Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/681 E. 2022/62 K. 27.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/681
KARAR NO: 2022/62
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/01/2019
NUMARASI: 2015/1136 Esas – 2019/43 Karar
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 27/01/2022
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde taraflar ve ihbar olunan … Sigorta AŞ vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, müvekkili faktoring şirketinde, davalı …; 07.07.2014-01.07.2015 tarihleri arasında Kobi Satış ve Pazarlamadan sorumlu genel müdür yardımcısı, davalı …; 01.04.2011-03.08.2015 tarihleri arasında Kurumsal ve Ticari Kredilerden Sorumlu genel müdür yardımcısı, davalı … ise; 08.07.2011-14.08.2015 tarihleri arasında Operasyondan Sorumlu genel müdür yardımcısı olarak görev yaptıklarını, müvekkili faktoring şirketinin müşterilerinden …Tic. Ltd. Şti. tarafından muhtelif firmalara, herhangi bir iş karşılığında düzenlenmemiş, bir başka deyişle muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı olan faturaların ibraz edilmesi ve söz konusu sahte faturaların temlik alınması suretiyle, müvekkili faktoring tarafından … Bilişim firmasına kredi kullandırıldığının anlaşılması üzerine, Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından konu ile ilgili yapılan inceleme sonucunda 02.09.2015 tarihli soruşturma raporunun tanzim edildiğini, soruşturma raporunda, müvekkili faktoring şirketinin müşterisi olan … Bilişim firması ile arasındaki ilişkinin 25.11.2008 tarihinde başladığını ve firma sahibinin … olduğunu, … Bilişim firmasının gerçek bir ticari ilişkiden kaynaklanmayan …, … ve … Teknoloji firmalarına hitaben keşide edilen ama bu firmaların kayıtlarında bulunmadığı anlaşılan 40 adette toplam 18.042.445 USD ve 12.885.600 TL tutarındaki sahte faturayı müvekkili faktoring’e temlik ettiğini ve karşılığında … firmasına 44.324.918 TL kredi kullandırılmak suretiyle müvekkili faktoring şirketinin dolandırıldığının tespit edildiğini, belirttiğini, kullandırılan 44.324.918 TL kredinin geri ödemesi sağlanamadığından kanuni takip hesaplarına aktarıldığını, soruşturma raporunun müvekkili faktoring şirket yönetici müdürlerinin ihmalleri başlıklı ‘B’ maddesinde, … firmasıyla krediye konu fatura borçlularının sayısının az olması ve bunun neticesinde de doğal olarak oluşan fatura borçlularındaki yoğunlaşma dolayısıyla söz konusu kredi kullandırımlarının teyitli yapılması gerekirken yapılmadığını, sahte faturaları düzenleyen … firmasıyla ilgili faturaların borçlusu olarak gözüken …, …, … Teknoloji firmaları arasında ticari ilişkinin sorgulanmadığını, bu hususta Kredi Tahsis Prosedürünün gereğinin yerine getirilmediğini, … Bilişim firmasının ibraz etmiş olduğu sahte faturaların vadesi geldiği halde ödenmemesi üzerine sistemsel olarak 2013 yılı içerisinde ötelendiğini, Tahsilat Yönetim Prosedürünün gereğinin yapılmadığını, mutabakat metinlerinin borçlu firmalar tarafından düzenlendiğinin teyit edilmediğini, firmanın yıllık revizyonunun yapılmayarak Kredi Tahsis Prosedürüne aykırı davranıldığını, firmanın mali yapısındaki bozulmaya ve ödenmeyen faturalarda tahsilat sağlanamamasına rağmen davalı yöneticilerin, … firmasının 2013 yılında ibraz etmiş olduğu ve henüz kredilendirilmeyen söz konusu dolandırıcılığa konu sahte faturalarla 2014 yılı başından bu yana kredi kullandırmaya devam ettiklerinin belirtildiğini, dolayısıyla davalılar açısından ayrı ayrı ihmalleri sıralanacak olursa; davalı … Pazarlamadan Sorumlu genel müdür yardımcısı …’ün, kanuna, ana sözleşmeye, şirket içi düzenlemelere ve Kredi Tahsis Prosedürü’ne aykırı olarak; firmayla fatura borçlusu gözüken firmalar arasındaki ticari ilişkiyi sorgulamamak, aralarında bir sözleşme olup olmadığını araştırmamak, kredi revizesi için gerekli dokümanları temin etmemek, temin ettikten sonra ise revizyon talebinde bulurmamak; ayrıca firmayla bahse konu faturaların gerçekliğini kredi kullandırımından önce fatura borçlularından teyit etmemek, kredinin sonunlu hale geldiği anlaşıldıktan sonra temin ettiği mutabakat ve borç ikrar yazılarının fatura borçlularınca gönderilip gönderilmediğini teyit etmemek, bu kapsamda doğrudan fatura borçluları ile irtibata geçmemek suretiyle yönetsel olarak yapması gereken hususlarda ihmal göstererek şirketin zarara uğramasına sebebiyet verdiğini, davalı … Faktoring Kredilerden Sorumlu genel müdür yardımıcısı …’in, kanuna, ana sözleşmeye, şirket içi düzenlemelere ve Kredi Tahsis Prosedürü’ne aykırı olarak; firmayla fatura borçlusu gözüken firmalar arasındaki ticari ilişkiyi sorgulamamak, aralarında bir sözleşme olup olmadığını araştırmamak, kredi revizesini yapmamak, takip etmemek: ayrıca firmayla bahse konu faturaların gerçekliğini kredi kullandırımından önce fatura borçlularından teyit etmemek suretiyle yönetsel olarak yapması gereken hususlarda ihmal göstererek şirketin zarara uğramasına sebebiyet verdiğini, davalı … Faktoring Operasyondan Sorumlu genel müdür yardımcısı …’in ise, kanuna, ana sözleşmeye, şirket içi düzenlemelere ve Tahsilat Yönetimi Prosedürü’ne aykın olarak; firmayla bahse konu faturalarını gerçekliğinin kredi kullandırımından önce fatura borçlularından teyit etmemek, vadesinde ödenmeyen faturaların orijinal vadelerini ötelemesine rağmen fatura borçlularıyla irtibata geçerek söz konusu borcun varlığının ve tutarının teyidini yapmamak, fatura borçlularından doğrudan mutabakat temin etmek yerine … firmasından gelen bilgiyi doğru kabul etmek suretiyle söz konusu mutabakat metinlerinin asıllarının temin edilmesine yönelik aksiyon almamak; ayrıca Kredi Tahsis Prosedürü’ne aykırı olarak, firmayla fatura borçlusu gözüken arasında sözleşme olup olmadığına yönelik kontrolleri yapmamak suretiyle yönetsel olarak yapması gereken hususlarda ihmal göstererek şirketin zarara uğramasına sebebiyet verdiğini, … firmasına kullandırılan 44.324.918-TL kredinin tamamının kanuni takip hesaplarına aktarılmasına neden olan davalıların anılan eylemleri nedeniyle oluşan müvekkilinin gerçek zararının toplanacak deliller ve yapılacak incelemeler neticesinde kredi tutarının çok daha üzerinde olduğunun tespit edileceğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 07.12.2018 tarihli talep artırımı dilekçesinde, işbu davanın belirsiz olarak açıldığını, yargılamada alınan bilirkişi raporlarında, davalıların ayrı ayrı kusur oranlarının ve her bir davalının sorumlu olduğu zarar tutarının belirlendiğini, buna göre; her bir davalının kusur oranı %33 olarak zarar tutarı ayrı ayrı olmak üzere 14.733.495,16-TL olarak tespit edildiğini, bu meblağdan, … firmasından teminat olarak alınan taşınmazların satışı yoluyla tahsil edilen 1.410.000-TL’nin düşülmesi gerektiğini, bu tutarın 44.324.918-TL’den düşülerek 42.914.918-TL olarak toplam zarar tutarının belirlendiğini, her bir davalı yönünden ayrı ayrı 14.304.972-TL’den sorumlu olmak üzere talep sonucu artırılarak her bir davalıdan 14.304.972-TL’den olmak üzere toplam 42.914.918-TL’ye avans faizi ile birlikte hükmedilmesini istemiştir.
CEVAP: Davalılar vekili, davacı faktoring şirket yönetim kurulunun 20.12.2012 tarihinde almış olduğu kararla … Bilişim firmasına 20.000.000 USD tutarında bir kredi limiti tahsis ettiğini, bu krediye karşılık temlik alınacak alacaklar için teyit alınmamasını öngören “Tahsilat Yönetimi Hizmeti” usulü ile hareket edileceği yönünde karar alındığını, bu usulün finansal açıdan güvenilir olduğuna karar verilen ve temlik edilen alacakların ödenmemesi halinde ilgili miktarın kendisinden alınabileceğine güvenilen müşteriler için tanınan özel bir statü olduğunu, … firması ile olan ticari ilişkinin 25.11.2008 tarihinde başladığını ve 5 yıldan uzun bir süre sorunsuz olarak devam ettiğini, bu süre boyunca yönetim kurulunca 7 farklı karar alınıp çeşitli kredi limitleri tanındığını, büyük montanlı tahsilat ve işlemler yapıldığını, bu sağlam işlem ve tahsilat geçmişi nedeniyle dava konusu dönemi kapsayacak şekilde 20.12.2012 tarihli yönetim kurulu kararıyla … firmasına “Tahsilat Yönetimi Hizmetleri” kapsamında teyitsiz olarak çalışılmasına devam edilmesine karar verildiğini, dolayısıyla … firmasına tanınan “Tahsilat Yönetimi Hizmeti” usulünde, diğer faktoring yöntemlerine göre risk daha fazla olup, temlik alınan alacakların borçlularından teyit alınmayacağının öngörüldüğünü, hal böyleyken müvekkillerinden faturaların ve mutabakat yazılarının sahte olup olmadığını kontrol etmesinin beklenemeyeceğini, … firmasının kendisine tanınan bu kredi limiti dahilinde 2013 yılından itibaren davacı faktoring şirketine çok sayıda fatura temlik ederek kredi kullandığını, temlik alınan bu faturaların bir kısmının vade tarihi 2013 yılının sonu olmasına karşın … firmasının talebi üzerine, piyasa koşulları nedeniyle genel müdür …’ın talimatı ile diğer firmalar ile birlikte … firmasının da sistemdeki fatura vadelerinin 2014 yılına ötelendiğini, bu öteleme yapılmadan önce, … firmasınca … ve … firmalarından borç mutabakat yazılarını sunduğunu, 2014 yılında şirketin sıkı takibe alındığını, temlik alınan alacakların akıbeti tehlikeye girmesi üzerine şirket hakkında ticari işletme, marka ve patent rehni alındığını, taşınmazların davacıya geçirildiğini, 2013 yılında revizyon raporu müvekkilerinin elinde olmayan nedenlerden dolayı hazırlanamamış ise de, şirketle ilgili tüm analizlerin yapıldığını, zaten 2013 yılında şirketin ticari ilişkilerin devam ettiğini, revizyon gerektirecek bir durumun da olmadığını, … ile ilgili ilk sorunun 2014 yılı Temmuz ayında … alacağının iptal olması ile ortaya çıktığını, 2014 yılında da şirketin hesabının tasfiyesine karar verildiğini, dolayısıyla 2013 yılı sonunda yapılmadığı belirtilen revizyonun 2014 yılında finansal durumu bozan olayları açığa çıkarabileceğinin düşünülemeyeceğini, müvekkillerin tabi olduğu önceki şirket içi denetimlerinin hepsinin sorunsuz ve olumlu şekilde sonuçlandığını, müvekkillerinden …’ün 01.01.2015 tarihinden itibaren Kobi Satış ve Pazarlamadan sorumlu genel müdür yardımcısı olarak göreve başladığını, genel müdür yardımcısı sıfatını haiz olan müvekkillerinin şirketin yönetim kurulu talimatları ile ve doğrudan bağlı olarak çalıştıkları yönetim kurulunun görüş ve talimatları ile hareket ettiklerini, kusurlarının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiş, 27.12.2018 tarihli dilekçesiyle davacının 07.12.2018 tarihli dilekçesinde artırılan tutara karşı süresi içerisinde, zamanaşımı definde bulunarak, davanın kısmi dava olarak açıldığını, zira davacının müfettiş soruşturma raporundan tespit edilen zararı küsüratına kadar bildiğini, bu bakımdan belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararının olmadığını, kaldı ki, davanın da kısmi dava olarak açıldığını, dolayısıyla davada artırılan müddeabihin 10.000 TL üzerindeki 42.904.918 TL’ye denk gelen kısmının zamanaşımına uğradığını beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, davalıların davacı şirkette icracı müdür olarak çalıştıkları, bu görevleri dolayısıyla yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin hükümlere tabi oldukları, davacı tarafından davalılar hakkında sorumluluk davası açılması yönünde genel kurul kararının dosyaya ibraz edildiği, davacı şirket ile … Bilişim firması arasında ilk faktoring ilişkisi 25/11/2008 yılında kurulmuş olup, davacı şirketin kredi komitesi kararı ile 13.000,00 USD tutarında kabili rücu faktoring işlem limiti tahsis edildiği, … firmasına faktoring işlem limitleri tahsis edilirken temliğe konu edilen alacağın tarafı olan fatura borçlusu firmalar ile ilgili olarak temlik limitlerinin belirlendiği, davacı tarafından en son olarak 20/12/2012 tarihli karar ile kredi tahsis limitinin belirlendiği, 20/12/2012 tarihli yönetim kurulu kararında revizyon tarihinin 20/12/2013 tarihi olarak tespit edildiği, revizyon tarihinin bu şekilde belirlenmesinin 20/12/2013 tarihinde tahsis edilen ve kullandırılan kredinin limit ve tahsis koşullarının tekrar gözden geçirilmesi amacını taşıdığı, davacı şirket tarafından alınan karara göre … firmasının genel limit tutarı toplam 20.000.000,00 USD olarak belirlenmiş ve … firmasına tahsilat yönetimi hizmeti verileceğinin karara bağlandığı, tahsilat yönetim hizmetinde çok sayıda fatura borçlusuna sahip firmaların alacaklarını bir faktoring şirketine devretmesi ve tahsilatın faktoring şirketince yapılması hususunu içerdiği, tahsilat yönetimi hizmeti kapsamında çalışan firmaların nakit ihtiyacının bulunması durumunda temlik ettiği faturalara istinaden kredi kullandırıldığı, … Bilişim Firmasının … Firmasına hitaben 23 adet ve 12.665.692,84 USD tutarında fatura düzenlediği, bu faturalar kapsamında … Faktoring A.Ş. tarafından … Bilişim Firmasına 22.205.260,00TL kredi kullandırıldığı, … Firmasının dava dışı … Firması adına düzenlediği 12.885.600,00TL ve 5.128.953,00USD tutarındaki 16 adet fatura karşılığında … Faktoring tarafından … firmasına 21.592.697,00 TL kredi kullandırıldığı, … Bilişim Firması tarafından … Teknolojiye hitaben düzenlenen 13/07/2014 tarihli 526.965,00 TL bedelli 1 adet fatura karşılığında 526.965,00TL tutarında kredi kullandırıldığı, yapılan kredilendirme süreçleri içerisinde … Bilişim firmasının …, … ve … firmaları ile ticari bir ilişkisinin bulunup bulunmadığına dair herhangi bir sözleşmenin alınmadığı, kambiyo senedine dayalı olmayan ticari işlemlerde taraflar arasında imzalanmış olan sözleşmelerin teminin ticari varlığın tespitinde imkan sağlayabildiği, dava dışı .. firmasına kredi kullandırım sürecinde fatura borçlusu olarak gözüken 3 firmadan teyit alma yoluna gidilmediği, teyit işleminin … şirketi ile gerçekleştirildiği, … firmasının göndermiş olduğu, mutabakat ve borç ikrarı yazılarının yeterli görüldüğü, kredilerin sorunlu hale gelmesinden sonra şirket yetkilileri tarafından borçlu 3 firmadan teyit alma yoluna gidildiği, davaya konu kredilendirme işlemlerinin dayanağı olan faturaların herhangi bir ticari ilişkiden kaynaklanmadığı, … firmasının fatura borçlusu gözüken şirketlerden herhangi bir alacağının bulunmadığının tespit edildiği, 10/12/2010-14/01/2011-09/06/2011-29/09/2011-20/12/2012tarihli kredi komitesi kararlarında kredi kullandırımına yönelik olarak dava dışı …, … …’ya ait faturaların teyitsiz olarak alınmasına olanak veren bir kararın olmadığı, kredi tahsis bölüm prosedürünün 3.5.4 maddesinde temlik borçlusu ile temlik eden kredi müşterilerinin ticari ilişkisinin varlığının araştırılması ve firma ile borçlu arasında imzalanan sözleşmenin alınması gerektiği, adi temlik ile işlem yapılabileceği gibi borçlunun talep etmesi veya kredi komitesinin gerekli görmesi durumunda noter aracılığı ile temlikin borçluya ihbar edilmesi, borçludan temlik tutarındaki alacağın doğmuş olduğunun tutarının vadesinin ve bu alacağın vadesinde davacı faktoring şirketine ödeneceğinin yazılı ve sözlü teyidinin mutlaka alınması gerektiği, ayrıca borçlunun temlik ihbarını aldığı tarihin mutlaka belirtilmiş olması gerektiği, kredi komitesi kararı doğrultusunda temlik bildirimi yapılmak kaydı ile borçludan teyit alınmaksızın temlik işlemi yapılabileceği, temlikin doğmuş ve kesin bir vadeyi içeren alacaklar için alınması gerektiğinin düzenleme konusu yapıldığından kredi komitesi kararlarında işlemin gereği olan teyit alınması zorunluluğuna ilişkin bir hükmün bulunmasına gerek bulunmadığı, faktoring işlemlerinde işlemi gerçekleştirenler tarafından fatura borçlusundan teyit alınmasının teyit alınıp alınmadığının ilgili birimler tarafından kontrol edilmesi gerektiğinin zorunluluk olduğu, davalıların teyitsiz çalışılması yönünde karar alındığına yönelik kredi komitesi kararlarında teyitsiz işlem tesis edilmesi yönünde herhangi bir hüküm bulunmadığı, davalıların %33,33 oranında müterafik kusurlarının bulunduğu sonucuna varıldığı, davacı tarafça, HMK’nun 109. maddesi kapsamında fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 10.000,00 TL’lik maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep edildiği, ıslah dilekçesinde ise davanın HMK 107. Maddesine göre açılmış belirsiz alacak davası olduğunu beyan ederek talep arttırımında bulunulduğu, davacı dava dilekçesinde HMK’nun 109. Maddesine göre kısmi dava açmış olup, belirsiz alacak davası açtığını bildirmemiş olduğundan, daha sonradan HMK’nun 107. Maddesi kapsamında belirsiz alacak davasına ilişkin talep arttırımında bulunmasına davalılar tarafından itiraz edildiğinden davacının davasının kısmi dava olduğu ve ıslah yolu ile talebini arttırdığı sonucuna varıldığı, davalılarca ıslah talebine ilişkin zamanaşımı itirazında bulunulduğu, TTK’nun 560. maddesinde sorumlu olanlara karşı tazminat ismete hakkının davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren 2 ve herhalde zararı doğuran fiilin meydana geldiği dönemden itibaren 5 yılı geçmekle zamanaşımına uğrayacağının düzenlendiği, davacı dava dilekçesinde teftiş kurulu başkanlığının yapmış olduğu araştırma sonucunda 02/09/2015 tarihli soruşturma raporu ile gerçekleşen zararı ve zararı gerçekleştirilen müdürleri öğrenmiş olduğunu bildirmiş olduğundan ıslahın yapıldığı 07/12/2018 tarihine kadar TTK’nun 560. maddesine düzenlenen 2 yıllık zamanaşımı dolmuş olduğundan davacının ıslah ile arttırılan talebi yönünden davanın zamanaşımından reddine karar verildiği, buna göre, 10.000 TL zararın 3.333,00 TL’sinden…, 3.333,00 TL’sinden …, 3.333,00 TL’sinden … sorumlu olduğu gerekçeleriyle davanın kısmen kabulüne, 10.000,00 TL tazminatın 3.333,00 TL’den …, 3.333,00 TL’den …, 3.333,00 TL’sinden … sorumlu olmak üzere davalılardan müteselsilen dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline, fazlaya ilişkin istemin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı taraflar ve ihbar olunan … Sigorta AŞ vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ A-Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; eldeki davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını, ilk derece mahkemesince davanın hatalı olarak kısmi dava olarak değerlendirildiğini, müvekkili şirket tarafından açılan davada iş akdi ile çalışan ve Genel Müdür Yardımcısı konumunda olan davalıların kusurlu eylemleri nedeniyle davacı şirketin uğradığı zararların tazmini talep edildiğini, davanın kısmi dava olduğuna dair beyanın bulunmadığını, davayı açarken uğranılan zararın tamamının belirleynebilmesinin mümkün olmadığını, talep sonucu artırım dilekçesi sunulduğu halde işlemin ıslah işlemi olduğu yönünde yapılan değerlendirmenin doğru olmadığını, davalıların müvekkili şirket nezdinde iş akdi ile işçi statüsünde çalışan genel müdür yardımcısı olduklarını, davalıların her birinin davacı şirketi sevk ve idare yetkilerinin bulunmadığını, ortak veya yönetim kurulu üyesi olmadıklarını, hatta kendilerine bağlı oları bölümlerin tamamını sevk ve idare yetkisine sahip olmadıklarını, genel müdüre vekalet etme yetkilerinin olmadığını, işveren vekili ve/veya yardımcısı konumunda dahi olmadıklarını, müvekkili şirkette Yönetim Kurulu’nun finansman konularında organ yetkilerini Kredi Komitesi olarak adlandırılan ve yine Yönetim Kurulu Üyeleri ve Genel Müdürden oluşan bir komiteye devrettiğini, Genel Müdür Yardımcıları görev alanları ile ilgili olarak komiteye sunum yapan ve hazırlık yapan kişi konumunda olduklarını, bu nedenlerle iş mahkemesinin davaya bakmakla görevli olduğunu, zarar tutarının ek bilirkişi raporunun tebliği ile öğrenildiğini, bir an için davanın kısmi dava olarak değerlendirilmesi halinde, zamanaşımının ek bilirkişi raporunun tebliğinden itibaren başlatılması gerektiğini, salt Teftiş Kurulu Raporunda yazılı olan tutarın, zarar tutarı olarak kabul edilemeyeceğini, davanın bir an için kısmi dava olduğuna kanaat getirilmesi halinde uygulanması gereken zamanaşımı kuralının TBK m.147/4’e göre 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir. B-Davalılar vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin kararında TTK madde 553 metninden çıkarılan “kusurlarının bulunmadığını ispatlamadıkça” ibaresine dayanılarak kurulmuş olduğunu, faktoring işlemleri yapılırken borçlu nezdinde teyit işlemleri yapılması gerektiğine ilişkin herhangi bir emredici hüküm bulunmadığını, borçlu nezdinde teyit alınmasının faktoring şirketinin inisiyatifinde olduğu ve sektör uygulaması göz önüne alındığında … Faktoring Kredi Komitesi de bunu yapmış ve …usulünün icracısı konumundaki davalılara teyitsiz çalışılması talimatını verdiğini, müvekkillerin bu bağlamda üstlerinin karar ve talimatlarına uygun davrandığını, … usulü kapsamındaki tüm firmalar ile teyitsiz çalışıldığını, bu usul kapsamında çalışılan müşteriler ile teyitsiz çalışılması talimatının herhangi bir istisna gözetilmeksizin verildiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir. C-İhbar olunan … Sigorta AŞ vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; ispat yükünün davacıda olduğunu, davacı tarafından yönetim kurulu kararları ile alınan şirket kararı ve şirket prosedürü uyarınca teyit alınması zorunluluğu bulunmayan dava konusu faturalar nedeniyle uğrandığı iddia edilen zarara ilişkin olarak davalıların herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE:Dava, yöneticiler aleyhine açılan sorumluluk davasıdır.Davacı, faktoring şirketi olarak faaliyet gösterdiğini, şirket bünyesinde davalı …’nin; 07.07.2014-01.07.2015 tarihleri arasında Kobi Satış ve Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı, davalı …’in 01.04.2011-03.08.2015 tarihleri arasında Kurumsal ve Ticari Kredilerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı, davalı …’in ise; 08.07.2011-14.08.2015 tarihleri arasında Operasyondan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptıklarını, faktoring şirketinin müşterilerinden … Bilişim.. Ltd. Şti’nin …, … ve … Teknoloji firmalarına adına düzenlediği toplamda 40 adet faturanın faktoring işlemlerine esas olmak üzere temlik alınarak şirkete 44.324.918-TL tutarında kredi kullandırıldığını, ancak faturaların karşılıksız sahte düzenlendiğinin teftiş raporuyla tespit edildiğini, Kredi Tahsis Bölüm Prosedürü ve Faktoring genel esasları gereği müşteri ile borçlu arasındaki ticari işlemin varlığının araştırılmadığını, alacağın varlığının bulunduğuna dair fatura borçlusu nezdinde herhangi bir teyit çalışmasının yapılmadığını, borç mutabakat metinlerinin borçlu firmalar tarafından düzenlendiğinin teyit edilmediğini, müşteri/firmanın yıllık revizyonunun yapılmadığını, faturaların orijinal vadelerinin ötelendiğini, … Bilişim firmasına kullandırılan 44.324.918-TL kredinin tahsil edilemediğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL maddi tazminatın davalılardan tahsilini istemiştir. Davalılar ise, … Bilişim firmasına tahsis edilen krediye karşılık temlik alınacak alacaklar için teyit alınmamasını öngören “Tahsilat Yönetimi Hizmeti” usulünün benimsendiğini, dolayısıyla faturaların ve mutabakat yazılarının sahte olup olmadığının kontrol etmesinin beklenemeyeceğini, temlik alınan fatura vadelerinin ötelenmesini dava dışı Genel Müdür …’ın talimatı doğrultusunda yapıldığını, 2013 yılında şirket hakkında revizyon raporu düzenlenmemiş ise de, o yıl revizyon gerektirecek bir durumun bulunmadığını, işlemlerin yönetim kurulunun görüş ve talimatları ile doğrultusunda yapıldığını, kusurlarının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı taraflar ve ihbar olunan sigorta şirket vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Öncelikli uyuşmazlık eldeki davanın belirsiz alacak davası mı yoksa kısmi dava mı olarak açılıp açılmadığı noktasında toplanmaktadır. Davacı dava dilekçesinde, tazminat talebine dayanak olarak faktoring işlemine konu 40 adet fatura karşılığında kullandırılan 44.324.918-TL tutarındaki kredinin temellük edilen faturaların gerçek dışı sahte düzenlendiklerinden tahsil edilemediğini belirterek “Netice-i Talep” kısmında “…fazlaya ilişkin dava ve talep hakkımız saklı kabmak kaydıyla … şimdilik 10.000 TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen avans faizi ile tahsili ile davacıya ödenmesine” denilmiş, dava değerini de 10,000- TL üzerinden harçlandırılmıştır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2016/22-2090 E-2019/623 K sayılı 28.05.2019 tarihli kararında zikredildiği üzere, belirsiz alacak davasının amaçlarından birisi, davanın başında talep sonucunu tam olarak belirleyemeyen davacının yüksek yargılama giderlerine mahkûm olma riskinin giderilmesidir. Dava açarken alacak miktarını tam olarak bilemeyen ve bu nedenle talep sonucunu tam olarak yazamayan davacı, talep sonucunu yüksek tutarsa alacağının kabul edilmeyen bölümü için, davada haksız çıkmış olacak ve bu miktar için yüksek bir yargılama giderine mahkûm olabilecektir. Belirsiz alacak davası, davacının alacağını tahkikat aşamasında belirlenmesinden sonra, belirlemesi ve talep etmesine imkan tanıyarak bu riski ortadan kaldırmaktadır (Pekcanıtez, H./Özekes, M./Akkan, M./Taş Korkmaz, H.: Medeni Usul Hukuku, Cilt II, 15. Bası, İstanbul 2017, s. 1020). Belirsiz alacak davası, mahkemeden istenen hukuki korunmaya göre kural olarak bir tür eda davasıdır. Çünkü bu davalarda da davacı bir şeyin verilmesini, yani davalının bir edaya mahkûm edilmesini istemektedir. Eda davasından farkı ise dava dilekçesinde talep sonucunun asgari bir miktar dışında kesin olarak belirlenmemesidir. Bu dava ile davacı dava açarken miktarını belirleyemediği bir alacağın ödenmesini talep eder (Pekcanıtez/Özekes/Akkan/Taş Korkmaz, s. 1025, 1026) Bu noktada ifade etmek gerekir ki, belirsiz alacak davası, tam eda davasından farklı olarak alacağın tutarı dava açıldığı anda tam olarak belirlenemediği için özel olarak düzenlenmiştir (Simil, C.: Belirsiz Alacak Davası, İstanbul 2013, s. 95) 6100 sayılı HMK’nın “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119/1-ğ bendinden hareketle, davacı, dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde karar verilmesini istediği hususu açık bir şekilde yazıp belirtmelidir. Talep sonucunun açık bir şekilde belirtilmesi uyuşmazlığın çözümünde hâkimin de karar vermesini kolaylaştıracaktır. Bu husus, mahkemece dava türünün saptanması, davanın kabulü hâlinde talep sonucunun aynen hüküm fıkrası olarak yazılabilmesi ve talep edilenden fazlasına karar verilmemesi (HMK m. 26/1) bakımından önemlidir. Bu nedenle, davacı hüküm altına alınmasını istediği hususları açık ve eksiksiz şekilde talep sonucu (netice-i talep) bölümünde göstermelidir.Diğer taraftan, belirli bir alacak için açılan dava, salt davacının dava dilekçesinde onu belirsiz alacak olarak nitelendirmesi ile belirsiz alacak davası hâline gelemez. Önemli olan belirsiz alacak davasının kanunda öngörülen koşullarının gerçeklemiş olmasıdır. Ayrıca, gerçekten belirsiz alacak davası şeklinde açılması mümkün olan bir davanın, tam eda davası şeklinde açılmasına da bir engel yoktur. Davacının davayı bu gibi hallerde tam eda davası şeklinde açması hâlinde, mahkeme de bu davayı belirsiz alacak davası olarak nitelendiremez (Aslan, K. /Akyol Aslan L./Kiraz, T. Ö.: “Koşulları Oluşmadan Açılan Belirsiz Alacak Davasında Mahkemece Verilecek Karar”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Özel Sayı 2014 (Basım Yılı:2015), Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’e Armağan, s. 996).Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde, davacının, davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenememesi koşulunun gerçekleşmediği açıktır. Dava dilekçesinin talep sonucuna göre, zararın tamamına yakını belirlenerek talepte bulunulmuştur. Bir başka deyişle, davacı zarara neden faktoring işlemlerine ve bunlara dayanak elinde bulunan belgeler ve teftiş raporu doğrultusunda, maddi zararını belirlemek suretiyle dava açmıştır. Bu anlamda olmak üzere, dava dilekçesinin içeriği, dilekçe ekinde sunulan belgeler, dosya kapsamı ve hüküm altına alınan alacak miktarı birlikte değerlendirildiğinde, davacının davasını tam eda davası olarak açtığı sonucuna ulaşılmıştır. Kaldı ki, dava dilekçesinde tazminat alacağı belirsiz alacak olarak nitelendirilse dahi, belirsiz alacak davası şeklinde açılması mümkün olan bir davanın, tam eda davası şeklinde açılmasına hukuken engel bir durum bulunmadığından, davacının dava dilekçesindeki neticei- talebi gözetildiğinde, davanın kısmi eda davası olarak açıldığından kabulü ile ilk derece mahkemesinin bu yöndeki hukuki niteleme ve değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırılık yoktur. Dosyada alınan kök ve ek bilirkişi raporunda, davacı faktoring şirketi ile müşterisi … Bilişim firması arasında 13.12.2010 tarihli Faktoring ve Temlik Sözleşmesinin akdedildiği, 10.000.000 USD olarak belirlenen kredi limitinin en son 20.12.2012 tarihinde 20.000.000 USD olarak kredi tahsis limitinin belirlendiği, tahsis edilen ve kullandırılan kredinin limit ve tahsis koşullarının 20.12.2012 tarihli Kredi Komitesi Kurulu kararında belirlendiği, … Bilişim firmasının …, … … firmaları adına 2013 yılında muhtelif tarihli ve tutarlı düzenlediği 40 adet toplam 18.042.445 USD ve 12.885.600 TL tutarındaki fatura karşılığında davacı faktoring şirketinden 44.324.918 TL tutarında kredi kullanıldığı, kredi işlemleri tesis edilirken fatura borçlusundan teyit alma yoluna gidilmediği, sonradan yapılan teyit alma (borçlulardan alınan mutabakat) belgesinin … firmasından temin edilerek gerçekleştirildiği, faturaların sahte olduğu, dolayısıyla faktoring işlemine esas teşkil edecek olan alacağın varlığının oluşmadığı, 20.12.2012 tarihli Kredi Komitesi kararında, şirketin revizyon tarihi 20.12.2013 olarak belirtilmesine karşın 2013 yılında şirket tarafından kredi limiti ve koşulları ile ilgili olarak revizyon yoluna gidilmediği, ancak kredi tahsis prosedüründe, revize vadesi geçmiş kredilerde, kredi kullandırımının Genel Müdür/Krediler Genel Müdür Yardımcısı yetkisinde olduğu hususuna yer verildiğinden, bu çerçevede en son revizyon tarihi olan 20.12.2013 tarihinden sonra, kullandırılan kredilerin bu istinasna kapsamında kaldığı, sonuç olarak; davacı şirket tarafından … firmasına kullandırılan kredinin bir faktoring işlemi olmadığı, kredi işlemleri tesis edilirken ticari işlem ile alacağın varlığının araştırılmadığı, kredilendirme sürecinde temlik alınacak bir alacağın bulunmadığı, kredi komitesi kararları incelendiğinde dava dışı …, … ve …’ya ait faturaların teyitsiz olarak alınmasına olanak veren bir kararın olmadığı, faktoring usul ve esasları ile yasal düzenlemelere uygun düşmeyen uygulamalara rastlanıldığı, davalıların .. firması ile olan kredilendirme sürecinde görevlerinin gereğini yerine getirmedikleri, bu nedenle her bir davalının %33,33 oranında müterafik kusurunun bulunduğu, dava konusu faturalara karşılık kullanılan kredilerden kaynaklanan alacak tutarı olan 44.324.918-TL’den her bir davalının 14.773.495,16-TL olmak üzere sorumlu olduğu sonuç ve kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Dava konusu faktoring işlemlerinin gerçekleştiği (2013-2014) tarihlerde yürürlükte olan somut olaya uygulanması gereken 6102 sayılı TTK. m.553/1: “Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.” demektedir. Maddenin bu fıkrasında bahsi geçen kişilerin kusurları ile ihlal ettileri durumlardaki sorumluluklarından bahsedilmektedir.6102 sayılı TTK’da ETK.’dan farklı olarak, kasten ve ihmal neticesinde ifadesi yerine kusur kavramı kullanılmıştır. TTK.da 26/6/2012 tarihli ve 6335 sayılı Kanunun 41’inci maddesiyle değişiklik yapılarak “kusurlarının bulunmadığını ispatlamadıkça,” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır. Bu sayede sorumluluğun kusur sorumluluğu olduğu belirtilmiş, ispat yükü de yönetim kurulu üyelerine ait olmaktan çıkmış, davacıya yüklenmiştir. TTK.’da sorumluluğu öngörülen kişilerin kendi kusurunun diğerlerinden daha az veya farklı olduğunu öne sürme olanağını tanıyan farklılaştırılmış teselsül kabul edilmiştir. TTK m.553/1 hükmü gereği, sorumlu tutulabilecek kişiler şirketin yönetimiyle ilgili organlarıdır. Bu bakımdan anonim şirketin idaresi ve temsili ehliyeti ile donatılmış yönetim kurulu ve üyeleri bu kapsamda olduğu gibi, ayrıca, yönetim kurulunun görev ve yetkilerini usulüne uygun bir biçimde devrettiği kişiler de buna girmektedir. Bu bağlamda, bu kişiler yetki devri sayesinde, esasen yönetim kuruluna bırakılmış alanlarda şirket idaresinin oluşumunu önemli ölçüde tek başlarına belirlerler. Dosya kapsamından, davacı şirketin hiyerarşik yapılanmasının yönetim kurulu, onun altında genel müdür, onun altında genel müdür yardımcıları ve onların altında da bölüm müdürleri ve birim yönetmenleri şeklinde gerçekleştiği, şirketin ana iştigal konusunu teşkil eden finansman kararlarının genel çerçevesinin aralarında dava dışı Genel Müdür ve aynı zamanda şirket yönetim kurulu üyesi … ve diğer üç yönetim kurulu üyesinden müteşekkil Kredi Komitesi tarafından belirlendiği, dava konusu faktoring işlemlerine dayanak teşkil eden Kredi Komitesi kararlarında, davalıların takdim eden konumunda oldukları görülmektedir. Dolayısıyla dava dışı …’ın icracı müdür olduğu tartışmasız ise de, genel müdür yardımcısı pozisyonundaki davalıların icracı müdür niteliğinde olup olmadığı dosya kapsamından anlaşılamadığı gibi, bilirkişi raporunda bu yönde tespit ve değerlendirmeye verilmemiştir. Kaldı ki, yargılama sırasında dosyaya sunulan taraflar vekillerinin yazılı beyanlarından, davalıların icracı müdür olmadıkları, talimatla hareket ettikleri ileri sürülmüştür. Hal böyle olmasına karşın, ilk derece mahkemesinin gerekçesinde, davalıların icracı müdür oldukları şeklindeki tespitine nasıl ve hangi gerekçe ile ulaşıldığı anlaşılamamıştır. Bu durumda, ilk derece mahkemesince, davalıların icracı müdür olup olmadığı araştırılarak, icracı müdür olmadığı sonucuna ulaşılması halinde ise, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi gereğince, “İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayalı her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözümünde İş Mahkemeleri görevlidir.” hükmü gereği, iş mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararında ve hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davalıların kusur durumları belirlenirken, davalıların işe başlama tarihlerine ve görev tanımlarına ilişkin herhangi bir değerlendirmeye yer verilmeden, dava konusu faktoring işlemlerine dayanak faturalar ve dayanak belgeleri ile faktoring sözleşmesi dosyaya kazandırılmadan dava konusu her bir zararlandırıcı faktoring işlemi yönünden davalıların kusurlu olup olmadığı varsa her biri yönünden kusur durumları tartışılmadan eksik incelemeye dayalı olarak davalıların sorumluluğuna gidilmesi doğru değildir. Keza, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davalıların sorumlu olduğu zararın tespitinde, davacının davasına dayanak sunmuş olduğu teftiş raporunda da tespit edildiği üzere, … Bilişim firmasına sahte olduğu anlaşılan dava konusu faturalar karşılığı kullandırılan kredi tutarları esas alınmış ise de, bu kredinin dayanak belgelerine dosyada rastlanılmadığı gibi, kredilerin ödenmemesi durumuna karşın davacı şirket tarafından … Bilişim firmasından çeşitli teminatlar alındığı, bu teminatların paraya çevrilmesi işlemlerinin yapılıp yapılmadığı, bu işlemler sonunda tahsilat yapılıp yapılmadığı, … firmasına kullandırılan dava konusu kredinin vadelerinde ödenip ödenmediği, alacağın ne zaman muaccel hale geldiği, muaccel hale gelen alacağın tahsili için hangi icrai işlemlerin yapıldığı hususlarında hiçbir inceleme ve değerlendirme yapılmadan salt dosyadaki teftiş kurulu raporunda yazılı olan tutarın, davacı zararı olarak kabulü de doğru olmamıştır. Nitekim bu teminatlardan birinin (taşınmazın) borca mahsuben davacı tarafından 1.410.000 TL bedelle satın alındığı ve dava konusu kredi tutarından mahsup edildiği belirtilmiş ise de, yine bu işleme dayanak bilgi ve belgelere dosyada rastlanılmamıştır. Diğer yandan, TTK m. 560 dayalı açılmış bir sorumluluk davasında, 2 ve 5 yıllık zamanaşımı süreleri söz konusu olup, ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı süresi öngördüğü hallerde tazminat davalarında da bu zamanaşımı süresinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Davacı tarafın, dosyanın istinaf aşamasında UYAP üzerinden göndermiş olduğu 11.02.2021 tarihli dilekçesinde, davalılar hakkındaki ceza soruşturmasının sonuçlandığını belirterek davalılar hakkında düzenlenen iddianamenin görüntüsünü eklemiştir. Buna göre, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/126046 sor. nolu, 2021/408 idd. nolu, 12.01.2021 tarihli iddianamesinde, müştekinin davacı, davalıların da şüpheliler arasında yer aldığı, dolandırıcılık suçundan dolayı cezalandırılmalarının istendiği, isnat edilen eylemin dava konu işlemler olduğu görülmüştür. O halde, ilk derece mahkemesince, az yukarıda anılan iddianamenin akıbeti soruşturularak uzatılmış ceza zamanaşımının ıslahla artırılan kısım yönünden somut uyuşmazlığa uygulanıp uygulanmayacağı hususu da tartışılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı karar tesisi usul ve yasaya aykırı olmuştur. İhbar olunan … Sigorta AŞ vekilinin istinaf başvurusu yönünden ise; Bir davada karara karşı istinaf başvuru hakkı, yalnız taraflara veya hüküm ile kendisine mükellefiyet yüklenen veya bir hakkı ihlal edilen kimseye veyahut kanunun açıkça belirttiği mercilere aittir. İstinaf başvurusunda bulunan … Sigorta AŞ talebe konu davada ihbar olunan konumundadır. İhbar eden tarafın temsilcisi olarak davaya katılmamıştır. Karar başlığında davalı olarak gösterilmemiş, aleyhine de hüküm kurulmamıştır. O halde, ihbar olunan … Sigorta AŞ vekilinin karara karşı istinaf başvurusunda hukuki yararı bulunmadığından istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir Açıklanan bu nedenlerle, ihbar olunan …. Sigorta AŞ vekilinin istinaf başvurusunun reddine, taraflar vekillerinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile HMK 353/1.a.6 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1- İhbar olunan … Sigorta AŞ vekilinin istinaf başvurusunun USULDEN REDDİNE 2- Taraflar vekillerinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ İLE, İstinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca, KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,3-İstinaf yoluna başvuran taraflar ve ihbar olunan … Sigorta AŞ vekilleri tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının istek halinde iadesine,4-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 27/01/2022