Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/826 E. 2022/952 K. 20.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/826
KARAR NO: 2022/952
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/11/2018
NUMARASI: 2014/318 Esas – 2018/1089 Karar
DAVA: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 20/09/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün taraflar vekillerince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı şirket arasında imzalanan 15/08/1999 tarihli acentelik sözleşmesi gereği davalı tarafça müvekkilinin hak edişlerinin kısmi olarak ödendiğini, 2004 yılı sonrasında sözleşme kapsamında müvekkilinin davalı şirketten toplam 114.464,70 Euro alacağının bulunduğunu, yapılan tüm görüşmelere rağmen alacağının ödenmediğini ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer nedenlerle şimdilik 10.000 Euro (20.437 TL) alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili daha sonra sözlü olarak ıslah ederek dava konusu miktarı 128.168,91 Euro’ya yükseltmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davacı arasında imzalanan acentelik sözlemesi gereği davacıya ödemelerin tam ve zamanında yapıldığını, 2003 yılı itibariyle tarafların %10 komisyon ücreti uygulaması yerine satış seviyesine bağlı prim sistemini benimsediklerini ve davacıya bu çerçevede ödemeler yapıldığını, davacının işbu davada sözleşmenin değiştirilmeden önceki haline dayalı olarak komisyon ücreti talep ettiğini, davacıya yapılan ödemelere ilişkin herhangi bir ihtarname veya itirazi kayıt müvekkili şirkete gönderilmediğini, davacı tarafça tüm ödemelerin kabul edildiğini, davacının talep ettiği ve hesabına yatan prim bedellerinin kabulünün, sözleşmenin komisyon ile ilgili hükmünün değiştirildiğini ve davacının muvafakatini ve zımni kabul beyanını açıkça ortaya koyduğunu ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “taraflar arasında 15/08/1999 tarihli Acentelik Sözleşmesi imzalanmış ve sözleşmenin 5.maddesi ile, davacı tarafça yapılacak satışlar üzerinden davacıya %10 oranında komisyon-prim ödeneceği kararlaştırılmıştır. Davalı tarafça söz konusu sözleşme hükmünün tadil edildiği ileri sürülmüş ve tadil edilen mutabakata göre ödeme yapıldığı savunulmuş ise de, bilirkişi rapor ve ek raporunda da vurgulandığı üzere; bu iddianın davacı tarafça kabul edilmemesi dikkate alındığında, davalının bu iddiasının hiçbir kuşkuya yer vermeyecek kesin kanıtlarla kanıtlayamadığı anlaşılmakla, sözleşmenin prim ödenmesine ilişkin 5.maddesinin tadil edilmediğinin kabulü gerekmiştir. Bu durumda taraflar arasındaki uyuşmazlık, anılan sözleşme hükmü gereğince davacının davalıdan alacağının bulunup bulunmadığı noktasındadır. Yukarıda değinildiği gibi; alınan bilirkişi kök ve ek raporunda dayanak ve gerekçeleriyle açıklandığı gibi davacının, davalıdan aralarındaki acentelik sözleşmesi gereği toplam 124.441,93 Euro alacağının bulunduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki davacı, harçlandırılmış dava dilekçesi ile 10.000 Euro’ya yönelik talepte bulunmuş ve talebini 09/11/2015 tarihli duruşmada 128.168,91 Euro’ya yükseltmiş ise de; eldeki davanın açılış tarihinde yürürlükte olan 1086 sayılı HUMK hükümlerine göre davacının bu yöndeki istemi, anılan yasanın 83.vd maddeleri kapsamında davanın kısmen ıslahı niteliğindedir. 1086 sayılı HUMK hükümlerine göre harca tabi işlerde davanın açıldığı ve ıslahın yapıldığı tarih, harcın yatırıldığı tarihtir. Buna göre taraflar arasındaki uyuşmazlığın niteliğine göre zamanaşımı süresi 5 yıldır. Diğer bir anlatıma göre dava; 31/12/2010 tarihinde açıldığına göre, ıslah isteminin 5 yıllık süre içerisinde yapılması gerekmektedir. Somut olayda, davacı 09/11/2015 tarihinde ve bir sonraki 21/01/2016 tarihli duruşmalarda talebini yükselterek kısmi ıslah talebinde bulunmuş ise de; ıslah harcını 18/04/2016 tarihinde yani 5 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra yatırmıştır. Davalı taraf zamanaşımı itirazında bulunduğuna göre, ıslah konusu bakiye istemin zamanaşımına uğradığı anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklandığı şekliyle davanın ilk açılışı ile istenen 10.000 Euro’ya yönelik istemin yerinde olduğu, bakiye istemin zamanaşımına uğradığı toplanıp değerlendirilen davanın kısmen kabulüne” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Zamanaşımı gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, usul hukuku ilkeleri ve 6100 sayılı hukuk muhakemeleri kanununun getirdiği düzenlemeler bakımından dayanaktan yoksun ve kanuna aykırı olduğunu, davanın niteliği gereği müdürün, davalı şirketin iştiraki olan şirketteki faaliyetleri sebebi ile elde edilen gelirden alacağı prime ilişkin olduğunu, bu prim alacağı HMK Bakımından “Belirsiz Alacak Davası” hükmünde olup zira usul kurallarının derhal uygulanacağı ilkesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda belirtilen istisnai hükümlerin içeriği dikkate alındığında, davanın niteliğinin HMK’nın 107. md. gereği belirsiz alacak davası olduğunu, mahkeme tarafından 17.09.2015 tarihli celsede, bilirkişi raporunda belirtilen tutarda harcın ödenmesi için ıslah etmek üzere iki hafta süre verildiğini, 01.10.2015 tarihli dilekçe ile bu karardan rücu edilmesi talep edilmiş ve 21.01.2016 tarihli duruşmada harç tamamlamak üzere süre verildiğini, şayet bir zamanaşımı var ise bu doğrudan mahkeme tarafından takdir ve tayin edilerek o tarihte karara bağlanması gerekmekle, dava devam ederken doğacak zamanaşımı itirazları bakımından HMK’nın 141/2-f. gereğince ancak açıkça karşı tarafın muvafakatinin olup olmadığının belirlenmesi gerektiğini, istinaf konusu davada ise davalı tarafın zamanaşımı defi ileri sürdüğü tarihin ise 12.07.2018 tarihli duruşma ve öncesinde sunduğu beyan dilekçesi olup, Davalı taraf zamanaşımının doğduğu tarihten iki yıl sonra zamanaşımı itirazında bulunduğunu, zikredilen kararında belirtildiği gibi açık muvafakat araması gerekirken doğrudan zamanaşımının varlığı doğrultusunda gerekçe oluşturarak karar vermiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, 17.09.2015 tarihli duruşmada verilen ıslah ara kararından rücu edilmesi ve tamamlama harcının yatırılması için iki kere süre verilmesi dikkate alındığında esasen zamanaşımı ile ilgili mahkeme tarafından da süresinde bir değerlendirme yapılmadığını, gerekçeli kararda 128.168,91 euro alacaklı olduğu ve taraflar arasındaki sözleşmenin tadil edilmediği kabulünün davacının haklılığını ortaya koymuş olduğunu beyanla, beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın davacının iddialarının aksine kısmi dava niteliğinde olduğunu, davacının sonradan ıslah ile ilgili yaptığı usuli hatayı fark ederek davanı belirsiz alacak davası olarak ikame ettiği şeklindeki kötü niyetli iddiasının hukuk düzeni tarafından korunmaması gerektiğini, davanın kısmi dava olup belirsiz alacak davası olarak kabulünün mümkün olmadığını, alacağın kısmi dava açılarak dava edilmesi halinde esas alacağa ilişkin zamanaşımı iddia edilen alacağın tamamı için değil ancak talep edilen tutar için kesileceğini ayrıca alacağın kalanının aynı davada talep edilmesi için davanın ıslah edilmesi gerektiğini, davacının 17/09/2015 tarihli celsede verilen iki haftalık kesin süre içerisinde davasını ıslah etmediğini, davacının ıslah işlemini yapma hakkının 01/10/2015 tarihinde sona erdiğini, davacıya davalı şirket ile arasındaki ticari ilişki sona erinceye kadar yapılması gereken prim ödemelerinin eksiksiz olarak yapıldığını ve gösterir faturaların cevap dilekçesinde ibraz edildiğini, beyanla ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, acentelik sözleşmesinden kaynaklanan prim/komisyon alacağının tahsili davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin tadil edilip edilmediği, davacının komisyon alacağı bulunup bulunmadığı ve ıslah edilen kısmın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasındadır.Davacı ile davalı şirket arasında 15.08.1999 tarihinde acentelik sözleşmesi imzalanmıştır.Davacı taraf, acentelik sözleşmesi kapsamında ödenmeyen komisyon alacaklarının bulunduğu iddiasıyla eldeki alacak davasını açmıştır. Davalı taraf ise, acentelik sözleşmesinin 2003 yılında tadil edildiğini ve prim sistemine geçildiğini, tüm ödemelerin buna göre davacıya yapıldığını savunmuştur.Acentelik sözleşmesi’nin 5. Maddesinde; acenteye bu sözleşme çerçevesindeki hizmetleri karşılığında Satıcının satılabilir ürün faturalarının ve/veya üçüncü şahısların satılabilir ürünlerle ilgili olarak lokal iştirake keseceği ihracat faturalarının %10’u (On) oranında ücret ödeneceği, komisyon bedelinin malların ödemesi yapıldığında hak edilmiş sayılacağı kararlaştırılmıştır.Davacı tarafından, 13.04.2004 tarihinde davalı şirket yetkilisine maaş ve prim açıklamaları içeren bir mail gönderilmiş ve cevap beklendiği belirtilmiştir. Ancak bu maile cevap verildiğine ilişkin dosyada herhangi bir belgeye rastlanmamıştır.Davalı taraf, bu maile dayanak göstererek davacının işbu davada sözleşmenin değiştirilmeden önceki haline dayalı olarak komisyon ücreti talep ettiğini, davacıya yapılan ödemelere ilişkin herhangi bir ihtarname veya itirazi kayıt müvekkili şirkete gönderilmediğini ve davacı tarafça tüm ödemelerin kabul edildiğini beyan ederek davanın reddini talep etmektedir.Davalı taraf, 2003 yılında sözleşmenin tadil edildiğini ileri sürmüş ise de, davacının sözlemenin tadil edildiğine ilişkin bir kabulü söz konusu değildir. Davacı tarafından 13.04.2004 tarihinde davalı şirket yetkilisine gönderilen mailde, acentelik sözleşmesine bir atıf bulunmakta ve alternatifli açıklamalar içermekte olup, bu mail acentelik sözleşmesinin tadiline ilişkin olduğu veya uygulamanın sürekli olarak değiştirildiğini kabule yeterli değildir. Davacı tarafça ödemelerin kabul edilmesi hususu da %10 komisyon oranına göre alacağı bulunması nedeniyle sözleşmenin tadiline rıza gösterildiğini kabule elverişli değildir. Buna göre acentelik sözleşmesinin tadil edildiği savunması dosya kapsamı itibariyle ispatlanabilmiş değildir.Mahkemece itibar olunan bilirkişi raporuna göre, sözleşmenin %10 komisyon öngören 5. Maddesine göre yapılan hesaplamada davacının 124.441,93 Euro komisyon alacağı bulunduğu; sözleşmenin tadil edildiğinin kabul edilmesi halinde 15.000,00 Euro alacağının bulunduğu hesaplanmıştır.Dava, 31/12/2010 tarihinde fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak şimdilik 10.000,00 Euro’nun tahsili istemiyle açılmıştır. Davanın açıldığı tarihte 1086 sayılı HUMK yürülüktedir. 1086 sayılı HUMK’nda dava türlerine ilişkin özel bir düzenleme bulunmamakla birlikte alacağın bir kısmının dava edilebileceğine ilişkin düzenlemeleri karşısında kısmi dava açılması mümkündür. Davanın açıldığı tarih itibariyle de dava kısmi dava olarak açılmıştır.Davacı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun yürürlüğe girmesi ile davanın belirsiz alacak davası olarak değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Ancak, 1086 sayılı HUMK’nda belirsiz alacak davası düzenlenmediği gibi 1086 sayılı Kanun döneminde bu yönde yargısal bir uygulama da mevcut değildir. Belirsiz alacak davası ilk kez 1/10/2011 tarihinde yürülüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nda düzenlenmiş olup, bu Kanunda da daha önce kısmi dava olarak açılmış davaların 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun yürürlüğe girmesiyle kendiliğinden belirsiz alacak davasına dönüşeceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Usul hükümlerinde derhal uygulanma ilkesi geçerli olmakla birlikte tamamlanmış işlemler HMK’nın 448. Maddesi uyarınca değişiklikten etkilenmezler. Dolaysıyla eldeki davanın belirsiz alacak davası olarak kabulü mümkün değildir. Kaldı ki, davaya konu alacağın miktarı davacı tarafından belirlenebilir nitelikte olduğundan eldeki uyuşmazlık belirsiz alacak davasına konu olabilecek nitelikte değildir. Kısmi davada, alacağın kalanının talep edilebilmesi için ya buna karşı tarafın muvafakat etmesi gerekir ya da davanın ıslah edilmesi gerekir. Kısmi davada talep artırılması şeklinde bir düzenleme veya uygulama söz konusu değildir.Davacı taraf, 21/01/2016 tarihli celsede 128.000,00 Euro üzerinden davanın karara bağlanmasını talep etmiş ise de, davanın ıslah edildiği beyan edilmediği gibi celse tarihi itibariyle ıslah harcı da yatırılmış değildir. Dolayısıyla 21/01/2016 tarihli celsedeki davacı beyanının ıslah olarak kabulü mümkün değildir. 18/04/2016 tarihinde tamamlama harcı olarak harç yatırılmış olmakla birlikte, davacı 12/07/2018 tarihli celsede ıslah beyanında bulunmuştur. Davalı ise aynı celsede ıslah edilen kısma ilişkin olarak zamanaşımı define dayanmıştır.Taraflar arasındaki ihtilaf acentelik sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Gerek 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 126. Maddesinde, gerekse 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun 147. Maddesinde acentelik sözleşmelerinden kaynaklanan alacaklar için 5(beş) yıllık zamanaşımının uygulanacağı düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere göre eldeki dava da 5 yıllık zamanaşımına tabidir.Kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir. Bu halde, dava edilmeyen kısım için zamanaşımı işlemeye devam eder.Somut olayda, dava, 31/12/2010 tarihinde 10.000,00 Euro’nun tahsili istemiyle açılmış olup, bu miktar itibariyle zamanaşımı kesilmiş olmakla birlikte, ıslah yapıldığı 12/07/2018 tarihi itibariyle ıslaha konu alacak tutarı zamanaşımına uğramıştır.Davaya konu edilen alacağın ıslahla arttırılan kısmı zamanaşımına uğramış olup, yargılama sonuçlanmadan kısmen karar verilmesi mümkün değildir. Kaldı ki zamanaşımının ıslah tarihi itibariyle karara bağlanmaması sonuca etkili değildir.Dava konusu alacak fazlaya dair haklar saklı tutularak ve kısmi dava şeklinde talep edildiğinden zamanaşımı süresi dava dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat yönünden dava tarihi itibariyle kesilerek, bakiye alacak miktarı yönünden işlemeye devam edecektir. Hal böyle olunca, davacının ıslahına karşı davalı vekilince süresi içinde sunulan zamanaşımı def’ilerin değerlendirilerek, alacak istemine dair dava dilekçesinde talep edilen miktarla sınırlı olarak bir karar verilmesi gerekir. Islaha karşı süresi içerisinde yapılan zamanaşımı savunması, savunmanın genişletilmesi niteliğinde olmayıp, davacının muvafakatine de bağlı değildir.Bilirkişi raporuna göre, sözleşmenin 5. Maddesine göre 124.441,93 Euro; sözleşmenin tadil edildiğinin kabul edilmesi halinde 15.000,00 Euro davacı alacağının bulunduğu hesaplanmıştır. Zamanaşımını uğrayan kısım dışında dava konusu edilen tutar ise 10.000,00 Euro olup, mahkemece bu tutar üzerinden davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı ve davalı vekillerinin yerinde görülmeyen istinaf başvurularının ayrı ayrı reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davalı tarafından başvuru sırasında peşin olarak yatırılan 349,10 TL harcın, işin hitamında alınması gerekli olan 1.396,05 TL harçtan mahsubu ile bakiye 1.046,95 TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 4-Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 5-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.20/09/2022