Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/727
KARAR NO: 2022/225
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/05/2019
NUMARASI: 2017/812 Esas – 2019/537 Karar
DAVA: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 24/02/2022
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı banka vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, müvekkili banka ile dava dışı borçlu … Tic.Ltd Şti arasında akdedilen genel kredi sözleşmesinde davalının müşterek borçlu müteselsil kefil olarak yer aldığını, kredi sözleşmesine dayalı olarak kredi kullandırıldığını, borcun ödenmemesi üzerine, hesabın kat edilerek borçlulara ihtarname keşide edildiğini, alacağın tahsili için girişilen icra takibinin itiraz sonucu durduğunu ileri sürerek itirazın iptaline, takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili, müvekkilinin genel kredi sözleşmesinde adının geçmediğini, dava dışı borçlu şirkete genel işlem koşulları hakkında bilgilendirme yapıldığı halde kefiller hakkında bu huhuki düzenlemelere aykırı davranıldığını, kefaletin belirli veya belirlenebilir olması gerektiğini, müvekkilinin daha evvel ortağı bulunduğu, borçlu şirketin tüm hisselerini 09/06/2015 tarihinde hisse devir sözleşmesi ile …’e devrettiğini, borcunun bulunmadığını belirterek davanın reddine ve kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, 08/06/2013 tarihli 90.500 TL tutarındaki kredi çerçeve sözleşmesi düzenlemiş olup bu sözleşmede davalının müteselsil kefil sıfatının bulunduğu, 22/06/2015 tarihinde kredi çerçeve sözleşmesinde ise, davalının müteselsil kefil sıfatının bulunmadığı, davalının imzalamış olduğu 08/06/2013 tarihli 90.500 TL tutarındaki kredi çerçeve sözleşmesi incelendiğinde sözleşmede davalının imzasının borçlu şirket yetkilisi sıfatı ile olduğu, kefil olduğuna dair sözleşmede imzanın bulunmadığı, kefilin imzalamamış olduğu şirket kredi sözleşmesinden kaynaklı borçtan davalının sorumlu tutulması söz konusu olmadığı, 08/06/2013 tarihinde imzalanan kredi çerçeve sözleşmesinden sonra açık hesap limiti tanımlanarak kredi kullanma yapıldığı, davalı …’in hisse devir tarihinde açık hesabının artı bakiyede olduğu, başka bir kredi borcunun bulunmadığı, 22/06/2015 tarihinde dava dışı … Dış Tic. Ltd Şti ile davacı banka arasında davalının kefil olmadığı yeni bir kredi çerçeve sözleşmesi imzalanarak açık hesap limiti ve diğer krediler kullandırıldığı, borcun ortaklık değişimi sonrasında akdedilen davalının kefaleti bulunmayan yeni kredi çerçeve sözleşmesi kapsamında yeni kredilerin kullandırılmasından kaynaklandığı, bu nedenle davalının davaya konu borçtan sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine ve % 20 kötü niyet tazminatına karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı banka vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; borçlu şirkete 05.06.2013 tarihli 90.500.-TL tutarlı ve 22.06.2015 tarihli 500.000.-TL tutarlı sözleşmeler kapsamında kredi kullandırıldığını, borçlu ve kefillere sonraki tarihli bir sözleşme imzalatılması; öncekinin iptal edilmesi anlamına gelmediğini, 05.06.2013 tarihli 90.500.-TL tutarlı Kredi sözleşmesinin hem firma yetkilisi olarak hem de kefalet sayfasında kendi adına asaleten yani kefil sıfatıyla imzası bulunduğunu, davalının şirketteki hisselerini devretmiş olması, şahsi kefaletini geçersiz kılmadığını, ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararın 3. Paragrafında ; “08.06.2013 tarihli sözleşmede …, … ve …’ in müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatının bulunduğu” ifade edilmiş ise de 5. Paragrafında “borçlunun imzasının şirket yetkilisi sıfatıyla olduğu, kefil olduğuna dair sözleşmede imzasının bulunmadığı anlaşılmaktadır” şeklinde çelişkili ifadelere yer verildiğini, kötüniyet tazminatı şartlarının bulunmaması nedeniyle, kötüniyet tazminatına hükmedilmesinin doğru olmadığını, kaldı ki, müvekkili bankanın varlık fonuna devri nedeniyle de muafiyetleri devam ettiği gibi kamu bankası olup 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun geçici 13. maddesi yollamasıyla aynı kanunun 138. maddesi uyarınca davacı banka İİK.nda hükme bağlanan tazminatlardan muaf olduğu halde aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin doğru olmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklı alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davanın reddine ve davacı aleyhine %20 kötü niyet tazminatına karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. HMK 355 maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf sebepleri ve kamu düzeni nedenleri ile sınırlı olarak kararın istinaf incelemesi yapılmıştır. Somut olayda, davacı banka ile dava dışı asıl borçlu … Tic.Ltd Şti arasında akdedilen 22.06.2015 tarihli 500.000 TL limitli genel kredi sözleşmesinde davalının kefil olarak yer almadığı ihtilafsız olup, davacı banka ile asıl borçlu arasındaki 08.06.2013 tarihli 90.500 TL limitli genel kredi sözleşmesinde ise, davalının sözleşmeyi asıl borçlu şirketi temsilen imzaladığı gibi aynı limit dahilinde müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla sözleşmede şahsi imzasının bulunduğu, her ne kadar davalı kefilin isim ve soyadı sözleşmede yazılmamış ise de, kefil sıfatıyla atılan imzanın davalı tarafça inkar edilmediği gibi kefaletin şekil şartlarını haiz bu sözleşmeden dolayı davalının kefil olarak sorumluluğunun bulunduğunun kabulü gerekir. Bu değerlendirmeler ışığında, esasen uyuşmazlık, davalının borçtan kefaleten sorumlu olup olmadığı ve kötü niyet tazminatı koşullarının bulunup bulumadığı noktalarında toplanmaktadır.Dosyada alınan bilirkişi raporundan dava konusu kredi borcunun davalının kefaletinin bulunmadığı 22.06.2015 tarihli genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı sabit olmakla davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı vekilinin kötü niyet tazminatı yönünden ise; davacı alacaklı bankanın, davalının kefaletinin bulunmadığı ve dolayısıyla sorumlu olmadığı kredi sözleşmesinden kaynaklı alacağın icra takibine konu etmesinde haksız olduğu gibi, itiraza uğrayan takibin devamı için davalı aleyhine itirazın iptali davası açmış olması da gözetildiğinde, takibinde kötü niyetli olduğunun da kabulü gerektiğinden davalı lehine koşulları oluşan kötü niyet tazminatına hükmedilmesinde usul ve yasaya aykırılık yoktur. Öte yanda, 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu Geçici 13. maddesinde; Sermayesinin yarıdan fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan ya da hisselerinin çoğunluğu üzerinde bu kurum ve kuruluşların idare ve temsil yetkisi bulunan ve özel kanunla kurulmuş bankalarda (Tasfiye Halinde Türkiye … Bankası A.Ş. dahil) 26.12.2003 tarihinden önce bankacılık teamüllerine göre teminatlı ve/veya yetersiz teminatlı kredi kullanıp da vadesi geçtiği halde henüz ödenmemiş, süresi uzatılmamış veya yeniden yapılandırılmamış kredileri kullananlar ya da yeniden yapılandırma şartlarını ihlal edenler ile…banka teminat mektupları, kabul kredileri ve avaller,…her türlü sınırlı ayni hak tesisine ilişkin sözleşmeden doğan hakların da diğer bankaların ve üçüncü kişilerin muvazaadan ari hakları aleyhine olmamak üzere Fon alacaklarının tahsiline ilişkin 123, 134, 136, 137, 138, 140, 142 ve 165 ıncı madde hükümleri, tasarrufun iptali davalarında aciz vesikası şartı aranmaması, (…) dahil bankalarınca uygulanır.”Davacı banka, Fon bankası olmadığı gibi, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın özellikle 5411 Sayılı Kanunun 13. maddesinde açıkça tanımı yapılan nitelikte bir alacak olmadığı sabit olduğuna göre, 5411 sayılı yasanın geçici 13. Maddesi yollamasıyla aynı yasanın 138. madde hükmü uyarınca, davacı bankanın İİK.nda hükme bağlanan tazminatlardan muaf olduğundan söz edilemez. Açıklanan bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin kendi içinde kısmen çelişkili gerekçeli kararının düzeltilerek davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile HMK 353/1.b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak yukarıda belirtilen gerekçe doğrultusunda davanın reddine ve kötü niyet tazminatına karar verilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, istinafa konu ilk derece mahkemesinin kararının HMK.’nın 353(1)b-2 maddesi gereği KALDIRILMASINA, 1-Davanın reddine, 2-143.142,24 TL üzerinden % 20 kötü niyet tazminatının davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 3-Harçlar Kanunu’na göre belirlenen 44,40 TL ilam harcından peşin alınan 2.444,52 TL harçtan mahsubu ile bakiye 2.400,12 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 14.201,38 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine, 6-Sarf edilmeyen gider avanslarının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, 7-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya ilk derece mahkemesince iadesine, b-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 121,30 TL istinaf başvuru harcı, tebligat ve dosyanın posta masrafı toplamı 4,50 TL olmak üzere toplam 125,80-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, c-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 24/02/2022