Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/796 E. 2022/455 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/796
KARAR NO: 2022/455
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/05/2019
NUMARASI: 2017/828 Esas-2019/389 Karar
DAVA: Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/04/2022
İlk derece mahkemesince verilen davanın reddine yönelik hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili; müvekkilinin dava dışı … Ltd. Şti.’nin 27.12.2007 ile 25.07.2014 tarihleri arasında ortağı olmakla birlikte sonrasında hissesini …’ya devrederek ortaklıktan ayrıldığı, adı geçen şirketin banka ile imzaladığı 30.07.2012 tarihli genel kredi sözleşmesine kefil olduğu, aradan geçen süre zarfında kullanılan kredilerin ödenmiş olması gerektiği, 2012 yılındaki genel kredi sözleşmesindeki alacağın 2017 yılında takip konusu yapıldığı, 31.07.2012 tanzim tarihli 4.000.000 bedelli senede de müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imza attığı, sözleşme kapsamında kullandırılan kredilerin ödendiği başkaca bir sözleşmede de imzasının olmadığı, banka tarafından 4.000.000-TL senedin İstanbul …İcra Dairesinin … E.sayılı dosyasında takip konusu yapıldığını belirterek icra takibinden davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; dava konusu yapılan sözleşmenin çerçeve sözleşmesi olduğu, karşılığında da tahsil amacı ile senet verildiği, söz konusu senedin teminat senedi niteliğinde olmadığı, kredi borcunun ödenmesi amacıyla verilmiş bir senet olup, davacının teminat senedi iddiasını ispat etmekle yükümlü olduğu, taraflar arasındaki ticari ilişkinin sona ermediği, imzalanan sözleşmelerin genel kredi sözleşmeleri olup, genel mahiyette ve bütün kredileri kapsadığı ve süresiz olduğu, bu nedenle sözleşmedeki kefaletlerin, kefillerin kefaletten vazgeçtiklerini bankaya bildirmedikleri sürece tüm kredi işlemleri için ve süresiz olarak geçerli olduğu gibi borcun da ödenmediği, davacı kefilin kredilerden dolayı sorumluluğunun devam ettiği ayrıca davacı tarafın şirketteki hisselerini devrettikten veya ilk kullandırılan kredi sona erdikten sonra kefil tarafından bankaya herhangi bir ihtar da gönderilmediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece benimsenen kök ve ek rapor doğrultusunda; davalı/temlik eden bankanın Samandıra Şubesi ile dava dışı asıl borçlu ……Tic.Ltd.Şti arasında 12/01/2011 tarihinde Şirket Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesi ve 31/07/2012 tarihinde 3.000.000,00 TL limitli Genel Kredi Sözleşmesi imzalanarak dava dışı asıl borçlu şirkete krediler kullandırıldığı, davacının da söz konusu sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzalayarak tüm borçlardan 4.000.000,00 TL kefalet limiti kapsamında sorumlu olduğu, davalı/temlik eden banka tarafından sözleşme konusu borcun ödenmemesi sebebiyle dava dışı asıl borçlu ve davacı kefile Kartal …Noterliği’nin 10/04/2017 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesinin keşide edilerek borcun ödenmesinin ihtar edildiği, keşide edilen ihtarnameye rağmen borcun ödenmemesi üzerine İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takibe geçildiği, başlatılan takibe davacı tarafından itiraz edilmemesi üzerine takibin kesinleştiği, davacının icra dosyası sebebi ile borçlu olmadığını iddia ederek işbu menfi tespit davasını açtığı, her ne kadar davacı tarafından, dava dışı şirketin kefil olduğu genel kredi sözleşmesinde borcun ödendiği ve borcun kapanması ile kefaletinin sona erdiği, bundan sonra da dava dışı şirketin ortaklığından ayrıldığı, bu nedenle kefalet ilişkisinin sona erdiğinden bahisle icra dosyası sebebi ile borçlu olmadığı ileri sürülerek menfi tespit isteminde bulunulmuş ise de; davacı tarafından verilen kefaletin kapsamının “müteselsil kefaletin işbu kefalet tarihinden önce doğmuş krediler de dahil olmak üzere ileride doğması muhtemel borçları da kapsayacağı” hükmünü içerdiği, bu kapsamda davacının kefaletinin devam ettiği, yine davacının şirket ortaklığından ayrılmasının kefaleti sonlandırmayacağı, davacının şirket ortağı olarak değil müşterek ve müteselsil kefil olarak sözleşmeyi imzaladığından kefalet limiti dahilinde sorumluluğunun devam ettiği, yine davalı banka tarafından kullandırılan kredinin davacının kefaleti ile imzalanan Genel Kredi Sözleşmesi uyarınca verildiği, bilirkişi raporuna göre de 26/09/2017 dava tarihi itibari ile davalı tarafın toplam 1.299.551,38 TL alacaklı olduğu, davacının da kefaleti kapsamında bu miktardan sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesiyle; hükme dayanak bilirkişi raporunda yapılan hesaplamalara yönelik itirazların giderilmediği, davalı tarafın savunmalarını kabul anlamına gelmemekle birlikte, zamanaşımına uğramış faizinde alacak hesabına dahil edilmesinin hukuka aykırı olduğu, bilirkişi ek raporunda, % 33.12 temerrüt faiz oranında hesaplama yapıldığı oysa % 33.12 temerrüt faiz oranının sözleşmesel bir dayanağı olmadığı gibi bir an için aksi düşünülecek olsa bile %33.12 temerrüt faiz oranının gabin niteliğinde olduğundan hukuken geçersiz olduğu, faizin başlangıcına yönelik bilirkişi tespiti ve bu doğrultuda oluşturulan hükmün de hukuka aykırı olduğu, Müvekkilinin dava dışı asıl borçlu şirketin 27.12.2007 ile 25.07.2014 tarihleri arasında ortağı olup, sonrasında ise şirket ortaklığından ayrılarak şirket hissesini …’ya devrettiği, müvekkilinin asıl borçlu şirketin finansman ihtiyacını karşılamak üzere davalı bankanın genel kredi sözleşmesine kefil olduğuve sözleşme kapsamında 31.07.2012 tanzim tarihli boş senede müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imza attığı, Dava dışı şirketin genel kredi sözleşmesi kapsamında kullanmış olduğu ticari krediyi ödendiği ve kredinin kapamasının yapıldığı, taraflar arasında yapılan genel kredi sözleşmesinin sonlandığı, Davalı banka ile asıl borçlu şirket arasında herhangi bir borç ve sorumluluk kalmadığından genel kredi sözleşmesine kefil olan müvekkili yönünden borç kalmadığı, kredinin kapanması ile müvekkilinin kefilliğinin sona erdiği, kefilliğin sona ermesinden sonra davalı banka ile dava dışı … şirketi arasında müvekkilinin kefil olmadığı başka bir genel kredi sözleşmesi imzalanmışsa, müvekkilinin bu sözleşmeden de sorumlu olmayacağı,Müvekkili hakkındaki icra takibi dayanağı genel kredi sözleşmesinin imzalanma tarihinin 2012 yılı olduğu, genel kredi sözleşmesinin icra takibine konulma yılının ise 2017 tarihi olduğu, aradan geçen süre zarfında genel kredi sözleşmesinin kapatılmış olacağının açık olduğu, aradan geçen uzun sürenin bilirkişi raporunda ve hükümde değerlendirilmediği, davalı banka ile dava dışı şirketin kredi sözleşmesinin sonlanması sebebi ile müvekkilinin müşterek borçlu müteselsil kefilliğinin de sonlandığı, Dava konusu senedin bedelsiz olduğu, bu sebeple müvekkilinin iş bu senetten dolayı sorumluluğunun olmadığı zira kambiyo taahhüdünün doğumunda üç aşamadan meydana gelen bir süreç olduğu, ilkinin, taraflar arasındaki bir borçlar hukuku sözleşmesi olarak nitelenen ve satış, ödünç, ya da hatır ilişkisi gibi farklı şekillerde tezahür edebilen temel ilişki olduğu, bu temel ilişkiden doğan para borcunun ifasına yönelik bir kambiyo senedi düzenlenmesi konusunda taraflar arasında yapılan ifa anlaşmasının, kambiyo taahhüdünün doğumuna giden yolda ikinci basamağı oluşturduğu, kambiyo senedinin düzenlenip lehtara teslim edilmesi ile birlikte, taraflar arasında temel ilişkiden ayrı bir kambiyo ilişkisinin de doğduğu ancak mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunulması kendiliğinden borcun yenilenmesi sayılmayacağından kambiyo senedinin kural olarak ifa uğruna verildiğinin kabul edileceği, bu durumun zorunlu bir sonucu olarak temel ilişki ile kambiyo ilişkisi varlıklarını birlikte sürdürse de, kambiyo ilişkisi mevcut iken temel ilişkiden doğan alacağın ayrıca talep edilmesinin mümkün olmadığı, görüldüğü üzere, geçerli bir kambiyo taahhüdünün varlığının kabulü, teslim sözleşmesinin varlığına ve geçerliliğine bağlı olduğu dolayısıyla teslim sözleşmesinin bulunmaması veya sonradan geçersiz hale gelmesi durumunda bir kambiyo taahhüdünün varlığından veya geçerliliğinden söz edilemeyeceği, o halde sırf kambiyo evrakının alacaklı addedilmek için yeterli olmadığı, kambiyo evrakının doğumuna sebep olan temel ilişkinin geçersiz hale gelmesiyle kambiyo evrakının da, kambiyo vasfını yitireceği ve bedelsiz hale geleceği, taraflar arasındaki kredi sözleşmesinin sonlandığı, bu durumda, senedin bedelsiz hale geldiği, bilirkişi ek raporunda ve mahkeme hükmünde senedin hukuki durumunun yeterince incelenmediğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, İİK 72. maddesine dayalı menfi tespit davasıdır. İlk derece mahkemesince, yukarıda yazılı gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı, davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru sebepleriyle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık yönüyle re’sen yapılmıştır. Davacı taraf, 2012 tarihli genel kredi sözleşmesine kefil olarak imza attığı ancak asıl borçlu şirketteki hisseleri devredip, ortaklıktan ayrıldığı gibi şirket tarafından kullanılan kredilerin ödenerek kapatıldığı başkaca sözleşmede imzası olmadığından sorumlu olmayacağı bankaya verilen senedin de bedelsiz olduğunu ileri sürmüş, davalı ise, davacının kefil olduğu genel kredi sözleşmesine göre kullandırılan kredinin ödenmediği, senedin bedelsiz olmadığını savunmuştur. Dava dilekçesinde, müteselsil kefil olarak imzalanan 2012 tanzim tarihli senedin kambiyo takibine konu edildiği belirtilmişse de; davaya esas icra dosyasındaki takibin kambiyo senedine dayalı takip olmayıp, genel kredi sözleşmesine dayalı ilamsız icra takibi olduğu gibi 02.05.2018 tarihli ön inceleme duruşmasında; davacı vekilince; davanın, davacının kefil olduğu kredi sözleşmesi uyarınca kullanılan kredilerin ödenmiş olması sebebiyle icra dosyasından borçlu olmadığının tespitine yönelik menfi tespit davası olduğu yönündeki beyanının, 6100 sayılı HMK’nın 140/3. maddesindeki, tahkikatın, taraflarca imzalanan ön inceleme duruşma tutanağı esas alınarak yürütüleceği hükmü birlikte değerlendirildiğinde; iş bu davanın, kambiyo senedine yönelik bir dava olmayıp genel kredi sözleşmesine dayalı icra takibinden borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkin olduğu sonucuna varılmıştır. Davacı ile dava dışı asıl borçlu şirket arasında akdedilen 31.07.2012 tarihli genel kredi sözleşmesinde davacının 4.000.000-TL limitle müteselsil kefil olduğu ve kefaletinin, TBK hükümlerine göre, geçerli olduğu ihtilafsızdır. Mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda açıklandığı üzere; dava konusu kredinin davacının müteselsil kefil olduğu genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan, borçlu cari hesap kredisi, iki ayrı destek ve iskonto kredisinden ibaret olup, icra takibine konu edilen gayri nakdi alacağın, kredi kartı üyelik sözleşmesine göre kullandırılan kredi ile mevduat kredisinin diğer borçludan talep edilmiş olup, davacı kefilden talep edilmediği, kredilerin geri ödemesi yapılmadığından, banka tarafından hesabın 10.04.2017 tarihinde kat edildiği ve kat tarihi ihtarının davalıya tebliğ tarihi ve verilen ödeme süresine göre, davalının 12.04.2017 tarihinde temerrüde düştüğü ve genel kredi sözleşmesinin 10.maddesine uygun olarak belirlenen ve davalının talebinden daha düşük oranda olan temerrüt faizinin uygulanması ile takip tarihi ve dava tarihi itibarıyla davacının bankaya borçlu bulunduğu anlaşıldığı gibi yine banka kayıtlarından, dava dışı asıl borçlu ile banka arasında davacının müteselsil kefil olduğu genel kredi sözleşmesinden başka bir sözleşme olmadığı ve anılan sözleşme kapsamında kullandırılan kredinin geri ödemesinin yapılmadığının tespit edildiği, davacının, asıl borçlu şirketteki hisselerini devrederek ortaklıktan ayrılması da genel kredi sözleşmesindeki kefaletini sona erdirmeyeceği tartışmasız olduğundan, mahkemece toplanan deliller, yapılan yargılama ve banka kayıtlarının incelenmesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporu doğrultusunda yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından; davacı vekilinin dayandığı nedenlere göre, yerinde olmayan istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Başlangıçta alınması gerekli olan 80,70-TL istinaf karar harcı ile 220,70 TL istinaf kanun yoluna başvuru harcının davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf gider avansından kullanılmayan kısmının; HMK.’nın 333. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesince davacıya iadesine, 5- Gerekçeli kararın HMK.’nın 359-(4) maddesi uyarınca taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK ‘nın 361/1. maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay İlgili Hukuk Dairesi’ne temyiz yasa yolu açık olmak üzere oybirliği ile oybirliği ile karar verildi. 14/04/2022