Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/735 E. 2022/466 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/735
KARAR NO: 2022/466
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/03/2019
NUMARASI: 2014/672 Esas – 2019/226 Karar
DAVA: Genel Kurul Kararının Yok Hükmünde Olduğunun Tespiti
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/04/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacılar vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinden …’in 28/09/2009 tarihinde davalı şirkette, o tarihte davalı şirketin %95 oranında hissesine sahip diğer davacı … Holding SARL’yi temsilen 3 yıl süre ile görev yapmak üzere yönetim kurulu üyesi olarak seçildiğini, 13/02/2010 tarihinde davalı şirket …’nin merkezinde gerçekleştirilen ve müvekkilinin usulüne uygun olarak davet edilmediği olağan üstü genel kurul toplantısında görevden alındığını, müvekkillerinden …’in hali hazırda A grubu hisseye sahip paydaş ve genel kurulun yapıldığı tarihte yönetim kurulu üyesi olarak iş bu davayı açmakta hukuki menfatinin bulunduğunu, diğer müvekkili ..’un ise bir takım usulsüz ve hukuka aykırı işlemler ile …’deki ortaklık sıfatının iradesi dışında kaybetmiş olması dolayısı ile dava konusu genel kurulda alınan kararların yoklukla malül olduğunu tespitini istemekte yetkili olduğunu, 13/03/2010 tarihli olağan üstü genel kurul toplantısının yok hükmünde sayılmasının nedenlerini hukuka aykırı olarak tayin edilen yönetim kurulu tarafından yapılan toplantı davetinin geçersiz olduğunu, 13/02/2010 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında alınan kararların iptali amacı ile dava açtıklarını bu genel kurul toplantısında usulsüz olarak yeni yönetim kurulu üyeleri atandığını ve iş bu huzurdaki davada konu edilen genel kurul davetinin söz konusu 13/02/2010 tarihinde ki yönetim kurulu tarafından yapıldığını, 13/02/2010 tarihli genel kurul iptal edildiği takdirde geçerli bir yönetim kurulu olmayacağını, 13/03/2010 tarihindeki genel kurul davetinin ve bu toplantıda alınan kararlarında geçersiz olacağını, somut olayda geçerli bir davet bulunmadığından 13/02/2010 tarihli olağan üstü genel kurul toplantısı ve toplantıda alınan kararların yok hükmünde olduğunun tespiti ve iptali gerektiğini, toplantının geçerli olabilmesi için bütün pay sahiplerinin usulüne uygun şekilde davet edilmesi gerektiğini, bunun tek istisnasının TTK 370.maddesinde ön görüldüğünü, bununda geçerlilik şartının mevcut toplantıya tüm pay sahiplerinin katılması olduğunu, TTK 368.maddesine göre toplantının esas sözleşmede gösterilen şekil ve surette ve her halikarda 37.maddede belirtilen gazetelerde ilan edilmek üzere toplantı vaktinden en az iki hafta önce yapılması gerektiğini, ayrıca nama yazılı pay sahipleri ile önceden şirkete bir hisse senedi tevdi edilerek ikametgahını bildiren pay sahiplerinin taahhütlü mektup gönderilmesi sureti ile de toplantı gününün bildirilmesi gerektiğini, nama yazılı pay sahibi olan müvekkili …’e ve …’na taahhütlü mektup gönderilmediğini, diğer davacının ise usulsüz işlemlerle payını kaybettiğini, bu nedenle buna da toplantı gününün davet sureti ile bildirilmediğini, bu nedenle geçersiz davet üzerine toplanılan genel kurulda alınan kararların yok hükmünde olduğunu, …’in davalı şirkette pay sahibi olup aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olduğunu, davet edilmediği 13/02/2010 tarihli genel kurul toplantısında yönetim kurulu üyeliğinden haksız olarak aziledildiğini, 13/03/2010 tarihli toplantının 13/02/2010 tarihli toplantıdan bir ay sonra yapılması nedeni ile müvekkilinin kendisi aleyhine alınan kararlardan haberdar olmamasına ve toplantıya katılmaması nedeni ile şirketin ortaklık yapısında meydana gelen değişimi fark edemeyerek durumdan …’nin %95 oranında pay sahibi ve ortağı olan diğer müvekkili …’u süresinde bilgilendiremediğini, bu nedenle gerekli yasal işlemlerin başlatılamadığını, bu nedenle alınan kararların yok hükmünde olduğunu, müvekkillerinden …’un davalı şirkette ortak ve yönetim kurulu üyesi olarak davalı şirketin 13/03/2010 tarihli olağanüstü genel kurulda toplantıya davet edilmediğini, oy kullanma haklarının engellendiğini, davalı şirketin 13/03/2010 tarihli olağanüstü genel kurulunda toplantı ve karar nisabının sağlanamadığını, TTK 372.maddesine göre “Umumi heyetler bu kanunda veya esas mukabelede aksine hüküm buluanan haller hariç olmak üzere şirket sermayesinin en az dörtte birini temsil eden pay sahiplerinin huzuru ile toplanırlar ilk toplantıda bu nisap oluşmadığı takdirde tekrar toplantıya davet edilirler, ikinci toplantı da hazır bulunan pay sahipleri temsil ettikleri sermeyenin miktarı ne olursa olsun müzakere yapmaya ve karar vermeye yetkilidirler.” denildiğini, ana sözleşmenin 17.maddesinde toplantı ve karar alma yeter sayısının düzenlendiğini, buna göre A grubu hisselerinin çoğunluğunun temsil edilmesi kayıt ve şartı ile şirket hisselerinin çoğunluğuna sahip pay sahiplerinin katılımı ile toplanılacağını, kararında şirket hisselerinin çoğunluğunun olumlu oyu ile alınacağını, her hisse sahibinin bir oy hakkı bulunduğunu, ancak somut olayda …’nin %95 oranında A grubu hisseye sahip …’un toplantıya davet edilmediğini bu nedenle toplantı ve karar nisabı oluşmadığını, 13/02/2010 tarihinden önceki usulüne uygun hissedarlık yapısı irdelendiğinde …’un 169.460.996,Dilova Belediyesinin 8.919.000, … 1, …nun 1, …’nin 1, …’nun 1 olmak üzere toplam hisse adedinin 178.380.000 olduğunu, müvekkillerinden …’in ve …nun birlikte 13/02/2012 tarihine kadar …’nin … tarafından atanan yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptıklarını ayrıca …’in A grubu 1 hisse ile halen …’nin ortağı olduğunu,TTK ya aykırı olarak gerekli çağrılan yapılmadan yapılan 13/02/2010 tarihli genel kurul toplantısında ortaklık yapısının hazirun cetvelinde … 169.460,996, Dilova Belediyesinin 8.919.000, … 1, …nun 1, …’nin 1, …’nun 1 olmak üzere toplam hisse adedinin 178.380.000 olarak gösterildiğini, iş bu davanın konusu olan 13/03/2012 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında yine ortak ve eski yönetim kurulu üyesi olan …’e çağrı yapılmadığını, …’un diğer temsilcisi ve eski yönetim kurulu üyesi aynı zamanda ortak olan …’nun tesadüfen toplantıya katıldığını, 13/03/2010 tarihinde yapılan toplantıda hazırlanan hazirun cetveli incelendiğinde …’nin %95 oranında hissesine sahip …’un …’nin hissadarı olarak hazirun cetvelinde yer almadığının görüldüğünü, bunun yerine kim oldukları ve neden pay sahibi olarak yer aldıkları anlaşılamayan iki ayrı şirketin adının yer aldığının görüldüğünün, hazirun cetvelinin ortaklık yapısının … 70.000,00, … Holding 99.460.996, Dilova Belediyesinin 8.919.000, … 1, …nun 1, …’nin 1, …’nun 1 hisse sahibi olarak yer aldığının tespit edildiğini, bu toplantıda …’un davalı şirketteki yönetim kurulu üyeleri olan … ve …’in görevden alındıklarının öğrenildiğini, …’un …’deki hisselerini satma konusunda herhangi bir karar ve onay bulunmadığını, kaldi ki …’nin ana sözleşmesinin 10/2.maddesinde hisse devrinin geçerli olması ve şirkete karşı hüküm ifade edebilmesinin devrin yönetim kurulunun önceden vereceği yazılı izin ile onanması ve şirketin tasdikli pay defterine kayıt edilmesi şartına bağlı olduğunu, yönetim kurulunun karar alabilmesi için ise ana sözleşmenin 23.maddesinde ki nisabın sağlanması gerektiğini, …’in hisse devrinin tartışıldığı herhangi bir toplantıya katılmadığı gibi böyle bir karar da imzalamadığını, …’nun alınan tüm kararlara muhalefet ettiğini, son hazirun cetveli incelendiğinde …’un sahip olduğu %95 oranındaki hissenin … ile … adlı iki şirket arasında %40 ve %55 oranında paylaşıldığının anlaşıldığını, … tarafından gönderilen 29/03/2010 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamede …’nin yaklaşık %95 hissesinin icra ihalesinde satın alındığını, bilahare bu hisselerin %56’sının ..’ye satıldığının bildirildiğini, sonrasında … tarafından gönderilen mektupta Şişli … İcra Müdürlüğü’nün … Esas ve .. Esas sayılı dosyaları ile … aleyhine … tarafından 16.985.937,50 TL alacak için takip başlatıldığı, takiplere dayanak olarak … ve … arasında imzalanan 28/12/2007 ve 06/05/2008 tarihli iki sözleşme ve ödeme makbuzlarının gösterildiğini, takip sonucunda hisselerin … tarafından iktisab edildiğinin belirtildiğini, 19/01/2010 tarihinde Şişli …İcra Müdürlüğü tarafından …’ye yazı yazılarak …’nin …’a ait 169.460.996 adet nama yazılı hissesinin yapılan ihale sonucu … tarafından iktisab edildiği ve bu durumun pay defterine ortak olarak tescili ve kaydının yapılmasına ilişkin müzekkere gönderildiğini, bu müzekkereden de müvekkillerinin haberinin olmadığını, ödeme emirlerinin hem … hemde …’nin yönetim kurulu üyesi olan … tarafından alındığını, satış ilanında … tarafından alındığını, ancak bu durumun müvekkiline bildirilmediğini, yasaya ve usule aykırı tebligat ile yapılan hukuk dışı icra takiplerinin iptaline ve icra ihalelerinin feshine dair … tarafından Şişli 4.İcra Hukuk Dairesi nezdinde 2010/525, 526,527,528 esas numaralı davalar ile dava açıldığını, öte yandan cebri icra vasıtası ile hisse devir işleminin gerçekleşeceğinin kendilerinden saklandığını, daha sonra … tarafından hisselerinin %55’inin 13/02/2010 ila 13/03/2010 tarihi arasında …’ye devir edildiğini, bu açıklamalar istinaden toplantı ve karar sayısı sağlanmadan yapılan 13/03/2010 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların yok hükmünde olduğunun tespitini veya iptalini talep ettiklerini ve şirketin yönetimininde kayyıma bırakılmasını talep ve dava etmişlerdir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … tarafından verilen vekaletnamenin geçerli olmadığını, … hisselerinin tamamının icradan açık artırma yolu ile Şişli …İcra Müdürlüğünün … ve … sayılı dosyalarından 06/01/2010 ve 07/01/2010 tarihlerinde satıldığını, …’un müvekkili şirkette payının bulunmadığını bu nedenle …’un aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, 13/02/2010 tarihli genel kurula hisseleri satıldığı için …’un davet edilmediğini, diğer davacının ise şirkette 1 adet hissesinin bulunduğunu, bu davacıya 13/02/2010 – 13/03/2010 ve 19/03/2010 tarihli genel kurul toplantılarının tamamının … ana sözleşmesi ve TTK’nın ilgili maddeleri uyarınca taahhütlü mektupla davet edildiğini, yerel gazeteyle ve ticaret sicil gazetesinde ilanların yapıldığını, ancak …’in toplantıya katılmadığını, katılıp muhalefet şerhi verse dahi bir hissesi olması nedeni ile alınacak kararlarda hiçbir etkinliği olmayacağı belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Dava 13/03/2010 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların yok hükmünde olduğunun tespitine ilişkindir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 06/02/2008 tarih 2016/6238 esas , 2018/788 karar nolu ilamında da belirtildiği üzere, genel kurul kararlarının iptalini isteyen ortağın bu sıfatının iptal davasının kesinleşmesine kadar devam etmesi gerekmektedir. 15 Asliye Ticaret Mahkemesine ait 2012/154 esas, 2017/1118 karar nolu ilamda … Holding SARL’nin … Aş’de payının kalmadığı tespit edilmiştir. Davacı …’un davacı sıfatının bulunup bulunmadığı açısından bu husus irdelendiğinde; … tarafından Şişli … İcra Dairesi’nin … ve … esas nolu dosyalarda … aleyhine ilamsız takip başlatıldığı, ödeme emrinin …’e tebliğ edildiği, takibin kesinleştiği, …’a ait tek mal varlığı olan … Aş hisselerinin haciz edilip satışının istenildiği, 06/01/2010 ve 07/01/2010 tarihlerinde yapılan ihaleler sonucunda …’a ait davalı şirketteki 169.460,996 adet payın … tarafından satın alındığı, …’unda satın aldığı paydan 99.460,996 adet payı 22/02/2010 tarihinde …’ ye sattığı, ilk satış üzerine … tarafından Şişli 4.İcra Hukuk Mahkemesinin 2010/525 esas, 2010/526 esas nolu dosyaları ile ödeme emrinin tebliği ile ilgili tebligat parçasının usulsüz tebliğ edildiği iddia edilerek buna yönelik şikayet davası açtıkları, aynı mahkemesinin 2010/527 ve 2010/528 nolu dosyaları ile yapılan ihalelerin feshi için dava açıldığı icra hukuk mahkemesince açılan davaların reddine karar verildiği, Yargıtay 12.Hukuk Dairesince kararların bozulduğu, bozma ilamları incelendiğinde, ödeme emrinin tebliği ile ilgili tebligat parçalarının usulsüzlüğünden bahsedilerek şikayetin kabulüne ve ihalenin feshine karar verilmesinin gerektiğinin belirtildiği, bozma üzerine İcra Hukuk Mahkemesince bozma ilamına uyularak ihalenin feshine karar verildiği tespit edilmiştir. Bu karar üzerine icra müdürlüğünce tüm icra işlemlerinin geçmişe etkili olarak hükümsüz olduğuna, ihale edilen hisselerin malikinin halen … olduğunun … sicil kayıtlarına işlenmesi için ticaret sicil müdürlüğüne müzekkere yazılmasına karar verilmiştir. Yukarıda da belirtildiği üzere 06/01/2010 ve 07/01/2010 tarihlerinde yapılan ihaleler sonucunda …’a ait davalı şirketteki 169.460,996 adet payı satın alan … bu paydan 99.460,996 adet payı 22/02/2010 tarihinde …’ye devir etmiştir. İcra müdürlüğünün bozma kararı üzerine geçmişe etkili olarak işlem yapması akabinde … Holding tarafından icra müdürlüğünün bu işleminin yasaya aykırı olduğu iddia edilerek kaldırılması için şikayet yolu ile İstanbul 15. İcra Hukuk Mahkemesinin 2011/823 esas ve 2011/822 esas nolu dosyaları ile dava açılmıştır. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş karar Yargıtay 12.Hukuk Dairesince onanmış ancak karar düzeltm üzerine Yargıtay 12.Hukuk Daerisi 2012/31034 esas ve 2012/31033 esas nolu bozma ilamlarında “Borçlunun … A.Ş.’deki hisse senetleri haczedilerek yapılan ihalede …’ye satılmıştır. Hisse senetlerinin mülkiyetini kazanan ihale alıcısı, daha sonra bu hisse senetlerini … HOLDİNG AG’ye devretmiştir. Bu aşamadan sonra kesinleşen Şişli 4. İcra Hukuk Mahkemesi’nin kararı ile ödeme emrinin 01.04.2010 tarihinde tebliğ edilmiş sayılmasına ve hisse senetlerinin mülkiyetini ihale alıcısına geçiren ihalenin feshine karar verilmiş, icra müdürlüğünce tüm icra işlemlerinin geçmişe etkili olarak hükümsüz olduğuna, ihale edilen hisselerin malikinin halen borçlu olduğunun … sicil kayıtlarına işlenmesi için Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne müzekkere yazılmasına karar verilmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 763. maddesi gereğince bir taşınırın zilyetliğini iyiniyetle ve malik olmak üzere devralan kimse, devredenin mülkiyeti devir yetkisi olmasa bile, zilyetlik hükümlerine göre kazanmanın korunduğu hâllerde o şeyin maliki olur. 818 Sayılı BK’nun 225. maddesine göre cebri ihalede satım, memurun ihalesi ile gerçekleşir. Yine BK’nun 231. maddesine göre müzayede ile menkul bir mal alan kimse onun mülkiyetini ihale anında kazanır. İhale ile menkul mal, alıcıya teslim edildiği andan itibaren alıcı, bu menkul mal üzerinde temliki tasarrufta bulunabilir. Bu şekilde ihale alıcısından satın alan kişi dahi iyiniyetlidir ve o menkul malın mülkiyetini kazanır. Her ne kadar ihalenin feshi kararı, ihale alıcısı …’yi etkilese de, hisseleri ihale alıcısından satın alan üçüncü kişi … HOLDİNG AG’nin kazandığı mülkiyet hakkını etkileyemez. Bir başka anlatımla, ödeme emrinin tebliğ tarihi olan 01.04.2010 tarihinden önce yapılan işlemlerin (06.01.2010 ve 07.01.2010 tarihli ihaleler de dahil olmak üzere) yok hükmünde sayılması, ihale bedelini ödeyip malı teslim alan alıcıdan, söz konusu hisseleri satın alan iyiniyetli üçüncü kişilerin kazanımlarını etkilemez.” denilerek onama kararının kaldırılmasına ve mahkeme kararın bozulmasına karar verildiği görülmüştür. Bu bozma kararından da anlaşıldığı üzere …’nin pay kazanımı geçerlidir. …’da kalan 70.000,00 adet payın 60.000,00 adedi icra müdürlüğünce yapılan satış neticesinde 30/03/2011 tarihinde … Limited’e satılmıştır. Yukarıda ayrıntıları ile yazıldığı üzere Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 21/02/2013 tarih 2012/31033 esas nolu bozma ilamında da açıklandığı üzere … emin sıfatı ile zilyet olup bundan hisse senetlerini satın alan …’de , … gibi iyi niyetli üçüncü kişidir. …’nin satın alma tarihi 22/02/2010 … Limited’in satın alma tarihi 30/03/2011 olup bu tarihlerde dava konusu … Aş nin hisselerinin devir edilmemesi hususunda uygulanan bir ihtiyati tedbir kararı yoktur. Nitekim İstanbul 7.Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/425 esas 2014/4 karar nolu dosyasında … ve …’nin şikayeti üzerine ” dolandırılıcılık, özel belgede sahtecilik, suç delilini yok etmek, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, kamu kurum ve kuruluşlarının tüzel kişilerin araç olarak kullanılması sureti ile dolandırıcılık” suçlarından yapılan yargılama neticesinde 15.Asliye Ticaret Mahkemesinin dosyasında davalı olarak yer alan şirket yöneticileri hakkında beraat kararı verildiği ve beraat kararının Yargıtay 23.Hukuk Dairesine onanarak kesinleştiği, dolayısıyla 99.460.996 adet hisseyi 22/02/2010 tarihinde edinin … Holding ve 60.000,00 adet hisseyi 30/03/2010 tarihinde edinen … Limited’in kötü niyetli oldukları davacı tarafça ispat edilemediği, ceza dosyası ile iyi niyetli üçüncü kişi oldukları sabit bulunduğu, iyi niyetli olmaları nedeni ile bu edinimlerinin korunması gerekeceği sonucuna varılmıştır. … üzerinde kalan 10.000,00 adet hisse ise İstanbul … İcra Müdürlüğünün (eski Şişli …İcra Müdürlüğü) … ve … esas sayılı dosyalarından ikinci defa yapılan 31/10/2013 tarihli ihaleye katılarak … Aş ye ait 10.000,00 adet hisseyi … Limited tarafından satın alındığı, bu satışla ilgili İstanbul 2.İcra Hukuk Mahkemesinin 2013/1134 esas 2013/1547 karar nolu dosyasından ihalenin feshi için açılan dava nedeni ile yargılama yapıldığı, davanın reddine karar verildiği, ret gerekçesi olarak da ” Davacının ihale konusu hisse senetlerinin geçersiz olduğuna, herhangi bir kıymeti bulunamadığına ilişkin iddiasının daha önce İStanbul 4.İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/348 esas 2012/308 karar ve 2012/349 esas 2013/309 karar sayılı ilamları ile incelenerek ret edildiği, bu yönü ile davacı iddiasının doğru olmadığı, alacağın temlikine ilişkin sözleşmenin geçerli olup ihalenin feshini gerektirecek başka bir neden de saptanmadığından davacının davasının reddine” denildiği söz konusu kararın yargıtay onamasından geçerek kesinleştiği, dolayısı ile 11 adet hisseninde mülkiyetinin …’a ait olmadığı, sonuç olarak karar tarihi itibariyle davacı …’un davalı …’de hiçbir hissenin kalmadığı dolayısıyla Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 06/02/2018 tarih 2016/6238 esas 2018/788 karar nolu ilamında da belirtildiği üzere, 13/03/2010 tarihli genel kurulda alınan kararların yok hükmünde olduğunun tespitini isteyen davacı …’un ortaklık sıfatının kalmaması nedeni ile bu davacı yönünden açılan davada aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı anlaşılmakla aktif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir. Diğer davacı …’in davalı şirketten bir adet payı olup bu davacının aktif husumet ehliyeti vardır. Bu davacı 13/02/2010 ve 13/10/2010 tarihli genel kurul toplantı tarihleri ve esas sözleşme ve TTK hükümlerine uygun olarak tebliğ edilmiş ve ilan edilmiştir. Ancak davacı bu tarihli genel kurul toplantılarına katılmamıştır.13/02/2010 tarihli genel kurulun yok hükmünde olduğunun tespiti amacıyla açılan dava İstanbul 8.Asliye Ticaret mahkemesinin 2016/142 esas sayılı dosyasında görülmekte olup, yargılamanın devamı sırasında davacılardan … adına sunulan vekaletname ile açılan davadan feragat edilmiş, …’un diğer vekilleri tarafından yeni sunulan vekaletnamenin geçersiz olduğu ve bu amaçla yurt dışında yürüyen dava bulunduğunun bildirilmesi nedeni ile mahkemece bu davanın neticesinin beklenmesine karar verilmiştir. 13/02/2012 tarihli genel kurul kararının yokluğunun tespitine karar verilmesi halinde iptalden farklı olarak genel kurul ve alınan kararlar baştan itibaren yok hükmünde olacaktır. Bu durumda yönetim kurulunun seçimine ilişkin kararda alınmamış sayılacaktır. Bir başka ifade ile yönetim kuruluna seçilen kimselerin seçimi yapılmamış olacak bu kimseler organ sıfatı kazanamayacaktır. Yönetim kurulunun seçiminin yok hükmünde olması 13/03/2010 tarihli genel kurulda alınan kararları da etkileyecektir. Zira toplantıya çağrı yetkili organ tarafından yapılmadığı için genel kurulda yok hükmünde olacaktır. Yokluğun sonucu bununla da sınırlı kalmayacaktır. 2010 tarihinden sonra gerçekleşen tüm genel kurallara sirayet edecektir. Şirketler hukukunda hukuk ve işlem güvenliği açısından butlan ve yokluk ikincil nitelikte olup ancak istisnai durumlarda uygulama bulur. Genel kurula çağrının yetkisiz organ tarafından yapıldığı gerekçesi ile 13/03/2010 tarihli genel kurulda alınan kararların yokluğuna karar verilmesi zincirleme olarak davanın açıldığı 2010 yılından bu yana gerçekleşen tüm genel kurulların ve bu genel kurullarda alınan tüm kararların yok hükmünde olduğu sonucuna götürecektir. Bu bağlamda hukuk ve işlem güvenliği bakımından sicilin olumlu etkisine dayalı olarak üçüncü kişilerle yapılan işlemlerin geçerli olacağı kabul edilse bile örneğin sermaye artırımına ilişkin kararlarında geçmişe dönük olarak yok hükmünde olması sonucu doğacaktır. Hukuk ve işlem güvenliği bakımından son derece sakıncalı bu sonucun mutlak olmadığı düşünülmektedir. Nitekim TTK 410.maddesinde görev süresi sona eren yönetim kurulu üyelerinin genel kurulu toplantıya çağırabileceği hükme bağlanmıştır. Burada da esasen görev süresi dolan yönetim kurulu üyeleri organ sıfatını kaybetmektedir. Görev süresi dolması ile birlikte hiçbir yetki ve görevi kalmayan yönetim kurulu ile seçimi batıl olan yönetim kurulu arasında yetki ve görev bakımından hiçbir fark yoktur. O halde dogmatik olarak bakıldığında görev süresi dolmuş yönetim kurulu ile seçimi batıl ya da yok hükmünde olan yönetim kurulu arasında ticaret siciline tescil edilmiş olmak kaydı ile genel kurul toplantısına çağrı noktasında bir ayrım yapılmadan ilk durumda da genel kurula çağrıyı geçerli kabul etmek hukuk ve işlem güvenliği de dikkate alındığında uygun bir çözüm olarak görülmektedir. O halde İstanbul 8.Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmekte olan dava da 13/02/2010 tarihli genel kurulun yokluğunun tespitine karar verilmiş olması ihtimalinde de 13/03/2010 tarihli genel kurulu davalı şirket yönetim kurulunun ticaret siciline tescil edilmiş üyeleri tarafından çağrılmış olması nedeni ile hukuk ve işlem güvenliği açısından geçerli kabul edilerek ayrıca yukarıda da özetlendiği üzere 13/03/2010 tarihli genel kurula pay kazanımı geçerli bulunan ve davalı şirkette 99.460.996 adet hissesi bulunan … Holding ve hazirun cetvelinde Dilova Belediye’si ve … katılarak alınan kararların niteliği itibari ile toplantı ve karar nisabı oluştuğu da dikkate alınarak bu davacı tarafından açılan davanın da reddine,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; …’nin sahibi olduğu ve yegane mal varlığını teşkil eden … hisselerinin, 2009 yılının Aralık ayında … tarafından … aleyhine başlatıları ve usule aykırı bir şekilde tebligat yapılarak satış aşamasına gidilen (bu husus mahkeme kararıyla kesinlik kazanmıştır) İstanbul … (o dönem Şişli …) İcra Müdürlüğü’nün … E. ve … E. sayılı icra takibi dosyalarından usule aykırı tebligat, takip ve satış işlemleri ile elinden alındığını, … tarafından çeşitli yollara başvurulduğunu ve yegâne amacının ortak amaca hizmet ederek kötü niyetli ve hukuk sınırlarını zorlayan eylemler ile …’nin iradesi dışında elinden alınan … hisselerinin mülkiyetini tekrar kazanmak olduğunu, …’nin %50’sine sahip olan …, … ile yapmış olduğu kredi sözleşmelerini dayanak göstererek … aleyhine icra takibi başlatmış, …’nin gerçek tiçari faaliyet adresi olan Lükşemburg’daki tescilli adresi yerine İstanbul’da bir adresi tebligat adresi göstererek ödeme emrini, …’yı … temsil etmesi için atadığı Yönetim Kurulu üyesine tebliğ aldırmış, …’yi temsile yetkili olan yönetim kurulu üyelerimizi tebligattan hiçbir surette haberdar etmeyerek takibi kesinleştirmiş olduğunu, İcra müdürlüğünde yapılan ihale sonucunda …’nin, …’de sahip olduğu %95 oranındaki hissesi, İsviçre menşeli, sadece ihale zamanı ortaya çıkmış bulunan, hiçbir malvarlığı bulunmayan, oldukça düşük sermayeli bir tabela şirketi olan ve … ile aynı kişiler tarafından kontrol edilen Davalı … (“…”) tarafından satın alındığını, … ise derhal sahip olduğu bu hisselerin %56’sını çok kısa bir süre sonra yine bir İsviçre şirketi olan hiçbir malvarlığı bulunmayan, oldukça düşük sermayeli bir tabela şirketi olan ve aynı kişiler tarafından yönetilen …’ye, %33,5’ni … Ltd’ye sattığını, …’un elinde %5,5 oranında hisse kaldığını, davacı şirket tarafından açılan davalar sonucu icra ihalelerinin iptal edilmesi neticesinde %5,5 oranındaki hissenin iadesine karar verildiğini, …’nın hisseleri derhal üçüncü kişilere satarak olası “eski hale iade” sonuçlarını bertaraf etmeye amaçladığını, …’nin …’deki hisselerinin iradesi dışında elinden çıkmış olduğunun …’nin gerçek hissedarlarının … olduğu ve genel kurulda bu hisselerin gerçek sahibi tarafından temsil edilmediği Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı ile sabit olduğunu, …’un Lüksemburg’dan, Lüksemburg Medeni Kanunu’nun bazı hükümleri çerçevesinde … adına hareket etme yetkisi veren vekaletname elde ederek, bu davadan … adına feragat ettiğine ilişkin beyanda bulunduğunu, …’nin böyle bir işleme kesinlikle onayı olmadığı gibi, bahse konu … tarafından alınan vekaletnamenin, Lüksemburg mevzuatı açısından amacına da aykırı bir sonuç ortaya çıkarılmak istendiğini, yerel mahkemenin kısıtlı bir inceleme yaptığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun dava konusu genel kurul toplantısının ve alınan kararların yok hükmtinde olduğunun tespiti talebinin haklı olduğuna hükmetmiş ve her iki davacı yönünden de açılan davanın kabulüne karar vermek gerekirken, davaların reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiş ancak yerel mahkemece bu kararın hiç dikkate alınmadığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, davaya konu genel kurulda, … A,Ş.’nin %95 oranındaki payının gerçek hak sahiplerinin genel kurulda temsil edilmediğine hükmettiğini, İstanbul 8. ATM’nin 2016/142 E. Sayılı davasının sonucunun bekletici mesele yapılması gerektiğini, bilirkişi raporunda da dilekçesinde belirttiği davaların sonuçlarının doğrudan huzurdaki davadaki durumun etkileyeceğinin ortaya konulduğunu, genel kurul kararlarının iptal edilmesi halinde taraflar arasındaki pay devirlerinin tamamı geçersiz olacağını, payları devralan davalı şirketlerin iyiniyetli iktisap eden olmalarının mümkün olmadığını, zaten …’un emin sıfatıyla zilyed olmaması nedeniyle iyi niyetli iktisap hükümlerinin uygulanması baştan itibaren mümkün olmadığını, hükmün geriye etki doğurmasının istisnasının iyi niyetli üçüncü kişilerle yapılan işlemler olduğunu ancak somut olayda bu şekilde bir tartışma olmadığını, bu etki nedeniyle yönetim kurulu üyelerinin atandığı genel kurulun iptaline karar verilmesi halinde iptal edilen genel kurul kararı ile atanan yönetim kurulunun hukuken yokluğunun ortaya çıkacağını, atama kararının yok hükmünde olan yönetim kurulunun hisse devrini onaylaması ve pay defterine kaydetmesinin geçersiz olacağını, davacı …, … A,Ş,’nin gerçek hissedarı olduğunu, phibros ve ondan sonra devralan …, … ve … kötü niyetli olduğunu, iyi niyetli üçüncü kişi olarak kabul edilemeyeceğini, …’un hiçbir zaman emin sıfatıyla zilyet konumunda olmadığını, devralanın iyi niyetli olduğu varsayımıyla değerlendirme yapılmasının kabul edilemeyeceğini, davalı şirketlerin ihale sürecindeki usulsüzlükleri bildiği veya bilebilecek durumda olmadığının değerlendirilmediğini, davaya konu pay devir işlemleri ve yapılan genel kurulların son derece şüpheli ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ispat yükünün yer değiştirdiğini, satışın iyi niyetle yapıldığının ispat edilmesi gerektiğini, fiil karinelerinin ispatının fiili karinenin aksini ispat edene düşeceğini, “çağrı usulüne aykırılık” konusundaki yorumların kabul edilemeyeceğini, davacının aktif husumet ehliyeti bulunmadığına dair tespitin hatalı olduğunu, davacının gerçek hak sahibi olduğunu, … A.Ş’nin ana sözleşmesinde yer verilen alım hakkının göz ardı edildiğini, yerel mahkeme ve incelemeyi yapan bilirkişilerin yargıtay hukuk genel kurulu kararını ve dosyada mübrez İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/52 E. Sayılı dosyasından verilen “… a.ş.’nin 15.01.2013 tarihbli genel kurul toplantısının yok hükmünde olduğunun tespiti” kararını incelemediğini, ek uzman görüşünün dikkate alınmadığını, genel kurul davetinin usulsüz olup genel kurul toplantısı ve alınan kararların birçok sebeple yok hükmünde olduğunu beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, anonim şirket genel kurulunda alınan kararların yoklukla malül olduğunun tespiti davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davacı …’ın davalı şirketteki hisselerinin usulsüz işlemlerle elinden çıkıp çıkmadığı, çağrının usulsüz olup olmadığı ve genel kurul kararlarının yok hükmünde olup olmadığı noktasındadır. Davalı … A.Ş.’nin 178.380.000 hissesinden 169.460.996 adedi davacı …’a,8.919.000 adedi Dilova Belediyesine, 1 adedi …’e, 1 adedi …’na, 1 adedi …’e, 1 adedi …’na ait iken, davacı …’un %95’e tekabül eden hisselerinin İstanbul … İcra Müdürlüğünün (eski Şişli …) … ve … esas sayılı takip dosyalarında yürütülen icra takibi sonucunda 06/01/2010 ve 07/01/2010 tarihinde yapılan ihaleler ile … tarafından satın alınması sonucu 169.460.996 adet hisseye … Immobilien und … malik olmuş ve davacı …’un davalı şirkette hiç hissesi kalmamıştır. Bu icrai satışlardan sonra 13/02/2010 ve 13/03/2010 tarihlerinde davalı şirket genel kurulları yapılmıştır. Davacı tarafça, hisselerin devrinin yapıldığı icra işlemlerinin usulsüz olduğu, 13/02/2010 tarihinde alınan genel kurul kararlarının iptali halinde genel kurulda seçilen yönetim kurulu üyelerinin 13/03/2010 tarihli genel kurula hazırlık işlemlerinin ve dolayısıyla çağrının da geçersiz olacağı, …’un genel kurula davet edilmediği ve ayrıca toplantı ve karar nisabının sağlanmadığı iddiasıyla davalı şirketin 13/03/2010 tarihli genel kurulunda alınan kararların yoklukla malul olduğunun tespitine ve iptaline karar verilmesi istemiyle eldeki davayı açmıştır. 6102 sayılı TTK’nın 445 ve 446. maddelerinde; toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, yönetim kurulu ile kararların yerine getirilmesi kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa, yönetim kurulu üyelerinden her birinin kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine iptal davası açabileceği belirtilmiştir. Aynı yasanın 447. maddesine göre ise; genel kurulun, pay sahibinin genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran, anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararları batıldır. Genel Kurul kararlarının meydana gelişlerinde kurucu unsurlardan birinin olmaması veya konuları bakımından emredici hükümlere aykırı olan genel kurul kararları ise yokluk müeyyidesine tabidir. Bir genel kurul kararının yokluğu başlangıçtan itibaren bir genel kurul kararının mevcut olmadığını ifade eder. Genel kurul kararlarının geçerliliği iki zorunlu unsura bağlıdır. İlki genel kurul niteliğinde bir kurulun var olması, diğeri ise kurulu oluşturan pay sahiplerinin kararıdır. Bu kapsamda toplantıya katılanlar pay sahibi değilse, pay sahipleri TTK’nın genel kurulun toplanması için öngördüğü şekil ve usulde toplanmamışsa bir genel kurul kararının varlığından söz edilemez, yokluk yaptırımına tabi bir karar ortaya çıkar. Davaya konu genel kurul kararı öncesinde davalı … A.Ş.’nin 178.380.000 hissesinden 169.460.996 adedi davacı …’a, 8.919.000 adedi Dilova Belediyesine, 1 adedi …’e, 1 adedi …’na, 1 adedi …’e, 1 adedi …’na ait iken, davacı …’un %95’e tekabül eden hisselerinin, davacı şirketin hissedarlarından dava dışı … şirketinin davacı şirketten olan alacağının tahsili için başlatılan ve İstanbul … İcra Müdürlüğünün (eski Şişli …) … ve … esas sayılı takip dosyalarında yürütülen icra takibi sonucunda 06/01/2010 ve 07/01/2010 tarihinde yapılan ihaleler ile … tarafından satın alınmış ve ihale alıcısı … tarafından bu hisselerin 99.460.996 adedini 22/02/2010 tarihinde … Holding’e, 60.000.000 adedini de 30/03/2011 tarihinde … Limited’e satılmıştır. Bu satışlardan sonra ihale alıcısı … üzerinde 10.000.000 adet hisse kalmış, davacı …’un ise davalı şirkette hiç hissesi kalmamıştır. Bahsi geçen icra takiplerine ilişkin olarak takipteki ödeme emrinin iptali konusunda 03/05/2011 tarihinde Şişli 4. İcra Hukuk Mahkemesinin 2011/386, 387 ve 388 esas sayılı dosyalarında davalar açılmış ve yargılama sonucunda ödeme emrinin tebliğinin geçersizliği ile ödeme emrinin borçluya 01/04/2010 tarihinde tebliğ edilmiş sayılmasına karar verilmiş ve kararlar kesinleşmiştir. Ayrıca Şişli 4. İcra Hukuk Mahkemesinin 2011/389 esas sayılı dosyasında açılan ihalenin feshi davasında 06/01/2010 ve 07/01/2010 tarihli ihalelerin sonuç itibariyle feshine karar verilmiş ve bu karar da kesinleşmiştir. Bu karar üzerine takip borçlusu davacının talebiyle icra müdürlüğünce davaya ve takibe konu … A.Ş. hisselerine borçlu …’a iade edilmek üzere el konulmasına, geçici ilmuhaberlerin veya temsil ettiği hisselerin bulunamaması halinde hisselerin borçlu …’a ait olduğunun pay defterine işlenmesine karar verilmiştir. İcra müdürünün bu işlemine karşı … Holding’in şikayet yoluna başvurması üzerine İstanbul 15. İcra Hukuk Mahkemesinin 2011/822 esas sayılı dosyasında şikayetin reddine karar verilmiş ancak kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 22/01/2013 tarih ve 2012/3104-2013/1418 sayılı kararı ile “her ne kadar ihalenin feshi konusunda ihale alıcısı …’u etkilese de, hisseleri ihale alıcısından satın alan 3. kişi … Holdings’in kazandığı mülkiyet hakkını etkilemeyeceği, 01/04/2010 tarihinden önce yapılan işlemlerin yok hükmünde sayılmasının, ihale bedelini ödeyip malı teslim alan alıcıdan söz konusu hisseleri satın alan iyi niyetli üçüncü kişilerin kazanımlarını etkilemeyeceği, bu durumda icra müdürünün mülkiyet hakkına müdahale eder şekilde satışı yapılan ve … holdinge devredilen hisse senetlerinin de borçluya ait olduğuna ilişkin kararın iptal edilmesinin gerektiği” icra mahkemesi kararı bozulmuş ve en nihayetinde İstanbul 15. İcra Hukuk Mahkemesinin 2013/189 esas sayılı dosyasında bozmaya uyularak şikayetin kabulü ile icra müdürlüğünün devredilen hisse senetlerinin borçluya ait olduğuna ilişkin kararının iptaline karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir. Söz konusu takip dosyalarında tebligat usulsüzlüğü nedeniyle yapılan hisse hacizlerinin de iptali gerektiğinden takip dosyalarında satılmayan ve üzerindeki haciz kalkan 10.000.000 hisse davacıya iade edilmiş, ancak bu kez takip dosyalarında borç ödenmediğinden bu hisseler tekrar haczedilmiş ve 10.000.000 hisseyi yapılan ihale sonucunda alacağı temlik alan … şirketi 31/10/2013 tarihinde alacağa mahsuben satın almıştır. Davacılar … ve … Holdings tarafından davalılar …, …, … ve … hakkında, yargılaya konu olan hisselerin mülkiyetinin aidiyetinin tespiti istemiyle İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/154 esas sayılı dosyasında görülen davada, davanın reddine karar verilmiş, bu kararın istinafı üzerine de İstanbul BAM 13. Hukuk Dairesinin 2018/846 esas sayılı dosyasında “davacının davalıların kötü niyetli olduklarını ispatlayamadığı gibi, aralarında işbirliği olduğunu, şirketler arasında organik bağ olduğunu, sırf söz konusu hisseleri davacının elinden almak için asıl alacaklı ile işbirliği içinde hareket ettiklerini kanıtlayamadığı, kesinleşen İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/425 -2014/4 sayılı kararı ile şirketler arasında davacının iddia ettiği gibi bir işbirliğinin bulunmadığı, yapılan takip ve devir işlemlerinde usulsüzlük olmadığı, aralarında organik bağ bulunmadığı, eylemlerin hukuki uyuşmazlık konusu olduğu, dolandırıcılık kastının bulunmadığının tespit edildiği, yapılan ilk ihale tebligat usulsüzlükleri nedeniyle iptal edilmiş ise de, emin sıfatı ile zilyet ihale alıcısından hisseleri devralan 3. kişilerin iyiniyetli kazanımlarının etkilenmeyeceği, ayrıca davacının, hakkında yapılan ve kesinleşen icra takiplerinden dolayı takip alacaklısına borcu olmadığını iddia etmediği gibi bu konda açılmış bir menfi tespit davasının da bulunmadığı, buna göre davacının borcundan dolayı kesinleşen icra takibi sonucunda iptaline karar verilen bu ihale ile hisseleri satın alan ve davacı tarafça kötü niyetli oldukları ispatlanamayan, ihale alıcısı emin sıfatı ile zilyet …’tan edinen iyiniyetli 3. kişi konumunda olan davalılar … Holding ile … Limited’in bu kazanımlarının etkilenmeyeceği, birleşen davada ise, bu davanın davalısı …’un, kesinleşen takipte takip alacaklısından alacağı temlik alarak hacizli hisseleri takipte yapılan ihale sonucunda borca mahsuben satın aldığı, davacının, asıl alacaklı … ile davalı arasındaki temlik işleminin muvazaalı olduğunu ispatlayamadığı, ayrıca davacının takipte borçlu olmadığını da iddia etmediği, geçerli bir takip sonucu usulüne uygun şekilde haczedilmiş olan davaya konu hisseleri alacağı temlik alarak takipte yapılan ihale ile satın alan davalı …’un da hisselerin gerçek maliki olup, davacının muvazaa iddiasını ispatlayamadığı” gerekçesiyle asıl ve birleşen dava yönünden davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Ancak anılan istinaf kararına karşı temyize başvurulmuş olup, yargıtay aşamasında bulunan karar henüz kesinleşmemiştir. Bilindiği üzere genel kurul kararının iptali davasında, kararın iptalini talep eden ortağın, ortaklık sıfatının dava süresince devam etmesi gerekir. Uygulamada husumet olarak tanımlanan bu yetkinin, tüm dava sürecinde davacı üzerinde bulunması gerekmektedir. Dava açan kişinin ortaklık sıfatı sona erecek olursa, artık davayı takip ve sonuçlandırmakta hukuki menfaati de kalmaz. Yukarıda ifade edildiği gibi yapılan icrai satışlar sonucunda davacı şirketin, davalı … A.Ş.’de hiç hissesi kalmamıştır. Ancak davacı tarafın hisselerin mülkiyetinin aidiyeti istemiyle açmış oldukları İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/154 esas sayılı dosyası henüz kesinleşmemiş olup, bu davanın sonucuna göre davacı şirketin icrada ihale ile satılan hisselere malik ve dolayısıyla şirkete hissedar olma ihtimali bulunmaktadır. Bu halde İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/154 esas sayılı dosyası sonucunun beklenmesi gerekir. Ayrıca İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/154 esas sayılı dosyasında açılan davanın sonucuna göre, davacı tarafça satışlardan sonra yapılan ilk genel kurul olan 13/02/2010 tarihli genel kurul karalarının yoklukla malul olduğunun tespiti istemiyle İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/142(eski esas 2013/324) esas sayılı dosyasında dava açılmış olup, bu dava da halen derdesttir. İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/142 esas sayılı dosyasında 13/02/2010 tarihli genel kurul karalarının yok hükmünde olduğuna karar verilmesi halinde, bunun bir sonraki genel kurula ilişkin olan eldeki davaya etkileri değerlendirilmelidir. Hal böyleyken, icradan ihaleyle satışı gerçekleştirilen hisselere ilişkin İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/154 esas sayılı dava dosyasında yargılamaya konu edilen mülkiyet ihtilafı çözülmeden davanın sonuçlandırılması isabetli olmamıştır. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda, Mahkemece eksik inceleme ile davanın sonuçlandırılması isabetli görülmemiş ve bu nedenle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, 2-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının istem halinde kendisine iadesine, 3-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 14/04/2022