Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/843 E. 2022/778 K. 16.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/843
KARAR NO: 2022/778
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/04/2019
NUMARASI: 2015/998 Esas – 2019/419 Karar
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/06/2022
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı arasında yetkili acente sözleşmesi akdedildiğini, müvekkilinin, davalı tarafından 14/08/2015 tarihinde ekranı kapatılıncaya kadar acentelik faaliyetine devam ettiğini, davalının müvekkiline noter aracılığı ile gönderdiği 18/09/2015 tarihli ihtarname ile hiçbir gerekçe göstermeksizin acentelik sözleşmesini feshettiğini, poliçe üretimleri müvekkili şirketin performansını arttırarak çalışmasına devam ettiğini göstermesine rağmen davalı tarafın gerekçe göstermeksizin sözleşmeyi feshetmesinin haksız olduğunu, fesih neticesinde müvekkili acentenin portföy tazminatı, diğer bir ifadeyle denkleştirme talep hakkının doğduğunu, sözleşmenin feshinde müvekkilinin kusuru olmadığı gibi davalı sigorta şirketinin müvekkili acentenin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ettiğini, müvekkilinin üretimlerinin büyük oranda yeni kazandırdığı müşteri portföyünden sağlanmış olup, sözleşmenin feshedildiğinden müvekkili acentenin kazandırdığı müşteri portföyü davalı sigorta şirketinin uhdesinde kaldığını, müvekkili acentenin müşteriler ile yapmış olduğu sözleşmeler mevcut sözleşme süresinde devam ettiği gibi yeni dönem için de davalı sigorta portföyünde kalma ihtimalinin yüksek olduğunu, davalının mevcut portföyü elinde tutmasının yeni portföy kazanımından daha kolay olduğunu, sözleşme gereği müvekkili şirketin yapmış olduğu üretimden doğan 4.886 TL’lik komisyon bedelinin müvekkiline ödenmediğini, ayrıca müvekkilinin davalı taraf lehine … İzmit Şubesine ait 19/11/2014 tarihli … numaralı 5.000 TL bedelli teminat mektubu verdiğini, davalı şirketin müvekkili acenteden doğacak hiçbir riski bulunmadığından söz konusu teminat mektubunun müvekkiline iadesi gerektiğini ileri sürerek teminat mektubunun iadesine, 4.886 TL komisyon bedeli ile şimdilik 1.000 TL portföy tazminatı olmak üzere toplam 5.886 TL’nin ekran kapanma tarihi olan 14/08/2015 tarihinden itibaren davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 25.01.2019 tarihli dilekçesiyle portföy tazminatı içn 1.000 TL olan talebin 45.332,00 TL artırarak 46.332,00 TL’ye hükmedilmesini istemiştir.
CEVAP: Davalı vekili, davacıya gönderilen 18/09/2015 tarihli ihtarnamede sözleşmenin 18/12/2015 tarihinde fesih olunacağının ihtar edildiğini, hali hazırda acentelik sözleşmesinin devam ettiğini, acentelik sözleşmesinin feshinin mevzuata ve sözleşmeye uygun olduğunu, acentelik sözleşmesinde sözleşmesi feshedilen acentenin portföy tazminatı talep etme hakkının olmadığının hükme bağlandığını, sözleşmenin feshinde müvekkili şirketin kanunda şart koşulan 3 aylık süreye uyduğunu, acentelik sözleşmesine göre sözleşmeye uygun olarak feshi halinde sözleşmede tazminat istenemeyeceğini, acentelik teminatının iadesi, yetkili acentenin fesih tarihi başlangıç kabul edilerek en erken 2 yıl sonra gerçekleştirileceğini, bu tarihten sonra teminatın iade tarihini tayin ve tespit yetkisinin münhasıran şirkete ait olduğunu, komisyon alacağı talebi hakkında da, davacının komisyon alacağı olduğunun doğru olduğunu ancak bu alacağın 4.886,00 TL olmayıp 1.825,00 TL olduğunu, bu alacağın sözleşmenin feshini müteakip sözleşmenin 5.maddesinin 3.paragrafına istinaden teminat hesabına aktarılmayacak olması halinde kendisine ödeneceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, davacı şirketin davalı şirketten talep edebileceği komisyon alacağının 1.529,64 TL olduğu, davalı tarafın ekran kapama nedeni ile sözleşmeyi feshettiği, davacının, sözleşmenin ekran kapatma suretiyle feshedildiği 14.08.2015 tarihinden itibaren portföy tazminatını talep edebileceği, davalı şirketin teminat mektubu yenilenmesi talebi üzerine 15/11/2016 tarihli ve 5.000 – TL bedelli davalı şirkete iletildiği belirtilen ve süresi 16.11.2017 tarihinde dolacak şekilde temdit edilen teminat mektubunun, taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin feshedilmiş olması, davalının riskinin kalmamış olması nedeni ile iadesinin yerinde olduğu, 46.332,00 TL portföy tazminatı yönünden talebin haklı olduğu gerekçesiyle davanın portföy tazminatı yönünden kabulü ile 46.332,00 TL portföy tazminatının ekran kapatma tarihi olan 14.8.2015 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, komisyon alacağı yönünden davanın kısmen kabulüne, 1.529,64 TL komisyon alacağının ekran kapatma tarihi olan 14.8.2015 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacı vekili tarafından sunulan .. 16.11.2018 tarihli 5.000,00 TL bedelli teminat mektubunun iadesine karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin ekran kapama işleminin sözleşmeyi fesih olarak kabul edilemeyeceğini, sözleşmenin sonra ermesinden sonra müvekkil şirketin acentenin portföyünden yararlandığının, menfaat sağlamaya devam ettiği hususu ve portföy kavramı üzerinde durulmadığını, denkleştirme tazminatı koşullarının olayda tartışılmadığını, ıslahla artırılan kısmın zamanaşımına uğradığını, süresi içerisinde sunulan zamanaşımı defi itirazının karşılanmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, sigorta acentelik sözleşmesinin feshi nedeniyle denkleştirme (portföy) tazminatı ile komisyon alacağının tahsili ve karşılıksız kalan teminat mektubunun iadesi istemlerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davacının portföy tazminatı ve teminat mektubunun iadesi talepleri bakımından davanın kabulüne, komisyon alacağı yönünden ise kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davalı vekilinin istinaf talebi denkleştirme (portföy) tazminatına yöneliktir.Somut olayda, davacı ile davalı sigorta şirketi arasında 09/04/2014 tarihli acentelik sözleşmesinin akdedildiği, buna göre davacının davalıya acentelik hizmeti verdiği, davalı tarafından davacıya keşide edilen 18/09/2015 tarihli fesih ihtarnamesi ile sözleşmenin 18.12.2015 tarihi ile feshedildiğinin bildirildiği ve fakat bunun öncesinde 14/08/2015 tarihi itibariyle davacı acentenin ekranlarının kapatılarak herhangi bir işlem yapmasının engellendiği ihtilafsız olup ilk derece mahkemesince, davalı sigorta şirketinin davacı acentenin ekranları kapatması sözleşmeyi fesih olarak kabul edilmiştir. Oysa ki, davalının yapmış olduğu bu işlem sözleşmenin feshi anlamına ve sonucuna gelmediği gibi olsa olsa sözleşmenin davacı acente tarafından haklı fesih sebebi olabilir. O halde, davalının fesih bildirimi dava tarihinden sonra sonuç doğuracağı sabit ise de, davacı acentenin davalı sigorta şirketine karşı eldeki davayı açmak suretiyle dava tarihi itibariyle sözleşmenin davacı tarafça feshedildiğinin kabulü gerekir. Davalı sigorta şirketinin sözleşme devam ederken davacı acentenin ekranını kapatmasının haklı gerekçelerini ortaya koyamadığı gibi bunun davacı acentenin kusurundan kaynaklandığını ispat edememiş olmasına göre sözleşmenin davacı acente tarafından haklı nedenle feshedildiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Uyuşmazlık, davacının denkleştirme tazminatı koşullarının bulunup bulunmadığı ve denkleştirme tazminatının hesap metodu noktasında toplanmaktadır. TTK’nın 122/1 ve 3. maddesine göre, müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmesi veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmesi halleri saklı kalmak kaydıyla sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra; müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa, somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir. Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesi de aynı mahiyettedir. 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 23/16 hükmüne göre, sigorta acentesinin denkleştirme talep edebilmesi için, sigorta acentelik ilişkisinin sona ermesi nedeniyle sigortacının acentenin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde etmesi, hakkaniyetin tazminat verilmesini gerektirmesi, acentenin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmemiş olması yada kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olmaması şarttır. Bu şartlardan birinin mevcut olmaması halinde sigorta acentesi denkleştirme talep edemez. Bu şartları açıklanacak olursa; Sigortacının acentelik ilişkisinin sona ermesinden sonra da sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaat elde etmesi, acentenin aracılık ettiği veya akdettiği sözleşmeler dolayısıyla acentelik ilişkisinin sona ermesinden sonra da prim elde etmeye devam etmesini ifade eder. Sigortacı tarafından önemli menfaat elde edilip edilmediğinin tespitinde, sigorta acentesinin ahdettiği yeni ya da yeni sayılabilecek sigorta sözleşmelerinin sayısı yanında bu sözleşmeler dolayısıyla elde edilen prim miktarı da esas alınmalıdır; zira sigortacının önemli menfaat elde edip etmediği hususunda acentenin portföyünün ekonomik değeri de belirleyicidir. Acentenin portföyünün ekonomik değeri acentenin aracılık ettiği veya ahdettiği sigorta sözleşmeleri dolayısıyla tahsil edilen veya edilecek olan prim miktarına göre belirlenir. Sigorta acentesi, hakkaniyet gerektirdiği takdirde ve oranda denkleştirme talep edebilir. Bu koşul, somut durumun tüm özellikleri dikkate alınarak denkleştirme ödemesinin adil bir sonuç olup olmayacağının belirlenmesini ifade eder. Denkleştirme isteminin sınırları; sözleşmeden kaynaklanan menfaatler, sözleşmenin tarafları arasındaki risk paylaşımı, acentelik sözleşmesinin süresi, acentenin gelir miktarı, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmek için harcanan emek ve zaman, sözleşme dışı kazanç ve kayıplar, tarafların mal varlığı ve gelir ilişkileri, kişisel durum (Yaşlılık, sağlık durumu, çalışma yeteneği), işin önemi, acentenin tek firma-çok firma acentesi olması, markanın etkisi (unvanın), rekabet yasağının ihlal edilmesi, sözleşmenin sona erme nedeni ve varsa kusur oranları gibi hususlar göz önüne alınıp çizilir. (Koç, Mehmet, Acentenin Denkleştirme İstemi, s. 90).TTK 122 m. uyarınca, acentenin talep edebileceği denkleştirme tazminatı miktarı, son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı tüm ödemelerin (komisyon, prim vs.) yıllık ortalamasını aşamaz. Beş yıldan daha az süren acentelik ilişkilerinde talep edilebilecek denkleştirme tazminatında azami miktar, faaliyet gösterilen sürenin yıllık ortalamasıdır.İlk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda, hangi müşterilerin, davacı acentenin acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra da devam ettiği ve davalı sigorta şirketinin de bu müşterilerden menfaat temin ettiği konusunda bir tespit yapılmadığı ve bu bağlamda, davacının önceki yıllara ilişkin çalışmaları ve ürettiği poliçeler değerlendirildikten sonra, davacı acentenin poliçe tanzim ettiği poliçelerden kaç adedinin sözleşmenin feshinden sonra davalılar sigorta şirketleri nezdinde poliçesinin yenilendiği, bu müşterilerden elde edilen toplam sigorta primi geliri dikkate alındığında, portföy tazminatı talebi için yasada aranan önemli menfaat elde etme koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmadığı, salt tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde sınırlı olarak davacı acentenin talep edebileceği denkleştirme tazminatının üst sınırı belirlenerek hakkaniyet ilkesi gereği denkleştirme tazminatı verilmesinin gerekip gerekmediği hususlarının tartışılmamış olduğu görülmüştür. Buna göre, yetersiz bilirkişi raporuna göre, denkleştirme tazminatının üst (tavan) sınırından tazminata hükmedilmesi de doğru değildir.İlk derece mahkemesince, yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek, mali müşavir ve sigorta konusunda uzman üçlü bilirkişi heyetinden davacı acentenin, davalılar adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri, davacının acentenin faaliyetleri nedeniyle ne gibi önemli menfaatler elde edeceği ve hakkaniyet ilkesi gereği denkleştirme tazminatı verilmesinin gerekip gerekmediği hususları incelenmek suretiyle alınacak bilirkişi raporu doğrultusunda varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Öte yandan öncelikle davanın türünün açıklığa kavuşturulması da gereklidir. Zira, davalı vekili davada arttırılan kısım yönünden bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bu kısmın hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerektiğini ileri sürmüştür. Davanın türünün belirlenmesi zamanaşımı ve hak düşürücü süre açısından oldukça önemlidir. Çünkü kısmi dava sadece dava konusu edilen bölüm yönünden zamanaşımını kestiği halde belirsiz alacak davası tüm alacak yönünden zamanaşımını kestiği gibi hak düşürücü süre içinde hakkın ileri sürüldüğünün de kabulü gerekir.Bu bakımdan davacının denkleştirme (portföy) tazminatı isteminin kısmi dava mı yoksa belirsiz alacak davası mı olduğuna gelince; davacı vekili dava dilekçesinde, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak, şimdilik 1.000 TL talepte bulunmuş ise de, davanın belirsiz alacak davası olduğuna dair herhangi bir ibareye yer vermemiştir. Yargıtay 3. HD’nin 2021/5148 E- 2021/9250 K sayılı, 29.09.2021 tarihli karar gerekçesinde de belirtildiği üzere; davacı vekili dava dilekçesinin hiç bir yerinde belirsiz alacak davasında söz etmemiş, hukuki dayanak olarak HMK’nın 107. maddesine dayanmamıştır. İstisnai dava türlerinden olan belirsiz alacak davasından söz edebilmek için bunun açıkça belirtilmesi ya da davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının anlaşılması gerekir. Dava dilekçesinde bu konuda bir açıklık bulunmadığı sürece dava, kısmi dava kabul edilir. Kaldı ki, belirsiz alacak davası açma koşullarının bulunduğu durumlarda da kısmi dava açılması mümkündür. Davacı kanunun kendisine verdiği belirsiz alacak davası açma imkanını kullanmamıştır. Bu durumda, davalı vekilinin davada artırılan kısım yönünden dava tarihinden ıslah tarihine kadar 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçip geçmediği üzerinde durulmadan karar verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır. Açıklanan bu nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353(1).a.6 maddesi gereğince, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, İstinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca, KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,3-Davalı tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının istek halinde davalıya iadesine,4-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.16/06/2022