama satış fiyatlarının bilirkişi tarafından belirlenerek bu bedelin davalıdan tazmini ve stokların davalı tarafından iade alınmasını talep ve dava ettiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla haklı bir sebep olmaksızın sözleşmenin feshinden kaynaklanan fiili zarar ve uzun süreli sözleşmeye güvenilerek yapılan yatırımlar, alınan taşınır / taşınmaz mallar, personel giderleri karşılığındaki zararlar, anlaşma yapılmış müşterilerden oluşacak gelecek satışların kaybı ve sözleşmenin feshi tarihinden sona erme tarihine kadar olan yaklaşık 28-30 aylık süreyi kapsayan ve yaşanacak olan satış kaybı vs. sebeplerle oluşacak kar kaybı olarak toplam 600.000,00 USD’nin, 2014 yılında pazar payı olmayan davalı şirket ürünlerinin bugün en çok tanınan ve tercih edilen ürünler haline gelmesinin sağlanması ve haksız feshi nedeniyle müşteri çevresinin kaybından kaynaklanan portföy – denkleştirme tazminatı olarak 250.000,00 USD’nin, davalı şirkete ait ürünlerin tanınırlığı, pazarlanması ve satışı için yapılan her türlü tanıtım, reklam giderleri, fuarlar da yapılan harcamalar, ürünlerin sergilenmesi ve depo edilmesi için satın alınan ve kiralanan alanlara ve araçlara ilişkin giderler, istihdam edilen persenele ilişkin giderler, davalı şirkete ait ürünler için tedarik edilen özel ekipman giderlerinin karşılığı olarak 100.000,00 USD’nin haksız fesih nedenile diğer yabancı temsilcilere karşı yaşayacağı prestij kaybı ve markasının tüketiciler nezdinde zedelenmesi nedeniyle ve haksız fesihten uğradığı manevi zarara karşılık toplam 300.000,00 USD olmak üzere toplam 1.250.000,00 TL zararın davalı şirketten tazminin karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı ile müvekkili arasındaki distribütörlük sözleşmesine uygulanacak hukukun İngiliz Hukuku olduğunu, yabancılık unsuru içeren sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklarda uygulanacak hukukun MÖHUK. 24/4 maddesinde belirlendiğini, tarafların açıkca hukuk seçimi yapmamaları halinde sözleşmeden doğan ilişkiye o sözleşme ile en sıkı ilişkili hukukun uygulanması gerektiğini, sözleşmenin ifa yerinin Birleşik Krallık olup, bu itibarla uygulanacak hukukun da Birleşik Krallık Hukuku olduğunu, taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin 2007 yılında başladığını, 22/02/2012 tarihli sözleşmenin sözleşmede belirtilen usule uygun olarak ve önel verilmek suretiyle feshedildiğini, haksız feshe dayalı tüm taleplerin reddi gerektiğini, müspet ve menfi zararın birlikte istenmesinin mümkün olmadığını, davacının sözleşmenin feshedildiğine dair fesih ihbarından 14/11/2014 tarihi itibariyle haberdar olduğunu, sözleşmenin 31/05/2015 tarihinden itibaren hüküm doğurmak suretiyle feshedildiğini, feshin sözleşmedeki koşulları taşıdığını, fesih ihbarının davacıya ulaştığına dair onay maili ve UPS çıktısını cevap dilekçesi ekinde sunduklarını, davacının fesih ihtarından 13/04/2015 tarihli ihtarname ile haberdar oldukları iddiasının doğru olmadığını, TTK 18/3 maddesi uyarınca fesih ihtarının ne şekilde yapılacağına ilişkin düzenlemenin geçerlilik şartı değil ispat şartı olduğunu, fesih ihtarının e-posta ile de yapılabileceği, davacının sözleşmenin feshedileceğinden 14/11/2014 tarihi itibariyle haberdar olduğunu, fesih ihtarının ayrıca davacıya tebliğ de edildiğini, davacının 14/11/2014’de fesih ihtarını alınca …r tarafından e posta ile cevap verildiğini,…ın davacı şirket yetkilisi olduğunu, olağan fesih hakkının kullanılması için haklı bir nedene dayanılmasının gerekmediğini, sözleşmenin önel verilmek suretiyle feshedildiğini, davacının tek yetkili distribütör olmadığını, kendilerinin Türkiye pazarında çeşitli ve farklı ürünler kapsamında pek çok yetkili distribütör ile çalıştıklarını, denkleştirme tazminatına hükmedilebilmesi için distribütörün tekel hakkına sahip olması gerektiğini, davacının tek yetkili distribütör olmadığını, davacının portföy tazminatı bedelini ne şekilde belirlediğine ilişkin herhangi bir vakıa ileri sürmediğini, iddialarını somutlaştırmadığını, iddialarını ispata yarar hiç bir delil sunmadığını, bunun dışında davacının sözleşme kapsamında yaptığı yatırımların tümünün karşılığını üreticiden isteme hakkına sahip olmadığını, yatırımların davacının inisiyatifi ile yapıldığını, kar kaybından doğan zararın da önel tanımak suretiyle fesih hakkının kullanılmış olması karşısında talep edilemeyeceğini, davacının yaptığını iddia ettiği tanıtım ve reklam harcamalarının sözleşmenin devamı süresince tazmin edildiğini, tanıtım giderlerinin yalnızca sözleşme konusu ürünlerin tanıtımı için yapıldığının da davacı tarafça ispat edilemediğini, müşteri potansiyelini arttırdığı iddiası ile yapılan reklam harcamalarının denkleştirme tazminatı ile birlikte talebinin de mümkün olmadığını, sözleşmede davacıya dayatılan bir stok yapma yükümlülüğü bulunmadığını, dolayısıyla davacının elinde kalan mal için tazminat talebinin de yerinde olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “davalının sözleşmeyi feshinin önel verilmek suretiyle olağan fesih olduğu kabul edilmiştir. Esasen taraflar arasındaki sözleşme buna imkan tanımaktadır. Haksız fesih söz konusu olmadığından davacının denkleştirme tazminatı dışında kalan diğer tazminat taleplerinin yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. …Mahkememizin 16/01/2019 tarihli duruşma ara kararında da açıklandığı üzere davacı denkleştirme tazminatına hak kazanabilmek için TTK 122 maddesindeki koşulların tamamının gerçekleştiğini ispatla yükümlüdür. Ancak davacı yan sözleşme ilişkisi içinde davalıya bulduğu / kazandırdığı müşterilere ilişkin somut bir veri müşteri adı vs. delil sunmadığı gibi sözleşmenin feshi sonrasında davalının bu müşterilerle çalışıp menfaat elde ettiğini yahut bu ihtimalin mevcut olduğunu da ortaya koyamamıştır. Bu yüzden bilirkişi heyetinin aksi yöndeki görüşünden farklı olarak davacı açısından denkleştirme tazminatı talep koşullarının gerçekleşmediği” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf dilekçesinde önceki iddialarını tekrarla birlikte özetle; ” davalı tarafından gerçekleştirilen, sözleşmeye ve hukuka uygun bir fesih bulunmadığını, somut olayda gönderildiği iddia edilen elektronik iletinin; gerçekten gönderilip gönderilmediği, gönderildiyse dahi gerçek göndericisinin kim olduğu ve de içeriğine üçüncü kişilerce müdahale edilip edilmediğinin kuşkuya yer olmayacak şekilde tespit edilmiş olması gerektiğini, denkleştirme tazminatı dışındaki tüm tazminat taleplerinin mahkemece bu elektronik postayı olağan feshe dayanak teşkil ettiği gerekçesiyle reddedildiğini, mahkeme tarafından bu hususlar nazara alınarak bir detaylı bir inceleme yapılmadığını, davalı tarafça sunulan bir bilgisayar üzerinde yapılan inceleme ve müvekkili şirket yetkilisi tarafından e-postaya cevap verilmesi dikkate alınarak feshin usule uygun olduğu yönünde gerekçe oluşturulduğunu, gönderildiği iddia edilen e-postanın “göndericisi” olan kişinin davalı şirket yetkilisi olmadığı gibi bu kişinin davalı şirket ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi bulunmadığını, gönderildiği iddia edilen e-postanın göndericisinin davalı şirketle herhangi bir bağı olup olmadığının irdelenmediğini, müvekkili şirkete usulüne uygun olarak 13.04.2015 tarihinde tebliğ edilen tek ve gerçek fesih bildiriminde bu kişinin imzasının olması gerektiğini, fesih bildiriminde bu kişinin imzasının yer almadığını, e-postalardan ilki incelendiğinde görüleceği üzere mesaj içeriğinde, ileri bir tarihte Türk Hukuk kurallarına uygun şekilde resmi bir bildirim yapılacağı yer aldığını, bu e-postanın, davalı şirket yetkilisi bir şahıs tarafından gönderildiği bir an için kabul edilse dahi e-posta içeriğinden davalı şirketin sözde yapmış olduğu bildirimin, kanuna ve usule uygun olmadığını bildiği ve kabul ettiğini, davalı şirket tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen sözde fesih bildiriminin usule ve hukuka aykırı olduğunu, Davalı şirket ile müvekkili şirket arasında Kasım 2014 ile Nisan 2015 tarihleri arasında, Dometic İngiltere şirketinde Satış müdürü, Üretim müdürü, Servis müdürü gibi değişik üst düzey pozisyonlarda yer alan kişiler arasında tam 277 (ikiyüzyetmişyedi) adet elektronik posta mesajı iletimi olduğunu, yapılan bu yoğun yazışmaların hiçbirinde fesih yapıldığına veya fesih bildirimi iletildiği konusunda tek bir satır bile yazının olmadığını, günlük satış ve servis taleplerinin hiç bir kesintiye uğramadan aynen devam ettiğini, bu nedenle davalının iddialarının kabulünün mümkün olmadığını ,Davalı firmanın fesih bildirimini, sözleşme gereği altı ay önceden yapmadığına bir diğer örneğin ise, davalı tarafın müvekkili şirket mühendislerine 26 Ocak 2015 tarihinde gönderdiği ve 17-19 Mart 2015 tarihleri arasında Dometic İngiltere’de düzenlenen eğitim semineri daveti olduğunu, müvekkili şirket yetkililerinin bu son eğitime katıldığını, katılım sertifikalarını aldıklarını, sözleşmesi 31 Mayısta bitecek bir firmanın, 19 Mart tarihindeki bir eğitim seminerine çağrılmasının mantıklı ve açıklanabilir bir yeri olmadığını, Davalının delil listesinde ne müvekkili şirket yetkilisinin ne de davalı şirket ile bağlantısı bulunmayan… isimli kişinin bilgisayarının incelenmesine dair bir talepte bulunulmadığı halde, bilirkişi tarafından bu bilgisayarların incelenmesinin yapıldığını, yapılan incelemenin de usul ve yasaya uygun olmadığını, kime ait olduğu belli olmayan ve davalı vekillerince alınıp getirilen bir bilgisayar üzerinde inceleme yapılıp burada yer alan veriler üzerinden mahkemece hüküm tesis edildiğini,Müvekkili şirketin bilgisayarında yer almayan e-posta yazışmalarının şirket yetkilisi olmayan kişinin bilgisayarındaki yazışmalara yeğ kılındığını,Müvekkili şirketin müşterilerine sözleşmenin feshedileceğinin önceden duyurulduğunu, haber sitelerine bilgiler aktarıldığını, müstakbel tek satıcının herkese açıklandığını, müvekkili şirketin bu sebeplerden kaynaklı sipariş iptallerini mahkemeye bildirmiş olduğunu, ortada olağan bir fesih dahi mevcut değilken, haksız ve zamansız bir fesih gerçekleştirilmişken tüm tazminat taleplerinni somut gerekçelere dayandırılmadan reddedildiğini,Denkleştirme tazminatı taleplerinin reddine ilişkin gerekçenin yetersiz ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Bilirkişi raporundaki eksikliklerden ötürü her iki tarafın da dosyanın başka bir bilirkişiye tevdiini defalarca talep etmesine rağmen bu taleplerin reddedildiğini, TTK m. 122’de yer alan koşulların mevcut olduğuna dair tüm açıklama ve deliller dava dosyasına sunulduğunu, mahkeme tarafından, dosyaya kazandırılan bilirkişi heyeti raporlarında denkleştirme tazminatına hükmedilmesi gerektiği nedenleriyle detaylı olarak açıklanmasına rağmen denkleştirme tazminatı taleplerinin reddine karar verildiğini, Portföy tazminatının, sözleşme sona erdikten sonra bu ilişkinin devamı boyunca acenta/ distribütörün kişisel gayretiyle yarattığı müşteri çevresinden diğer tarafın halen yararlanması, acenta/ distribütörün ise yararlanamaması sebebiyle uğradığı kaybın karşılığı olduğunu, delilerin değerlendirilmediğini, sunulan belgelerde mahkeme tarafından bir eksiklik görüldü ise kendilerinden herhangi bir açıklama talebinde bulunulmadığını, davalı şirketin Türkiye pazarındaki ürünleri müvekkili şirketten alıp olduğu gibi yeni bir şirkete aktardığını, bu hususun araştırılmadığını, davalı şirketin müvekkili şirketin portföyünden ne gibi önemli menfaatler elde edeceği ve portföy tazminatını hak edip etmedikleri hususunun tartışılmadığını,Bilirkişi raporunda bildirilen değerlendirme ve tespitlere hangi nedenlerle katılmadığının gerekçelendirilmediğini, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 29.05.2018 tarih ve 2016/10577 E. 2018/4029 K. sayılı kararı ile benzer bir olayda karar verildiğini, mahkeme tarafından yeterli araştırma yapılmaması nedeniyle denkleştirme tazminatı taleplerinin reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Davalının önel süresine uyulduğu dahi kabul edilse Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/9009 esas 2018/ 3615 karar sayılı kararı bu konuda son derece açıklayıcı bir karar oluşturmuştur. Buna göre önel süresine uygun şekilde sözleşmenin feshi gerçekleştirilse dahi T.M.K’ nın 2. Maddesinde yer alan “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır” hükmü gereği, davalının sözleşmeyle kendisine tanınan fesih hakkını dürüstlük kuralına uygun kullanıp kullanmadığının yerel mahkemece değerlendirilmesi gerektiğini, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/10577 Esas 2018/4029 Karar sayılı kararında da önemle vurgulandığı üzere, başkalarına bayilikler ve distribütörlükler verilip verilmediğine dair hususların yerel mahkemece araştırılarak bu durumun sözleşmeye aykırılık teşkil edip etmediğinin araştırılması gerekirken eksik incelemeyle hüküm tesis edilmesi hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.Davalı vekili katılma yoluyla yaptığı istinaf başvurusunda özetle; taraflar arasında yetkili mahkeme seçimine ilişkin bir sözleşme yapıldığını, buna göre Türk Mahkemelerinin bu davaya bakmaya yetkili olmadığını, müvekkili şirket tarafından davacıya yapılan teslimatlara ilişkin her konişmentoda, müvekkil şirketin satış şartlarının ekli bulunduğunu, bu şartların 13. maddesi uyarınca taraflar arasındaki uyuşmazlıklarda münhasıran İngiliz mahkemelerinin yetkili olduğunun kararlaştırıldığını, bir an için, yetki seçimine ilişkin anlaşmanın geçersiz olduğu varsayımında dahi; yetkili mahkemenin yine Birleşik Krallık mahkemeleri olacağını, taraflar arasındaki ilişkinin yabancılık unsuru taşıdığından davaya bakmakla yetkili mahkemenin Milletlerarası Özel Hukuk Kanunu (“MÖHUK”) uyarınca tespit edileceğini, MÖHUK’a göre de, davaya bakmakla yetkili mahkemenin Birleşik Krallık (İngiliz) mahkemeleri olduğunu ileri sürmüştür.
GEREKÇE :Dava, hukuki niteliği itibari ile; distribütörlük sözleşmesinin haksız feshi iddiasına dayalı maddi zarar ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davacının sözleşmenin feshinin sözleşmeye uygun olarak bildirilip bildirilmediği, hangi tarihte feshedildiği ve haksız fesih söz konusu olup olmadığı ile TTK 122 maddesindeki denkleştirme tazminatı koşullarının oluşup oluşmadığı noktalarındadır.
İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi gereğince, tarafların ileri sürdüğü istinaf başvuru nedenleriyle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık yönüyle re’sen yapılmıştır.
Somut olayda, taraflar arasında 22/08/2012 tarihinde distribütörlük sözleşmesi yapıldığı, sözleşmenin 1.1 maddesinde distribütör durumundaki davacının Cruısaır ve Marine Air ürünlerinin Türkiye’deki tam yetkili distribütörü olacağı, buna ek olarak bu ürünlerin Türkiye içinde satışı, yedek parçalarının bulundurulması ve servisleri için yegane yetkiye sahip olduğu, sözleşmenin feshi düzenleyen 6.maddesinde sözleşmenin 22/08/2012 tarihinden itibaren 5 yıl süreyle yürürlükte kalacağı, tarafların 6 aylık asgari ihbar süresi ve bu sözleşmenin maddelerinin diğer taraf tarafından ihlali durumunda ise 3 aylık ihbar süresi ile sözleşmeyi feshetme hakkına sahip olduklarının düzenlendiği, fesih bildiriminin ise nasıl yapılacağı düzenlenmediği ihtilafsızdır.Taraflar arasındaki sözleşmede uygulanacak hukuka ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Davalı, Birleşik Krallık(ingiltere)’da kurulu bir şirket olup eldeki dava yabancılık unsuru içerdiğinden uyuşmazlığa uygulanacak hukukun 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk Ve Usul Hukuku Hakkında Kanun(MÖHUK) hükümlerine göre tespit edilmesi gerekir.MÖHUK’un 24/4. Maddesine göre, tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan ilişkiye, o sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukukun uygulanması gerekir. Dava konusu sözleşmeyle davacının sözleşme süresi boyunca Türkiye’deki tam yetkili distribütörü olacağı, buna ek olarak ürünlerin Türkiye’de satışı satışı, yedek parçalarının bulundurulması ve servisleri için yegane yetkiye sahip olacağı düzenlenmekle sözleşmenin ifa yeri de Türkiyedir.MÖHUK’un 40. maddesinde, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kurallarının tayin edeceği düzenlenmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık bakımından Türk Mahkemelerinin yer itibariyle yetkisini kaldıran herhangi bir münhasır yetki düzenlemesi söz konusu değildir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 6. Maddesi uyarınca genel yetkili mahkeme davalının yerleşim yeri mahkemesidir. HMK’nın 10. Maddesine göre de sözleşmeden doğan davaların sözleşmenin ifa yerinde de açılabileceği düzenlendiğininden davalının uyuşmazlığa Birleşik Krallık Hukuku Hükümlerinin uygulanması yönündeki talebinin de reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmuştur.
TTK’nın 18/3. Maddesine göre, tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılmalıdır. Elbetteki bu düzenleme bir geçerlilik şartı getirmemekle birlikte bir ispat kuralı getirmektedir. Davalı tarafça sözleşmeye uygun olarak fesih bildiriminin yapıldığı savunulmaktadır. Tarafların bilgisayarları üzerinde yapılan inceleme sonunda düzenlenen bilirkişi raporunda belirtildiği gibi davacı şirket yetkilisi tarafından 14.11.2014 tarihinde gönderilen yazışma içeriğinde özet olarak fesih hakkında J… adlı şahıstan açıklama talep edildiği, bu haliyle fesih iradesinin davacı şirkete ulaşmış olduğu açıktır.TBK 112. Maddesi uyarınca borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu kendisine hiçbir kusuru yüklenemeyeceği ispat etmedikçe alacaklının bundan doğan zararlarını gidermekle yükümlüdür. TBK’nın 112. Ve devamı Maddesine göre; alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için, bu yüzden bir zarara uğramış olması gerekir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet (olumlu) zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir. Müspet zarar; Borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır.Menfi zarar ise, uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar, borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkan zarardır. (Tandoğan, Haluk, Türk Mesuliyet Hukuku 1961 s. 426-427 vd.). Kâr kaybı ise kardan mahrum kalma karşılığı meydana gelen zarardır. Genelde sözleşmeyi kusuruyla fesheden taraftan istenir. Sözleşmenin feshedilmiş olması halinde menfi zarar talep edilebilecek olup, sözleşme feshedildikten sonra müspet zarar talep edilebilmesi için sözleşmede bu yönde açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
TMK 2 maddesi uyarınca herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Hukuk düzeni sırf bir hakkın kötüye kullanılmasını korumaz. Sözleşmede tek taraflı fesih hakkı varsa bu düzenleme TMK 2 ve 3 maddesi uygun şekilde kullanılması ve feshin haklı olması gerekliliğini ortadan kaldırmayacak ise de somut olayda her iki tarafa da önel vermek suretiyle haklı ve olağan fesih hakkı tanınmış ve davalı sözleşmenin 6.2 maddesine dayanarak 6 ay önel vermek suretiyle olağan fesih suret ile sözleşmeyi feshetmesmiş ve Dosya kapsamından da davalı tarfından bu hakkın açıkca kötüye kulanıldığı hususuda ispatlanmamasına göre feshinin haksızlığından bahsedilemeyecektir. Sözleşmede fesihten sonra müspet zarar talep edileceğine yönelik açık bir düzenleme olmaması ve sözleşmenin de olağan fesih ile sona ermesine göre yasal koşulları oluşmayan ilk derece mahkemesince müspet zarar niteliğinde kar kaybı ve menfi zarar isteminin reddine karar verilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.Portföy tazminatı yönünde yapılan değerlendirmede ise; 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesinde, acentelik sözleşmeleri bakımından düzenlenen portföy tazminatı aynı maddenin 5.fıkrası gereği, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanacaktır.6102 sayılı TTK.nın 122. maddesi uyarınca portföy tazminatı istenebilmesi için maddede aranan tüm koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekir. Denkleştirme talebinde bulunabilmek için sözleşmenin sona ermesi yeterli olup, sözleşmenin hangi sebeple sona erdiğinin bir önemi yoktur. Sözleşme; sürenin son bulması, iflas, ölüm, kısıtlama veya feshi ihbarla sona ermiş olabilir ( Sabih ARKAN, Ticari İşletme, 2015, s.228 ) Sözleşmenin sona ermesinde acentenin kusurlu bir davranışının olmaması gerekir. ( Rıza Ayhan, Mehmet Özdamar, Hayrettin Çağlar, Ticari İşletme, 2016, s.546 ). (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2015/13003 E- 2017/1215 K sayılı 1.3.2017 tarihli kararı) Bundan başka tek satıcının sözleşmenin ifası sırasında sözleşmeye konu ürünün, markanın yayılmasına katkıda bulunarak müşteri çevresini oluşturması veya önemli ölçüde geliştirmesi ve sözleşmenin sona ermesinden sonra, tek satıcı tarafından oluşturulan müşteri çevresinden üreticinin yararlanmaya devam etmesi gerektiği gibi tek satıcının da, sözleşme sonrasında kendisinin oluşturduğu veya önemli ölçüde geliştirdiği müşteri çevresinden artık yararlanamaması gerekir. TTK 122/4 maddesi uyarınca denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekmekte olup, somut olayda, taraflar arasındaki ilişkinin sona erdiği tarih ve davanın açılış tarihi dikkate alındığında, istemin süresinde olduğu gibi toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, davacı sözleşmenin sona ermesinde bir kusurunun olmaması sebebiyle denkleştirme talebinde bulunabilecektir.Portföy tazminatının belirlenmesinde TTK 122/2 maddesi dikkate alınacak olup, anılan hüküm gereği, tazminat, tek satıcının son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır. Portföy tazminatı koşularının oluştuğunu ispat yükü tek satıcı olan davacıya, tazminat miktarının indirilmesi gerektiğinin ispatı ise davalıya aittir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/2170 E- 2017/2780 K sayılı 10.5.2017 tarihli kararı)Somut olayda; bilirkişi raporunda davacı şirketin piyasaya girmesi ve başlangıcı ile müşteri kapasitesi ve sözleşmenin sona erdiği andaki müşteri kapasitesinin karşılaştırılmadığı, davalı defterlerinin ilgili bölümlerinin sunulmasının sağlanarak bu konuda inceleme yapılmadığı anlaşılmaktadır. O halde tek satıcılık sözleşme ilişkisinin yazılı sözleşme öncesine dayandığı iddiası da bulunduğuna göre, aralarında sektör bilirkişisinin de bulunduğu yeni bir bilirkişi heyetinden, davalının ticari defter ve kayıtlarının ilgili bölümlerinin sunulması da sağlanarak ilişkinin başlangıç tarihi saptanarak davacının gösterdiği gayret ve başarısı ile kazandırdığı müşteri çevresinden, sözleşme sona erdikten sonra davalının faydalanıp faydalanamayacağı hususu açıklığı kavuşturulacak şekilde alınacak rapor sonucunda hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile hüküm kurmaya elverişli olmayan bilirkişi raporu uyarınca ile karar verilmesi doğru bulunmamıştır. Açıklanan nedenlerle davacının istinaf başvurusunun kabulüyle HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince kararın kaldırılarak yukarıda belirtilen şekilde yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınarak hasıl olacak şekilde karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
KARAR :Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine,
2-Davalı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf peşin karar harcının alınması gereken 80,70 TL harçtan mahsubu ile 36,3‬0 TL eksik harcın davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine,
4-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 27/09/2022