Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/678 E. 2021/1469 K. 02.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/678
KARAR NO: 2021/1469
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/02/2019
NUMARASI: 2018/338 Esas – 2019/205 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 02/12/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün Davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili … A.Ş.’nin mobil elektronik haberleşme hizmeti sunan, hisseleri İMKB ve New York borsasına kote olan ilk Türk Şirketi olduğunu, bu şirketin isim ve logosu ile birçok ürünü TPE nezdinde marka olarak tescilli olduğunu ve koruma altına alınmış olduğunu, kurulduğu günden bu yana toplumsal sorumluluk bilinci ile kültür, sanat, spor farklı alanlarda birçok projeye destek veren müvekkili şirketin, çocukların eğitimi desteklemek amacıyla bugüne değin pek çok projenin önemli destekçilerinden biri olduğunu, davalının twitter hesabından … hakkında ”…” içerikli mesaj atarak haksız, mesnetsiz ve hukuksuz olarak şirketin kişilik haklarına saldırdığını ve ticari itibarının ağır şekilde ihlal edildiğini ileri sürerek davalıdan 10.000,00 TL. manevi tazminatın dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiş, bu talebini duruşmada tekrar etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Halkla İlişkiler bölümünden mezun olmuştur. … firmasında çalışan davalı, aynı zamanda işyeri sendika baş temsilcisidir. … isimli Twitter hesabının da sahibi olan müvekkil sadece 109 kişi tarafından takip edilen bu hesaptan, işçi hakları, ülke ve dünya gündemine ilişkin siyasi ve mizahi içerikli paylaşımlarda bulunmakta, bu yolla görüş ve düşüncelerini açıkladığını, davacı …, 2012 tarihli yönetim kurulu değişikliğinden sonraki tarihlerde …’na sponsor olduğunu, twitter hesabında daha önce de gündeme ilişkin çeşitli konularda tepkisini dile getiren tweetler paylaşmış olan müvekkilinin 11.04.2016 tarihinde … hakkında, “…” şeklinde bir tweet paylaştığını, bu tweet, hiç kimse tarafından beğenilmemiş veya paylaşılmadığını, müvekkilin, davacı yanın “…” sponsoru olmasını kendince gerekçe yaparak aynı kurumun internet sağlayıcısıyla olan sözleşmesini feshettiğini duyurduğunu, haksız fiil nedeniyle manevi tazminat davası koşullarının oluşması söz konusu olmadığından davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “davalı, twitter kullanan herkesin görebileceği şekilde, “…” sözlerini yazmıştır. Davalının, davacı hakkında kullandığı sözler, kamuoyunda kuşku yaratıcı, davacının saygınlığını zedeleyici, haksız rekabete yol açıcı ve itham edici nitelikte olduğu, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, zarar derecesi, hakkaniyet dikkate alınarak manevi tazminatı 1.000,00 TL takdir etmek gerektiği anlaşıldığından davanın kısmen kabulüne, …” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalının, kamuoyuna yansıyan ve günlerce tartışılan bir olaya ilişkin görüş beyan etmesi dolayısı ile davalıya bir kusur atfedilmesinin mümkün olmadığını, davaya konu iddia açısından, zarar ile fiil arasındaki illiyet bağı oluşmadığını, davalı müvekkilinin eleştirisinin ifade özgürlüğü kapsamında olup, TBK madde 49 hükmünde yer alan kusur, hukuka aykırılık ve zarar unsurları dava konusu uyuşmazlıkta meydana gelmediğinden davacının davasının reddine karar vermek gerekmekte iken aksi yönde verilen kararın kabul edilemez olduğunu, davaya konu paylaşımın, davacı firma değil, davacının destek verdiği firmayı hedef aldığını, paylaşımda 3. şahıslara yönelik yönlendirici veya teşvik edici bir anlam bulunmadığını, dolayısı ile davacı şirketin iddialarının maddi gerçeklikte karşılığı bulunmadığını beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, davalının sosyal medya paylaşımının haksız rekabet teşkil ettiği ve davalının kişilik haklarını ihlal ettiği idiasına dayalı manevi tazminat davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davalının ifade özgürlüğünün sınırlarını aşıp aşmadığı, haksız rekabet ve davacının kişilik haklarını ihlal edici nitelikte bulunup bulunmadığı noktasındadır. Davalı, … isimli twetter hesabından 11/04/2016 tarihinde “…” şeklindeki paylaşımı yapmıştır. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi(İHAS)’nin 10/1. Maddesi ve Anayasa’nın 26/1. Maddesinde, herkesin, düşünce ve kanaatlerini açıklama ve yayma hakkına sahip olduğu, bu hürriyetin resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak yada vermek serbestliğini de kapsadığı düzenlenmiştir. İHAS’ın 26/2. Maddesi ve Anayasa’nın 26/2. Maddesinde de, Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması (…) başkalarının şöhret ve haklarının korunması (…) amaçlarıyla sınırlanabileceği düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin emsal kararlarında (Stoll / İsviçre [BD] no. 69698/01, § 101), (Animal Defenders International / Birleşik Krallık [BD] no. 48876/08, § 100), (Morice / Fransa [BD] no. 29369/10, § 124, 23 Nisan 2015), (Pentıkäınen/Finlandiya [BD] no. 11882/10, § 87, 20 Ekim 2015) (Kaynak : https://…int) ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin gerekli olup olmadığı konusuna ilişkin genel ilkeler açıklanmıştır. Buna göre, (i) İfade özgürlüğü; demokratik bir toplumun temel dayanaklarından ve bu toplumun gelişimine ve her bireyin kendini gerçekleştirmesine yönelik temel koşullardan birini teşkil etmektedir. Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasına konu olan ifade özgürlüğü; sadece lehte olan veya incitici olarak algılanmayan ya da dikkate almaya değmeyecek nitelikteki “bilgi” veya “düşünceler” için değil, aynı zamanda, inciten, gücendiren veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Bunlar “demokratik bir toplumu” var eden çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin gerekleridir. 10. maddede belirtilen bu özgürlük, istisnalara tabidir; ancak söz konusu istisnaların (…) katı bir biçimde yorumlanması ve herhangi bir kısıtlamaya ihtiyaç duyulduğunun ikna edici şekilde ortaya konulması gerekir (…). (ii) Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrası kapsamında ‘gerekli’ sıfatı, ‘zorlayıcı bir toplumsal gereksinimin’ varlığını ifade etmektedir. Sözleşme’ye Taraf Devletler, bu tür bir gereksinimin söz konusu olup olmadığını değerlendirmede belli ölçüde takdir yetkisine sahiptir; ancak bu, gerek yasaları gerekse bağımsız bir mahkeme tarafından alınmış olanlar da dâhil bunları uygulamaya yönelik kararları kapsayan Avrupa denetimi ile bir arada yürümektedir. Bu nedenle Mahkeme(AİHM), ‘bir kısıtlamanın’, 10. madde ile korunan ifade özgürlüğüyle bağdaşıp bağdaşamayacağı konusunda nihai kararı verme yetkisine sahiptir. (iii) Mahkemenin görevi, denetleyici yargı yetkisini kullanırken, yetkili ulusal makamların yerini almak değil; daha ziyade bu makamların takdir yetkileri uyarınca vermiş oldukları kararları 10. madde kapsamında yeniden gözden geçirmektir. Bu durum; söz konusu denetimin, davalı Devletin takdir yetkisini makul ve dikkatli bir şekilde ve iyi niyetli olarak kullanıp kullanmadığını belirlemekle sınırlı olduğu anlamına gelmemektedir. Mahkemenin yapması gereken, şikâyet konusu müdahaleyi davanın bütünü ışığında değerlendirmek ve ‘ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı’ olup olmadığını ve ulusal makamlarca söz konusu müdahaleyi haklı çıkarmak amacıyla ileri sürülen gerekçelerin ‘ilgili ve yeterli’ olup olmadığını tespit etmektir (…) Mahkeme, bu tespiti gerçekleştirirken, ulusal makamların, Sözleşme’nin 10. maddesinde öngörülen ilkelere uygun standartları uyguladıklarına ve dava konusu olayların kabul edilebilir bir değerlendirmesini esas aldıklarına ikna olmalıdır (…). Olayın meydana geldiği dönemde çok güncel bir konu olarak çeşitli medya mecralarında yeralması nedeniyle paylaşımın, Sözleşme’nin 10. Maddesi çerçevesinde, davaya özgü koşullar ve davanın genel bağlamı ışığında incelenmesi gerekir. İfade özgürlüğünün, “yalnızca hoş karşılanan veya zararsız ya da önemsenmez olarak görülen “bilgiler” veya “düşünceler” için değil, aynı zamanda “hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici” olanlar için de geçerli olduğu, yine de ifade hürriyetinin başkalarının şöhret ve haklarını korunması amacıyla gerektiğinde sınırlandırılabileceği, ancak davaya konu paylaşımın AİHM ‘nin kararlarında belirtildiği şekilde sözleşmenin 10/2 ‘nci maddesindeki şöhret ve hakların ihlal edici nitelikte olup olmadığı hususu katı bir şekilde değerlendirildiğinde ve ayrıca alınan bir tedbirin, yalnızca istisnai koşullarda başkalarının şöhret ve haklarının korunmasıyla haklı gösterilebileceği hususu ile tüzel kişinin kişilik haklarına ilişkin menfaatler ile gerçek kişinin kişilik haklarına ilişkin menfaatler arasında bir farklılık olduğu ve tüzel kişinin kişilik haklarına ilişkin menfaatlerin ahlaki boyuttan yoksun olduğu(AİHM-Kharlamov/Rusya, No. 27447/07, § 25, 8 Ekim 2015) nazara alındığında ihtilaf konusu paylaşımda, tek başına, özellikle davacının kişilik haklarını zedelediğinin düşünülmesine imkan veren herhangi bir unsur bulunmadığı gibi paylaşımın karalama kampanyası yürütmek için bu durumdan yararlanma niyeti ile yapıldığını belirten herhangi bir unsur da bulunmamaktadır. Davalının ifade özgürlüğü hakkını koruma gerekliliği ile davacı şirketin şöhret ve haklarını koruma gerekliliği arasında adil bir dengenin kurulması gerekir. Dayanılan manevi tazminat istemi gerekçelerinin ifade özgürlüğü hakkına yapılan bu tür bir müdahaleyi haklı göstermek için yeterli değildir. Her ne kadar talep edilen veya hükmedilmesi muhtemel tazminat miktarı neticede çok yüksek olmasa da, gerçekte, söz konusu mahkûmiyet kararının, toplum hayatını ilgilendiren konuların kamuya açık şekilde özgürce tartışılması üzerinde şüphesiz caydırıcı bir etki yaratacak(Público-Comunicação Social, S.A. ve diğerleri/Portekiz, No. 39324/07, § 55, 7 Aralık 2010) ve dava konusu paylaşım nedeniyle davalı aleyhine tazminata hükmedilmesi, Sözleşme’nin 10. Maddesi anlamında “demokratik bir toplumda gerekli” olmayan müdahalenin, ifade özgürlüğü hakkını kullanmasında orantısız bir müdahale oluşturacaktır(AİHM-Erdener/Türkiye, Başvuru No. 23497/05, 02.02.2016) (Kaynak: http://www.inhak.adalet.gov.tr/ara/karar/Erdener-Türkiye). 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 54/2. Maddesinde, rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamaların haksız ve hukuka aykırı olduğu düzenlenmiştir. TTK’nın 55/1. Maddesinde de, haksız rekabet hâllerinin başlıcaları olarak, dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle; Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek, (…) sayılmıştır. Yukarıda açıklandığı üzere davaya konu paylaşımın Anayasa ile güvence altına alınan ifade hürriyeti kapsamında kalması nedeniyle dava konusu paylaşım kusurlu bir hareket niteliğinde değildir. Ayrıca paylaşım davacı şirketin ticari faaliyetlerine ve ürünlerine yönelik de değildir. Paylaşımın hedefinde, davacı tarafın da dava dilekçesinde sözünü ettiği davacı şirketin sosyal sorumluluk projesi kapsamında öğrencilere burs verilmesi şeklindeki faaliyetleri bulunmaktadır. Buna göre davacının ticari faaliyetiyle doğrudan ilişkili olmayan sosyal sorumluluk projesi olarak yapılan faaliyetlere yönelik yapılan eleştiri niteliğindeki paylaşım haksız rekabete ilişkin düzenlemelerin kapsamında kalmamaktadır. Bu nedenle haksız rekabet ve TTK’nın 56. Maddesinin atfı ile TBK’nın 58. Maddesindeki manevi tazminat şartları somut olayda gerçekleşmemiştir. Hal böyle iken mahkemece davalının paylaşımının ifade hürriyeti kapsamında korunamayacağı gerekçesi ile manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmesi yerinde görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; Mahkemece eldeki davaya konu paylaşımın ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığından bahisle davanın kısmen kabulüne karar karar verilmesi isabetli görülmemiş ve bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığından Dairemizce esas hakkında yeniden karar verilmek suretiyle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE; istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 1-Davanın REDDİNE, 2-Başlangıçta peşin olarak alınan 170,78 TL harcın alınması gerekli olan 59,30 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 111,48 TL’nin karar kesinleştiğinde ve istemi halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafın yargılama sırasında yapmış olduğu masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Manevi tazminat davası yönünden davalı yargılama sırasında kendini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca 5.100,00 TL avukatlık ücretinin davacı taraftan alınarak davalıya verilmesine, 5-Karar kesinleştiğinde, HMK Gider Avansı Tarifesinin 5. maddesi uyarınca artan gider avansının davacıya iadesine, 6-İstinaf Yargılamasına İlişkin Olarak; a-Davalı vekilince yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine, b-Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan istinaf başvuru harcı 121,30 TL tutarındaki yargılama masrafının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)a. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 02/12/2021