Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/714 E. 2022/420 K. 06.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/714
KARAR NO: 2022/420
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 31/12/2018
NUMARASI: 2017/236 Esas – 2018/1265 Karar
DAVA: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 06/04/2022
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, taraflar arasında imzalanan 31.03.2015 tarihli akaryakıt bayiilik sözleşmesi uyarınca, müvekkilinin davalı şirketin bayii olduğunu, bayiilik sözleşmesinin yanında ayrıca “Bayilik Protokolü” başlıklı bir belgenin de imzalandığını, bu protokolün “Bayilik Hizmet Bedeli ve Prim Ödeme Yükümlülüğü” başlıklı 3.2.3 madde hükmüne istinaden davalının müvekkiline hizmet bedeli ödemeyi taahhüt ettiğini, müvekkilinin anılan madde hükümüne göre düzenlediği faturayı davalıya gönderdiğini ancak davalının faturayı kabul etmeyerek iade ettiğini, faturaya dayalı alacağın tahsili için icra takibine girişildiğini, takibin itiraz sonucu durduğunu, davalı borçlunun itiraz dilekçesinde, taraflar arasındaki protokolün 3.1.1 maddesi uyarınca müvekkili şirket tarafından verilmesi gereken teminat mektubunun verilmemiş olmasını gerekçe göstererek müvekkili şirketin bayilik hizmet bedeli ve ciro prim bedeline hak kazanmadığını iddia ettiğini, oysa teminat mektubunun sözleşmeden kaynaklı doğmuş ve doğacak alacakların teminatını teşkil etmek üzere öngörüldüğünü, davalının yaklaşık 2 yıldır teminat mektubu olmaksızın aradaki bayiilik ilişkisini sürdürdüğü gibi müvekkilinin bayiilik sözleşmesi kapsamında davalı şirkete borcunun bulunmadığını, dolayısıyla teminat mektubu almaksızın sözleşme ilişkisini sürdüren davalının kendi borcunun ifasından kaçınma gerekçesi olarak teminat mektubunun verilmemiş olmasına dayanmasının hukuken korunabilecek mahiyette bir davranış şekli olmaktan uzak olduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, taraflar arasında 31.05.2015 tarihli 5 yıl süreli akaryakıt bayiilik sözleşmesinin yanında aynı tarihli protokol akdedildiğini, sözleşmenin davacı tarafça süresinden önce 31.03.2017 tarihinde haksız sebeple feshedildiğini, ciro-hizmet priminin ödenmesinin ön koşulunun sözleşme ile hüküm altına alınmış olan banka teminat mektubunun müvekkili şirkete teslimi olduğunu, davacı tarafça bu yükümlülük yerine getirilmediğini, taraflar sözleşme maddeleri ile bağlı olup 2 yıldır teminat mektubu verilmemesine rağmen ticari ilişkinin devam ettirildiğinden bahisle protokolün 3.2.3 maddesinin zımnen değiştirildiği savunma ve iddiasının yerinde olmadığını belirterek davanın reddine ve kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARAR ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, somut olayda protokolün 3.2.3 maddesi gereğince davalının, davacı bayinin sözleşme süresine riayet edeceği ve satış taahhüdünü yerine getireceği inancıyla her bir sözleşme yıllık kendi içinde değerlendirilmek ve her bir sözleşme yılı içinde bir defaya mahsus olmak üzere ilk sözleşme yılı başında 60.000 TL + KDV’yi bayilik hizmet bedeli faturası karşılığında ödemeyi taahhüt ettiği ancak aynı maddenin devamında protokolün 3.1.1 maddesinde belirtilen banka teminat mektubunun davalı tarafa teslim edilmiş olması ve geçerliliğini korumasının bayilik hizmet bedeli ve prim ödemelerinin yapılmasının ön şartı olarak kararlaştırıldığı, aksi durumda davalının bayilik hizmet bedeli ve prim ödemesinin yapmaktan imtina edeceğinin düzenleme altına alındığı, böylece davacı tarafın başlatmış olduğu takibe dayanak fatura konusu hizmet bedeli ve prim alacağı protokol gereğince ön şarta bağlanmış olup davacı tarafından davalı tarafa herhangi bir teminat mektubunun teslim edilmediği sabit olduğu, bayilik protokolünün niteliği itibariyle tam iki tarafa borç yüklemekle karşı taraftan ifa isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı bulunmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olmasının gerektiği, aksi halde karşı taraftan talepte bulunmasının mümkün olamayacağı, taraflar tacir olmakla basiretli bir iş adamı gibi hareket etmelerinin gerektiği ve ayrıca kural olarak tarafların serbest iradeleriyle imzaladıkları sözleşmeye uymak zorunda oldukları, tarafların arasındaki protokol gereğince hizmet bedeli ve prim alacağı ödemesinin teminat mektubu ibrazı ön şartına bağlanmış olmasına rağmen davacı tarafın bu edimini yerine getirmeden davalı taraftan alacak isteminde bulunmasına anılı kanuni düzenlemeler ve akde bağlılık ilkesi gereğince cevaz verilemeyeceği, bayilik protokol tarihi ile davacı tarafından düzenlenen fatura tarihi nazara alındığında aradaki kısa sürenin sözleşmenin zımnen değiştirildiğine yönelik bir kabulde bulunmayı mümkün kılmadığı gerekçesiyle davanın reddine, kötü niyet tazminatı koşulları oluşmadığından davalı yararına icra inkar tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; davalının devam eden sözleşmeyi teminat mektubu almadan sürdürdüğünden bu noktada müvekkili nezdinde haklı güven oluşturduğunu, dolayısıyla ciro prim bedelinin ödenmemesinin gerekçesi olarak davacının teminat mektubu verilmemiş olmasına dayanması TMK 2 maddesi anlamında hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, müvekkilinin davalı dağıtım şirketinin sağladığı bu avantaj nedeniyle önceki bayii ilişkisini sonlandırarak davalı ile akit yaptığını, o halde müvekkilinin, davalıya ait ürünlerin satışı için müşteri portföyünü kullanırken, davalı şirketin bu satış hedefi için müvekkiline hizmet ödemesi yapmaması, daha da açık bir şekilde ifade etmek gerekir ise müvekkilim şirketin ekonomik açıdan hiçbir getirisi olmaksızın davalı şirketin bayii olması hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, faturadan kaynaklı alacağının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı, taraflar arasında akdedilen bayiilik sözleşmesi gereğince, davalının hizmet bedeli ödemeyi taahhüt ettiğini, hizmet bedeli faturasının düzenlendiğini ancak davalının faturayı iade ederek ödemeden imtina ettiğini iddia etmiş, davalı ise, ciro-hizmet priminin ödenmesinin ön koşulunun sözleşme ile hüküm altına alınmış olan banka teminat mektubunun verilmesi olduğunu ancak davacı tarafça bu yükümlülüğün yerine getirilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmiştir. Somut olayda, taraflar arasında 31.03.2015 tarihli 5 yıl süreli Akaryakıt Bayiilik Sözleşmesi ve aynı tarihli Bayiilik Protokolü düzenlendiği, sözleşmenin davacı tarafça 31.03.2017 tarihinde tek taraflı olarak feshedildiği sabit olup, uyuşmazlık protokolün “Bayilik Hizmet Bedeli ve Prim Ödeme Yükümlülüğü” başlıklı 3.2.3 madde hükmüne dayalı olarak belirlenen hizmet bedelinden davalının sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Protokolün “Banka Teminat Mektubu Teslimi Yükümlülüğü” başlıklı 3.1.1 maddesinde; “Bayi. İşbu protokol, bayilik sözleşmesi, ariyet sözleşmesi, taahhütler ve diğer ek anlaşmalardan doğmuş ve doğacak borçlarına teminat oluşturmak üzere, … tarafından kabul edilebilecek bir bankanın 100.000 TL meblağlı süresiz koşulsuz ve ilk talepte ödeme esasına dayanan …’in belirleyeceği metne uygun banka teminat mektubunu işbu protokolün imza tarihinde …’e verecektir..”, aynı protokolün “Bayilik Hizmet Bedeli ve Prim Ödeme Yükümlülüğü” başlıklı 3.2.3 maddesinde; “…, bayinin sözleşme süresine riayet edeceği ve satış taahhüdünü yerine getireceği inancıyla, her bir sözleşme yılı kendi içinde değerlendirilmek ve her bir sözleşme yılı içinde bir defaya mahsus olmak üzere ilk sözleşme yılı başında 60.000-TL + KDV’yi bayilik hizmet bedeli faturası karşılığında ödeyecektir..” denilmiş aynı maddenin 2. Bendinde ise; “Bayilik Hizmet Bedeli ve Prim adı altında yapılacak ödemelerin şekli ve zamanının belirlenmesi tamamen …’in takdirindedir. İşbu protokolün 3.1.1 maddesinde belirtilen banka teminat mektubunun …’e teslim edilmiş olması ve geçerliliğini koruması bayilik hizmet bedeli ve prim ödemelerin yapılmasının ön şartıdır. Aksi durumlarda …, bayilik hizmet bedeli ve pirim ödemesi yapmaktan imtina edecektir” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu durumda, banka teminat mektubunun davacı tarafça davalıya teslim edilmiş olması ve geçerliliğini korumasının bayilik hizmet bedeli ve prim ödemelerinin yapılmasının ön şartı olduğu, davacı tarafından davalı tarafa herhangi bir teminat mektubunun teslim edilmediği, taraflar tacir olmakla basiretli bir iş adamı gibi hareket etmekle yükümlü olmalarının gereği olarak serbest iradeleriyle imzaladıkları sözleşme hükümleri ile bağlı oldukları, teminat mektubu teslim yükümlülüğü davacı tarafta olup, bu edimin ifasının davalı tarafça istenmemesinin davacıyı bu yükümlülükten kurtarmadığı gibi, sözleşmenin bu hükmünün zımnen değiştirildiğine yönelik bir kabul olarak görülemeyeceği gözetildiğinde, ilk derece mahkemesinin kararı ve gerekçesi yerinde olduğundan davacı vekilinin yerinde olmayan bütün istinaf sebeplerinin reddi gerekmiştir. Açıklanan bu nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 06/04/2022