Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/862 E. 2022/399 K. 01.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/862
KARAR NO: 2022/399
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/03/2019
NUMARASI: 2018/786 Esas – 2019/371 Karar
DAVA: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 01/04/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkiliyle davalının … LTD ŞTİ’nin ortakları olduğu döneme ait vergi dairesince yapılan inceleme sonucunda 2007-2008 ve 2009 vergilendirme yıllarına ait vergi borcu ve usulsüz işlemler nedeniyle ceza ödemek zorunda kaldığını, yapılan ödeme kapsamında davalı tarafın da %50 oranında sorumlu olması nedeniyle kendi payına düşen 19.410,25-TL ‘nin tahsili amacıyla yapmış oldukları icra takibine davalı tarafın haklı bir neden olmaksızın itiraz ettiğini, bu nedenlerle davalının haksız itirazının iptaliyle %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;davacı tarafın talebinin yasal olmadığını, tarafların evliyken boşanma sonucunda müvekkilinin şirketteki hissesini davacıya devrettiğini, taraflar arasında düzenlenen 01/02/2011 tarihli boşanma protokolüne göre şirkete ait tüm alacak ve borçların devir alana ait olacağının açıkça yazıldığı, söz konusu protokol kapsamında boşanmanın gerçekleştiği, boşanma protokolüne göre müvekkili tarafından şirketteki hisselerin Bakırköy …Noterliğinin 06/04/2011 tarih … yevmiye numaralı hisse devir sözleşmesi ile devredildiği, sözleşmede açıkça hisselerin aktif ve pasifiyle birlikte devredildiğinin yazılı olduğunu, her iki sözleşme kapsamında geçmiş döneme ait şirket borcunun müvekkilinden istenemeyeceğini, bu nedenlerle yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “taraflar arasında düzenlenen 01/02/2011 tarihli boşanma protokolü kapsamında tarafların Bakırköy 1.Aile Mahkemesinin 2011/126-146 EK sayılı ilamıyla boşandıkları, boşanmanın taraflar arasında düzenlenen protokole göre gerçekleştiği, tarafların serbest iradesiyle düzenledikleri 01/02/2011 tarihli boşanma protokolü ve 06/04/2011 tarihli hisse devir sözleşmesine göre davalının şirketteki tüm haklarını aktif ve pasifiyle birlikte davacıya devrettiği, her iki sözleşmede de şirkete ait borçların zaman dilimi belirtilmeksizin davacıya ait olacağının açıkça ifade edildiği, bu nedenlerle davalının şirketteki hisselerini devralan davacının şirkete ait yapmış olduğu vergi borcuna ilişkin ödemeyi davalıdan talep edemeyeceği ve bu nedenlerle davalı aleyhine açılan itirazın iptali davasının reddine, ” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin bilirkişi incelemesi yaparak vergi cezalarının şirket malvarlığıyla ödenmesinin mümkün olup olmadığını inceleyerek hüküm kurması gerekirken işbu hususları incelemeksizin eksik ve hatalı incelemeye dayanarak hüküm kurmasının açıkça hukuka aykırı olup kaldırılması gerektiğini, dava konusu vergi borcu boşanma protokolü ve devir sözleşmesi anında tahakkuk etmediğini, dava konusu alacak vergi cezasında öngörülemezliğin söz konusu olduğunu, şirketin geçmiş yılardaki faaliyetleri dolayısıyla vergi cezası kesileceği hususu tarafların sözleşme yaptığı anda bilmediği, bilemeyeceği ve bilmesi kendinden beklenemeyeceği bir durum olup, şirketin hisse devrine konu aktif ve pasifler sözleşme anında ticari defterlerde öngörülen aktif ve pasifler ile sınırlı olup dava konusu vergi cezasının bu kapsamda öngörülemez olduğundan şirket aktif ve pasifleri içinde değerlendirilemeyeceğini, davalının iddiası şirketin devri sonrasında 3.kişilerin/özel şahısların alacaklarından dolayı işleyen bir zamanaşımı süresi olup işbu takibe konu alacağın Amme Alacağı olması nedeniyle TTK uyarınca zamanaşımına tabi olmadığını, 6183 sayılı Kanunun 35/3. Fıkrası uyarınca; “Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur. Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.” denilerek amme alacaklarından şirket ortaklarının payını devretmesi halinde de müteselsilen sorumlu olduğunun belirtildiğini, limited şirket ortakları için takip yapılabilmenin ön şartının şirketten tahsil imkânsızlığının ortaya konulma olduğunu, dava dışı asıl borçlu limited şirketten borcun tahsil imkanı araştırması yapılıp yapılmadığı belirlenmeden, dava dışı borçlu şirketin yapılandırmasına ilişkin belgeler getirtilmeden davalının borçtan sorumlu tutulmamasının isabetsiz olduğunu, yerel mahkeme eksik inceleme ve araştırmaya dayalı hüküm kurmuş olup kararın kaldırılması gerektiğini, dava konusu vergi borcu boşanma protokolü ve devir sözleşmesi anında tahakkuk etmediğini, verginin tahakkuku vergi ve vergi ceza borçlarını kesinleşmesi ve kamu kurumlarının bu alacağı hak edişe bağlayan aşama olup somut olayda, … Ltd. Şti’ye kesilen vergi cezaları ve özel usulsüzlük cezaları 30/09/2011 tarihli Takdir Komisyonu kararına dayalı olarak kesildiğini, bu vergi ceza ihbarnameleri müvekkile 2012 yılında tebliği edilmiş olup mahkemenin kararına dayanak olan boşanma protokolü 01/02/2011 tarihinde, hisse devir sözleşmesi ise 06/04/2011 tarihinde imzalandığnıı, karara gerekçe olan boşanma protokolü ve hisse devir sözleşmesinin imzalandığı tarihlerde dava konusu vergi borcu tahakkuk etmediğini, dava konusu vergi cezasında öngörülemezlik söz konusu olup şirketin geçmiş yılardaki faaliyetleri dolayısıyla vergi cezası kesileceği hususu tarafların sözleşme yaptığı anda bilmediği, bilemeyeceği ve bilmesi kendinden beklenemeyeceği bir durum olduğunu, dava konusu vergi cezalarında öngörülemezlik söz konusu olduğunu, davaya konu alacağın vergi borcu değil vergi cezası olduğunu, şirketin tüm faaliyetlerinin usul ve yasaya uygun olan, ticari defterlerin de kanuna uygun olarak tutulduğunu, kesilen vergi cezalarının devir sözleşmesi ve boşanma protokolünün imzalandığı tarihlerde bilinmemesi, müvekkkilin bilmesinin de kendisinden beklenemeyeceği ve vergi cezalarının öngörülemez olması sebebiyle, Yerel Mahkemenin devir sözleşmesine ve boşanma protokolüne dayalı davanın reddine karar vermesinde hukuki isabet bulunmadığını, şirket hisse devrine konu aktif ve pasifler sözleşme anında ticari defterlerde öngörülen aktif ve pasifler ile sınırlı olup dava konusu vergi cezası işbu kapsamda öngörülemez olduğundan şirket aktif ve pasifleri içinde değerlendirilemeyeceğini, davalının babasının o dönem şirketin mali müşaviri olduğunu, şirket defter ve kayıtlarından kaynaklı bir kusur sebebiyle vergi cezası kesilmiş ise de davalı ve şirket mali müşaviri olan babası birinci dereceden kusurlu olup, işbu dava uyarınca kendi kusurlarından kaynaklana bir ceza için hukuki koruma talep ettiklerini, beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, limited şirketin kamu borcunu AATUHK’nun 35. Maddesi uyarınca ödeyen ortağın diğer ortağa isabet eden kısmın rücuen tahsili istemiyle başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, hissesini devreden ortağın şirketin kamu borcundan sorumlu olup olmadığı noktasındadır. Taraflar arasında 01/02/2011 tarihli boşanma protokolü imzalanmış ve bu protokol uyarınca 06/04/2011 tarihli hisse devir sözleşmesi ile şirketin hisseleri davacıya devredilmiştir. Daha sonraki süreçte şirkete vergi cezası kesilmiş ve bu ceza yapılandırma kapsamında davacı tarafından ödenmiştir. Davacı takip alacaklısı tarafından, davalı takip borçlusu hakkında, Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasında, “şirketin 2007-2008-2009 vergilendirme dönemlerine ilişkin resen yapılan vergi ziyaı cezalı tarhiyatlara ilişkin yapılandırma kapsamında taksitler halinde ödenen amme alacağının %50’sinin rücu” sebebine dayalı olarak faiziyle birlikte 19.410,25 alacağın tahsili istemiyle 10/07/2008 tarihli takip talebi ile ilamsız icra takibi başlatılmış, itiraz üzerine takip durmuştur. Davacı taraf, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)’nun 67. maddesi uyarınca itirazın iptaline karar verilmesi istemiyle eldeki dava açılmıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun “ortakların sorumluluğu” başlıklı 602. maddesinde, Şirketin, borç ve yükümlülükleri dolayısıyla sadece malvarlığıyla sorumlu olduğu düzenlenmiştir. Dolayısıyla limited şirket ortaklarının şirketin borç ve yükümlülükleri nedeniyle şahsi sorumlulukları bulunmamaktadır. Buna karşılık 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun(AATUHK)’un 35/1. Maddesinde, Limited şirket ortaklarını, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Bunun yanı sıra aynı Kanunun Mükerrer 35. maddesinde de, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacaklarının, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından tahsil edileceği ve bunlarında ödedikleri tutarlar için asıl amme borçlusuna rücu edebilecekleri düzenlenmiştir. Anılan kanuni düzenlemelere göre, limited şirketten tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağının şirket yöneticisi/ortağı tarafından ödenmesi halinde, ödenen tutar ortaklara sermaye hisseleri oranında rücu edilebilecektir. Tüzel kişi mükelleflerin kamu alacaklarından kaynaklanan yükümlülüklerinin yerine getirilmesinden, kanuni temsilcileri sorumlu tutulmuştur. Ancak vergi borcunun temsilciden istenebilmesi için öncelikle temsil edilen tüzel kişiden talep edilmesi ve bu tüzel kişinin ödeme kabiliyetinin olmadığını gösteren “aciz vesikasının” düzenlenmiş olması gereklidir (6183 SK. m.75). Kanuni temsilcilerin kim olduğu konusu ise tüzel kişinin türüne göre değişmektedir. Anonim şirketler ve kooperatiflerde kanuni temsilciler yönetim kurulu başkan ve üyeleri iken limited şirketlerde şirketin müdürü, kolektif şirketlerde ise ortakların her birisidir. Limited şirketlerde kanuni temsilciler şirket müdürleri ise de getirilen bir düzenleme ile kanuni temsilciye ilaveten ortaklar da kamu borcundan sorumlu tutulmuştur. Buna göre limited şirketin mal varlığından tahsil edilemeyen kamu alacakları ortaklardan, ortaklık payı oranında istenebilecektir. (6183 SK. m.35). Bu halde temsilcilerin, sadece ortak oldukları veya görevde bulundukları dönemde tahakkuk eden kamu alacaklarından sorumlu olacakları, diğer bir deyişle limited ve kolektif şirketlerde ortaklıktan, anonim şirketlerde ve kooperatiflerde ise yöneticilikten usulünce ayrıldıkları tarihten sonraki kamu alacağından sorumlu olmayacakları tabiidir. Temsilcinin bu şekilde ödediği vergi için asıl mükellefe rücu etme hakkı bulunmaktadır (213 sayılı VUK. M.10). Dolayısıyla yukarıda belirtilen tüzel kişi temsilcileri, ödedikleri kamu alacağının “tamamını” öncelikle asıl mükelleften rücuen talep edebilirler. Kanuni temsilcilerin asıl mükellef dışındaki diğer sorumlulardan talepte bulunabilmesi için öncelikle bu kamu alacağının asıl yükümlüden tahsilinin mümkün olmaması gereklidir. Zira asıl yükümlüsünden tahsili mümkün olduğu halde bu alacağı kamu idaresine ödeyen kanuni temsilcilerin, asıl yükümlü dışındaki diğer sorumlulardan rücuen talepte bulunmaları mümkün değildir. Somut uyuşmazlıkta davacı, ödediğini iddia ettiği şirket vergi borcu tutarının davalıdan rücuen tahsilini talep etmektedir. Ancak, söz konusu alacağın davalılardan önce asıl mükellef olan şirketten talep edildiği iddia ve ispat olunmamıştır(Yargıtay 11. HD’nin 30/10/2014 tarih ve 2014/8501-2014/16502 E/K sayılı İlamı). 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun 167/1. Maddesine göre, aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Ancak taraflar arasındaki 01/02/2011 tarihli boşanma protokolünde … Ltd Şti’ndeki davalı … hisselerinin davacı …’e devredileceği, şirketin mükemmel bir şirket olup tüm alacak ve borçlarının devir alana ait olacağı kararlaştırılmıştır. Bakırköy … Noterliği’nin 06/04/2011 tarih ve … YN’lu limited şirket hisse devir sözleşmesi ile şirket hisseleri davacıya devredilmiştir. Boşanma protokolü ve hisse devir sözleşmesi uyarınca şirketin borçlarından davalının iç ilişkide davacıya karşı bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Davacı taraf 30/09/2011 tarihli takdir komisyonu kararı ile şirkete vergi cezası kesildiğini dolayısıyla protokol ve hisse devir tarihi itibariyle vergi cezasının tahakkuk etmediğini iddia etmiştir. Ancak davacının verginin tahakkuk ettiği tarih olarak bildirdiği 30/09/2011 tarihinde davalı şirket ortağı değildir. Dolayısıyla hisse devrinden sonra doğan kamu borçlarından sorumlu değildir. Hisse devrinden önce doğan borçlar nedeniyle ise yukarıda açıklandığı gibi iç ilişkide davalının sorumluluğu söz konusu değildir. Boşanma protokolü ve hisse devir sözleşmesi anında vergi cezasının öngörülmediği ve bunun şirketin aktif ve pasifi içinde değerlendirilemeyeceği ileri sürülmüş ise de, şirketlerin vergisel uygulamalara muhatap olmaları her zaman mümkün olduğu gibi boşanma protokolünde şirketin borçlarından devralan tarafın sorumlu olacağı düzenlenmiş olup davacının bu iddiaları dinlenebilir değildir. Tüm bu nedenlerle davalıya rücu şartları oluşmadığından Mahkemece davanın reddine karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.01/04/2022