Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/725 E. 2022/775 K. 16.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/725
KARAR NO: 2022/775
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/12/2018
NUMARASI: 2012/1405 Esas – 2018/1237 Karar
DAVA: Hisse Devir Sözleşmesinin Geçersizliğinin ve Davacının Ortak ve Yetkili Olduğunun Tespiti İstemli
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/06/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirketin kurucu ortaklarından olup davalı … ile davaya konu 22/09/2011 tarihli hisse devir sözleşmesi ile şirketteki mevcut hisselerini davalıya devrettiğini, ana sözleşme gereği hisse devrinin yönetim kurulu iznine tabi olmasına rağmen izin almadan yapıldığını, bu nedenle geçersiz olduğunu, devir senedinde bedelin reel değerin altında gösterilmesi konusunda davalının müvekkilini hataya düşürmek suretiyle ve bu yöndeki hileli davranışlarıyla müvekkilinin iradesinin davalının hilesi ile sakatlanıp müvekkilinin hataya düştüğünü, gerçekte müvekkilinin davalı ile sözleşmeyi imzalama iradesinin olmadığını, yalnız taahhüt sözleşmesi imzalamak iradesi olmasına rağmen devir sözleşmesinin imzalandığını, müvekkilinin ihtarname ile sözleşmeyi iptal ettiğini, davalının cevabi ihtarnamede devrin usulüne uygun yapıldığını ve geçerli olduğunu bildirdiğini belirtmiş, müvekkilinin davalı şirketin halen ortağı ve yönetim kurulu başkan yardımcısı olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı taraf 08/10/2018 tarihli ıslah dilekçesinde, dava dilekçesindeki tüm talepleri asli ve öncelikli talepleri olmak kaydıyla bu taleplerinin kabul edilmemesi halinde devre konu hisselerin reel değerleriyle bilanço değeri arasındaki 450.441,27 TL farkın hisseleri devralan davalıdan tahsilini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın gerçekten uzak ve hukuki mesnetten yoksun olduğunu, sözleşmenin hile sebebi ile iptali istemi yönünden zaman aşımı süresinin dolduğunu, devir sözleşmesinin şirket ana sözleşmesinde aranan şekil şartlarına uygun olarak yapıldığını, hisse devrinin yönetim kurulu kararı ile kabul edilip pay defterine kaydedildiğini, bedelin 18/10/2011 tarihinde banka havalesi yolu ile ödendiğini, davacının başından beri sözleşmeyi kötü niyetli olarak inkar ettiğini bildirmiş, davanın zaman aşımı ve esas yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, ” Tüm dosya kapsamı, mahkememizce usul ve yasaya uygun, denetime elverişli nitelikteki bilirkişi rapor ve ek raporları, tanık beyanları ve toplanan tüm delillerle birlikte davacının davalı şirketteki payını 22/09/2011 tarihli noterde düzenlenen hisse devir sözleşmesi ile davacıya devrettiği, yönetim kurulu kararından sonra hisse devrinin pay defterine işlendiği, devre ilişkin tüm prosedürün ana sözleşme ve yasaya uygun olarak yerine getirildiği, devir senedinde bedelin 991.150,00 TL olarak gösterildiği, bedelin ödenip ödenmediği konusunun dava konusu olmayıp dava dilekçesinde bedelin tahsiline ilişkin bir taleptu bulunulmadığı, yalnız satışın hile ve aldatılma iddiasına dayalı olarak geçersizliği iddia edilerek davacının ortaklığının ve yönetici sıfatının devam ettiğinin tespitinin talep edildiği, bu nitelikteki isteme bağlı olarak davacının davalı ortak tarafından aldatıldığını, hileye düşürüldüğünü, kanıtlamak yükümlülüğünde olduğu, bu yükümlülüğe rağmen davacı tanıklarının görgüye dayalı bir bilgileri olmadığı gibi davacının bu iddiaları konusunda davasını kanıtlayacak başkaca bir delil de sunmadığı, resmi senette yazılı devir bedeli bulunduğundan davacının gerçekte hissenin bedelinin daha büyük miktar olduğu iddiasının dinlenmesinin mümkün bulunmadığı birlikte değerlendirildiğinde davacı davasını kanıtlayamamıştır. Bilirkişi raporuna ve ek raporlarına itirazlarının reddine karar verilmesinden sonra davacı vekili, hisse devri miktarının hayatın olağan akışına aykırı şekilde düşük olduğu yönünden davayı ıslah etmek üzere süre talep etmiş, mahkememizce bu dava sebebinin dava dilekçesinde bildirildiği, bu nedenle ıslaha gerek olmadığı belirtilerek istemin reddine karar verilmiş, davacı vekili aynı duruşmada davalı …’na yemin teklifinde bulunmuş, yemin metnini hazırlayarak dosyaya sunmuş, yemin teklifi davalı tarafından kabul edilmiş, 01/10/2018 tarihli duruşmada davalı yemin etmiş, yeminden sonra davacı vekili yeniden ıslah için süre talep etmiş, 08/10/2018 tarihli dilekçe ile ıslah talebinde bulunmuş, ıslah dilekçesinde dava dilekçesindeki talep konusu olan müvekkilinin davalı şirketin ortağı ve yönetim kurulu başka yardımcısı olduğunun tespiti istemi yanında terditli olarak devir nedeniyle müvekkilinin zararının tazmini suretiyle denkleştirme uygulanarak hisselerin reel değeri ile bilanço değeri arasındaki 450.441,27 TL farkın ticari faizi ile birlikte davalı gerçek kişiden tazminine karar verilmesini talep etmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26/09/2011 tarih 2011/1-364 esas 2011/453 karar ilamında dava konusu edilmeyen bir şeyin ıslah yoluyla davaya ithaline ve dava konusu haline getirilmesine, yasal açıdan olanak bulunmadığı ilkesi benimsenmiştir. Yargılaması devam eden bir dava içinde ıslah ile ikinci bir talepte olanığı bulunmamaktadır, tamamen ıslahla dava konusu değiştirilebilirse de, yeni dava konusu önceki dava konusunun yerine geçer ve yine tek bir dava söz konusu olur. Somut olayda yukarıdaki ilamın ışığında 30/11/2018 tarihli duruşma ara kararında da ayrıntılı açıklandığı üzere gerek davanın tamamen ıslahı gerekse kısmen ıslahı durumunda usulüne uygun açılmış bir davanın bulunması şart olup yargılaması devam eden bir dava içinde ıslah ile ikinci bir talepte bulunma olanağının HMK’nun 176 ve devamı maddeleri uyarınca mümkün olmadığı, dava konusu olmayan bir talebin dava kapsamına alınmasının ve bu kapsamda dava dilekçesinde talep edilmeyen bir alacağın ıslah dilekçesi ile istenilmesinin mümkün bulunmadığı, davanın devir sözleşmesinin hata ve hile nedeniyle ve şirket ana sözleşmesine aykırılığı nedeniyle iptal edildiğinin davacının halen şirketin yönetim kurulu başkan yardımcısı ve ortağı olduğunun tespiti istemine ilişkin olup dava dilekçesinde devredilen payın bedelinin talep edilmediği gibi ıslah dilekçesinin önceki davadaki taleplerin öncelikle karşılanması kabul edilmediği takdirde devir bedeline ilişkin farkın tahsili talep edilerek sunulmasının mümkün bulunmadığı, bu nitelikteki bir ıslahın gerek kısmi ıslah gerekse davanın tamamen ıslahına ilişkin usul kurallarına uygun olmadığı dikkate alınarak ıslah istemi reddedilmiş ve açıklanan gerekçelerle davacı tarafça kanıtlanamayan davanın reddine,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 22/09/2011 tarihli hisse devir sözleşmesinde davacının iradesi davalı …’nun hileli davranışları ile sakatlandığını ve bu nedenle davacının sözleşmenin niteliğinde hataya düştüğünü ve devir bedelinde de hataya düşmüş olup değerinin 450.441,27 TL altında davalı tarafından devralındığını, sözleşmenin noterde değil şirketin muhasebe işlerinin yürütüldüğü muhasebe ofisinde davacıya imzalatıldığını, güncel ortaklık paylarının hesaplanmasına ilişkin rapor alındığını ve davacının hisselerinin değerinin 1.441.591,27 TL tespit edildiğini, bunun üzerine davalı … davacıya kredi çekmesi gerektiğinin bankanın da kredi vermek için hisselerin kendisine devredeceğine dair taahhütname istediğini söylemiş ve davacıya buna ilişkin imzasının da olduğu faks metnini gönderdiğini, taahhüt sözleşmesi imzalamak için bir araya gelindiği sanan davacıya okumasına da izin verilmeden hisse devir sözleşmesinin davalı tarafından şirketin muhasebe işlerinin yürütüldüğü muhasebe ofisinde muhasebe personelince imzalatıldığını, BK’nun 28/1’e göre taraflardan birinin diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olması bile aldatılan taraf için sözleşmenin bağlayıcı olmadığını, hilenin her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılmasının hiçbir şekle bağlı olmadığını, sözleşmenin yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunmasının sözleşmenini iptaline engel olmadığını, karar defteri ile sabit olduğu üzere 22/09/2011 tarihinde notere gidilmeden önce alınmış ve inceledikten sonra imzalatılmak üzere davacıya verilmiş ve akabinde imzalatılmış olan bir karar olmadığını, mahkemece davanın tespit davası olarak ele alınıp karar verildiği halde nispi harca ve nispi vekalet ücretine hükmedilmiş olduğunu, beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, hisse devrinin hile nedeniyle iptal edildiğinin ve şirket ortağı olduğunun tespiti davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, hisse devrinin hile ile yapılıp yapılmadığı ve ıslahın geçerli olup olmadığı noktasındadır. Taraflar arasında, Sakarya … Noterliği’nin 22/09/2011 tarih ve … YN’lu onaylama şeklindeki anonim şirket hisse devir sözleşmesi ile davacı … Yeğen, …’ndeki hisselerini davalı …’na devretmiştir. Davacı … Yeğen tarafından, davalı …’na çekilen Kartal … Noterliği’nin 12/09/2012 tarih ve… YN’lu ihtarnamesi ile, Sakarya … Noterliği’nin 22/09/2011 tarih ve … YN’lu anonim şirket hisse devir sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun hile hükümlerine göre iptal edildiğini ihtar etmiştir. Davalı … tarafından, davacı … ‘e çekilen Sakarya … Noterliği’nin 12/10/2012 tarih ve … YN’lu cevabi ihtarnamesi ile söz konusu iddiaların kabul edilmediği bildirilmiştir. Davacı taraf, sözleşmenin niteliğinde ve bedelinde hataya düşürüldüğü ve davalının hileli hareketleriyle hisse devir sözleşmesini imzaladığından bahisle hisse devir sözleşmesinin iptal edildiğinin ve ayrıca halen şirket ortağı ve yönetim kurulu başkan yardımcısı olduğunun tespiti istemli olarak eldeki davayı açmıştır. Davalı taraf ise hisse devrinin usulüne uygun olduğunu ve davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını savunmuştur. Hisse devir sözleşmesinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Bdrçlar Kanunu(eBK)’nun 23. maddesine göre, akit yapılırken esaslıbir hataya duçar olan taraf, o akit ile ilzam olunamaz. anılan Kanunun 28/1. Maddesine göre de, diğer tarafın hilesiyle akit icrasına mecbur olan tarafın hatası esaslı olmasa bile, o akit ile ilzam olunmaz. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun 39/1(e.BK’nın 31/1). maddesinde, yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan tarafın, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılacağı düzenlenmiştir. Davacı taraf, hisse devir sözleşmesi ile bağlı olmadığını Kartal … Noterliği’nin 12/09/2012 tarih ve … YN’lu ihtarnamesi ile davalı …’na Kanunda öngörülen 1(bir) yıllık hak düşürücü süre içinde bildirmiştir. Kanunda öngörülen süre dava açmak için değil sözleşmeyle bağlı olmadığını bildirmek için düzenlenmiş bir süre olup dava açma hakkı bakımından hak düşürücü sürenin geçmesi söz konusu değildir. Anonim ortaklığın çıplak paylarının devri konusunda TTK bünyesinde bir hüküm bulunmamaktadır. Payın devredilebilirliği ilkesi uyarınca, çıplak payın da senede bağlanmış paylar gibi serbestçe devredilebileceği hususunda görüş birliği mevcuttur. Ancak payın serbestçe devredilebilirliğine getirilen kanuni ve iradi sınırlamalar kuşkusuz çıplak pay için de geçerlidir. Çıplak payın devri genel hükümler doğrultusunda yapılır. Uygulanacak hükümler payın bedelinin tamamen ödenmiş olup olmadığı hususuna göre değişir. Bedelinin tamamı ödenmiş çıplak payın devri genel hüküm niteliğindeki alacağın temliki hükümlerine göre gerçekleşir. Alacağın temliki tasarrufi bir işlem olduğu için, bununla çıplak pay devralana geçer. Şekil olarak bedeli tam ödenmiş çıplak payın devri, payın devredildiğini içeren yazılı bir temlik beyanının devralana verilmesi ile söz konusu olur. Anonim ortaklık payı bünyesinde çeşitli alacak hakları bulundurmaktadır. İşbu alacak haklarının devredilmesi eğer pay senede bağlanmamışsa, ancak BK’da düzenlenen alacağın temliki vasıtasıyla gerçekleşebilir. Alacağın temliki de yazılı şekilde yapılır. Bedeli hiç ödenmemiş veya kısmen ödenmiş çıplak payın devrinin hukuki niteliği bedelinin tamamı ödenmiş çıplak payın devrinden faklıdır. Zira, bedelinin tamamı ödenmiş pay tali yükümleri bir yana bırakacak olursak, pay sahibi açısından herhangi bir malvarlıksal borç içermediğinden sahip olduğu alacak hakkı niteliğindeki haklarından ötürü devri alacağın temliki hükümlerine göre gerçekleşecektir. Oysa, bedeli tam olarak ödenmemiş pay için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Çünkü bedeli tam ödenmemiş pay, pay sahibi dışından malvarlıksal borç niteliğindeki taahhüt edilen pay bedelinin ödenmesi borcunu içerir. Anonim ortaklıklarda pay sahibinin asli borcu, taahhüt ettiği payların karşılığını oluşturan edimin ifasıdır. Bu kural hem nakdi hem de ayni sermaye taahhüdü için geçerlidir. Pay sahiplerinin taahhüt ettikleri payların karşılığını oluşturan edimi ifa etme borçları, ortaklık dışında da bir alacak hakkı teşkil eder. Bu durumda, karşılığı tamamen ödenmemiş bir payın devri devralan kişi açısından bir borç yüklenmesi niteliğine sahip olacağından ötürü devir işleminin borcun üstlenilmesi hükümleri uyarınca, yani bir iç üstlenme sözleşmesi ve alacaklı konumundaki anonim ortaklığın onayı alınmak sureti ile yapılması gereklidir. İç üstlenme sözleşmesinin tabi olduğu şekil şartı hakkında hiç bir hüküm öngörülmemiştir. Bu nedenle, hukukumuzda hakim olan şekil serbestisi ilkesi uyarınca tarafların söz konusu nakil sözleşmesini herhangi bir özel şekle bağlı olmaksızın sözlü, yazılı veya resmi şekilde yapabilme hususunda serbest oldukları düşünülebilir. Ancak pay, sadece kendisine bağlanan borçların değil aynı zamanda hakların da kaynağını teşkil eder. Alacak haklarının devrinin alacağın devri hükümlerine tabi kılındığı düşünülecek olursa, taahhüt edilen payın karşılığını ödeme borcunun yanında, ortaklık haklarını da içeren bedeli tam ödenmemiş payın devri işleminin de yazılı şekilde yapılması zorunluluğu söz konusudur. Dolayısıyla bedeli tam olarak ödenmemiş çıplak payın devri yazılı bir devir beyanı ile birlikte anonim ortaklığın onayının alınması ile gerçekleşir. Anonim ortaklık adına devir işlemine onay vermeye eğer ana sözleşmede farklı bir düzenleme bulunmuyorsa yönetim kurulu yetkilidir. (Sevi, Ali Murat, Anonim Ortaklıkta Payın Devri , Ankara 2012, 294 vd.)(Yargıtay 11. HD’nin 12/11/2019 tarih ve 2018/1486 – 2019/7096 E-K). Davalı Şirket Yönetim Kurulu 22/09/2011 tarih ve 84 sayılı kararı ile hisse devrine onay vererek devir sonrası güncel hisseleri tespit etmiştir. Kaldı ki bilirkişi tarafından yapılan incelemede, hisse devrine ilişkin olarak esas sözleşmede yönetim kurulunun onayı hususuna yer verilmediği tespit edilmiştir. Söz konusu Sakarya … Noterliği’nin … tarih ve … YN’lu anonim şirket hisse devir sözleşmesi Noter tarafından Noterlik Kanunu’nun 90. Maddesi uyarınca onaylama şeklinde yapılmış ve sözleşmenin taraflarının sözleşmeyi noter huzurunda imzaladıkları tasdik edilmiştir. Davacı taraf, hisse devir sözleşmesinin mali müşavirlik ofisinde imzalatıldığını iddia etmiş ise de, hisse devir sözleşmesindeki yazı veya imza inkâr edilmediğine göre, bu iddianın, işlemi onaylayan noterin, sözleşmenin noter huzurunda imzalandığı yönündeki tespitinin aksinin tanıkla ispatı mümkün olmadığı gibi noterin taraf olmadığı eldeki davada değerlendirilmesi de mümkün değildir. Kaldı ki davalı tanığı …, “Ben hisse devir sözleşmesini noterden alıp …’e imzalatmadım. Hisse devir sözleşmesi noterde imzalanan bir sözleşmedir. Ben ofiste kararları imzalattırdım.” şeklinde beyanda bulunmuş olup, tanık beyanında davacıya herhangi bir belge imzalatıldığına dair bir ifade bulunmamaktadır. Davacı taraf, davalı …’nun davacıya yeteri kadar parası olmadığını söyleyerek, hisseleri devir almak için bankadan kredi çekmesi gerektiğini, bankanın da kredi vermek için hisselerin kendisine devredeceğine dair taahhütname istediğini söylediğini ve hatta davacıya, buna ilişkin olarak, imzasının da olduğu bir faks metnini gönderdiğini ileri sürmüştür. Sözü geçen faksta sürece ilişkin bir kısım açıklamalar yer almakta olup noterde ön satış belgesinden bahsedilmiş ise de devamında açıkça “hissenin benim adıma yazılması” ibaresiyle hissenin davalıya geçeceği belirtilmiştir. Ayrıca bu faksta kredi çekileceğine dair bir beyan bulunmamaktadır. Davacı tarafından gönderilen faksta ise ödeme şekline ilişkin açıklamalara yer verilmiştir. Bu haliyle taraflar arasındaki bu yazışmalar sözleşme hazırlığı ve müzakere niteliğinde olup, sonuç itibariyle sözleşme yapıldığından tarafları bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bu haliyle anılan faks davacının iddialarını ispatlamaya elverişli değildir. Anonim şirket çıplak payının devri yukarıda açıklandığı üzere alacağın temliki hükümlerine göre yazılı olarak yapılır. 818 sayılı e.BK’nın 13/1. Maddesine göre, tahriri olması icabeden akitlerde, borç deruhte edenlerin imzaları bulunmak lazımdır. Hisse devir sözleşmesinde hissenin devredildiği ve hisse devir bedeli açıkça yazılıdır. Sözleşmede, hissenin bedeli ve devir beyanının yer aldığı kısmın mahiyeti nazara alındığında sözleşmenin okunmasına izin verilmediği iddiası dinlenebilir değildir. E.BK’nın 24. maddesindeki düzenlemeye göre, gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklanmış olması esaslı hata olarak kabul edilmektedir. Dava konusu hisselerin devrine esas olmak üzere rapor alındığı ve hisse değerinin bu raporda 1.441.591,27 TL olarak tespit edildiği ihtilaf konusu değildir. Hisse devir sözleşmesinde ise hisselerin 991.150,00 TL bedelle devredilmiştir. Bilirkişi raporunda hisse devrinde hisselerin reel değeri yerine bilanço değerinin esasa alındığı ifade edilmiştir. Buna göre, davacının hisse devrinden önce devre konu hisselerin reel değerini bildiği anlaşılmaktadır. Davacının, buna rağmen bilanço değerine göre hisselerini devretmiş olmasının esaslı hata olarak kabulü mümkün değildir. Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, hisseleri devralan davalının, davacıyı hataya sevk eden bir hareketi veya ihmali bir davranışı ispat edilemediği gibi, hisse devir sözleşmesinin yapılması için hileli hareketlerde bulunduğu da ispat edilememiştir. Davacı tanıklarının beyanları da duyuma ve davacının kendilerine anlattıklarına dayalı olup ispata elverişli değildir. Dolayısıyla davacı … Yeğen’in, Kartal … Noterliği’nin 12/09/2012 tarih ve … YN’lu ihtarnamesi ile, Sakarya … Noterliği’nin 22/09/2011 tarih ve…YN’lu anonim şirket hisse devir sözleşmesinin hile nedenine dayalı olarak iptali geçerli değildir. E.BK’nın 31/2. Maddesinde, hile ile haleldar olmuş yahut ikrah ile yapılmış olan bir akde icazetin, zarar ve ziyan talebinden feragati istilzam etmeyeceği düzenlenmiştir. Davacı taraf 08/10/2018 tarihli ıslah dilekçesinde, dava dilekçesindeki tüm talepleri asli ve öncelikli talepleri olmak kaydıyla bu taleplerinin kabul edilmemesi halinde devre konu hisselerin reel değerleriyle bilanço değeri arasındaki 450.441,27 TL farkın hisseleri devralan davalıdan tahsilini talep etmiştir. Islah ile dava terditli hale getirilmiştir. Ancak hile nedeniyle tazminat istenebilmesi için akde icazet verilmesi gerekir. Bu haliyle terditli talepler birbiriyle çelişmektedir. Bunun yanı sıra davacı taraf hata ve hile nedeniyle hisseleri devrettiğini ispatlayamadığına göre, bu nedenle zarar gördüğünün kabulü de mümkün değildir. Bu nedenle mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 326/1. Maddesinde, Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği, düzenlenmiştir. HMK’nın 323/1-ğ maddesinde ise, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti, yargılama giderlerinden sayılmıştır. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/1. maddesine göre konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla nispi olarak belirlenir. Ayrıca 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 169. Maddesine göre; yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından fazla olamaz. Dava hisse devrinin iptal edildiğinin ve şirket ortağı olduğunun tespiti davası olup, hisse devir sözleşmesinin hükümden düşürülmesi amaçlandığına göre hisse devir bedeli para ile değerlendirilebilir olduğuna göre, redle sonuçlanan davada, davalı lehine Tarife hükümlerine göre nispi vekalet ücreti takdir edilmesi gerekir. Bunun gibi Harçlar Kanunu’nun 15. Maddesine göre, yargı harçları değer ölçüsüne göre nispi esas üzerinden alınır. Davacı taraf, her ne kadar, mahkemece davanın tespit davası olarak ele alınıp karar verildiği halde nispi harca ve nispi vekalet ücretine hükmedilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüş ise de, bir davanın eda veya tespit davası olup olmadığına bakılmaksızın para ile ölçülebiliyor olması halinde nispi tarife üzerinden harç ve vekalet ücretine hükmedilir. Bu nedenle mahkemece harç ve vekalet ücretinin nispi tarife üzerinden belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-Karardan sonra davalı yan gider avansından karşılanan 25,73 TL posta giderinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,5-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 16/06/2022