Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/835 E. 2022/361 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/835
KARAR NO: 2022/361
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/04/2019
NUMARASI: 2016/239 Esas – 2019/261 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 31/03/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının 17.01.2011 tarihinden istifa ettiği 25.12.2014 tarihine kadar davalı bünyesinde operasyon lideri olarak çalıştığını, çalıştığı dönemde davalının ticari sırlarına vakıf olduğunu, tüm müşterilerini ve faturalarını öğrendiğini, davalının imzasını havi “Rekabet Yasağı ve Ticari Sır Saklama Taahhütnamesim.l’de personelin taahhüdün yürürlük süresince şirketin hizmet verdiği özellikle Türkiye, İngiltere, Fransa ve belirlenen ülkelerinde …, … vd. burada sayılı şirketlerle sınırlı olmamak kaydıyla aynı sektör ve aynı iş hatta faaliyet gösteren sair şirketlerin Marmara ve Ege bölgelerinde yer alan işyerlerinde ve bu şirketlerin fikren ve hukuken organik bağı bulunan şirketlerine 2 yıl süre ile şirket ile doğrudan/dolaylı hizmet / ortaklık/danışmanlık ilişkisi kurmayacak ve rekabet yapmayacaktır” m.2’de ‘‘şirketin çalışmalarını sürdürdüğü faaliyet alanında, ilgili faaliyet bölgesinde iş kurmada şirketin portföyündeki kişiler ve / veya müşterilerle birebir ya da kurumlar vasıtasıyla ortaklık ve/veya hizmet ilişkisi kurmak, rakip şirketler ile ortaklık ve/veya hizmet ilişkisinde bulunmak yasaklanmıştır” hükmünün düzenlendiğini devamında işçinin ihtara rağmen çalışmasını sürdürmesi halinde şirketin karşılaşacağı tüm maddi ve manevi zararların karşılayacağını ayrıca son bir yıl içerisinde şirketten elde ettiği brüt maaş, prim, bonus gibi ücret ve benzeri ödemeler ile şirket tarafından yapılan ayni ve nakdi yardımların toplam tutarının 3 katı cezai şart ödeyeceği, bu bedelin fahiş olmadığı, ilk yazılı talepte ödeyeceğini kabul ettiğinin hükme bağlandığını, davacının 23.03.2015 tarihinde Beyoğlu … Noterinin … y. no’lu ihtarnamesi ile davalıya rekabet yasağı ve ticari sır saklama taahhütnamesini ihlal eden iş faaliyetinde bulunduğu ve Ödemesi gereken cezai şart bedelinin hatırlatıldığını, davalının 02.04.2015 tarihli cevabi ihtarnamesinde rekabet yasağı ve ticari sır saklama taahhüdünü kabul etmediğini bildirdiğini bu halde işbu davanın açılması zarureti hâsıl olduğunu belirterek fazlaya ilişkin dava ve talep haklan saklı kalarak, davalının rekabet yasağı ve ticari sır saklama taahhüdüne aykırı davranmasından kaynaklanan cezai şart bedelinin şimdilik 30.000 TL’ni ihlal tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 24/12/2018 tarihli ıslah dilekçesiyle talebini 74.491,20 TL’ye çıkarmıştır.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; yetki itirazı ile birlikte işbu davayı taahhütnamenin hukuka uygun, kanunen geçerli bir taahhütname olmaması, taahhütnamedeki yasağın geçerli olduğu coğrafi alanın davalının ekonomik özgürlüğünü fevkalade zedeler mahiyette olduğu. Anayasa m.48 gereği çalışma özgürlüğü maddesi ile bağdaşmadığı, davalının davacının işyerinde ticari sırlara vakıf olmadığı, bildiği hususların bu sektörde çalışan herhangi bir kişi tarafından da bilinebileceği, rekabet yasağına aykırı bir davranışın bulunmadığı sebepleriyle kabul etmediğini, davalının davacı şirkette 17.01.2011 tarihinde operasyon temsilcisi olarak işe başladığını, 1,5 yıl sonra operasyon lideri olarak çalışmaya başladığını, 19.11.2014 tarihinde istifasını sunarak 25.12.2014 tarihinde işyerinden ayrıldığım, davacı tarafından sözlü onay verildiğini, davacı işyerinde çalışma şartlarının ağırlaştırılması hafta tatili, dini ve resmi bayram tatilleri ile fazla çalışma ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle davalının işten ayrılmaya mecbur bırakılması sebebiyle davalının davacı işyerinden ayrılmasının haklı nedene dayandığını, davacının davalının son brüt maaşının 24 katı cezai şart ödemesi hususunda Beyoğlu … Noterinin İhtarnamesinin tebliğ edildiğini, davalının Bakırköy … Noterliği tarafından Rekabet Yasağı ve Ticari Sır Saklama Taahhütnamesinin hukuki geçerliliği olmadığı gerekçesiyle ihtarnameye cevap verdiğini, davacının ihtarnamesi ile talep ettiği cezai şart tutarı (son brüt ücretinin 24 katı) ile dava dilekçesinde talep edilen cezai şart tutarı (son 1 yıl içerisinde elde ettiği brüt maaşı… toplam tutarının 3 katı) birbirleriyle çelişkili olduğunu, davalının davacı şirketten Önce 2009 -2011 Ocak yılları arasında … Nakliyat firmasında yine operasyon lideri olarak çalıştığını, davacı 17.11,2011 tarihinde işe başlamasına rağmen Rekabet Yasağı ve Ticari Sır ve Bilgi Saklama Taahhütnamesini 18.06.2012 tarihinde imzalamaması halinde işten çıkarılacağı tehdidi altında İmzaladığını, davacı tarafından baskı ve işten çıkarılma baskını altında çalışanlarına ve davalıya baskı altında imzalatılmış olan taahhütnamenin hukuka uygun geçerli bir taahhütname olmaması sebebiyle bu taahhütnameye dayanılarak cezai şart istenilemeyeceğini, Taahhütname incelendiğinde şirketlerin ticaret siciline kayıt sırasında faaliyet alanlarının geniş tutulduğu ülkemizde işçinin bütün alanlarda çalışmasının sınırlandın İmasının, kanunen mümkün olamadığını, davalının ekonomik özgürlüğünü sınırlayan bir hüküm olduğunu, davalının 2 yıl çalışmadan men edilmesinin hak ve kesafet ile bağdaşmadığım, Anayasa m.48 gereği çalışma hürriyetine aykırılık taşıdığını, davalının davası müşteri portföyünden ve ticari sırlarından faydalanmak suretiyle başka bir işyerinde işe başlanmış olmasının iddiasını kabul etmediklerini sadece davalının aynı sektörde çalışan herkes tarafından bilinen bilgilerden dolayı davacının zarar görmesi, zarar görme ihtimalinin mümkün olmadığını, cezai şartın hukuka uygun geçerli bir cezai şart olmadığını işçi yararına yorum ilkesinin bir sonucu olarak sadece işçi aleyhine yükümlülük öngören cezai şartın geçersiz sayıldığım bu yönde yerleşmiş istinaflar ve öğretide de benimsendiğini, Taahhütnamede yer alan durumun rekabet etmeme koşulu olmadığını kelepçeleme sözleşmesi niteliğinde olduğunu belirterek BK m.445’e aykırı olarak Rekabet Yasağı ve Ticarî Sır Saklama Taahhütnamesine dayanılarak cezai şart talebi İle açılan işbu davanın reddini, cezai şart talebi için kanunen aranan şartlara havi olmadığı nedeniyle aynı sektörde çalışan herkes tarafından bilinen bilgilerin davalının kişisel gelişimi ilgili olduğu rekabet yasağı teşkil etmediği sebebiyle rekabet yasağının ihlali oluşmadığını ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Davalı, 19/11/2014 tarihinde istifa ederek davacı şirketten ayrılmış, … Lojistik A.Ş.’de 17/01/2015 tarihinde çalışmaya başlamıştır. Tüm bu sürece bakıldığında somut olayda 6098 Sayılı yasanın 444 ve 445 mad.uygulanması gerektiği, TBK 444 mad.de işçi,işverene karşı sözleşmenin sona ermesinden sonra onunla rekabet etmekten özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan veya bunların dışında rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girmekten kaçınmayı, TBK 444/2 Mad.de ise rekabet yasağı kaydının ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenine yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır. TBK 445/1 Mad.ise rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin tümü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi özel durum ve koşullar dışında 2 yılı aşamaz denilmek suretiyle getirilecek rekabet yasağı şartının sınırlamalarını belirtmiştir. Bu kanun maddeleri çerçevesinde somut dava incelendiğinde her ne kadar sözleşme serbestisi ilkesi içinde taahhütname taraflarca imzalanmış ise de davalı tarafın ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı biçimde tehlikeye düşürdüğü, davalı tarafından katlanılması güç bir süre ile iş yapma yasağının getirildiği, Anayasa’da belirtilen çalışma hürriyetine aykırı olduğu, bu süre ve belirlenen yer ve iş türü koşullarıyla belirlenen rekabet etmeme yasağına ilişkin hükmün hukuka aykırı olduğu, ayrıca davalı her ne kadar her iki firmada da operasyon lideri olarak çalışmışsa da yaptığı işin güzergah belirleme ve operasyon düzenleme faaliyeti olup TBK 444/2 mad’de belirlenen anlamda üretim veya ticari sırlara ulaşma veya bilgi edinme imkanının olmadığı, yaptırılan bilirkişi incelemesinde ticari sır çerçevesinden en geniş anlamda yorumlandığı, ayrıca TBK 444/2 mad.’de işçinin sadece ticari sırlara ulaşmasının yeterli olmayıp bu bilgilerin kullanılmasının işverenin önemli bir zararına sebep olması gerekmekte olup somut olayda davacı şirketin davalının bilgileri kullanması nedeniyle zarara uğradığı hususu ispat edilememiştir. Bu husus bilirkişi heyetince gözönüne alınmadığından rapor hükme esas alınmamış açıklanan tüm nedenlerle açılan ve ispatlanamayan davanın reddine,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalının 17.01.2011 tarihinden kendi isteğiyle istifa etmek suretiyle ayrıldığını, 25.12.2014 tarihine kadar davacı şirket bünyesinde “Operasyon Lideri” olarak çalışmıştığını, davacı şirketten ayrıldıktan çok kısa bir süre sonra, davacı şirket ile aynı alanda faaliyet gösteren rakip bir şirkette çalışmaya başladığını, davalının çalışmış olduğu dönem boyunca, görevinin mahiyeti gereği davacı şirketin ticari sırlarına vakıf olmuş, müvekkil şirketin tüm müşterilerini ve fiyatlarını da öğrendiğini, davalının rakip firmaya geçerken davacı şirketin müşteri portföyünden vc müvekkil şirketin ticari sırlarından faydalandığını, imzalamış olduğu “Rekabet Yasağı ve Ticari Sır Saklama Taahhütnamesi”nin birden fazla hükmünü ihlal etmiş, taahhütnamedeki gizlilik hükümlerini de ayrıca ihlal ettiğini, şirket tarafından 23.03.2015 tarihinde Beyoğlu … Noterliği’nin … yevmiye no’lu ihtarnamesi ile davalıya rekabet yasağı ve ticari sır saklama taahhütnamesini ihlal eden iş faaliyetinde bulunduğu ve Ödemesi gereken cezai şart bedelinin hatırlatılmış ancak davalı 02.04.2015 tarihli cevabi ihtarnamesinde rekabet yasağı ve ticari sır saklama taahhüdünü kabul etmediğini bildirdiğini, bu taahhütnamenin ihlali için müvekkil şirketin fiilen zarar görmesi şart olmayıp davacı şirketin korunabilir bir haklı menfaatin varlığı ve bu menfaatin müşteri ve iş çevresine nüfus eden çalışan tarafından zarara uğrama ihtimalinin bulunması dahi cezai şartın talep edilebilmesi açısından yeterli olmasaki, TBK. 445 hükmünde, 2 yıla kadar sınırlama getirilmesi kabul edildiğini, sürenin yasal sınırlar içerisinde belirlendiğini, mahkemenin davalının ticari sırlara ulaşma imkanının olmadığı yönündeki tespitinin hiçbir somut kanıtının olmadığını, davalının şirkette yönetici olduğunu, kendisine her türlü veritabanının da sunulmakta olup mahkemenin bu bilgilere sahip olmadığı sonucuna hangi delil ile ulaştığının da anlaşılamadığını, dava konusu taahhütnamede istenen tazminatın ”cezai şart ” olup, T.B.K.180vd. hükümleri gereği ”Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezanın ifası gerektiğini, alacaklının uğradığı zarar kararlaştırılan ceza tutarını aşıyorsa alacaklı, borçlunun kusuru bulunduğunu ispat etmedikçe aşan miktarı isteyemez.”denilmekle, yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, taahhüdün geçerli olabilmesi için işçinin müşteri çevresine veya iş sırlarına nüfuz etme imkanına sahip bulunması nedeniyle işverenin önemli bir zarara uğrama ihtimalinin varlığının yeterli olduğunu, zarar doğma şartı aranmadığını, HMK’nın 226. md. Uyarınca Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir, ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez. ” denildiğini, mahkemenin bilirkişi raporunun eksik olduğunu düşündüğü noktada, bu konunun ayrıntılı olarak araştırılması için bilirkişi kurulundan ek rapor talep etmesi gerektiğini, bilirkişi raporunun varmış olduğu sonucun tam tersine karar verildiğini, mahkeme hükmü eksik ve hatalı olup bozmayı gerektirdiğini, ticari sır kavramının ne ifade ettiği ve somut olayda davalı tarafından bu bilgilere sahip olunup olunmadığı hususu, hukuk dışından özel ve teknik bir bilgiyi gerektirdiğini, mahkemenin bilirkişinin ticari sırları geniş yorumladığını ifade ederek rapora itibar etmediğini, taahhütnameyi geçersiz değerlendirdiğini beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davalının davacı şirkette 17.01.2011 tarihinde operasyon temsilcisi olarak işe başlamış olup, işe başladığı tarihten 1.5 yıl sonra operasyon lideri olarak çalışmaya devam ettiğini, 18.06.2012 tarihinde davacı şirket tarafından müvekkilim ve diğer çalışanlar tarafından imzalanmaması halinde işten çıkarılacağı tehdidi altında imzalatılmış ve taahhütnameyi imzalamayan çalışanlar hakkında işlerine son verildiğini, davacı işyerinde davalıya ve diğer çalışanlara karşı çalışma şartlarının ağırlaştırılmış olması ancak karşılığında davacı tarafça herhangi bir ödeme yapılmaması -hafta tatili, dini ve resmi bayram tatilleri ile fazla çalışma ücretlerinin ödememesi vs- nedeniyle davalının işten ayrılmaya mecbur bırakıldığını, 19.11.2014 tarihinde davacı şirketten sözlü olarak onay alarak istifa dilekçesini sunmuş ve 25.12.2014 tarihinde işyerinden ayrıldığını, sonrasında davacı şirketçe davalıya “son brüt maaşının 24 katı cezai şart ödenmesi” hususunda Beyoğlu …Noterliği’nce ihtarname tebliğ edilmiş olup davalıca Bakırköy … Noterliği tarafından “Rekabet Yasağı ve Ticari Sır ve Bilgi Saklama Taahhütnamesinin her türlü yasal dayanaktan yoksun olduğu, hukuki geçerliliği olmadığı sebebiyle hukuken kabul edilebilir olmadığı” gerekçesiyle ihtarnameye cevap verildiğini, davalının davacı şirkette operasyon lideri konumunda çalışması öncesinde 2009 Ağustos- 2011 Ocak yılları arasında … Nakliyat firmasında yine operasyon lideri olarak çalıştığını, davacı tarafça, davalıya imzalanmaması halinde işine son verileceği bildirilerek imzalatılan 18.06.2012 tarihli, Rekabet Yasağı ve Ticari Sır ve Bilgi Saklama Taahhütnamesi’ne aykırı davranıldığı yönünde haksız ve mesnetsiz iddia ile, müvekkil aleyhine, haksız ve mesnetsizce yerel mahkeme olan İstanbul 7.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/239 E. Sayılı dosyası ile dava açıldığını, dava konusu taahhütnamede tbk m. 445 kapsamında yer alan “sınırlamalar” taahhütname de fevkalade geniş tutulduğunu, …’ün ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde uygun olmayan sınırlamalar içerdiğini, dava konusu taahhütname, davacı işyerinin faaliyet konusunda yer almayan faaliyet konularını da kapsadığı gibi Türkiye, İngiltere, Fransa, İspanya, Almanya, Belçika, Portekiz, Fas, Tunus, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya hattında çalışan, şirket isimleri tek tek yazılarak, türkiye’de bulunan davacı şirket ile aynı sektörde olan tüm şirketler yazıldığını, yazılı şirketlerle sınırlı olmamak kaydı ile, aynı sektör ve aynı hatta faaliyet gösteren sair şirketleri de kapsadığını, taahhütname ile türkiye’de çalışabileceği şirket bırakılmadığını, dava konusu taahhütname, tbk m.445 te aranan sınırlamalara uygun ölçüde sınırlamalar içeren bir rekabet etmeme taahhüdü değil, kelepçeleme sözleşmesi niteliğinde ve davalının ekonomik özgürlüğünü kısıtlayan bir hüküm olduğunu, dava konusu taahütname tbk m.445 gereği aranılan sınırlamalara uygun olmayan ölçüde sınırlamalar içerdiğini, davalının taahhütname ile 2 yıl boyunca çalışmadan men edildiğini, davalının çalışmadan men edilmesi hak ve nesafet ile bağdaşmadığı gibi ayrıca anayasa m.48 gereği çalışma hürriyetine aykırılık teşkil ettiğini, davalının davacı şirkette ki konumunun operasyon lideri olduğunu, bir operasyon liderinin üst düzey yönetici pozisyonunda olmadığını, davacı şirketin ticari sırlarına vakıf olmadığını, davalının işi ve görevi gereği bildiği hususlar aynı sektörde çalışan herkes tarafından bilinen husular olduğunu, aksi yöndeki haksız iddianın davacı tarafça ispat edilemediğini, beyanla istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, rekabet yasağı sözleşmesi ile karalaştırılan iş akdinin feshinden sonra işçinin rekabet etmeme yasağına aykırı davranışları iddiasına dayalı cezai şartın tahsiline ilişkin alacak davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, rekabet etme yasağı kaydının geçerli olup olmadığı ve davalının eylemlerinin rekabet yasağını ihlal niteliğinde olup olmadığı noktasındadır. Davalı, davacı şirkette 17/01/2011 tarihinde çalışmaya başlamış ve süreç içerisinde taraflar arasında 17.06.2011 tarihinde hizmet sözleşmesi, 18/06/2011 tarihinde de rekabet yasağı ve ticari sır ve bilgi saklama taahhütnamesi imzalanmıştır. Davalı 19.11.2014 tarihli dilekçesi ile istifa etmiş ve 25/12/2014 tarihinde işten ayrılmıştır. Daha sonra davacı tarafından davalı muhataba çekilen Beyoğlu … Noterliği’nin 23.03.2015 tarih ve … YN’lu ihtarnamesi ile, rekabet yasağına ilişkin sözleşme maddesi ihlal edilerek rakip firmada çalışılmaya başlanılması nedeniyle sözleşmeyle kararlaştırılan cezai şartın ödenmesi ihtar olunmuştur. Davalı tarafça davacı muhatabına çekilen Bakırköy … Noterliği’nin 02.04.2015 tarih ve … YN’lu cevabi ihtarnamesi ile davacının iddia ve taleplerinin reddedildiği bildirilmiştir. Bunun üzerine davacı taraf, işçinin sözleşmeyle kararlaştırılan rekabet yasağına aykırı davrandığından bahisle kararlaştırılan cezai şartın tahsili istemiyle eldeki davayı açmıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun 444/1. maddesinde, fiil ehliyetine sahip olan işçinin, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebileceği, aynı maddenin 444/2. maddesinde ise, rekabet yasağı kaydının, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerli olacağı düzenlenmiştir. Buna göre rekabet yasağı kaydının geçerliliği için zararın gerçekleşmesi şart olmayıp, işçinin edindiği bilgilerin iş verenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikte olması yeterlidir. Taraflar arasında imzalanan rekabet yasağı ve ticari sır ve bilgi saklama taahhütnamesi II. Bölümünde rekabet yasağı ve kapsamı düzenlenmiştir. Taahhütnamenin III bölümünün 2. Maddesinde “… son bir yıl içerisinde şirketten elde ettiği brüt maaş, prim, bonus gibi ücret ve benzeri ödemeler ile şirket tarafından yapılan ayni ve nakdi yardımların toplam tutarının 3 katı cezai şart ödeyeceği” kararlaştırılmıştır. Somut olayda, taraflar arasındaki sözleşmede 2 yıllık rekabet yasağı süresi öngörülmüş, rekabet yasağının geçerli olacağı yer Marmara ve Ege Bölgesi olarak belirlenmiştir. TBK’nın 445/1 fıkrasında bu tür sözleşmeler bakımından yer ve zaman sınırlaması öngörüldüğü gibi, aynı maddenin ikinci fıkrasında da mahkemece aşırı nitelikteki rekabet yasağı hükümlerinin kapsamı veya süresi bakımından sınırlandırılabileceği düzenlenmiştir. Bu durumda TBK.’nın 445. maddesinde düzenlenen geçersizlik hali özel norm niteliğinde olup kesin hükümsüzlük olarak değerlendirilemez. Hakimin müdahalesi ile giderilebilecek bir hükümsüzlük hali olduğunun kabulü gerekir(Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 16.06.2016 Tarih ve 2015/12450 E – 2016/6672 K. Sayılı Kararı). Gerek 6098 sayılı TBK’nın 444. maddesi ve gerekse de mülga 818 sayılı BK’nın 348. maddesi ile mer’i hukuk düzeni içerisinde yerini bulan ve kısaca rekabet yasağı olarak adlandırılan davaya konu sözleşme, kanun ile düzenlenmiş bir sözleşme olup içeriğinin sınırlandırılması da yine kanun hükmü ile sağlanmış, 6098 sayılı Kanun’un 445. ve 818 sayılı Kanun’un 349. maddelerinde bu yolda hükümlere yer verilmiştir. Bu bağlamda, içeriği ve sınırları kanunla düzenlenmiş bir sözleşmenin, doğrudan, Anayasa’nın çalışma hürriyetine ilişkin hükümleri ile bağdaşmadığı şeklinde bir değerlendirme yapılmak suretiyle geçersiz addedilmesi mümkün değildir. Bu yöndeki bir değerlendirme, ancak, bu hususun Anayasanın 152. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi’nde yöntemince ileri sürülmesi, anılan mahkemece bu yönde bir karar verilmesi ve Anayasanın 153. maddesi çerçevesinde mümkündür. Şu halde, mahkemenin taraflar arasındaki rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin Anayasaya aykırı olduğu yolundaki gerekçesinde isabet bulunmamaktadır(Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 04/12/2019 Tarih ve 2019/508 E – 2019/7805 K. Sayılı Kararı). SGK kayıtlarına göre davalı 07/01/2015 tarihinden itibaren … Ticaret A.Ş.’de çalışmaya başlamıştır. Ticaret sicil kayıtlarına göre de davacı firma da, davalının çalışmaya başladığı … A.Ş. de taşımacılık ve lojistik alanında faaliyet göstermektedir. Her iki şirket de İstanbul merkezli olarak faaliyet göstermektedir. Davalı hizmet akdi sona ermeden önce davacı şirket nezdinde operasyon lideri olarak çalıştığından alelade bir çalışan olmadığı açıktır. Davalının davacı şirketteki pozisyonu, tanık anlatımlarına göre müşteri çevresi, acente bilgileri, taşıma güzergahı ve organizasyonu ile acente taleplerini karşılayacak kadar işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı vermektedir. Bu haliyle rekabet yasağı sözleşmesindeki rekabet yasağı kaydı anılan Kanuni düzenlemeye uygun olup geçerlidir. Dosya kapsamı itibariyle davacı ile dava dışı … A.Ş. firmasının her ikisinin de İstanbul İlinde, aynı sektörde faaliyet gösteren ve aynı müşteri çevresini hedefleyen rakip firmalar olduğu anlaşılmaktadır. Davalı taraf, rekabet yasağı sözleşmesiyle hizmet sözleşmesinden sonra 2 yıl süre ile işverenin iş alanına giren başka bir rakip işletmede çalışmayacağını taahhüt etmesine rağmen, davacı ile aynı alanda faaliyet gösteren rakip firmada, iş akdinin sona erdiği 25/12/2014 tarihinden itibaren 2 yıl geçmeden ve çok kısa bir süre sonra 07/01/2015 tarihinde “operasyon lideri” olarak çalışmaya başlayarak rekabet yasağı sözleşmesini ihlal ettiğine göre TBK’nın 446. Maddesi uyarınca rekabet yasağının bağlandığı cezai şarttan sorumludur. Davacı firma ile dava dışı Borusan Marmara bölgesinde yer alan İstanbul sınırları içerisinde bulunmaktadır. Davacı firmanın faaliyet gösterdiği bölgelerin rekabet yasağının yer itibariyle sınırlandırılmasında herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda da davalının rekabet yasağına aykırı davrandığı tespit edilerek sözleşmeyle kararlaştırılan cezai şart tutarı 74.491,20 TL olarak hesaplanmıştır. TBK’nın 182/3. Maddesine göre, Hâkim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir. Davalının uzun süredir çalıştığı taşımacılık ve lojistik sektörü yoğun olarak İstanbul ve çevresinde faaliyet göstermektedir. Bu nedenle rekabet yasağı süresince davalının başka sektörlerde iş bulma olanağı kısıtlıdır. Ayrıca rekabet yasağı kaydına ilişkin davacı iş verenin üstlendiği karşı bir edim de bulunmamaktadır. Buna göre davalı işçinin bir aylık ücreti, davalının diğer sektörlerde iş bulma ve geçimini temin imkanı ile işverenin üstlendiği karşı bir ediminin bulunmaması birlikte değerlendirildiğinde rekabet yasağı kaydında kararlaştırılan cezai şartın hakkaniyete uygun olmadığı ve aşırı nitelikte bulunduğunun kabulü ile cezai şarttan %75 oranında bir indirim yapılması uygun, makul ve gereklidir. Buna göre sonuç olarak davacının, davalının rekabet etmeme yasağı nedeniyle 18.622,80 TL cezai şart alacağı bulunmaktadır. Davalı daha önce temerrüte düşürülmediğinden temelde iş ilişkisinden kaynaklanan bu alacağa dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmalıdır. Ayrıca sözleşme ile tayin edilen bir cezai şartın tahsilini istemek hakkını haiz olan davacının açtığı dava sonunda cezai şartın mahkemece fahiş görülerek hakimin takdir hakkını kullanarak tenkis edilmesi halinde, tenkis edilen miktardan dolayı davalı yararına vekalet ücretine ve yargılama giderlerine hükmedilemeyecektir. Bu sebeplerle Mahkemenin somut olaya uygun düşmeyen ve yerinde olmayan gerekçelerle davanın reddine karar vermesi isabetli olmamıştır. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; Mahkemece davacının zarara uğradığını ispat edemediğinden bahisle eldeki davanın reddine karar verilmesi isabetli görülmemiş ve bu nedenle davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığından Dairemizce esas hakkında yeniden karar verilmek suretiyle davanın cezai şarttan indirim yapılmak suretiyle kabulüne karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; Davacı vekilinin İstinaf talebinin KABULÜ İLE; istinafa konu mahkeme kararının HMK’nın 353(1)b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 1-Davanın KABULÜ ile, 18.622,80 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya dair talebin REDDİNE, 2-Başlangıçta peşin olarak alınan 512,33 TL harcın ıslah harcı 760,00 TL ile birlikte, alınması gerekli olan 1.272,12 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 0,21 TL’nin karar kesinleştiğinde ve istem halinde davacıya iadesine, 3-Davacının yargılama sırasında yapmış olduğu başvuru harcı 29,20 TL, peşin harç 1.272,12 TL, posta ve tebligat gideri 145,00 TL, bilirkişi ücreti 1600,00 TL, olmak üzere toplam 3.046,32 TL yargılama masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davalı tarafından yapılan yargılama masraflarının kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Davacı taraf yargılama sırasında kendini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca 5.100,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Karar kesinleştiğinde, HMK Gider Avansı Tarifesinin 5. maddesi uyarınca artan gider avansının davacı tarafa; davalı tarafından yatırılan ve artan delil avansının kendisine iadesine, 6-İstinaf Yargılamasına İlişkin Olarak; a-Davacı vekilince yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine, b-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan istinaf başvuru harcı 121,30 TL, posta ve tebligat gideri 78,50 TL olmak üzere toplam 199,80 TL yargılama masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, c-Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama masraflarının kendi üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)a. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 31/03/2022