Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/872 E. 2022/362 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/872
KARAR NO: 2022/362
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/05/2019
NUMARASI: 2017/407 Esas – 2019/547 Karar
BİRLEŞEN DAVA
DAVA: Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
BİRLEŞEN DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 31/03/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün Davalı/Birleşen dava davacısı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
ASIL DAVADA
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … Bankası Aş tarafından müvekkilinin keşide edilen Kadıköy …Noterliğinin 14 Haziran 2016 tarih … yevmiye nolu ihtarnamesi ile, davalı banka ile dava dışı … Aş arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinin kefili olduğu ve dolayısı ile asıl borçlu tarafından ödenmemiş bulunan 17 kalemden oluşan toplam 340.861,45TL’nin 24 saat içerisinde ödenmesinin ihtar edildiğini, müvekkilinin dava dışı asıl borçlu şirketin hissedarı olması nedeni ile bu şirkete davalı banka tarafından 11/10/2012 tarihinde açılan kredi sözleşmesinin müvekkilinin kefil olarak imza attığını ancak kredinin açılmasından sonra düzenli olarak kredinin ödendiğini ve borcun kalmadığını, yeni Borçlar Kanunun yürürlüğe girmesi kapsamında davalı banka genel kredi sözleşmesinin yenilenmesi gerektiğini ve bu nedenle usulen müvekkilinin yeni sözleşmeye imza atması gerektiğini belirterek müvekkilinin imzaya davet ettiğini, müvekkilinin de bilgilendirilmediği genel kredi sözleşmesine sadece imza attığını, daha sonra da asıl borçlu şirketin ortaklığından çıktığını, davalı bankanın dava dışı şirkete kredi vermeye devam ettiğini ve borcun ödenmemesi üzerine müvekkilinin boş olarak imzaladığı genel kredi sözleşmesinin kefalet limiti ve sair boş yerlerinin onun bilgisi dışında doldururak borçlandırmaya çalıştığını ve belirtilen ihtarnemeyi kedişe ettiğini, yapılan işlemin TBK 20.maddesine ayrıkı olduğunu yine Borçlar Kanunu gereği kefillerin kefalet limiti, kefalet süresi gibi hususları elle yazması gerektiğini ancak sadece müvekkilinin imzası bulunduğunu yazıların müvekkiline ait olmadığını belirterek davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, yargılama sırasında ödeme yapılması zorunda kalınması halinde yapılacak ödemelerin istirdadına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; kredi sözleşmesindeki tüm yazı, rakam ve imzaların davacıya ait olduğunu, davacının basiretli tacir olma gereği nedeni ile boş bir sözleşmeyi imzaladığının düşünülemeyeceğini, davacının şirket hissedarlığının aynı soyadlı başkasına devir ettiğini, söz konusu devrin muvazzalı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
BİRLEŞEN İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2016/935 ESAS SAYILI DAVA DOSYASINDA
DAVA: Davacı banka vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili banka ile dava dışı … Aş arasında iki adet genel kredi sözleşmesi imzalandığını, 12/10/2012 tarihli kredi sözleşmesi ile 400.000,00TL, 20/11/2013 tarihli kredi sözleşmesi ile 500.000,00TL limitle kredi açıldığını, davalınında kefil olarak imza attığını, borcun ödenmemesi üzerine hesabın kat edildiğini, yine ödenmemesi üzerine icra takibi başlatıldığını, davalı tarafından borca ve ferilerine itiraz edilerek takibin durdurulduğunu, 21/05/2015 tarihine kadar davalının asıl borçlu şirkette hissedar olduğunu, 30/12/2014 tarihinden itibaren ortaklıktan ayrıldığı tarihe kadar aynı zamanda şirket temsilciside olduğunu, çekilen kredilerin şirket yararına kullanıldığını davalının haksız ve kötü niyetli olduğnu belirterek itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; aynı alacakla ilgili olarak açılan menfi tespit davasının derdest olduğunu bu nedenle derdestlik itirazında bulunduklarını 2013 tarihli kredi sözleşmesindeki kefalet akdinin geçerli olmadığını, banka kayıtları incelendiğinde davaya konu kredi alacağının 2015 ve 2016 yıllarında kullandırıldığını, bu tarihlerde müvekkilinin şirket hissedarlığını devir ettiğini, kendi hissedarlığı ve yöneticiliği döneminde davaya konu kredinin kullanılmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “20/11/2013 tarihli sözleşmedeki kefalet akdi Borçlar Kanunun 583.maddesine uygun değildir. Kredinin kullandırıldığı tarihler itibari ile … asıl borçlu şirkette hissedar olmadığı gibi yönetici de değildir. Tüm bu nedenlerle 21/11/2013 tarihli sözleşmeye istinaden 11/01/2016, 09/10/2015, 20/08/2015, 12/10/2105 tarihlerinde kullandırılan kredi borcundan kefil olduğu iddia edilen …’in sorumlu tutulması mümkün değildir. Asıl dava açısından davacı menfi tespit davası açmış ise de yargılamanın devamı sırasında icra dosyasına ödeme yapmak durumunda kalmıştır. İcra dosyası incelendiğinde takibin 25/08/2016 tarihinde başlatıldığı ayrıca İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/1241 değişik iş nolu dosyası ile bankanın ihtiyati haciz kararı aldığı, icra müdürlüğünce ihtiyati haciz kararı gereğince haciz işlemlerine başlanıldığı, hacizlerin konulduğu, … tarafından 01/09/2016 tarihinde itiraz edildiği, haciz baskısı altında ayrıca hacizlerin kaldırılması için davacı tarafça icra dosyasına ödeme yapılmak zorunda kalındığı anlaşılmıştır. En son tarihli duruşmada davalı vekili icra dosyasına yatırılan paranın icra dosyasına … tarafından itiraz edilmesi sebebi ile icra müdürlüğünce müvekkiline ödeme yapılmadığını, yatırılan paranın icra dosyasında mevcut olduğunu bildirmiş olup, tüm bu nedenlerle asıl davanın kabulü ile davacı tarafından İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına yatırılan 536.156,66TL’nin davacıya iadesine, birleşen davanın ise reddine,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı/Birleşen dava davacısı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 20.11.2013 tarihinde genel kredi ve teminat sözleşmenin akdedilmesi 12.10.2012 tarihli genel kredi ve teminat sözleşmesinin geçerliliğini etkilemediği gibi davacının ortaklıktan ayrılmış olmasının da müteselsilen kefaletinden kaynaklanan sorumluluğunu ortadan kaldırmadığını, bu nedenle yerel mahkemece asıl menfi tespit/istirdat davasının kabulü ile birleşen itirazın iptali davasının reddine karar vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacının davanın en başından itibaren 12.10.2012 tarihli genel kredi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatı ile imzalayarak, dava dışı kredi borçlusu şirketin borçlarına müteselsilen kefil olduğunu açıkça kabul etmekte olup bu konu ile ilgili herhangi bir ihtilaf bulunmadığını, davacı tarafından imzalanmış olan her iki Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesi süresiz olup belirli limitle akdedilen çerçeve sözleşmesi olduğunu, sözleşmelerde öngörülen limit dahilinde müşteriye kredi kullandırılmakta olup kredi müşterisinin ihtiyacına göre zaman içerisinde bu limitin yükseltilmesi ek limit sağlayan limit artışı ya da ek limit getiren sözleşme akdedilmesi ile sağlandığını, bu durumun hiçbir şekilde, sonraki tarihte akdedilen Genel Kredi Sözleşmesinin öncekinin yerine akdedildiği; yenisinin akdedilmesi ile önceki sözleşmenin hükümsüz kaldığı, tarafların hak ve sorumluluklarının ve özellikle de kefilin önceki sözleşmedeki kefaletinin sona erdiği şeklinde yorumlanamayacağını, dava dışı asıl Kredi borçlusu şirket ile önce 12.10.2012 tarihli 400.000,00-TL limitli Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesi imzalanmış olup; daha sonra 20.11.2013 tarihli ve 500.000,00-TL limitli Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesi imzalandığını, bu şekilde Kredi borçlusu şirketin limiti 900.000,00-TL’na çıkarıldığını, müvekkil bankanın ikinci genel kredi sözleşmesinin imzalanmasından sonra da eski tarihli sözleşmeye dayanarak asıl borçluya her zaman kredi kullandırılmasının mümkün olup, davacının kefalet limiti dahilinde borçtan sorumlu olacağını, yargılama esnasında alınan kök ve ek bilirkişi raporları ile de davacının iddialarının hukuki dayanaktan yoksun kötü niyetli ve asılsız iddialar olduğunun ortaya çıktığını, Davacının bu şekilde aldığı kullandığı kredinin ödeme aşaması geldiğinde, (kefil olduğuna dair bir itirazı olmadığı halde) kefaletindeki şekli eksikliği ileri sürmesi dürüstlük ilkelerine aykırı ve açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, Yargıtay Kararlarında gerekse doktrinde de kefalet sözleşmesinin imzalandığı tarihten dava açıldığı tarihe kadar sessiz kalınmasının TMK’nun 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, davacının kredilere kefil olmanın ötesinde Genel Kredi ve Teminat Sözleşmelerinin imza tarihinde şirket hakim ortaklığı nedeniyle kredilerden doğrudan faydalanan kişi olduğu gözetildiğinde, yasanın kefalet ile ilgili getirdiği şekil şartını, krediyi geri ödememek için açıkça kötüye kullandığını 6098 sayılı T. Borçlar Kanunu’nun 583. Maddesi ile getirilen, “kefilin azami sorumluluk tutarı”; “kefalet tarihi” ve “kefalet türü” bilgilerinin, kefilin el yazısı ile yazılmasına dair şekil kuralının getirilmesinin amacı, üçüncü şahıs lehine kefil olacak kişinin, sorumluluk altına girerken düşünmesini ve kefil olmak konusundaki iradesinde hiçbir şüpheye yer kalmaması olduğunu, Yasa koyucunun, dava konusu olayda olduğu üzere, hakim ortağı, yöneticisi olduğu ticari işletmeye, kendi kefaleti ile ticari nitelikte kredi talep ve temin eden, bu kredilerden istifade eden, bu süreç zarfında sessizliğini koruyarak ödeme aşamasına geldiğinde ise bu sorumluluğundan kaçmaya çalışan davacı … gibi kişileri korumayı amaçlamış olabileceği hiçbir şekilde düşünülemeyeceğini, zira hukuk sisteminin bu tür durumlar ve bu tür kişilere karşı düzeni, adaleti ve hakkaniyeti sağlamaya yönelik (TMK.m.2 gibi) hukuki araçları olduğu ve bu tür durumlarda uygulanmasında tereddüt edilmemesi gerektiğini, yerel mahkeme kararı bu yönleriyle de eksik hatalı olup hakkın kötüye kullanılması hususları göz ardı edilerek tesis edilen kararın istinaf incelemesi neticesinde kaldırılması gerektiğini, yerel mahkemece gerekçeli kararda dayanak gösterilen 26.07.2018 tarihli imza incelemesine ilişkin bilirkişi raporu da hüküm kurmaya elverişli nitelikte olmadığını, bu nedenle yerel mahkeme kararı bu yönüyle de hukuka aykırı olduğunu, imza incelemesine konu mukayese belgelerin kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihte imzalanmış veya bu tarihten önce imzalanmış belgeler olması gerektiğini, ancak bilirkişi raporunda mukayeseye esas alınan imza ve yazı örnekleri kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihten 4 yılı aşkın süre sonra alınan imza ve yazı örnekleri olduğundan raporun bu yönüyle hukuka aykıro olduğunu, davacı tarafından itiraz edilen 20.11.2013 tarihli Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesindeki imza ve yazılar ile ilgili olarak bilirkişi tarafından yapılan incelemede davacının Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesinin imzalandığı tarihte veya bu tarihten önce imzalanmış belgelerdeki imza ve yazı örneklerinin mukayeseye esas alınması gerekirken Genel Kredi ve Teminat sözleşmesinin imzalanmasından 4 yılı aşkın süre geçtikten sonraki imza ve yazı örneklerinin mukayeseye esas alınmasının hatalı olduğunu, grafolog bilirkişisi imza incelemesi yönünden tek yetkili bilirkişi olmadığından verdiği raporda mahkemeyi kesin olarak bağlayacağı olmadığını, bu nedenlerle adli tıp kurumu fizik ihtisas dairesinden rapor alınmak suretiyle yeniden rapor alınması gerekmekte olup yerel mahkemece talebinin reddedildiğini, bilirkişi raporunun Yargıtay denetimine ve hüküm kurmaya elverişli olmadığını, bu nedenle itirazları doğrultusunda dosyanın Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesine gönderilerek yeniden rapor alınmasına ilişkin talebinin hukuka aykırı olarak reddedilmiş olup mahkeme kararının bu yönüyle de hukuka aykırı olduğunu, mahkemece alınan bilirkişi raporları ile müvekkil bankanın davacı kefilden alacaklı olduğunun sabit hale geldiğini, bilirkişi tarafından da isabetli bir şekilde davalı bankanın davacı/borçludan alacaklı olduğu ortaya konulmuş olup, yerel mahkemenin aksi yöndeki kararının açıkça hukuka aykırı olduğunu beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Asıl dava, genel kredi sözleşmesindeki kefaletin geçersiz olması nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ve istirdat; birleşen dava ise genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan kredinin kefilden tahsili istemiyle başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, 20.11.2013 tarihli genel kredi sözleşmesindeki …’in kefaletinin geçerli olup olmadığı ve kredi borcundan sorumlu olup olmadığı noktasındadır. Davalı(birleşen dosya davacısı) banka ile dava dışı … A.Ş. arasında 11/10/2012 tarihinde imzalanan 400.000,00 TL limitli Genel Kredi Sözleşmesine … 12/10/2012 tarihinde 400.000,00 TL kefalet limiti ile müteselsil kefil olmuştur. Bundan sonra yine davalı(birleşen dosya davacısı) banka ile dava dışı kredi borçlusu şirket arasında 20/11/2013 tarihinde 500.000,00 TL limitli imitli Genel Kredi Sözleşmesine … 20/11/2013 tarihinde 500.000,00 TL kefalet limiti ile müteselsil kefil olmuştur. Ancak davacı(birleşen dosya davalısı) … 20/11/2013 tarihli kefaletteki kefalet limiti, türü ve tarihi kısımlarının kendi el yazısı ile yazılmadığını beyan etmiştir. Davacı banka tarafından kredi hesabı kat edilerek Kadıköy … Noterliği’nin 14/06/2016 tarih ve … YN’lu ihtarnamesi ile kredi sorumlularına hesap kat ihtarı gönderilmiştir. Davacı takip alacaklısı tarafından kredi borçlusu ve davalı kefiller hakkında İstanbul …İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasında kredi alacağına dayalı olarak ilamsız icra takibi başlatılmış, davacı(birleşen dosya davalısı) borçlunun itirazı üzerine icra takibi durmuştur. Davacı(birleşen dosya davalısı) kredinin kullandırıldığı genel kredi sözleşmesindeki kefaletinin geçersiz olduğundan bahisle borçlu olmadığının tespiti; davalı(birleşen dosya davacısı) ise birleşen davada kredinin ödenmediğinden bahisle 2004 sayılı İİK’nın 67. Maddesi uyarınca itirazın iptaline karar verilmesi istemiyle eldeki davaları açmışlardır. 6098 sayılı TBK’nın 583/1. Maddesinde, kefalet sözleşmesinin, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmayacağı, kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesinin şart olduğu düzenlenmiştir. TBK’nın 582. Maddesine göre de, kefalet sözleşmesi, mevcut ve geçerli bir borç için yapılabilir. Ancak, gelecekte doğacak veya koşula bağlı bir borç için de, bu borç doğduğunda veya koşul gerçekleştiğinde hüküm ifade etmek üzere kefalet sözleşmesi kurulabilir. Davalının kefalet imzasını taşıyan 11/10/2012 tarihli Genel Kredi Sözleşmesinden kaynaklanan borcun bir noktada ödenmiş olması davalı kefilin, kefalet sorumluluğunu; daha sonra aynı sözleşmeye dayalı olarak kullandırılan krediler yönünden sona erdirmez ise de, banka tarafından yeni bir sözleşme düzenlenerek kredi kullandırılması halinde ise, şayet yeni sözleşmede ilk sözlemeye kefalet eden kefilin kefaleti geçerli bulunmaz ve ilk sözleşmede yeni imzalanan sözleşmeye atıfta bulunulmaması halinde, bu yeni kullandırılan krediden dolayı borcu ödenerek kapatılan ilk sözleşmeye kefalet eden davalının sorumluluğundan söz edilemez. Davacı(birleşen dosya davalısı) …’in müteselsil kefaletinin ihtilafsız olduğu 11/10/2012 tarihli genel kredi sözleşmesinin 10.9 maddesinde müteselsil kefillerin müşteri lehine açılmış ve açılacak her türlü krediler ile bu kredilere ilişkin olarak doğmuş ve doğacak tüm borç ve taahhütlerden dolayı sorumlu olduğu düzenlenmiştir. Ancak bahsi geçen genel kredi sözleşmesinde davacı(birleşen dosya davalısı) …’in kefil olduğu kredi sözleşmesi dışındaki Genel Kredi Sözleşmeleri borçlarından dolayı da bankaya karşı kefil olarak sorumlu olacağına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Davacı(birleşen dosya davalısı) …’in müteselsil kefaletinin bulunduğu 11/10/2012 tarihli Genel Kredi Sözleşmesinin 13.4-b maddesinde “işbu sözleşmenin daha önce imzalanmış ve ileride imzalanacak kredi sözleşmelerinin eki ve ayrılmaz bir parçası olduğu, bu nedenle işbu sözleşmede yer alan yeni ve farklı hükümlerin ileride imzalanacak yeni sözleşmelerle değiştirilmediği sürece mevcut sözleşmelerle/taahhütnameler ve ekleri içinde de aynen geçerli olacağını ve bankanın bunlara dayanarak açmış bulunduğu ve ileride açabileceği kredilerin, bundan böyle işbu sözleşme hükümlerine tabi olacağı,” hükmü yer almakla birlikte sonraki sözleşmeye açıkça bir atıf yapılmamış olup, 20/11/2013 tarihli genel kredi sözleşme ilk sözleşmeden bağımsız olarak tanzim edilen farklı bir sözleşme niteliğinde bulunduğundan ilk sözleşmedeki kefilin kefaletinin geçersiz olması halinde sonraki sözleşmeden kaynaklanan krediden dolayı sorumlu olması söz konusu değildir. Asıl dava yönünden davacı … 20/11/2013 tarihli kefaletteki kefalet limiti, türü ve tarihi kısımlarının kendi el yazısı ile yazılmadığını iddia etmiş olduğundan mahkemece yazı örnekleri üzerinde inceleme yaptırılarak grafoloji uzmanı bilirkişiden rapor alınmıştır. Ancak bu rapor hüküm vermeye elverişli değildir. Zira mukayese yazı örnekleri sadece davacının mahkeme huzurunda alınan yazılardan ibarettir. Oysa davacı … vekiline müvekkilinin incelemeye esas yazı örneklerinin bulunduğu yerleri bildirmesi için süre verilerek bildirilecek 20/11/2013 tarihli sözleşme tarihine yakın tarihli (öncesi ve sonrası) samimi yazı örnekleri asılları ile yine aslının dosyaya sunulduğu beyan edilen 11/10/2012 genel kredi sözleşmesindeki yazı örnekleri ve varsa davacının diğer bankalardaki kefalet sözleşmesi asılları dosyaya getirtilerek sözleşme aslı üzerinde yer alan ve kefalet sözleşmesinin geçerliliğine etki eden yazıların davacı …’e ait olup olmadığının denetimine elverişli bir bilirkişi kurulu raporu ile saptanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. Hal böyleyken mahkemece eksik bilirkişi incelemesi ile sonuca gidilmesi isabetli olmamıştır. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda, Mahkemece eksik inceleme ile davanın sonuçlandırılması isabetli görülmemiş ve bu nedenle davalı/birleşen dosya davacısı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davalı/birleşen dosya davacısı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, 2-Davalı/birleşen dosya davacısı tarafça yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine, 3-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 31/03/2022