Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/716 E. 2022/661 K. 25.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/716
KARAR NO: 2022/661
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/03/2019
NUMARASI: 2014/53 Esas – 2019/280 Karar
DAVA/KARŞI DAVA: Tazminat (Yönetici sorumluluğundan Kaynaklanan)/Genel
Kurul Kararının İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/05/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün Davalı -Karşı Davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı vekilinin öncelikle davacı şirketin mağduriyetini önlemek amacıyla dava konusu alacağın yargılama sürecinde teminat altına almak amacıyla davalının sahip olduğu müvekkili şirket hisselerine, davalının banka hesaplarına, davalının menkul ve gayri menkullerine, üçüncü kişilerden olan hak ve alacakları üzerine ihtiyati tedbir konulmasını, müvekkili şirkete ait ¨ 750.000,00 ‘nin davalıdan alınarak müvekkili şirkete iadesine karar verilmesini, davalı …’un müvekkili şirketin %15 hissesine sahip olduğunu, hissesine düşen sermaye payını dahi ödemekten imtina ettiğini, müvekkili şirketin kuruluşunun ardından Antalya’da birtakım yatırımlar yapabilmek için araştırmalar ve fizibilite çalışmaları yapılmış olduğunu, davalının Antalya’da ikamet etmesi, diğer hissedarların tanıdığı ve güvendiği biri olması nedeniyle kendisine; yatırımların finansmanı, diğer resmi ödemelerin tediyesi maksadıyla şirket hesaplarından para çekme yetkisinin verildiğini, davalının sui niyetle hareket ederek söz konusu ilişkinin başladığı tarihten itibaren şirkete ait olan dava konusu meblağları gerek şahsi hesaplarına gerekse de ilişkisi bulunduğu kişi ve kurumlar adına transfer ederek uhdesine geçirdiğini, davalının 04/02/2009- 03/01/2011 tarihleri arasında … İstanbul Gümüşsüyü Şubesindeki “…” no ‘lu …hesabına kredi hesabından transfer edilen ayrıca şirket ortakları …, …, … tarafından transfer edilen sermaye ve işletme bedellerinden tahmini ¨3.600.000,00 ‘sini … Bank Manavgat Şubesindeki şahsi hesabına EFT yaparak transfer ettiğini, bu meblağın ¨ 1.500.000,00 ‘sini şirket hesaplarına tekrar şirket girdisi yapmak için geri ödediğini, kalan ¨ 2.100.000,00’nin akıbetinin bilinmediğini, kalan rakam ile müvekkili şirket adına herhangi bir harcama yapılmadığını, herhangi bir tasarrufta bulunulmadığını, bu durumun şirket kayıtlarında açıkça belli olduğunu, müvekkili şirketin … Gümüşsüyü şubesine ait … no’lu hesabından 04/02/2009 tarihi ile 03/01/2011 tarihleri arasında gerek davalı gerekse babası … ve … tarafından yaklaşık ¨ 1.450.000,00 elden çekildiğini, bu meblağlardan müvekkili şirket adına herhangi bir tasarruf yapılmadığını, davalının, hakim ortağı olduğu … A.ş ‘nin hesaplarına ¨ 210.500,00 ve ¨36.389,89 transfer ettiğini, bu transferin hangi amaçla yapıldığının bilinmediğini, ayrıca davalının muhasebeden, 04/01/2010 ve 31/10/2010 tarihleri arasında ¨66.103,00 nakit para çektiğini, bu meblağlara ilişkin müvekkili şirkete herhangi bir resmi belge, fatura, sair evrak sunulmadığını, davalının yapmış olduğu işlem ve tasarrufların hiç birinin belgesini müvekkili şirkete ibraz etmediğini, davalı tarafından şahsi hesaplarına aktarılan veya elden çekilen meblağlar nedeniyle müvekkili şirketin uğradığı maddi zararın, şirket kayıtları üzerinde yapılan denetim ve raporu sonucunda sabit olduğunu, ayrıca şirket evraklarının ve resmi belgelerinin davalı tarafından alınarak şirket dışına çıkarıldığını, zayi edildiğini, bu nedenle davalı hakkında; 20/01/2014 tarihli 2011, 2012, 2013 yıllarına ait olağan genel kurul toplantı tutanağında da görüleceği üzere, usulüne uygun olarak toplanan genel kurulda davalı hakkında sorumluluklarını kötüye kullanarak şirketi maddi zarara uğrattığı gerekçeyle gerekli davaların açılmasın karar verildiğini,davet edildiği halde davalının genel kurula katılmadığını, müvekkili şirketin hesap ekstrelerinin dilekçe ekinde sunulduğunu, şirket ortaklarından banka hesabına yatırılan paraların yatırım amacı ile yatırıldığı halde davalının transfer ettiğini veya elden aldığını, söz konusu paraları zimmetine geçirdiğini, para kaçırdığını, bu nedenlerle öncelikle müvekkili şirketin mağduriyetini önlemek amacı ile dava konusu alacağın yargılama sürecinde teminat altına almak amacıyla davalının sahip olduğunu müvekkili şirketin hisselerine, davalının banka hesaplarına, davalının menkul ve gayrimenkullerine, üçüncü kişilerden olan hak ve alacakları üzerine ihtiyati tedbir konulmasını, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydı ile 750.000,00 Tinin davalıdan alınarak davacı müvekkil şirkete iadesini, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; Davacı şirketin , iş bu dava konusu iddiasını, 04/01/2011 tarihinde Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2011/3362 hazırlık numaralı dosyası üzerinden şikayete konu ettiğini, soruşturmanın 08/06/2011 tarih, 18982 karar sayılı kararla “takipsizlik” ile sonuçlandığını, kararı itirazen inceleyen Manavgat Ağır Ceza Mahkemesi’nin , itirazın reddine karar verdiğini, delillerden olan işbu Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2011/3362 hazırlık numaralı dosyası incelendiğinde, TTK madde 560 ile düzenlenen dava açmak hakkı, 04/01/2011 tarihinde başladığını ve 03/01/2014 tarihinde sona erdiğini, davacının şikayet imkanının kullanıldığı 04/01/2011 tarihinden sonra 24/01/2011 tarihinde Yönetim Kurulu’nun toplandığını, huzurdaki davanın ikamesi tarihinin ise 13/02/2014 olduğunu, bu açıklamalar üzerine, dava konusu hakkın zamanaşımına uğramış olduğuna ilişkin usuli itirazlarının kabul edilmesini ve huzurdaki davanın esasına girilmeden zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmesini, zamanaşımı ve iş bu ” dolayısı ile sorumluluk davası”nda şirket ortaklarının uğradığı zararların talep edilemeyeceğine itirazlarının saklı kalmak kaydı ile davacı şirketin bildirdiği harca esas değerin (fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak) ¨750.000,00 iken, dava dilekçesinde ¨ 5.362.992,89 tutarında şirket ortakları zararından söz edildiğini, mahkeme 18/03/2014 tarihli tensip kararı ile davacının dava harcını tamamlamasına karar verdiğini, davacının 07/04/2014 tarihli dilekçesi ile “belirsiz alacak olarak ikame edilmiş davalarına kısmi dava olarak ikame ettiklerini beyan ile ¨ 1.000.000,00 ile sınırladıklarını ve yine fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu, ayrı makbuzla yatırılmış olan toplam harç tutarının ¨17.107,15 olduğunu, talep konusunun belirli olduğu hallerde kısmı dava ikame edilmesinde hukuki yarar olmadığını, dava dilekçesinde ifade edilenin aksine, şirket işlerinin, duyulan güven nedeni ile kendisine teslim edildiği bir 3. kişi değil ;¨100.000,00 sermaye ile 21/11/2008 tarihinde kurulmuş … Ticaret A.Ş. 09/11/2009 tarihinde tescil edilen ünvan değişikliği ile “… A.Ş.” nin %15 pay ile hissedarı ve kurucu ortağı olduğunu, 24/01/2011 tarihli Olağanüstü Genel Kurul’da gerçekleşen azle kadar da Yönetim Kurulu üyesi olduğunu, turizm sektöründe, yaklaşık (25) yıldır işletmecilik ve yatırımcılık dahil faaliyet gösterdiğini, şirketin ortaklar arasında kararlaştırılan kuruluş amacının şirket adına satın alınmasına karar verilen Antalya ili, Merkez ilçesi, … Köyü’nde kain, tapunun … ada, … parselinde kayıtlı taşınmaz üzerindeki binanın yeniden yapılarak “…” adı altında alışveriş merkezi olarak iletilmesinin temini olduğunu, şirketin kuruluşunu takiben 04/02/2019 tarihinde hedef taşınmazın alımı yapılarak , üzerindeki bina karkas hale getirildiğini ve yeniden yapımı işlemlerine başlandığını, binanın yeniden yapımının “yapılmakta olan yatırımlar” başlığı altında şirket bilançosuna yansıyan tutarı 2009 yılı itibarı ile ¨12.617,070,64 olduğunu, inşaatın tamamlanmasının ardından şirketin bu varlığı 2010 yılı cari döneminde “Maddi Duran Varlıklar” başlığı altında “binalar” hanesinde yeniden kaydedilmiş ve taşıdığı değerin ¨12.728.136,29 olarak ticari kayda işlendiğini, inşaatların tamamlanarak, 25.000 m2 alan üzerine kurulu 18.000 m2 kapalı alanlı ve içinde 350 adet bağımsız dükkanın bulunduğu … Alışveriş Merkezi’nin işletmeye açılması ile kazandığı ekonomik değer, kredi imkanı da yarattığını, şirketin diğer hissedarlarının değişik bankalarla kredi ilişkisine girdiğini, şirketin halen yönetimde olan hissedarları, şirketin tek yatırımı olan … Alışveriş Merkez ‘ne, “kredi aracı” olarak bakıyor olmakla, işletme faaliyetlerine 2012 Eylül ayından itrbarer son vermidiklerini ve tesisi gayri faal hale getirdiklerini, tesis bugün itibarı ile işlemez durumda olduğunu, davacı şirkete borcunun bulunmadığını, …, Gümüşsüyü Şubesi, … numaralı hesaptan çekilen tutarların tamamının ve işbu davanın konusu olamayacağına dair itirazının saklı kalmak kaydı ile-… Bankası Manavgat Şubesi’ndeki hesabına gelen tutarların tamamı şirkete ait binanın yeniden yapımı işlerine sarf edildiğini, davacı şirketin iddiasının ispat için maddi gerçeği yok sayıp doğruluktan beyanda bulunmasına itiraz ettiğini, şirketin bilanço kayıtlarında ortaklardan alacaklı görünmediğini, şirketin yegane zararının ise çekilen banka kredileri ve bunların özellikle döviz faizlerinden ibaret olduğunu, şirketin ¨12.728.136,29 değerinde binaya sahip olduğuna dair itirazlarına rağmen bir incelemeye gerek kalmaksızın davanın reddedilmeyerek esasa girilmesi halinde ”keşif” deliline dayanmadığı dikkate alınarak , taşınmazın mimarca hazırlanmış tadilat projesi ve işlerin değeri bilirkişi marifeti ile tespit edildiğinde, yapılan harcamaların değeri ortaya çıkacağını, karşı davada ise; … Ticaret A.Ş.’nin, 24/01/2014 tarihli Olağan Genel Kurul toplantısında alınan kararlar usule ve yasal düzenlemelere aykırı olup yapılan inceleme neticesinde öncelikle işbu genel kurul kararlarının batıl olduğunun tespitine kabul edilmemesi halinde ise iptaline karar verilmesini talep etmek zorunda olduğunu, toplantı çağrısı TTK madde 414 ile aranan usulde tarafına tebliğ edilmediğini, talep ettiği 24/01/2014 tarihli Genel Kurul toplantı çağrısının usule uygun şekilde tebliğ edilmediğini, dava dilekçesinde yazılı adresinin tebligata elverişli adres olmadığı şirket tarafından bilindiğini, toplantı çağrısının TTK madde 437/1 ile aranan içerikten yoksun olduğunu, iptalini talep ettiği, 24/01/2014 tarihli Genel Kurul kararı, pay sahiplerinin haklarını korumaya yönelik yasal düzenlemelerden olan TTK madde 437/1 ile aranan nitelikleri taşımadığını, bu yasal düzenleme uyarınca; çağrıya ilişkin ilan ve taahhütlü mektup metinlerinde yer alması zorunlu hususlardan birisi de diğerlerinin yanında “denetleme raporlarının genel kurul toplantısından en az 15 gün önceden beri şirketin merkez ve şubelerinde pay sahiplerinin incelemesine hazır bulundurulduğu” olduğunu, bu husustaki eksikliğin iptal sebebi sayılması gerektiğini, genel kurul kararının 4’üncü maddesi, TTK madde 436/2 hükmüne aykırı olduğunu, iptali talep olunan 24/01/2014 tarihli genel kuruo karaırnın 4’üncü maddesi incelendiğinde görüleceği üzere, …’ın ibrası oybirliği ile alınmış bir karar olduğunu ve oylamaya yasaca yasaklanmış olmasına rağmen kendisi de katıldığını, kanunun emredici hükmüne aykırı Genel Kurul kararı bu yanı ile batıl ve yokluğuna karar verilmesi gerektiğini, Genel Kurul Kararı TTK madde 445 ile düzenlendiği şekilde dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, davanın esasına cevaplarında kısmen açıklandığı üzere davacı Şirket, çoğunluğa dayalı yönetim hakkına dayanarak, haksız işlem tesis etmekte ve şirket paylarına el koymak amacı ile borç uydurarak dava hakkını kötüye kullandığını, davacı şirketin ödemekle yükümlü olduğu 09/06/2010 tarihinde … Gümüşsüyü Şubesi’nden kullanılan 8 milyon USD kredinin hissedarlardan … hesabına gönderildiğinin sabit olduğunu, bu hususun genel kurul tarafından inceleme ve araştırma konusu yapılmadığı gibi şirketin bu olağanüstü zararı mevcudiyetini sürdürdüğünü, pay sahiplerinin eşit şartlarda eşit işleme tâbi tutulmasının yasal düzenleme gereği olduğunu, Genel Kurul kararında yer alan Denetçi Raporları ve son Denetçi’nin seçiminin usulsüz olduğunu sonuç olarak aleyhine ikame edilmiş ”dolayısı ile sorumluluk ” davasının öncelikle zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesini, kabul edilmemesi halinde davacı şirketin yaptığı iş/işlemler nedeni ile herhangi bir zarara uğramadığı tespit edilerek davanın esastan reddine hükmolunmasını karşı davasının kabul edilerek 20/01/2014 tarihli genel kurul kararının batıl dolduğunun tespitine, kabul edilmemesi halinde ise iptaline karar verilmesini , davacı şirketin yasal şartları oluşmamış ihtiyati tedbir taleplerinin reddine hükmolunmasını , yargılama giderlerinin ise davacı/karşı davalı şirkete yüklenmesini talep ve karşı dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Asıl Davada : somut olay değerlendirildiğinde, öncelikle davacı şirketin yönetim kurulu eski üyesi davalı aleyhine sorumluluk davası açılması yönünde genel kurul kararı aldığı görülmekte olup davacı yönünden dava şartının yerine getirildiği anlaşılmaktadır. Davalı cevap dilekçesinde,zamanaşımı def’i ile yetki itirazında bulunmuştur. Mahkememizce bu itirazlar 08/12/2016 tarihli celsede verilen ara kararlarda belirtilen gerekçeler ile reddedilmiştir. Somut olayda,davacı vekili,davalının,şirket hesaplarına gönderilen paraların usulsüz olarak kullanıldığı ve şirketin davalı tarafından zarara uğratıldığından bahisle şirket zararının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş,davalı ise,şirketi zarara uğratmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Davacı şirketin 14/05/2009 tarih ve 2009/2 sayılı yönetim kurulu kararı ile,şirketin Antalya İlinde şubesinin açılmasına ve yönetim kurulu üyesi olan davalının şube müdürü olarak atanmasına karar verilmiştir. Somut uyuşmazlıkta çözümlenmesi gereken temel konu,davacı şirket tarafından,Antalya İlinde yapılan yatırımlarda kullanılmak üzere davalı yönetim kurulu üyesi-şube müdürüne gönderilen paraların usulüne uygun olarak harcanıp harcanmadığı noktasında toplanmaktadır. Davalının,gerek kendi hesabına yapmış olduğu para transferlerinin gerekse ilişkili olduğu kişi veya kuruluşlara göndermiş olduğu paraların iddia ettiği şekilde inşaat işlerinde kullandığının ticari defter kayıtlarında ispatlanabilmesi için bu para hareketleri ile yapılmakta olan yatırımlar hesaplarının karşılık hesaplarının aynı olması gerekmektedir. Aksi takdirde ispatlayıcı ek bilgi ve belgeler sunması gerekmektedir. Para transferlerinin davalı-karşı davacının iddia ettiği gibi … Kapalı Çarşı Bina yapımına ilişkin yapılmakta olan yatırımlar için harcandığı iddiasının doğruluğunun ispatlanması için para transferine ilişkin karşılık hesaplarının … Yapılmakta olan yatırımlar hesabına ilişkin olması gerekmektedir. Bu açıdan davalıırı uhdesine geçirdiği iddia edilen bedellerin, inşaatın yapım maliyetleri ile ilişkilendirilmesi için davalı yan tarafından davacı şirketin 102 01 001 hesap kodlu … …8 numaralı hesabı muavin kayıtlarına göre davalı … tarafından gerçekleştirilen hareketlerin her birine ait madde numaralarına göre yevmiye kayıtlarına bakılmıştır. Davacı-karşı davalı şirketinin yapılmakta olan Yatırımlar- … isimli, 258 01 001 kodlu hesabının muavin kayıtlarındaki madde numaraları ile davalı … tarafından yapılan para transferlerinin madde numaraları bilirkişi kurulu tarafından karşılaştırılmıştır. Muhasebede çift taraflılık ilkesi gereği 102 01 001 hesap kodlu … hesabında meydana gelen herbir hareketin başka bir hesapla ilişkilendirilmesi gerekmektedir. Buna göre bilirkişi raporunda Tablo-9’da madde numaralarını da içeren ayrıntıları verilmiş olan her bir hareketin 102 01 001 hesabındaki davalı yanca gerçekleştirilen hesap hareketlerinin karşısındaki hesapta 258 01 001 yapılmakta olan yatırımlar … inşaat maliyetlerine ilişkin yapılıp yapılmadığı kontrolü gerçekleştirilmiştir. Aynı şekilde davalı yan tarafından … ve …’a yapılan tüm havalelerin bu açıdan inceleme yapılması gerekmektedir. Bilirkişiler tarafından yapılan bu madde numaraları karşılaştırılmasında madde numaralarının örtüşmediği, para transferlerinin yapılmakta olan yatırımların karşılık hesabı olmadığı, bu nedenle yapılan bu para transferlerinin … Kapalı Çarşı Binası için yapılmakta olan yatırımlar için harcandığı iddiasının ticari defterler açısından ispat edilemediği,somut olayda ispat yükü davalıda olup kendisine gelen paraları yatırım için kullandığını ispat etmesi gerektiği,davalının kendi hesabına veya üçüncü kişilere gönderdiği paraları şirket adına kullandığını ispat edemediği,davalının,kendisine davacı şirket tarafından gönderilen paraları şirketin amacı doğrultusunda harcama yapması görevinin bir gereği olduğu,şirket hesabına gelen paraları bağlantılı olduğu kişilere gönderdiği ve şirket için harcandığını ispat edemediği,kusurlu eylemleri ile şirketi zarara uğrattığı anlaşıldığından asıl davanın kısmen kabulü ile ¨845.739,85’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine; Karşı davada, davacı,karşı davalı şirketin 24/01/2014 tarihli olağan genel kurulunda alınan kararların batıl olduğunun tespiti olmadığı taktirde iptaline karar verilmesi istemi ile huzurdaki davayı açmıştır. Öncelikle davacının pay sahipliğinin dava sırasında ıskat nedeniyle kalmadığının kabulü halinde karşı davalı şirket aleyhine açtığı genel kurul kararlarının batıl olduğunun tespiti davasını devam edip edemeyeceği hususunun tartışılması gereklidir. Şirket ortağı olmayan kişilerin anonim şirket genel kurullarında alınan kararların batıl olduğunun tespitini istemekte halen mevcut hukuki yararının bulunması ve bu durumun yargılamanın her safhasında mahkemece resen nazara alınacak olması (Bkz. Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu-Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, Yedinci Baskı, syf.177),gerekmekte olup batıl olduğu tespit edilen genel kurul kararları incelendiğinde eski yönetim kurulu üyesi ve ortak olan davalının dava açmakta mevcut hukuki yararının bulunduğu kabul edilmelidir. Karşı davacının mevcut hukuki yararının bulunduğunun tespitinden sonra,batıl olduğu belirtilen kararların batıl olup olmadığının tespiti önem arz etmektedir.Davalı şirket genel kurulunda alınan tüm kararların batıl sayılmasını gerektirecek herhangi şekli veya içerik bakımından emredici bir düzenlemeye aykırılık söz konusu değildir. O halde bir sonraki aşamada kararın iptal edilebilir olup olmadığının değerlendirilmesi gerekecek olup bu aşamada da davacının iptal davası açma ehliyetinin bulunup bulunmadığı sorunu ile karşılaşılmaktadır.Bilindiği üzere TTK md. 445’e göre kanun esas sözleşme veya dürüstlük kuralına aykırı kararların iptali talep edilebilir.Aynı Kanun’un 446 ncı maddesine göre iptal davasını pay sahipleri,yönetim kurulu veya yönetim kurulu üyesi açabilir. Genel kurul kararının iptali davası açma hakkı veren ve davanın başında mevcut olan pay sahipliği sıfatı tüm dava boyunca ,hüküm kesinleşinceye kadar da korunması gerekir. Somut olayda,davanın devamı sırasında,davalının sermaye payı koyma borcunu yerine getirmediği için karşı davalı şirket yönetim kurulunun 18/04/2014 tarihli ve 6 nolu yönetim kurulu kararı ile TTK’nın 483 ncü maddesine göre ıskat edildiği ve yerine payının bşka bir kişiye devredildiği,davalı-karşı davacının,davasını açtıktan sonra pay sahipliği sıfatının kalmadığı,bu yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespiti istemi ile dava açılmadığı da anlaşılmaktadır. Buna göre davacı dava açma hakkını veren pay sapiliği sıfatını 18/04/2014 tarihi itibariyle yitirmiş olduğu iptal davası açma hakkı bulunmamaktadır. Kaldı ki bir an için davacının dava açma hakkı olduğu düşünülse bile yukarıda da açıklandığı üzere genel kurulda alınan kararların iptal edilebilir nitelikte olması nedeniyle üç aylık hak düşürücü süre içerisinde davanın açılması gerekli olup bu süre davacı tarafından geçirilmiştir. Davacının iptal davası açamayacağı anlaşıldığından karşı davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımı süresi dolduktan sonra açıldığını, şirket zararının ispatlanamadığını, müvekkili hakkında asılsız zimmet iddiası ile şikayet dilekçesi verildiğini, şikayetin takipsizlikle sonuçlandığını, müvekkilince şirket hesaplarından çekilen tutarların değişik tarihlerde şirkete iade edildiğini, bu işlemlerin yönetim kurulu ve hissedarların bilgisi dahilinde gerçekleştiğini, şirketin … ve …’a gönderilen havaleler dolayısıyla zarar gördüğü iddiasını bu 3. Kişilere yönlendirmesi gerektiğini, müvekkilinin şirketten çektiği paraların fazlasıyla iade edildiğini, tek taraflı düzenlenen mizan kaydında müvekkilinin borçlu gösterilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Mahkeme’nin karşı davanın reddine dair kararının da usul ve yasaya aykırı olduğunu, Mahkemenin, müvekkilinin pay sahipliği sıfatının kalmadıgı gerekçesi iptale ilişkin karşı davayı reddettiğini, oysa müvekkilinin iptali istenen genel kurul kararı ile şirket ortaklığından ıskat edildiğini, usul ve yasaya aykırı şekilde toplanan Genel Kurul’un 24/01/2014 tarihli toplantı çağrısının müvekkiline usule uygun şekilde tebliğ edilmediğini beyanla, ilk derece Mahkemesince asıl ve karşı dava yönünden verilen kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Asıl dava, anonim şirket yöneticilerinin TTK’nın 553/1 maddesi uyarınca sorumluluğuna ilişkin tazminat; karşı dava ise çağrının usulsüz olduğundan bahisle 20/01/2014 tarihli genel kurulunda alınan karaların butlan ile malul olduğunun tespiti, olmadığı takdirde genel kurul kararların iptali, davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, şirket yöneticisinin sorumluluğuna ilişkin davanın zamanaşımı süresinde açılıp açılmadığı, şirketin zarara uğrayıp uğramadığı ve karşı dava yönünden ise davalı/karşı davacının aktif husumetinin bulunup bulunmadığı noktasındadır. Davalı/karşı davacı …, şirketin %15 oranında ortağı olup ayrıca 24/01/2011 tarihine kadar şirkette yönetim kurulu üyeliği yapmıştır. … Anonim Şirketinin 14.05.2009 tarih ve 2009/2 Sayılı Yönetim Kurulu Kararı ile Antalya’da şube açılmasına, şube müdürlüğüne şirket ortağı ve yönetim kurulu üyesi …’un atanmasına ve şubeyi yapılacak her türlü işlemlerde, konularda ahzu kabza , münferiden temsil ve ilzam etmesine karar verilmiştir. Davacı şirket tarafından davalının şirketin gelirlerini kendi hesabına aktardığını ve davalı adına olan … şirketini kullanarak bu şirkete davacı şirketi borçlandırıp ve sahte faturalar kullanılarak 1.500.000 TL parayı bu şirkete aktardığı ileri sürülerek yapılan şikayet üzerine, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2011/3362 soruşturma nolu dosyasında davalı-şüphelinin iddia edilen güveni kötüye kullanmak suçunu işlediğine dair delil elde edilemediğinden hakkında 08/06/2011 tarihinde Kovuşturmaya Yer Olmadığına kararı verilmiştir. Davacı şirketin 2010-2011 ve 2012 yıllarına ilişkin olarak yapılan 20/01/2014 tarihinde yapılan olağan genel kurulunda davalı/karşı davacı ibra edilmemiştir. Davacı/karşı davalı taraf, anonim şirket yönetim kurulu üyesinin sorumluluğuna dayalı olarak eldeki asıl davayı; davalı/karşı davacı taraf ise çağrının usulsüz olduğundan bahisle genel kurul kararının butlanı olmadığı takdirde iptali istemiyle karşı davayı açmıştır. Davalı taraf, asıl dava yönünden zamanaşımı savunmasında bulunmuştur. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 553/1. maddesi uyarınca, kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar. TTK’nın 560/1. Maddesine göre, sorumlu olanlara karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki, bu fiil cezayı gerektirip, Türk Ceza Kanununa göre daha uzun dava zamanaşımına tabi bulunuyorsa, tazminat davasına da bu zamanaşımı uygulanır. Davacının şikayeti üzerine, davalı hakkında güveni kötüye kullanma suçundan ceza soruşturması açılmış ve davalı-şüphelinin iddia edilen güveni kötüye kullanmak suçunu işlediğine dair delil elde edilemediğinden hakkında takipsizlik kararı verilmiştir. Atılı suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulduğunda 5237 sayılı TCK’nın 66/1. Maddesi uyarınca dava zamanaşımı 8 yıldır. Ceza davası zamanaşımının uygulanabilmesi için tazminat sorumluluğuna neden olan fiilin ceza kanunlarına göre suç oluşturması ve cezayı gerektirmesi yeterli olup ayrıca haksız eylem faili hakkında ceza davası açılmış olması veya mahkûmiyet kararı verilmiş olması, hatta soruşturma yapılması gerekli değildir. Ceza davası sonuçlanmış olsa dahi, ceza zamanaşımı süreleri geçirilmemek koşuluyla, her zaman için hukuk mahkemesinde tazminat davası açılabilir. Bir haksız eylemden dolayı Cumhuriyet Savcılığınca takipsizlik kararı verilmesi veya bir eylemin hiçbir şekilde soruşturma ya da kovuşturma konusu yapılmaması, o eylemin suç niteliğinin araştırılmasına ve koşulları oluşmuşsa ceza zamanaşımının uygulanmasına engel olmadığı gibi takibi şikâyete bağlı suçlarda, şikâyet süresinin geçirilmiş olması, hiç şikâyetçi olunmaması veya şikâyetten vazgeçilmiş olması da dikkate alınmaz. Böyle durumlarda, eylemin suç olup olmadığını ve buna bağlı olarak ceza zamanaşımının uygulanıp uygulanmayacağını hukuk hâkimi ceza hukuku kurallarına göre değerlendirecektir. Ayrıca ceza zamanaşımı süresinin kabul ediliş nedeni gözetildiğinde, daha uzun olmak koşuluyla bu sürenin hem kısa zamanaşımı(iki yıllık) süresi hem de mutlak zamanaşımı(on yıllık) süresi açısından uygulanması gerekir. Savcılık soruşturmasında davalı-şüphelinin iddia edilen güveni kötüye kullanmak suçunu işlediğine dair delil elde edilemediğinden hakkında takipsizlik kararı verildiği nazara alındığında, tazminat sorumluluğuna neden olan fiilin ceza kanunlarına göre suç teşkil ettiği açıktır. Bu halde tazminat sorumluluğun gerektiren fiil hakkında Türk Ceza Kanununa göre daha uzun dava zamanaşımı öngörüldüğünden bu sürenin uygulanması gerekli olup, eldeki dava zamanaşımı süresi içerisinde açılmıştır. Bu nedenle davalının asıl dava yönünden yapmış olduğu zamanaşımı savunması yerinde değildir. Yönetim kurulu üyeleri görevlerini ifa ederken ve verilen yetkileri kullanırken, tedbirli bir yöneticinin özeniyle hareket etmeli ve şirket menfaatlerini gözetmelilerdir. Yönetim kurulu üyelerinin özen ve dikkat yükümlülüğünün kapsamı, şirket ana sözleşmesi, kanun, iç yönerge ve yönetim kurulu tarafından verilen tüm yetki ve görevleri kapsar. Ancak, yönetim kurulu üyesinin özen yükümlülüğünün, kurulda kendisine tanınan yetki ile sınırlı olduğuna şüphe yoktur. Bunun yanı sıra yönetim kurulunun sorumluluğu kusura dayanan bir sorumluluktur. Ayrıca, yönetim kurulu üyesinin sorumlu tutulabilmesi için kusurlu hareketin o üyeye izafe edilmesi de gereklidir. Yönetim kurulu üyelerinin şirket nam ve hesabına yapmış oldukları işlem ve sözleşmeler nedeniyle sorumlu tutulabilmeleri, ancak kendilerine kusurlu bir eylemin yüklenmesi durumunda mümkündür.Bilirkişi heyeti 2. Ek raporunda banka hesaplarının ve şirket bankalar hesaplarının incelenmesi neticesinde, davacı şirket hesabından davalı-karşı davacı’nın hesabına yapılan EFT’ler, davalı-karşı davacı’nın davacı şirket hesabına yaptığı EFT’ler, davacı şirket hesabından … ve … hesaplarına yapılan EFT’ler, davacı şirket hesabından davalı tarafın ortağı olduğu Mohan şirketine yapılan EFT’ler ve davacı şirket USD hesabından … ve … hesaplarına yapılan EFT’lerin toplu değerlendirilmesi sonucunda (19.500 USD nin dava tarihindeki TL karşılığı dahil olmak üzere) 845.739,85 TL şirket hesabından 2009-2011 yılları arasında giden yönünde para çıkışı olduğu tespit edilmiştir. Davalı tarafça, kendisi tarafından çekilen paraların şirkete ait binanın yeniden yapım işinde kullanıldığını, yapılan işin niteliği gereği, tüm harcamaların banka kanalı ile yapılması mümkün olmadığından 3. kişiler aracılığı ile de çekilmiş nakitlerin de mevcut olduğunu ve bu kişilerin, dava dilekçesinde beyan edilen aile fertleri … ve … ile de sınırlı olmadığı, yine … A.Ş.’ne yapılan ödemelerin, alınan hizmetin (davacı şirket ile acenteler arasında yapılan anlaşmalar gereği turist kafilelerine verilen yemeklerin bedelleri) “borç ödemesi” ve şirket’in kesmiş olduğu faturalar karşılığı olduğu savunulmuş ise de, bilirkişiler tarafından, para transferlerinin davalı-karşı davacının iddia ettiği gibi … Kapalı Çarşı Bina yapımına ilişkin yapılmakta olan yatırımlar için harcandığı iddiasının doğruluğunun ispatlanması için para transferine ilişkin karşılık hesaplarının … yapılmakta olan yatırımlar hesabına ilişkin olması gerektiği belirtildikten sonra davacı-karşı davalı şirketinin Yapılmakta olan Yatırımlar-… isimli, 258 01 001 kodlu hesabının muavin kayıtlarındaki madde numaraları ile davalı … tarafından yapılan para transferlerinin madde numaraları karşılaştırılarak davalı yanca gerçekleştirilen hesap hareketlerinin karşısındaki hesapta 258 01 001 yapılmakta olan yatırımlar-… inşaat maliyetlerine ilişkin yapılıp-yapılmadığı kontrolü gerçekleştirilmiş ve aynı şekilde davalı yan tarafından … ve …’a yapılan tüm havalelerin bu açıdan inceleme yapılmış ve sonuç olarak yapılan madde numaraları karşılaştırılmasında madde numaralarının örtüşmediği, para transferlerinin yapılmakta olan yatırımların karşılık hesabı olmadığı tespit edilmiştir. Bu haliyle davalı taraf yapılan bu para transferlerinin … Kapalı Çarşı Binası için yapılmakta olan yatırımlar için harcandığı iddiası ispatlayamamıştır. Davalı taraf ayrıca … ve …’a yapılan ödemelerin kendisi tarafından yapılmadığını ve şirket tarafından yapılan ödemelerinde 3. Kişilerden istenmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de, bilirkişi heyeti kök ve ek raporlarında paraların gönderildiği hesabın davalının kontrolünde olduğu ve bu paraların davalının talimatı ile gönderildiği tespit edilmiştir. Bu sebeple davalının savunmasına itibar edilmemiştir. Dava tarafça, şirket nezdinde herhangi bir karşılığı olmayacak şekilde para transferlerinde bulunmak suretiyle şirketi zarara uğratması nedeniyle davalı, oluşan şirket zararından sorumludur. Bilirkişi heyetinin kök ve ek raporları bir bütün halinde değerlendirildiğinde somut olaya uygun, gerekçeli ve denetime elverişli olması nedeniyle mahkemece hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu nedenle mahkemece asıl davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Karşı davada, 20/01/2014 tarihli genel kurulunda alınan karaların butlan ile malul olduğunun tespitine, olmadığı takdirde genel kurul kararların iptaline karar verilmesi talep edilmiştir. Ancak pay sahipleri, şirket genel kurulunda alınan kararların iptalini ve butlanı isteyebilirler. Ayrıca bu pay sahipliği durumunun davanın açılışında mevcut olması gerektiği gibi yargılamanın tüm aşamalarında kararın kesinleşmesine kadar varlığını sürdürmesi gerekir. Karşı davanın açılışı sırasında davalı, şirkette pay sahibi olmakla birlikte, kuruluşta taahhüt edilen sermaye borcunun ödenmemesi nedeniyle 18/04/2014 tarihli şirket yönetim kurulu kararıyla uygulanan ıskat ile davalının paydaşlık sıfatı sona ermiştir. Davalı-karşı davacı Mahkemenin, pay sahipliği sıfatı kalmadığı gerekçesi ile iptale ilişkin karşı davamıyı reddettiğini, oysa davalının tam da iptali istenen bu karar ile şirket ortaklığından ıskat edildiğini ileri sürmüş ise de, iptali istenen genel kurul kararında sermaye borcunun ödenmesi ve ıskata dair bir karar alınmamıştır. Ayrıca davalı karşı davasında çağrının usulsüz olduğundan başka yönetim kurulu üyelerinin ibrası ve denetçi seçimine ilişkin kararların hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Kaldı ki, TTK’nın 482 ve 483. Maddeleri uyarınca mütemerrit pay sahibini ıskat yönetim kurulunun yetkisindedir. Nitekim davalı da yönetim kurulu kararı ile ıskat edilmiştir. Yapılan bu ıskat işlemi nedeniyle yönetim kurulu kararının iptali istemli bir dava açıldığı da davalı-karşı davacı tarafından iddia edilmemiştir. Bu halde davalı-karşı davacı yargılama sırasında yapılan ıskat ile paydaşlık sıfatını kaybetmiş olup, karşı dava yönünden taraf sıfatı kalmamıştır. Bu nedenle mahkemece, karşı davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davalı/karşı davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davalı/karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun asıl ve karşı dava yönünden HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Asıl dava yönünden davalı tarafından başvuru sırasında peşin olarak yatırılan 14.534,72 TL harcın, alınması gerekli olan 57.772,00 TL harçtan mahsubu ile bakiye 43.237,28 TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Karşı dava yönünden istinaf karar harcı başlangıçta peşin olarak alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 4-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi . 25/05/2022