Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/883 E. 2022/323 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/883
KARAR NO: 2022/323
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/06/2019
NUMARASI: 2017/1306 Esas-2019/666 Karar
DAVA: Şirket Feshi
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/03/2022
İlk derece mahkemesince verilen davanın reddine dair hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili; müvekkilinin ortağı olduğu davalı şirketin bir aile şirketi olup, müvekkilinin aileden dışlandığı ve şirket yönetiminden uzaklaştırıldığı ve şirketin kar dağıtımı yapmadığı gibi yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı adı altında örtülü kazanç sağladığı, aile fertleri olan ortaklar arasında güven ilişkisinin kalmadığı ve şirketin devamının ortaklar için çekilmez hale geldiğini belirterek TTK 531. maddesine göre, davalı şirketin haklı nedenle feshine olmadığı takdirde paylarının gerçek değerinin saptanıp müvekkiline ödenmek suretiyle ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; TTK m.531 kapsamında bir haklı sebebin varlığından bahsedebilmek için, pay sahibinin haklarının ihlali ve meşru menfaatlerinin zarar görmesi, ortaklığın devamının çekilmez bir hale gelmiş olması ve ileri sürülen sebebin süreklilik arz etmesi koşullarının bir arada gerçekleşmesi gerektiği, somut uyuşmazlığa konu olan hukukî olguların bu üç unsuru taşımadığı, davacının kendi kusurlu davranışları sebebiyle gerçekleşen ve şirketin işleyişini ve varlığını tehlikeye düşürmeyen kişisel nitelikte hususların haklı sebep teşkil etmeyeceği, haklı sebeplerin varlığı tespit edilse dahi, bu sebeplerin oluşumuna kendi davranışlarıyla sebebiyet veren davacının kendi kusurlu davranışlardan kaynaklanan sebeplere dayanamayacağını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda; davalı şirketin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünde kayıtlı olduğu, davacı …’nun şirketteki hisse oranının % 23.67, … Holding A.Ş nin % 30, …’nun % 12.60, …’nun % 28,70 olduğu, bilirkişi incelemesi sonucunda ibraz olunan raporda, davacı …’ nun yönetim kurulunda görevde olduğu 2008-2015 dönemlerinde her hangi bir kar dağıtımı yapılmadığı, yine davacının görevde olmadığı 2016-2017 dönemlerinde de her hangi bir kar dağıtımı yapılmadığı, davacının iddia ettiği gibi yöneticilere fahiş oranda ücret yada huzur hakkı verilerek örtülü kar dağıtımının yapıldığı yönünde bir kanaata varamadıklarının belirtildiği, kâr dağıtılmamasının nedeninin geçmiş yıl zararının bulunmasından kaynaklandığı,kârın dağıtılmamasına ilişkin alınan kararın iptalini mahkeme aracılığıyla talep edilebileceği bu hususta açılan davanın olduğu, şirketin organlarının mevcut bulunduğu faaliyetine devam ettiği, çoğunluk hissesinin ve yönetim kurulu üyeliğini elinde bulunduran ortakların kötü niyetli tutum ve davranışlarının kanıtlanamadığı, yönetim kurlu üyelerinin ne kadar maaş alacağının genel kurulun taktirinde olduğu, TTK’nın 531.m. uyarınca fesih talebinde bulunulabilmesinin en son çare olarak dikkate alınması gerektiği, zira asıl olanın şirketin devamlılığı olduğu, davacının iddia ettiği hususlar değerlendirildiğinde şirketin haklı nedenle feshi koşullarının oluşmadığı bunun doğal sonucu olarak TTK’nın 531. maddesinin 2.cümlesi kapsamında davacının paylarının gerçek değerini ödemesi ile şirketten çıkarılması şartlarının da bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesiyle; müvekkilinin, davalı şirket gibi pek çok “… Aile Şirketleri”nin, babası ve kardeşi ile birlikte sahibi olduğu, babası ve kardeşi ile oluşan husumet sonrasında, aileden dışlandığı, kardeşi ile karşılıklı ceza davalarının olduğu, yine karşılıklı uzaklaştırma kararlarının alındığı, müvekkilinin, babası ve kardeşi tarafından şirketlerdeki tüm görevlerinden azledildiği ve yönetim kurulu üyeliklerinin sona erdirildiği, maaş ve huzur hakkı vs. tüm imkanların elinden alındığı, şirketlere girmesinin dahi yasaklandığı, davanın açılmasından sonra alınan tüm genel kurullarda kar payı dağıtımı yapılmadığı, müvekkilinin gelir elde etmesinin imkansızlaştırıldığı, bu durumda ortaklıktan beklenen amacın ortadan kalktığı, esasen tüm bunların dava dışı babasının diğer ortaklar olan çocukları arasında ayırım yapmasından kaynaklandığı husumetin derinleştiği ve ortaklık ilişkisinin çekilmez hale geldiği, şirket ana sözleşmesine göre, müvekkilinin diğer ortaklar babası ve kardeşinin onayı olmaksızın paylarını satmasının da mümkün olmadığı, bu nedenle huzurdaki davanın açıldığı,taraflardan birisinin mutlaka kusurlu olmasının da gerekmediği, taraflar arasındaki menfaat dengesinin bozulmuş olmasının yeterli olduğu, aile şirketi olarak kurulan ve halihazırda ortakları baba ve iki oğul olan şirketin, alelade bir anonim şirket olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı bu nedenle “ortaklığın devamının nesnel olarak çekilmez hale gelmesi” hususunun, ailevi ilişkiler nezdinde değerlendirilmesinin zorunlu olduğu, Yönetim Kurulunca tamamen keyfi olarak, hiçbir objektif dayanak sunulmadan dağıtılmaması tavsiye edilen kârın ortaya çıktığı 2015 faaliyet yılının sonunda, davalı şirketin dönen varlıklarının, kısa vadeli borçlarını 5 kattan daha fazla miktarda karşılayabilecek seviyede olduğu, buna karşın şirketin 2015 yılında beyan edilen dönem net kârının ise sadece 75.455,64 TL olup, bu karın %5’nin dağıtılabileceği net olduğu gibi bilançonun geneline bakıldığında şirketin 2015 yılı karının tamamının dahi dağıtabilecek güçte olduğunun net olarak görülebileceği, şirketin 2015 yılı sonunda ödenmiş net sermayesi, sermaye düzeltmesi olumlu farkları hariç olmak üzere, 722.810 TL olduğu, fiilen ödenmiş sermayesinin şirket bünyesinde fazlasıyla korunduğu, aslında sermaye yedeği olmakla beraber ödenmiş sermaye içerisinde dikkate alınan sermaye düzeltmesi olumlu farkları dahi dikkate alınırsa, 31/12/2015 itibarıyla şirket sermayesinin toplam öz kaynakları içinde % 94,07 seviyesinde korunduğu, maddi duran varlıklarda arazi ve binaların rayiç değerlerinin dikkate alınması halinde gerçekte öz kaynakların ne kadar güçlü olduğunun ortaya çıkacağı, karın tamamının dağıtılması halinde bile, şirketin dönen varlıklarının borçlarının 3,5 katı seviyesinde olduğu, mahkemece hükme esas alınan raporun yetersiz olduğu, dosya kapsamına göre haklı nedenlerin kanıtlandığı, bu durumda fesih olmasa bile müvekkilinin ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesi gerektiği, TTK 531nci maddesi kapsamında, aile birliğinin ortadan kalkmış olması, ortaklar arasındaki ihtilafın, ceza yargılamasına dönüşmesi, şirket’in esas mukaveleye aykırı olarak, kâr dağıtmamaya başlaması ve dağıtılmayan kârın, şirketin yöneticilerine diğer aile efradına ücret olarak ödenmesi, genel kurulların şirketin bilançosunu tasdik ederken, müvekkili ibra etmemesi, yasaya ve esas mukaveleye aykırı olarak alınan kararlara karşı, müvekkilinin iptal davaları açmak zorunda kalması, müvekkiline diğer aile şirketleri vasıta kılınarak yapılan baskılarla yıldırma gayreti, dosyaya mübrez 11.06.2019 tarihli beyan dilekçesinde teferruatı arz edildiği üzere, müvekkilinin, babası ve kardeşinin sürekli olarak gerçeğe aykırı hesaplamalarla, esasen artık talebi dahi hukuken mümkün olmayan apel ödeme istemlerinde bulundukları, TTK m. 531’de düzenlenen haklı sebeple fesih davasının, hükmün kaynağını oluşturan İsviçre hukuk öğreti ve uygulamasında da işaret olunduğu ve konu hakkında Türk hukukunda inceleme yapanların da kabul ettiği üzere bir son çare (ultima ratio) niteliği taşıdığı, (ayrıntılı açıklama için birçokları yerine ( bkz. Ayşe Şahin, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, İstanbul 2013, s. 324 vd.) davanın bu son çare niteliği, fesih yerine öncelikle davacının başkaca hukuki yollara başvurmasını ve bu yolları kullanmak suretiyle pay sahipliği haklarını elde etmeye çalışmasını prensip itibariyle gerekli kıldığı, bu bağlamda diyelim kârın hiç dağıtılmadığı yerde iptal davasının, yönetim kurulu üyesinin şirketi zarara uğrattığı durumda sorumluluk davası açarak azınlık pay sahibinin hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlama yoluna başvurması gerektiğinin söylenebileceği ne var ki yine öğretide İsviçre Federal Mahkemesi uygulamasına atıfla haklı olarak vurgulandığı üzere bu konuda, davanın son çare niteliğine mutlak bir anlam da yüklenemeyeceği, (Şahin, age, 328). buna göre somut olayda öncelikle diğer yolların tüketilip tüketilmemiş olmasının hâkimin takdir yetkisinin çerçevesinde değerlendirilecek bir husus olduğu, somut olayın şartlarına göre, örneğin bir iptal davası veya sorumluluk davası açılsa ve anılan davalar, davacı azınlık lehine sonuçlansa bile azınlığın haklarının çoğunluk tarafından ihlâl edilmeye devam edileceğinin değerlendirebileceği zira bir kâr dağıtmama kararına karşı açılacak iptal davası sonucunda azınlığın genel kurul kararını iptal ettirmesi mahkemenin genel kurul yerine geçerek kâr dağıtımını sağlamayacağı gibi sonraki yıllarda genel kurulun yine kâr dağıtmama kararı almasını, böylelikle azınlığın her yıl genel kurul kararına karşı iptal davası açma külfetiyle karşılaşmasını engelleyemeyeceği, dolayısıyla mahkemenin, somut olayın şartlarını, pay sahipleri arasındaki ilişkiyi göz önünde tutarak iptal davası, sorumluluk davası, özel denetçi tayini gibi yolların azınlık tarafından tüketilmesinin bir öncelikli şart olarak aranmasının azınlığın haklarının hakkaniyete uygun şekilde korunmasını gene de sağlamaktan uzak olacağını değerlendirip doğrudan TK m. 531’de düzenlenen haklı sebeple fesih davasının şartlarının oluştuğuna karar verebileceği, yasanın hâkime tanıdığı yetkilerin bu anlamda son derece geniş olduğu, Uyuşmazlık konusu olay bu açıdan değerlendirildiğinde, müvekkilinin pay sahibi olduğu şirketin bir saf aile şirketi niteliği taşıması, bu bakımdan aile fertleri arasında ilişkinin şirketin işleyişine, dolayısıyla doğrudan müvekkilinin pay sahipliği haklarının elde edilmesine etki edeceğinin açık olması, çoğunluk pay sahiplerinin müvekkilinin, davalı şirketten herhangi bir gelir sağlamasını engellemek yönünde (kâr dağıtmama ve kârı yönetim kurulu üyelerinin mali hakları adı altında kendilerine aktarmak suretiyle) açık iradede bulunmaları karşısında, müvekkilin iptal davası, sorumluluk davası vb. diğer yollara başvurmak suretiyle hiçbir kazanım elde edemeyeceği de tartışma götürmeyeceği, TTK. 531. madde şartlarının oluşması bakımından tedbirli davranılmasını gerektirir bir durum olmadığı, müvekkilin, yüksek öğrenimini tamamlaması sonrasında, bu şirketleri grubunda çalışmaya başladığı, dış hayatta herhangi bir görev almadığı, aile ilişkilerinin bozulması sonrasında şirketlerden dışlandığı, tüm görev ve ücretlerinin sonlandırıldığı, üstelik şirketlerin oluşum ve gelişimi için kendini adadığı, müvekkilin, sonraki hayatını idame ettirecek bir birikime de sahip olmadığı. sermaye artırımları, eski ve eskimiş sermaye talepleri gibi her imkan ve fırsatla, paydaşlık nisbetinin küçültülmeye çalışıldığı, kar payları oluşmadan ve oluşturulmadan ücret ve benzeri adlar altında yok edildiğini belirterek usul ve yasaya aykırı olan ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, TTK 531. maddesi kapsamında anonim şirketin haklı nedenle feshi olmadığı takdirde payının gerçek değerinin ödenerek şirket ortaklığından çıkarılması istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda yazılı gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı, davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru sebepleriyle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık yönüyle re’sen yapılmıştır. Davalı şirketin beş ortaklı bir şirket olup, ortaklarının 300.000 adet hisse karşılığı, 300.000,00 TL sermaye ile %30 oranında … Holding A.Ş, %12.60 oranında 125.999 adet hisse karşılığı 125.999,00 TL sermaye ile …, %28.70 oranında 287.000 adet hisse karşılığı 287.000,00 TL ile davacı, % 28,70 oranında 287.000 adet hisse karşılığı 287.000,00 TL sermaye ile … ve bir adet hisse karşılığı 1,00 TL sermaye ile … olduğu görülmektedir. Davacının da aralarında bulunduğu yönetim kurulu üyelerinin görev süresinin 22.03.2016 tarihi itibarıyla sona erecek olmasına rağmen yönetim kurulunca genel kurul toplantısının yapılması konusunda bir karar alınamadığı, bu nedenle dava dışı ortak ve yönetim kurulu üyesi …’nu mahkemeye müracaatla toplantıya izin istediği, bu karar doğrultusunda genel kurula çağrı yapıldığı, 21.04.2016 tarihinde yapılan genel kurulda yönetim kurulu üyesi olarak seçilmediği, finansal tabloların görüşülmesinin davacı vekilinin istemiyle TTK 420. maddesi uyarınca ertelendiği, ertelenen toplantının 27.06.2016 tarihinde yapıldığı ve bu genel kurulda, davacının ibra edilmeyip, diğer iki yönetim kurulu üyesinin ibra edildiği ayrıca finansal tabloların tasdik edildiği, karın dağıtılmaması yönünde karar alındığı, alınan kararların iptali için davacı tarafından İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/1105 esas sayılı dosyasında dava açıldığı, dava dosyasında karar örneği bulunmamakla birlikte taraf vekillerinin beyanlarından reddedildiği anlaşılan davada verilen kararın kesinleşip kesinleşmediğine ilişkin bir bilgi veya belgeye rastlanmamıştır. Davacı ile şirket ortaklarından …’nun baba oğul, … ile de kardeş oldukları dosya kapsamı ile sabittir. Şirketin hakim hissedarı … A.Ş’nin hissedarlarınn yine davacı, babası … ve kardeşi …, diğer aile fertleri ile davalı şirket ve şirketin kendisi olduğu tespit edilmektedir. Davacı taraf, aile şirketinden dışlandığı, bu güne kadar yönetim kurulu üyesiyken en son toplantıda yönetim kurulu üyeliğine adaylığının kabul edilemediği ve seçilmediği, şirketin kar payı dağıtmadığı, huzur hakkı adı altında yönetim kurulu üyelerine örtülü kazanç sağlandığı, kardeşi olan ortak … ile aralarındaki husumetin ceza davalarına konu olduğu ve ortaklığının sürdürülmesinin çekilmez hale geldiğini ileri sürerek şirketin fesih ve tasfiyesine olmadığı takdirde şirketten çıkarılmasına karar verilmesini talep etmektedir. 6102 sayılı TTK 531. maddesi uyarınca, haklı sebeplerin varlığı halinde şirket sermayesinin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden pay sahiplerinin, haklı sebeplerin varlığı halinde şirketin feshine karar verilmesini isteyebileceği, mahkemece, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, pay bedellerinin karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenmesi suretiyle davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme de karar verebilir. Haklı nedenler yasada tanımlanmamış olup, her somut olayın özelliğine göre mahkemece takdir edilecektir. Pay sahibinin hakkını sürekli ve ciddi şekilde ihlal eden durumlar, şirketin ortak amacının gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı haller haklı sebep olarak kabul edilmelidir.Anonim ortaklık bir sermaye ortaklığı olduğundan kural olarak pay sahiplerinin kişisel özelliklerinin ortaklığın işleyişinde rol oynamayacağı kabul edilmiştir. Bu yüzden, çok sayıda pay sahibinin bulunduğu büyük çaplı anonim ortaklıklarda kişisel sebepler tek başına haklı sebep teşkil etmez. Ancak aile şirketlerinde ve küçük ortaklıklarda kişi ortaklıklarıyla önemli benzerlik söz konusudur. Bu bakımdan somut olayın ve şirket tipinin özelliklerine göre, bir sermaye ortaklığı olan anonim ortaklıkta dahi, istinaden kişisel sebeplerin de haklı sebep sayılarak ortaklığın feshine, davacı pay sahiplerinin ortaklıktan çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verileceği kabul edilmelidir.(11. HD, 02.06.2014, E. 2014/3669, K. 2014/10238) Davacının işbu davada dayandığı nedenlerle, ortağı olduğu başka şirkete karşı açtığı davada; “Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından verilen 24.02.2021 tarihli, 2019/2942 Esa-2021/1647 K sayılı kararla; davacının ortağı bulunduğu davalı şirket, bir aile şirketi olduğu, şirket ortakları arasındaki sorunlar özellikle ortaklar arasındaki çekişmenin ve dava dışı ortaktan kaynaklanan hakaretin bu tür şirketler bakımından haklı sebep oluşturacağının kabulü gerektiği, bu bağlamda davacı ile dava dışı ortak … arasındaki ceza mahkemesine intikal eden karşılıklı hakaret olayından sonra meydana gelen ortaklar arası gruplaşmanın bir bütün olarak fesih için haklı sebep oluşturduğu ancak şirketin devamlılığının sağlanılmasının esas olup feshin son çare olduğu gözetilerek, TTK 531. madde uyarınca değerlendirme yapılıp sonucuna göre karar verilmesi…” gerektiğine işaret edildiği anlaşılmakla, eldeki dava yönünden de, ileri sürülen nedenler ve dosya kapsamına göre TTK 531. maddesi uyarınca haklı nedenin oluştuğu bununla birlikte ancak faal olan bir şirketin devamlılığının sağlanması esas olduğu nazara alınarak yapılacak değerlendirme ile sonucuna göre bir karar verilemesi gerektiğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, İstinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca, KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE, 3-Davacı tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının istek halinde davacıya iadesine, 4-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 17/03/2022