Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/811 E. 2022/230 K. 24.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/811
KARAR NO: 2022/230
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/05/2019
NUMARASI: 2015/1085 Esas – 2019/523 Karar
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 24/02/2022
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA : Davacı vekili, müvekkilinin 60 yıldır inşaat ve iş makineleri sektöründe faaliyet gösterdiğini, sektörde önde gelen markaların Türkiye distribütörlüğünü yaptığını, 2014 yılından itibaren distribütörlüğü yapılan bir kısım firmalar tarafından distribütörülük anlaşmalarınınb sonlandırıldığına ilişkin ihtarnameler gönderildiğini, fesih ihtarlarının müvekkili ile aynı sektörde faaliyet göstermeye başlayan dava dışı … A.Ş’nin sicile tescili ile aynı döneme denk geldiğini, söz konusu firmanın haksız rekabet niteliğindeki faaliyetlerine başladığını ve faaliyetinin halen devam ettiğini ve haksız rekabetine ilişkin görülmekte olan mevcut dava bulunduğunu, davalı ile müvekkili arasında 25/10/2005 tarihinde hizmet akdinin imzalandığını, davalının müvekkili nezdinde yedek parça satış temsilcisi olarak görev yaptığını, davalının 22/09/2014 tarihinde emeklilik bakımından hak ettiği tazminatları da tahsil etmek suretiyle müvekkili nezdindeki işinden istifa ettiğini ve akabinde dava dışı rakip firmada çalışmaya başladığını, davalının satış temsilcisi olması sebebiyle ticari sır niteliğindeki yedek parçaların envanter durumları ile maliyeti ve satış fiyatlarına ilişkin bilgilere sahip olduğunu, davalı ile imzalanan 25/10/2005 tarihli sözleşmenin 4.maddesinde rekabet etme yasağının düzenlendiğini ancak davalı ile aynı dönemde 66 çalışanın beraberce istifa ederek söz konusu maddeye aykırı davrandığı, bu nedenle maddede belirlenen cezai şart bedelinden sorumlu olduğunu ileri sürerek sözleşmede belirtilen 5.000 Usd cezai şarttan fazlaya ilişkin hakları saklı kamak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL cezai şartın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 05/04/2019 tarihinde harçlandırdığı bila tarihli ıslah dilekçesi ile talep miktarını 18.238,50 TL artırarak 28.238,50 TL’ye hükmedilmesini istemiştir.
CEVAP: Davalı vekili, davacı şirketin mali ve finansal açıdan durumunun son yıllarda hızla düşüş gösterdiğini, bu nedenle küçülme kararı aldığını, bu kapsamda işçi ve personel azalımı yoluna gittiğini, birçok çalışanın iş akdinin “yurt dışı markalarında yaşanan azalma sebep gösterilerek” feshedildiği, bir kısım çalışanların ise mali haklarının (ücret, prim vs.) zamanında ve tam olarak ödenmemesi gibi fınansal zorluklar ve gelecek endişesi yüzünden davacı şirketten ayrılmak zorunda kaldığını, işten ayrılmasının haklı nedene dayandığının kabulü gerektiğini, distribütör firmaların müvekkilinin eylemi neticesinde … şirketine geçmediğini, tam aksine bu markaların davacı şirket tarafından kaybedilmesinin davalının istifa tarihinden çok önceki bir tarihte oluştuğunu ve bunun nedeninin davacı şirketin yönetimsel hatalarından kaynaklandığını, dava dışı şirketin rakip firma olarak kabul edilmeyeceğini, müvekkilinin satış temsilcisi olması sebebiyle davacının ticari sırlarını bilmesi veya stratejik bilgilere ulaşması gibi bir durumu söz konusu olmadığını, davacıyı zarara uğratma tehlikesinin bulunmadığını, rekabet yasağının yer, zaman veya işin türü bakımından sınırlı olarak kararlaştırılmadığındab geçersiz olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, coğrafi sınırlamaya ilişkin Kanun maddesinin sözleşmeler bakımından kesin hükümsüzlük nedeni olarak değerlendirilemeyeceği, hakimin müdahalesi ile giderilebilecek nitelikte olduğu, davacının ve davalının işe başladığı dava dışı … şirketinin merkezinin İstanbul olduğu, bu hali ile coğrafi sınırlamanın İstanbul ili ile sınırlandırılması gerektiği kanaatine varılarak davalının sözleşmenin geçersizliğine ilişkin savunmasına itibar edilmediği, davanın esası bakımından; toplanan deliller ve yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde, davacı şirketin davalı tarafça savunulduğu gibi küçülmeye gittiğine dair herhangi bir delilin bulunmadığı, davalının işten ayrıldığı 2014 yılına kadar davacının kar etmekte iken 2014 ve devamı niteliğindeki 2015 yılında zarar ettiği, dolayısıyla da davalının savunmasının iş akdinin feshi için haklı neden oluşturmadığı, davalı işten ayrıldıktan sonra, davacının distribütörü olduğu firmaların dava dışı şirketin kurulumu ile aynı dönemde davacı ile olan sözleşmelerini feshetmeye başladıkları, her ne kadar davalı tarafça distribütörlük sözleşmelerinin feshi nedeniyle davalının işe başladığı dava dışı şirketin rakip olarak kabul edilemeyeceği savunulmuş ise de, dava dışı şirket ile davacının faaliyet alanının aynı olması sebebiyle rakip firma kabul edilmeleri gerektiği, davalının taraflarca kararlaştırılan sözleşme kapsamında belirlenen rakip firmada çalışmama şartını ihlal ettiği gibi davacı firmada yedek satış temsilcisi olarak çalışması nedeniyle yedek parçalara ilişkin müşteri portföyünü bildiği ve yedek parçalara ilişkin maliyet ve satış bedelleri hakkında da bilgi sahibi olduğu, dolayısıyla söz konusu bilgileri kullanmak suretiyle davacıya zarar verme ihtimalinin bulunduğu dolayısıyla da sözleşme hükmüne aykırı davrandığı ve cezai şarttan sorumlu olduğu, bununla birlikte davalının mali durumu dikkate alındığında belirlenen cezai şartın fahiş olduğu ve %25 oranında indirim uygulandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 21.178,00 TL cezai şartın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; TBK 420/1 maddesi uyarınca hizmet sözleşmelerine sadece işçi “aleyhine” konulan ceza koşulu geçersiz olduğunu, distribütürlük sözleşmelerinin davacı şirketin finansal yetersizlik sebebi ile feshedildiğini, müvekkilinin işten ayrılması ile ilgisinin bulunmadığını, küçülmeye giden davacının çok sayıda personeli işten çıkardığını, bir kısım personelde gelecek kaygısı nedeniyle iş arıyışına girmek ve işten ayrılmak zorunda kaldığını, haklı nedenlerle istifa edilmek durumunda kalındığını, sırf tazminat ödememek veyahut işe iade davası ile karşı karşıya kalmamak için söz konusu personelin fesih sürecini kendi oluşturan davacı şirketin söz konusu davayı açmasının kötü niyetin göstergesi olduğunu, davacı şirketin dava dışı … ile rekabet ortamının bulunmadığını, her iki şirketin faaliyet alanı kesinlikle farklı olup, farklı teknoloji ve farklı markalarda ürün satışı yaptıklarını, müvekkilinin davacı şirkette “Yedek Parça Müdürü” olarak çalıştığını, görev tanımı davacı şirketin ticari sırlarına vakıf olmaya imkan tanımadığını, davacıyı zarara uğratma tehlikesinin de bulunmadığını, bunun somut delille ispatlanması gerektiğini, iş sözleşmesinin 4. Maddesinde yer alan rekabet yasağı düzenlemesi zorunlu unsur olan “yer” ve “konu” açısından bir sınır içermediğinden geçersiz olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, işçinin rekabet yasağını ihlal etmiş olması nedeniyle, rekabet etmeme sözleşmesinde yer alan ceza koşulu alacağının tahsili istemine ilişkindir. Davacı, davalı ile aralarında imzalanan 25/10/2005 tarihli hizmet sözleşmesi gereğince, davalının davacı şirkette yedek parça satış temsilcisi olarak çalışmakta iken, kendi isteğiyle 22/09/2014 tarihinde istifa ederek işten ayrıldığını, akabinde, davacı şirketin rakibi olan ve aynı yerde faaliyet gösteren davalı şirkette çalışmaya başladığını, rekabet yasağı kaydını ihlal nedeniyle, cezai şart alacağının doğduğunu iddia ederek cezai şart alacağın tahsilini istemiş, davalı ise, küçülmeye giden davacı şirketin çok sayıda personeli işten çıkarttığını ve bir kısım personelin de gelecek kaygısı nedeni ile işten ayrılmak zorunda kaldığını, haklı nedenle istifa ettiğini, dava dışı … firmasının rakip firma olmadığını, rekabet etmeme sözleşmesinin kanuni şartları haiz olmadığından geçersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında imzalanan 25/10/2005 tarihli hizmet akdinin 4.maddesinin (d) bendinde ” Çalışan sözleşmenin her ne sebeple olursa olsun sona ermesini müteakip 12 (on iki) aylık bir süre içinde ister işini kurmak ister işverenin rakiplerinden birine katılmak sureliyle benzer faaliyetlerde bulunmaktan kaçınacaktır. Çalışan, bu hususa aykırı davranışlarda 5.000 (Beş bin) Amerikan Doları cezai şart/tazminat ödemeyi gayri kabili rucu kabul ve taahhüt ettiği” şeklinde düzenlemesine yer almaktadır. Taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi 25/10/2005 tarihli olup 818 sayılı BK yürürlükteyken imzalanmıştır. Ancak, davalı, 22/09/2014 tarihinde yani 6098 sayılı TBK yürürlüğe girdikten sonra hizmet akdini istifa suretiyle sona erdirmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1.maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükteyken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır”. Yine aynı Kanun’un 4.maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır”. Taraflar arasında 818 sayılı BK yürürlükte olduğu dönemde akdedilen hizmet sözleşmesinde; işçinin, işten ayrıldığı takdirde 12 ay süreyle rekabet etmeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır. Sözleşmenin bu hükmü, davalının işten ayrıldığı 2014 yılında hüküm doğurmaya başlamıştır. Bu durumda, 6101 sayılı Yasa’nın 4.maddesindeki düzenleme dikkate alınarak dava konusu rekabet yasağı ve ceazi şarta ilişkin sözleşme hükmü konusunda Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanmalıdır (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/6975 E.- 2016/2969 K.sayılı, 16.03.2016 tarihli emsal kararı). Taraflar arasındaki sözleşmenin hem hizmet ilişkisinin devamı sürecinde geçerli olan bir hizmet sözleşmesini, hem de hizmet sözleşmesi sona erdirdikten sonra da yükümlülükler öngören bir rekabet etmeme sözleşmesini ihtiva ettiğinin kabulü gerekir. Bu durumda, hizmet sözleşmelerinde sadece işçi aleyhine konulan cezai şart hükümlerin geçersiz olduğunu hüküm altına alan TBK’nın 420. maddesinin taraflar arasındaki sözleşme kapsamında yer alan rekabet etmeme sözleşmesine de uygulanması söz konusu olmadığından, davalının bu yöndeki istinaf sebebi yerinde değildir (Yargıtay 11 HD, 2017/3977 K. 2019/990 T. 11.2.2019 tarihli kararı). Olaya uygulanması gereken TBK.’nın 445/1.maddesi uyarınca, “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğine hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde, yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz”. Aynı maddenin 2.fıkrasına göre ise “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve iş verenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir”. TBK.’nın 445.maddesinde düzenlenen geçersizlik hali özel norm niteliğinde olup kesin hükümsüzlük olarak değerlendirilemez. Hakimin müdahalesi ile giderilebilecek bir hükümsüzlük hali olduğunun kabulü gerekir (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/12450 E – 2016/6672 K.sayılı, 16.06.2016 tarihli kararı). Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, davalının davacıya ait işyerinde yedek parça satış temsilcisi olarak çalışmakta iken istifa sonucu işten ayrıldığı, akabinde davacı ile aynı konuda ve yerde faaliyet gösteren dava dışı … şirketinde işe başladığı hususunda ihtilaf olmayıp, davacı şirketin işten ayrılmalar öncesinde kar etmekte iken akabinde zarara geçtiği bilirkişilerce yapılan mali incelemelerde tesbit edildiği gibi, istifa dilekçesinde herhangi bir neden gösterilmediği, davalının işten ayrılmasında, davacının ekonomik küçülmeye girdiği, ekonomik sıkıntılar nedeniyle işçilik haklarını ödemekte güçlük yaşadığı, bu nedenle işten ayrılmak zorunda kalındığı ileri sürülmüş ise de, dosyada alınan bilirkişi raporu içeriğine göre, davalıların çalıştığı dönemde davacı şirketin ekonomik darboğazda olmadığı, bilançosunun iyi durumda olduğu, davalılara maaş ödemelerinin tam olarak ve zamanında yapıldığının anlaşıldığı, davacının başka işçileri işten çıkarmasının söz konusu olmayıp, toplu işçi istifaların olduğu gözetildiğinde, davalının davacıdan kaynaklanan haklı sebeplerle işten ayrıldığına dair savunmasını dosya kapsamı itibariyle kanıtlayamamıştır. Rekabet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için coğrafi sınırlama yapılması zorunlu olmakla birlikte eğer sınırlama yapılmamışsa coğrafi sınır tüm Türkiye’dir. Dava konusu sözleşmede coğrafi sınırın kapsamı, Türkiye coğrafi bölgelerinin tamamını kapsadığından TBK.’nın 445/2.maddesi uyarınca hakim tarafından kapsam olarak yani coğrafi sınır yönünden sınırlandırılmalıdır. Sınırlandırma yapılırken davalının davacı nezdinde çalıştığı il sınırlarının esas alınması hakkaniyete uygun görülmüştür. Davalı, İstanbul’da davacı iş yerinde çalışırken, rekabet yasağı sözleşmesini imzaladığına göre, rekabet yasağı hükmünün İstanbul ili için geçerli olduğunun kabulü gerekir. Davalı İstanbul’daki çalışması için rekabet etmeme taahhüdünde bulunduğuna ve işten ayrıldıktan sonra da İstanbul’da aynı faaliyet kolunda faaliyet gösteren dava dışı … şirketinde işe başladığına göre, rekabet yasağı hükmünün geçersiz olduğunun ileri sürülmesi aynı zamanda TMK.’nın 2.maddesine de aykırıdır. Diğer yandan, davalının davacı şirkette “İstanbul Bölge Yedek Parça Satış Temsilcisi” pozisyonunda çalışmakta iken, istifa sonucu işten ayrılarak dava dışı … şirketinde benzer pozisyonda işe başladığı tarafların kabulünde olduğuna göre, davalının davacıyla aynı faaliyet kolundaki, aynı müşteri portföyü ile iş yapan … Şirketinde benzer pozisyonda çalışmakla rekabet yasağını ihlal ettiğinin kabulü gerekir. Zira, davacı şirketteki pozisyonu itibariyle ortak müşteri portföyü ve benzer ürün isim ve içerik bilgilerine sahip olan davalı işçinin, davacı şirketin gizli bilgilerine sahip olarak, ekonomik alanda davacı şirketi önemli ölçüde zarar yönünde etkileyebileceği sonuç ve kanaati hasıl olmakla somut olayda davalı işçinin rekabet yasağını ihlal ettiğinden davacının cezai şart talebi yerindedir (Yargıtay 11. H.D.’nin 2015/8396 E. – 2016/3470 K. sayılı, 30.03.2016 tarihli kararı). Açıklanan bu nedenlerle, davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1.b.1 maddesi uyarıca, esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı tarafından başvuru sırasında peşin olarak yatırılan 361,66-TL harcın, alınması gerekli olan 1.446,67-TL harçtan mahsubu ile bakiye 1.085,01-TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)a. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 24/02/2022