Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/785 E. 2022/311 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/785
KARAR NO: 2022/311
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/05/2019
NUMARASI: 2016/241 Esas – 2019/447 Karar
DAVA: Alacak(Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/03/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin mülkiyeti kendisine ait Balıkesir, Havran İlçesi, … Mahallesi, … Mevkii … Ada, … Parsel’de kayıtlı akaryakıt istasyonunda … A.Ş. bayii olarak faaliyet göstermek üzere 18.09.2015 tarihli ve 5 yıl süreli istasyonlu Bayilik Sözleşmesi ile Yatırım Çerçeve Sözleşmesi imzalandığını, davalının 5 yıllık sözleşmenin daha ikinci ayı bile dolmadan, müvekkili şirkete gönderdiği 09.11.2015 tarih ve … yevmiye no.lu ihtarname ile “Yatırım Çerçeve Sözleşmesi’nin 4 numaralı Eki ile istasyona … tarafından bazı yatırım ve iyileştirmelerin yapılmasının kararlaştırıldığını, ancak …’nun bu edimlerini ifa anlamında herhangi bir ayni ya da nakdi ödeme ya da satış/ kâr arttırıcı ödeme yapmadığını ve hiçbir taahhüdünü yerine getirmediğini, bu sebeple taraflar arasında akdedilmiş olan tüm sözleşmeleri tek taraflı olarak feshettiğini” bildirdiğini, davalı şirketin, sözleşmeyi süresinden çok önce ve haksız olarak feshettiğini, davalının gerekçe olarak ileri sürdüğü iddiaların tümünün gerçeğe aykırı olup haklı bir fesih nedeni olmadığını, davalı şirketin, basiretli bir tacir gibi davranmadığını, müvekkili ile akdettiği bayilik ilişkisine 09.11.2015 tarihinde haklı bir neden olmaksızın son verdiğini, o tarihten beri dava dışı … Dağıtım A.Ş. unvanlı dağıtıcının bayiliğini yaptığını, yatırım Çerçeve Sözleşmesinin 10.3. maddesinde, sözleşmenin sona ermesinin sonuçlarının hükme bağlandığını, anılan maddeye göre “Yatırım Çerçeve Sözleşmesi veya Bayilik Sözleşmesi’nin Bayi tarafından herhangi bir nedenle feshedilmesi halinde Bayi tarafından …’ya 50.000-$ (Ellibin Dolar) tutarında cezai şart ödeneceğini, davalının, sözleşmenin 5 yıllık süresinin sadece 52 gününü tamamlayıp, daha geriye 4 yıl 10 ay 9 günlük süre var iken sözleşmeyi haksız surette feshetmesinden dolayı müvekkili … A.Ş.’nin son derece önemli miktarda bir kârdan mahrum olduğunu, davalı şirket sözleşmeyi feshetmese idi müvekkili şirketin Kasım 2015 ile sözleşmenin süre sonu olan 2020 Eylül dönemi için tahmini olarak 1.094.300 TL kâr elde edebileceğini, davalının müvekkili nezdindeki 25.000 TL bedelli banka teminat mektubu, davalının ileride tahakkuk edecek borcundan mahsup edilmek üzere 03.03.2016 tarihinde tazmin edildiğini, bu nedenle, ceza-i şart ve kâr mahrumiyeti hesaplaması sonucunda tespit edilecek müvekkili alacağından 25.000 TL’nin mahsup edilmesi gerekeceğini, Katma Değer Vergisi Yasası’nın “Matraha Dâhil Olan Unsurlar” başlıklı 24.maddesinin “c” bendinde faiz ve vade farkının KDV matrahına dâhil olduğunun açıkça belirtildiğini, bu itibarla, hesaplanacak faiz tutarının %18 oranında KDV’siyle beraber müvekkiline ödenmesine hükmedilmesi gerektiğini, 1.094,300 TL tutarındaki kâr mahrumiyetinin, fazlaya dair her türlü dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 50.000 TL’lik kısmının, dava tarihinden itibaren, avans faizi ve faizin %18 KDV’si ile beraber davalıdan tahsili ile kendilerine ödenmesini, 50.000 ABD Doları tutarındaki ceza şartının, dava tarihinden itibaren, bankaların 1 yıl vadeli ABD Doları hesaplarına uyguladıkları en yüksek faizi ve faizin % 18 KDV’si ile beraber davalıdan tahsili ile kendilerine ödenmesini, tüm yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin de davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirketin, … kurumsal kimliği altında … mah. … cad.No: … Havran-Balıkesir adresinde petrol, otogaz (LPG) ile petrol ürünleri satışı yapmakta iken önceki bayilik sözleşmesinin süresinin dolmasına 6 ay kala davalının tek yanlı hazırladığı, genel olarak koşulları müzakereye açık olmayan bayilik anlaşmaları önüne konulduğunu, dava dilekçesinde yer aldığı gibi 18.09.2015 tarihi yazılmış olan …-B versiyon İstasyonlu Bayilik Sözleşmesi ile zorunlu olduğu belirtilen başka sözleşmeler imzalatıldığını, sözleşmeler 4-5 ay önce müvekkiline tarihsiz imzalatıldığını, usulün hep böyle olduğunu, yeni sözleşmelerdeki gelir sağlayıcı hükümlerin uygulanabilmesi için, tarihsiz ama imzalı sözleşme olması gerektiğinin dayatıldığını, sözü edilen sözleşmenin tarihi önceki bayilik sözleşmesinin bitiminden sonraya gelen bir tarihe gelecek biçimde yazıldığını, buna ilişkin davacının Balıkesir … Müdürü ünvanlı … adlı kişiden gelen e postaları ekte sunduklarını, 29 Nisan ve 04 Mayıs 2015 tarihini taşıyan bu e postaların 04 Mayıs 2015 olanının ekinde ” … -İmzalı Evraklar.pdf başlıklı evrak bulunduğunu, bu e posta ekinde, davacı tarafından dosyaya sunulan “yatırım çerçeve sözleşmesi” başlıklı belge ile diğer belgeler bulunduğunu, aslından taranmış bu belgelerin üzerinde davalı şirketin imzası ve kaşesi bulunduğunu, ancak davacı şirketin imza ve kaşesine yer verilmediğini, yatırım çerçeve sözleşmesi’ nin 13. sayfasındaki tarih bölümünün boş olduğunu, davacının davalıya önceki sözleşme bitmeden çok önce, tek yanlı olarak sözleşme imzalattığını, dava açılana kadar sözleşmeyi imzalamadığı ve tarih yazmadığının ortada olduğunu, davalının bayiliğini sürdürmesi için yapılan ısrarın iki nedeni olduğunu, EPDK 2010 Petrol Piyasası Sektör Raporu’ na göre, davacı şirket, petrol ürünleri pazarındaki hâkim konumunu kaybettiğini, 01.01.2010 ile 21.12.2010 arasında 349 adet bayinin başka dağıtım şirketlerine geçtiğini, davacı bu kaçışları engellemek için davalıya, tutmayacağı vaad ve taahhütlerde bulunduğunu, Rekabet Kurulu’nun 05.03.2009 gün 09-09/186-56 sayılı kararında, 2002/2 Sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği gereğince petrol ürünleri bayiliklerinde kabul edilen muafiyetin 18.09.2010’de sona ereceğini belirttiğini, davacı, aylar öncesinden davalıya tarihsiz sözleşme imzalatmış, tebliğ ve karara uygun davrandığını göstermek için, önceki karardaki son tarih olan 18.09.2005 tarihini esas alarak 18.09.2015 de müvekkilline yeniden 5 yıllık sözleşme imzalanmış gibi gösterdiğini, böylece davalıyı 5 yıl daha başka dağıtım şirketine geçememesi için kısıtladığını, rekabeti engellediğini, davacı en başından beri piyasadaki hâkim konumunu kullanmaya çalışırken iyiniyetli olmadığını, sözleşmeler ile eklerindeki taahhütlerini yerine getirmeyen, satışları artırmaya yarayacak iyileştirmeleri yapmayan davacıya sözleşmeler ve sözleşme eklerinin feshedildiği 09.11.2015 de tebliğ edilen İstanbul Kadıköy … Noterliği’ nin 09.11.2015 gün … sayılı ihtarnamesiyle bildirildiğini, bu ihtarnamede çok sayıda belgeye imza attırılması nedeniyle, adları bilinen ya da bilinmeyen ancak imzalanmış tüm sözleşme ve eklerinin feshedildiği de bildirildiğini, İki ihtarnameye de cevap vermeyen davacının, 03 Mart 2016 günlü dilekçe ile eldeki davayı açtığını, aynı gayretin fesih karşısında ödünç sözleşmesiyle verilen ekipman ve malzemeler için gösterilmediğini, bunun üzerine Edremit 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ nin 2016/42 D.iş dosyasından adı geçenlerin teslim alınmadığı ve değerleri tespit ettirildiğini, davacıya tebliğ edilen bilirkişi raporuna karşı itiraz edilmediğini, EPDK 2010 raporundaki tabloya göre, en çok bayii … A.Ş.’ ye kaptırdığını, Rekabetin artması bakımından yararlı olan bu durum, davacıyı kaptırdığı bayilere tazminat davaları açarak yıldırmak, kaybettiği kazancını buralardan karşılamak istediğini, müvekkilinin de taahhütlerini yerine getirmekten kaçınan davacı ile ilişkisini bitirmek için sözleşmeleri feshettiğini, dilekçedeki fahiş kar kaybı ve cezai şartın indirilmesi gerektiğini talep ettiklerini, Teminat mektubu bedelinden dolayı müvekkilinin alacaklı olduğu düşüncesinde olduklarını, dava dilekçesinde yer alan kar kaybı hesabı hatalı olduğunu belirterek açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Sözleşmelerin akdedilmesinden yaklaşık 50 gün sonra davalı şirket 09.11.2015 tarihli ihtarnamesi ile, sözleşmeden doğan edimini ifa için davacıya herhangi bir süre tayin etmeden, sözleşmeleri ve eklerini doğrudan doğruya (derhal) fesih etmiştir. Karşılıklı edimleri içeren sözleşmelerde taraflardan birinin taahhütlerinden birini ya da birkaçını yerine getirmemesi halinde alacaklı, borçluya uygun bir süre tayin etmek zorundadır. Ancak tayin edilen sürenin semeresiz geçmesi halindedir ki alacaklının sözleşmeyi fesih yetkisi doğar. Süre tayini, borçlunun temerrüdü (edimlerini yerine getirmemesi) halinde, borçluya ifa için verilmiş son bir fırsattır. Somut olayda davalı bayi, kanuni süre tayini formalitesine uymadan, davacıya ifa için herhangi bir süre vermeden, sözleşmeyi doğrudan doğruya fesih etmiştir. Süre tayini formalitesine uyulmaması halinde yapılan fesih haklı bir fesih sayılamaz. Gerçi sürekli borç ilişkilerinde süre tayin etmeden, ancak olağanüstü sebeplerin vukuu halinde derhal fesih yoluna başvurulabilir; yeter ki ortada haklı bir fesih nedeni bulunsun. Sözleşmenin kurulduğu anda taraflarca öngörülemeyen ve kestirilemeyen öy 6 ay için kâr mahrumiyeti tazminatı talep edebilecektir. Davacının ikinci talebi ise 50.000 Dolar cezai şartın ödenmesine ilişkindir. Yatırım Çerçeve Sözleşmesinin 10.3.5 maddesinde bayiin sözleşmeyi haklı nedenle feshi hali hariç sözleşmenin sona ermesi halinde 50.000 Dolar cezai şart ödeyeceği öngörülmektedir. Kural olarak tacirler arasında kararlaştırılan cezai şart anlaşmalarındaki cezai şart miktarı, fahiş olduğundan bahisle tenkise tabi tutulamaz, tacir olmayan kişiler arasında hakimin takdiri ile uygulanan indirim, tacirler arasında söz konusu olmaz. Somut olaydaki uyuşmazlıkta ise taraflar ticaret şirketleridir (tacirdirler) ve kural olarak kararlaştırılan cezai şart miktarının aşırı yüksek olduğundan bahisle takdiren indirim talep edilemez. Ne var ki cezai şart miktarı davalı borçlunun ekonomik olarak yıkımına yol açabilecek kadar yüksek ise, o takdirde yerleşik Yargıtay kararlarına göre hâkim, cezai şart miktarında hakkaniyete uygun bir indirime gidebilir veya cezai şart anlaşmasını tümü ile geçersiz sayabilir. Kararlaştırılan 50.000 USD tutarındaki cezai şart miktarının davalı şirket bakımından ekonomik olarak yıkım teşkil etmesinin söz konusu olup olmadığını tesbiti için (Bilirkişi tarafından Davacı şirketin ticari defter ve belgelerinin mahallinde incelenmesi sırasında, Davalı vekilinden, davacının 50.000 TL cezai şart talebinin davalı şirketin mahvına sebep olup olmayacağının tespiti için, davalı şirketin 2013-2017 yılları arası Yıllık Gelir Vergisi Beyannameleri bilirkişi tarafından talep edilmiştir. Davalı vekili incelenmek üzere ibraz ettiği davalı şirket ortaklarının Yıllık Gelir Vergisi Beyannameleri ve ekleri mali tablolardaki veriler bilirkişiler tarafından incelenmiştir.) davalı şirketin ticari defterleri, bir kaç senelik bilançoları ve kâr-zarar durumu bilirkişiler marifetiyle incelenmiş olup Davacı şirketin 50.000 USD cezai şart talebinin, bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere davalının mahvıfına sebep olmayacağı anlaşılmakla; davanın kabulüne, ” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava dilekçesinin 2. Sayfasında geçmiş dönem varlıkları esas alınarak yapılan hesaba göre, 1.094.300.-TL kar edilebileceğinin ileri sürüldüğünü, bu hesap ve iddia ortadaki iken, 50.000.-TL kar mahrumiyeti olarak isteyip, fazlaya ait haklar saklı tutarak dava açılmasının HMK hükümlerine aykırı olduğunu, dava dilekçesinde ve bilirkişi raporlarındaki yer alan kar kaybı hesabının hatalı olduğunu, tablolarla yapılan karşılaştırmalarda alınan ölçütlerin hatalı olduğunu, sözleşme taraflar arası müzakereye açık olmayıp rekabeti ortadan kaldıran hükümler taşıdığını, Rekabet Kurumunun kararlarının dikkate alınmadığını, EPDK raporları dikkate alınmadığını, davacının fesihten sonraki tutumu da piyasadaki hakim konumunu korumaya yönelik kötü niyetini ortaya koymuş olup, davada hatalı kabullerle bilirkişi incelemesi yapılıp buna uyarak karar verilmiş olup, varolmayan kar kaybı hesabı yapıldığını, davacının teminat mektubu nedeniyle yaptığı tahsilatın mahsup edilmediğini, iyiniyet kurallarına aykırı cezai şart konulduğunu, feshin haklı ve zorunlu olduğunu bir kez daha belirterek, yerel mahkeme cezai şartın kabulünde hata yaptığını, beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle:kâr mahrumiyetinin hesabı niteliği gereği yargılamaya muhtaç olduğunu, rekabet kurumu kararlarının ve epdk raporlarının dikkate alınmadığı şeklindeki beyanları tamamen kötü niyetli ve dava ile ilgisi olmayan, davanın konusunu saptırmaya yönelik olduğunu, davalı şirket, sözleşmeyi süresinden çok önce ve haksız olarak feshettiğini, yerel mahkeme kararında da isabetle, davalının kanuni süre formalitesine uymadan sözleşmeyi doğrudan doğruya feshettiği ve feshin haklı bir nedene dayanmadığını, davalının, sözleşmenin 5 yıllık süresinin sadece 52 gününü tamamlayıp, daha geriye 4 yıl 10 ay 9 günlük süre var iken sözleşmeyi haksız surette feshetmesinden dolayı müvekkil … AŞ’nin son derece önemli miktarda bir kârdan mahrum olduğunu, tacir olan davalının kendi iradesiyle imzaladığı sözleşmelerden sonra adeta bir tüketiciymişçesine sözleşmedeki hükümlerin genel işlem şartı olduğunu iddia etmesinin kötü niyetli olup istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE:Dava, bayilik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle kar kaybı ve cezai şart alacağının tahsili davasıdır.İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, sözleşmenin feshinin haklı nedene dayanıp dayanmadığı noktasındadır.Taraflar arasında 18.09.2015 tarihinde 5 yıl süreli “yatırım çerçeve sözleşmesi” ve “istasyonlu bayilik sözleşmesi” imzalanmıştır.Davalı tarafından davacı muhatabına çekilen Kadıköy … Noterliği’nin 09.11.2015 tarih ve … YN’lu ihtarnamesinde, Havran İlçesinde 50 yıldır … bayisi olarak çalıştıklarını, önceki sözleşmenin süresinin dolması nedeniyle yapılan görüşmeler sonucunda 18.09.2015 tarihli yatırım çerçeve sözleşmesinin imzalandığını, yatırım çerçeve sözleşmesi’nin 4 numaralı yatırımların, iyileştirmelerin … tarafından yapılmasının kararlaştırıldığını, istasyonda yapılacak işler ve bayiye verilecek ariyet malzemeleri başlıklı EK-4 sözleşmesine göre, ‘market yenilemesi, binanın kompozit kaplanması, WC yenilemesi, tank ve sızdırmazlık testleri, GADE, iskele, 16 adet kanopi altı led aydınlatma armatürü ve beyaz kurumsal kimlik” olarak belirlenen yükümlerin … tarafından gerçekleştirilmesinin kabul ve taahhüt edildiğini beyan ederek, istasyonun veya bayiin durumunu iyileştirme, destekleme yönünde, muhatabın herhangi bir ayni ya da nakdi ödeme ya da satışı ve karı artıran ödeme yapmadığını, bunların yapımı konusunda … temsilcisine yapılan başvuruların sonuçsuz kaldığını, varılan durumda, taahhütlerini yerine getirmeyen, satışları artırmaya da yarayacak iyileştirmeleri yapmayan muhatap ile olan ve ihtamamede sayılan ya da sayılamayan sözleşme, sözleşme ekinin (her türlü belge dahil) feshedildiğini ihtaren bildirmiştir.Bunun üzerine davacı tarafından, bayilik sözleşmesinin haksız feshedildiğinden bahisle yatırım çerçeve sözleşmesinin 10.3, ve istasyonlu bayilik sözleşmesinin 25. Maddesine dayalı olarak cezai şart ve kar kaybı alacağının tahsili istemiyle eldeki davayı açmıştır.Davalı taraf, eldeki davanın kısmi/belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını belirtmiş ise de, davacı davasını fazlaya dair haklarını saklı tutarak kısmi dava olarak açmış olup, kısmi dava açılmasına herhangi bir engel bulunmamaktadır.Yatırım çerçeve sözleşmesinin 10.2 maddesinde haklı nedenle fesih sebepleri düzenlenmiş ve 10.2.9 maddesinde de, …’nun yasal ve idari düzenlemelerin yerine getirilmesinde işbirliği göstermemesi, yükümlülüklerini yerine getirmeyerek bu düzenlemeleri kısmen ya da tamamen ihlal etmesi bayi için haklı nedenle ve süre verilmeden fesih nedeni olarak sayılmıştır.Bayi tarafından bayilik ve buna bağlı sözleşmeler, istasyonda yapılacak işler ve bayiye verilecek ariyet malzemeleri başlıklı EK-4 sözleşmesine göre, “market yenilemesi, binanın kompozit kaplanması, WC yenilemesi, tank ve sızdırmazlık testleri, GADE, iskele, 16 adet kanopi altı led aydınlatma armatürü ve beyaz kurumsal kimlik” olarak belirlenen yükümlerin … tarafından gerçekleştirilmemesi, istasyonun veya bayiin durumunu iyileştirme, destekleme yönünde, muhatabın herhangi bir ayni ya da nakdi ödeme ya da satışı ve karı artıran ödeme yapmaması ve bunların yapımı konusunda … temsilcisine yapılan başvuruların sonuçsuz kalması gerekçesiyle feshedilmiştir.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun 123. maddesinde, karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde diğerinin, borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verebileceği veya uygun bir süre verilmesini hâkimden isteyebileceği düzenlenmiştir.Davalının fesih ihbarında dayandığı yatırım çerçeve sözleşmesinin Ek -4 şeklindeki ekinde bedeli … tarafından karşılanarak istasyonda bayi tarafından yapılacak/yaptırılacak inşaat ve tadilatlar “market yenilemesi, bina kompozit kaplama, WC yenilemesi, tank ve sızdırmazlık testleri, GADE, iskele, 16 adet kanopi altı led aydınlatma armatürü olarak belirtilmiş ancak işin tamamlanacağı süre öngörülmemiştir. Ayrıca “beyaz kurumsal kimlik” … tarafından verilecek ariyet olarak gösterilmiştir. Bunların yanı sıra bu işlerin bayi tarafınından …’nun bildireceği müteahhitler aracılığıyla yaptırılacağı kabul edilmiştir.Yatırım çerçeve sözleşmesinde …’nun yasal ve idari düzenlemelerin yerine getirmemesi süre verilmeksizin haklı neden olarak düzenlenmiş ise de, sözleşmenin Ek-4 şeklindeki yükümlülüklerin ihlali süre verilmeksizin fesih nedeni olarak düzenlenmemiştir. Bu halde bayi tarafından sözleşme TBK’nın 123. Maddesine göre uygun bir süre verildikten temerrüde düşen borçlu, verilen süre içinde, borcunu ifa etmemişse sözleşme feshedilebilir. Feshin sözleşmenin henüz ikinci ayında yapıldığı nazara alındığında davalı tarafça, davacının temerrüde düşürüldüğü ve temerrütten sonra borcun ifası için davacıya süre verildiğine dair dosyada herhangi bir ispat mevcut değildir. Bu halde bayilik sözleşmesinin haklı yere feshedildiğinin kabulü mümkün olmayıp, fesih haksızdır. Her ne kadar davalı taraf bayilik sözleşmesinin üzerinde yazılı tarihten önce imzalandığını ve tarih kısmının sonradan eklendiğini savunmuş ise de, sözleşmenin daha sonra el yazısı ile yazılan kısımları davalı tarafça kaşelenip imzalanmış olup sözleşmenin sonraki bir tarihte yürürlüğe girmek üzere daha önce imzalanması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olmadığı gibi davalı tarafın fesih ihbarında önceki sözleşmenin süresinin dolması nedeniyle yapılan görüşmeler sonucunda 18.09.2015 tarihli yatırım çerçeve sözleşmesinin imzalandığını beyan etmiş olması karşısında davalının bu savunmalarına itibar edilmesi mümkün değildir.TBK’nın 126/1. Maddesine göre, ifasına başlanmış sürekli edimli sözleşmelerde, borçlunun temerrüdü hâlinde alacaklı, ifa ve gecikme tazminatı isteyebileceği gibi, sözleşmeyi feshederek, sözleşmenin süresinden önce sona ermesi yüzünden uğradığı zararın giderilmesini de isteyebilir. Kar mahrumiyeti müspet zararlardan olup sözleşmede aksine hüküm bulunmaması halinde aktin feshinden sonra talep edilemez. Yani ancak sözleşmede kararlaştırılmış olması halinde, sözleşmenin haksız feshinde kar kaybı zararı da istenebilir. Yatırım çerçeve sözleşmesinin 10.3.6 maddesi ile istasyonlu bayilik sözleşmesinin 24.3 maddelerinde haksız fesih halinde bayinin, …’nun kar mahrumiyeti zararından sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Davalı taraf bayilik sözleşmesini haksız feshettiğine göre davacının sözleşmenin süresinden önce feshi nedeniyle oluşan kar mahrumiyeti zararından sorumludur.Taraflar arasında imzalanan sözleşme 18.09.2020 tarihinde bitecek iken 09.11.2015 tarihinde fesihle sona ermiş olduğundan davacının 09.11.2015-18.09.2020 tarihleri arasında o bölgede bayisiz kaldığı düşünülerek davacının davalı ile yaptığı sözleşmedeki miktarda akaryakıt satışından mahrum kaldığı varsayımı ile davacının kar mahrumiyeti talebinin bulunması mümkündür. Ancak mahkemece kar mahrumiyeti miktarı hesaplanırken davacının, davalının akaryakıt satış istasyonunun bulunduğu yere çok yakın başka bir bayisi olup olmadığı ve yoksa yeni bir bayilik tesisi için ne kadar süre gerektiği konusunda bilirkişiye inceleme ve tespit yaptırılıp davacının başka bir bayisi varsa davalıca satılmayan ürünlerin o bayice satılacağı kabul edilerek kar mahrumiyeti talebinin reddi, eğer böyle bir bayi yoksa davacının o bölgede yeni bir bayi tesis etmesi için gerekli makul süre kadar davalının hizmetinden mahrum kalacağı değerlendirilip sadece bu miktar için kar mahrumiyetine hükmedilmesi gerekir. Her ne kadar davalı taraf, davacı dağıtım şirketinin aynı şehirlerarası yol güzergahında başka bayileri olduğunu ve dolayısıyla davacının kar kaybına uğramadığı savunulmuş ise de, davalı sözleşmesini feshettikten sonra başka bir dağıtım şirketiyle bayilik ilişkisi kurmuştur. Bu halde davalı bayinin müşterilerinin diğer … bayilerine yöneleceğini kabul etmek mümkün değildir.Bilirkişiler tarafından kar kaybı (rafineri satış fiyatı-dağıtıcı satış fiyatı=dağıtıcı kar payı) formülüne göre hesaplanmıştır. Ancak yatırım çerçeve sözleşmesinin 4.1 maddesinde bayi prim oranları ve örnek olarak tarafların karı gösterilmiştir. Bu halde davacının net karı anılan bu sözleşme maddesi dikkate alınmak suretiyle belirlenerek kar kaybı tazminatı hesaplanmalıdır. Bu haliyle bilirkişi raporu eksik olup hüküm vermeye elverişli değildir. Bu nedenle Mahkemece hatalı değerlendirme ve eksik inceleme ile davanın sonuçlandırılması isabetli olmamıştır. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda, Mahkemece eksik inceleme ile davanın sonuçlandırılması isabetli görülmemiş ve bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle:1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine,2-Davalı tarafça yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine,3-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine,Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.17/03/2022