Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/666 E. 2022/351 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/666
KARAR NO: 2022/351
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/10/2018
NUMARASI: 2015/855 Esas-2018/995 Karar
DAVA: Sorumluluk/ Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 31/03/2022
İlk Derece mahkemesince verilen davanın reddine dair hüküm davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili; müvekkilinin … A.Ş’de pay sahibi olduğu, şirketin 05.05.2014 tarihli genel kurulunda, TTK 437. maddesi kapsamında bilgi alma hakkı engellendiği için mahkemeye müracaat ettiği ve İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22.01.2015 tarih ve 2014/721 E- 2015/14 K. sayılı kararı ile talebinin kısmen kabul edildiği, bu karar üzerine yaptırılan incelemede düzenlenen raporda; şirketin yasal defterlerinde yasalara göre olması gereken asgari bilgilerinm mevcut olmadığı, ilişkili kişi/şirketler ile ilgili gerçekleştirdiği işlemlerin bir kısmında açıkça zarara uğratıldığı, şirket ile ilgili olmayan harcamaların şirket yasal kayıtlarına intikal ettirilerek şirketin açıkça zarara uğratıldığı ve ilgili kişilere örtülü kar dağıtımı yapıldığı, çeşitli yasal vergi avantajlarından faydalanılmayarak şirkete ödemesi gerektiği kurumlar vergisi tutarının üzerinde bir vergi ödettirildiği, kullanılan yatırım kredisinden gelen paramın tamamının yatırım ile ilgili kullanılmadığı, bu krediye ilişkin olarak katlanılan finansman maliyetlerinin ise tamamının yatırımın maliyetine ilave edilerek gider ötelemesi yapıldığı ve aktiflerin olduğundan yüksek değerle gösterilmesine yol açıldığı, kullanılan yatırım kredisi ile kar dağıtımı işleminin finanse edildiği ve dolayısıyla bu tutara isabet eden finansman maliyeti ile ilgili ciddi vergisel riskler üstlenildiği, bağımsız denetim raporu ile faaliyet raporundaki veriler arasında uyumsuzluklar olduğu, bağımsız denetim raporu ile envanter defteri arasında uyumsuzluklar olduğu, genel kurulda, bağımsız denetçinin gerçekleştirmiş olduğu denetime ilişkin olarak, bilhassa ilişkili kişi ve kurumlar ile ilişkilerin içeriğine ilişkin olarak açıklama yapmaktan kaçındığı ve raporumnda şirketin açıkça zarar uğratıldığı konulara ver yermeyerek şirket ortaklarının gerekli bilgiye ulaşmasını yeterli şekilde sağlayamadığı gibi TTK’nın 515’nci maddesinde sözü edilen dürüst resim ilkesine de aykırı davrandığı, hususlarının tespit edildiği, bilgi alma ve inceleme hakkının tanındığı mahkeme ilamı gereğinin tam olarak yerine getirilmediği zira eksik bilgi ve belge sunulduğu bu nedenle uğranılan zararın da tespiti gerektiği, hesaplanabilen zarar kalemlerinin; kurumlar vergisi olarak ödenen 1.249,927 TL, fazla ödenen kurumlar vergisine ilişkin 62.230,60 TL, uçuş hizmeti olarak 27,049,73 TL olmak üzere toplam 1.339.207,33 TLolduğu ancak bunun dışında toplam zarar miktarının bilirkişi vasıtasıyla hesaplanarak tespiti ile belirsiz alacak davası olmak üzere açılan bu davada 1.339.207,33 TL’nin ve tespit edilen diğer zarar miktarının faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsili ile şirkete ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili; dava dışı şirketin yönetim kurulu üyeliği ve genel müdürlük görevinden 02.08.2013 tarihi itibarıyla istifa eden müvekkiline husumet düşmeyeceği gibi genel kurullarda ibra edilmesi ve ileri sürülen iddiaların gerçeği yansıtmaması nedeniyle davanın reddini savunmuştur. Diğer davalılar vekili ise; yönetim kurulu üyeleri olan müvekkillerinin şirketin genel kurulunda ibra edildikleri ibranın iptali için açılan davalarının reddedildiği, davacının bilgi alma ve inceleme hakkına izin verilmesine ilişkin mahkeme ilamının aynen yerine getirildiği, davacının yönetim kurulu üyeliğine seçilmemesi nedeniyle açtığı bu davanın 2013 yılı faaliyetleri nedeniyle açılan bir dava olup, müvekkillerinin 2013 yılı faaliyetlerinden dolayı 05.05.2014 tarihli genel kurulda ibra edildikleri ve TTK 558.maddesi uyarınca ibra kararından itibaren altı aylık hak düşürücü sürenin geçtiği, 2014 yılı faaliyetleri için açılan bir dava olması halinde de yine 2014 yılına ilişkin olarak yapılan 15.04.2015 tarihli genel kurulda ibra edildikleri ayrıca görevlerini özenle yerine getirip, kusurlu olmadıkları ve şirketi zararlandırıcı bir eylem ve işlemlerinin bulunmadığı, zarara neden olarak gösterilenlerin gerçek dışı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece toplanan delillere göre; davanın yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu davası olup, dava dışı şirketin 2013 yılı genel kurul toplantısının 05.05.2014 tarihinde yapıldığı ve genel kurulda davalıların ibra edildiği, genel kurul kararlarının iptali için açılan mahkemenin 2014/261 esasında kayıtlı dosyada yapılan yargılama ile 2016/138 K sayılı kararla; davanın reddine karar verildiği ve kararın temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından onandığı, dava konusu dönemin 2013 yılı faaliyetlerine dayalı olması ve davalıların anılan dönemdeki eylem ve işlemlerinden dolayı ibra edilmeleri ve ibra kararının iptali için açılan davanın reddedilerek kesinleşmesi nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesiyle; mahkemenin gerekçesinin davalıların ibra edilmiş olmalarına dayandığı oysa ibra edilmemiş olmanın sorumluluk davasının ön şartı olmadığı, müvekkilinin anılan genel kurullarda alınan ibra kararlarında red oyu kullanarak karara muhalefet ettiği, bu nedenle dava açılmasına engel bir durum olmadığı, delillerin toplanmadığı, bilirkişi incelemesi talebinin reddedildiği, Müvekkilinin bilgi alma hakkının engellenmesi nedeniyle açtığı davanın kısmen kabul edildiği ve bu karar doğrultusunda yaptırılan inceleme üzerine düzenlenen raporda; şirket yevmiye defterinin ticari defterlere ilişkin tebliğin 6/2(b) maddesine aykırı şekilde tutulduğu, mali tablolar ile bağımsız denetim raporu ve faaliyet raporunda sorun ve uyumsuzluklar bulunduğu, özellikle alınan çekler hesabında sorun olduğu,, şirketin ödemesi gereken vergiden daha çok vergi ödemek durumunda bırakıldığı, şirketin 2013 yılı faaliyet raporu ile bağımsız denetim raporları arasında personel sayıları, şirketin yapmış olduğu bağış miktarı gibi konularda önemli farklıkklar bulunduğu, envanter defteri ile bağımsız denetim raporu arasında da uyumsuzluklar bulunduğu, Şirketin envanter defterinde kaydedilen bakiyeler ile bağımsız denetim raporunda yer alan veriler bibirinden farklı olduğu, bu durumun şirket muhasebesinin tutulmasında özen gösterilmediği ve finansal tablolarda hatalar bulunduğu anlamına geldiği, Şirketin VUK’na göre hazırlanmış olan 31.12.2013 tarihli bilançosunda, 193 Peşin Ödenen Vergi Fonlar hesabının 5.727.318,81 TL bakiye verdiği, Muhasebe Sistemi Uygulama Tebliğinde yer alan düzenlemenin aksine bu tutarın 371 Dönem Karının Peşin Ödenen Vergi ve Diğer Yükümlülükleri hesabına virman yapılmadığı ve bu kapsamda da şirketin aktif ve pasif toplamı 5.727.318,81 TL fazla gösterildiği, grup şirketi olan … A.Ş.’ne yapmış olduğu ihraç kayıtları işlediği hesaplar, ihracattan kaynaklanan olumlu ve olumsuz kur farklarının iştendiği hesapların hatalı olduğu, şirketin faaliyet karının 1.846.740,69 TL eksik anlaşılmasına neden olduğu, bu durumun şirketin mali rasyolarının hesaplanmasında sorun yaratacağının açık olduğu, Şirketin bir kısım yasal vergi avantajlarından faydalandırılmaması ve şirketin ödemesi gerektiğinden daha fazla kurumlar vergisi ödemesine neden olunduğu, şüpheli akacaklar ve şüpheli alacak karşılıklarında, vadesi geçmiş 6.249,635,00 TL alacak bulunmasına rağmen bu alacaklar için karşılık ayrılmadığı oysa karşılık ayrılması halinde şirketin 1.249.927 TL daha az vergi ödeyeceğinin açık olduğu, yine şirketin 31.12.2013 tarihi itibariyle 103 Verilen Çekler ve Ödeme Emirleri ile 321 Borç Senetleri hesaplarının da bakiye vermediği düşünüldüğünde, vergi matrahı hesabının hatalı olarak yapılmış olduğu ve şirketin fazla miktarda vergl ödetilmek suretiyle zarara uğratıldığı, Şirketin ilişkili kişi/şirketler ile ilgili gerçekleştirdiği işlemlerde, şirketle ilgili olmayan harcamaların şirket yasal kayıtlarına intikal ettirildiği ve şirketin zarara uğratılarak ilgili şirket ve kişilere örtülü kar payı dağıtımı yapıldığı, zira grup şirketlerinden biri olan … A.Ş. şirketinden aldığı uçuş hizmetlerinde, yapılan uçuşların Mikanos, Nice, Milano, Paris, Dalaman, Bodrum gbi yerlere yapıldığı tespit edildiği, bu uçuşların iş için yapılıp yapılmadığı, hangi destinasyonlara hangi yolcular ile uçuş gerçekleştirildiğinin tespiti gerektiği ayrıca önemli bir kısmı dünyanın en ünlü tatil ve eğlence bölgelerine gerçekleştirdikleri seyahat harcamalarının tamamının kanunen kabul edilmeyen gider olarak kayıt altına alındığı, bu kayıtlar söz konusu harcamaların ticari kazanç elde etme ya da şirketin işlerini amacıyla yapılmadığının açık olduğu, bu hususun, şirket ortaklarnın şahsi harcaması niteliğindeki giderlerini şirket ticari defterlerine yansıttığı, bu anlamda da örtülü kar gerçekleştirilmiş olduğu, yine bir başka grup şirketi otan … A.Ş. Şirketinden kiralanmış olan şirketin aylık kirası için 01.06.2013’te bir protokol yapılarak kira bedelinde %137 artış yapıldığı, bu artışın enflasyon ya da piyasa şartlarıyla izah edilemeyeceği, … Şirketine kesilmiş olan ancak daha sonra gerekçesiz olarak iptal edilmiş olan faturalar bulunduğu, Şirket yöneticilerinin ilişkili kişi ve kurumlarla ilişkilerinin içeriğine ilişkin olarak açıklama yapmaktan kaçındığı ve faaliyet raporlarımda şirketin açıkça zarara uğratıldığı konulara yer verilmediği, şirket ortaklarının gerekli bilgiye ulaşmasına engel olduğu gibi TTK m. 515 kapsamında dürüst resim ilkesine de aykırılık teşkil ettiği, … ve … şirketleri ile yoğun bir hizmet ilişki olmasına rağmen aralarında bir sözleşmeye rastlanmadığı, esasen … Şirketinin bir holding şirketi olmamasına rağmen holding şirketiymiş gibi hareket ettiği, bir çok temel yönetim giderinin bu firma tarafından gerçekleştirildiği ve davalıların yönetim kurulu üyesi oldukları şirkete fatura edildiği, … ile yapılan Denizçatı-Taşköprü OSB ıslah çalışmaları teşvik kapsamında olmasına rağmen KDV faturalarının teşvikli düzenlenmediği ve şirketin zarara uğratıldığı, Van’da yapılan özel okulla ilgili iki şirketin imzasının bulunduğu ancak anlaşmada belirlenen bağışın yüzde miktarı belirlenmeksizin … Şirketi tarafından bağış yapıldığı ayrıca bu bağışın kurumlar vergisi matrahından da indirilmediği, …’ten gelen yansıtma faturalarında hatalı KDV oranlarının kullanıldığı ve şirketin kendisi yapabileceği bir bağışı … üzerinden gelen para ile yaptığı ve bunu KDV matrahından indirmeyerek şirketin zarara uğramasına neden olunduğu, yine …’ten gelen “…” açıklamalı faturanın dayanağının belirsiz olup, KDV mevzuatına aykırı işlem yapıldığı, … şirketinden 51.500.000 TL miktarında bir alım yapılmış olduğu ancak bu alımın kapsamı ve fiyatlandırmasının denetlenemediği, … Şirketi tarafından …’ya verilen azetorop temizleme işleminde döviz bazında %28 oranında artış yapılmış olduğundan, daha önceki satışların düşük fiyatla yapılabileceği kanaati oluştuğu, …’dan şirkete her ay düzenli olarak yönetim hizmetleri faturaları kesildiği oysa şirketler arasında bir sözleşme bulunmadığı, …’in … aracılığıyla yaptığı ihracatlarda …’nın komisyon kazancının neye göre belirlenmiş olduğunun transfer fiyatlandırma raporu sunulmadığından tespit edilemediği, şirketin … isimli şirkete yapılan hizmet satışlarının, diğer 3. kişi şirketlere yapılan satışlardan çok daha düşük tutarlara yapıldığı, diğer grup şirketleri ile olan ilişkilerin de denetlenmesi gerektiği, İndirim hakkı bulunmayan KDV tutarlarının indirim konusu yapıldığı, yatırım kredilerinden gelen paraların farklı amaçlarla kullanıldığı gibi bu krediye özel olarak belirlenmiş olan ve finansman maliyetlerinin ise tamamının yatırım maliyetlerine ilave edilerek gider ötelemesi yapıldığı ve şirketin aktiflerinin olduğundan daha yüksek gösterildiği, yatırım kredisi ile kar dağıtımı işleminin finanse edildiği ve bu tutarlara isabet eden finansman maliyeti ile ilgili ciddi vergisel riskler yüklenildiği, Şirketin kötü yönetimi nedeniyte öz varlığım kaybettiği ve borçlarının yüksek oranda artması nedeniyle zarara uğratıldığının açıklandığını belirterek ilk derece mahkemesince deliller toplanmadan eksik inceleme ile verilen kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, TTK’nın 553-555. maddeleri kapsamında şirket yöneticilerinin sorumluluğuna dayalı tazminat davasıdır. İlk derece mahkemesince, dava konusu dönemin 2013 yılı olup, yönetim kurulu üyeleri olan davalıların 2013 yılı faaliyetleri için 05.05.2014 tarihli genel kurulda ibra edildikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı, davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru sebepleriyle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık yönüyle re’sen yapılmıştır. Davacı taraf, şirketin 05.05.2014 tarihli genel kurulunda bilgi alma hakkının ihlal edildiği bu nedenle TTK 437. maddesinden kaynaklanan bu hakkını kullanmak üzere mahkemeye müracaat ettiğini ve İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/721 esas-2015/14 sayılı 22.01.22015 tarihli kararıyla isteminin kısmen kabul edilmesi üzerine mahkeme kararı doğrultusunda, şirket kayıtlarında yapılan inceleme sonucu düzenlenen raporda, yönetim kurulu üyelerinin şirketi zararlandırıcı işlem ve eylemlerde bulunduğunun tespit edildiğini ileri sürerek şirketin uğradığı zararın belirlenip, bu zararın davalılardan tahsili ile şirkete ödenmesini talep etmiş, davalılar ise, kusurlu ve şirketin zararına nedene olacak bir işlemlerinin bulunmadığı gibi şirket genel kurulunda ibra edildikleri, 2013 yılı faaliyet dönemine ilişkin olarak ibra kararının alındığı 05.05.2014 tarihli genel kuruldan itibaren altı aylık hak düşürücü süreden sonra açılan davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Dava dilekçesinde ileri sürülenler ve davacının istinafında dayandığı nedenlere göre, zarara neden olduğu iddia edilen eylem ve işlemlerin 2013 yılı faaliyet dönemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Dava dışı şirketin 2013 yılı faaliyet dönemine ilişkin olağan genel kurul toplantısı 05.05.2014 tarihinde yapılmış olup, şirketin faaliyet raporu, finansal ve gelir tabloları, denetim raporu ve bilançosunun tasdik edilerek yönetim kurulu üyeleri ayrı ayrı ibra edilmiştir. Davacı, tüm kararlarda red oyu kullanarak muhalefet şerhini tutanağa geçirtmiş ve iptal davası açmıştır. Davanın görüldüğü İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 2014/261 esas, 2016/138 karar sayılı 02.03.2016 tarihli kararla; anılan genel kurulun 2,3,4 no’lu gündem maddelerinde, şirketin faaliyet raporu, finansal tabloları ve denetim raporunun müzakere edilip tasdik edildiği, davacının bu hususlara ilişkin olarak sorduğu sorulara cevap verildiği, esasen soru içeriklerine göre, finansal tabloların ve bilançonun incelendiğinin anlaşıldığı zira bu kayıtların toplantıdan önce pay sahiplerinin incelemesine hazır bulundurulduğu, yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin gündemin 5. maddesi ile ilgili olarak davacı tarafından 11 adet soru yöneltildiği, sorulara genel kurulda ve 13.05.2014 tarihli ihtarname ile cevap verildiği, genel kurulda alınan kararların yasaya ve ana sözleşmeye uygun olduğu gibi dürüstlük kurallarına da aykırı olmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiği ve kararın temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13.09.2018 tarihli kararı ile onandığı dosya kapsamı ile sabittir. Diğer taraftan davacının, 05.05.2014 tarihli genel kurul toplantısında bilgi edinme ve inceleme hakkının ihlal edildiği, sorulan soruların tam olarak karşılanmadığını ileri sürerek 17.09.2014 tarihinde bilgi edinme ve inceleme hakkının kullanması amacıyla açtığı davada; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/721 esas,2015/14 karar sayılı 22.01.2015 tarihli kararıyla; 05.05.2014 tarihli genel kurulun 2 no’lu gündem maddesi olan; 2013 yılı faaliyet raporunun müzakeresi ve tasdikine ilişkin olarak davacının yönelttiği 6, 8, 9, ve 10 numaralı soruların ve finansal tabloların görüşülmesi ve tasdikine yönelik 4 no’lu gündem maddesi ile ilgili 1,2,4,6,10 ve 11 sıra numaralı soruları ilgilendiren kısımlar bakımından şirketin defter ve kayıtlarının, davacı tarafından veya gerek görülürse davacının görevlendireceği bir uzman aracılığı ile incelenmesine kesin olarak karar verildiği görülmektedir. 6102 sayılı TTK’nın 553/1 maddesi uyarınca, şirket yöneticileri yasadan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. TTK’nın 553-555 maddeleri gereğince, şirket alacaklıları ve pay sahipleri şirket yöneticileri hakkında sorumluluk davası açabilir. Yöneticinin, ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların da dolaylı zarar görmesine yol açar. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların ve alacaklıların dolaylı zararı olarak sonuç doğurur. Aynı yasanın 558/2 maddesine göre, şirket genel kurulunun, sorumluluktan ibraya ilişkin kararı, ibranın kapsadığı açıklanan maddi olaylara ilişkin olarak, şirketin, ibraya olumlu oy veren ve ibra kararını bilerek payı iktisap etmiş olan pay sahiplerinin dava hakkını kaldırır. Diğer pay sahiplerinin dava hakları ise ibra tarihinden itibaren altı ay geçmesiyle düşer. Ayrıca TTK 424. maddesi uyarınca; bilançonun onaylanmasına ilişkin genel kurul kararı, kararda açıklık bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin, ve denetçilerin ibrası sonucunu doğurur. Bununla beraber bilançoda bazı hususular hiç veya gereği gibi belirtilmemişse veya bilanço gerçek durumun görülmesine engel olacak bazı hususları içeriyorsa ve bu hususta bilinçli hareket edilmişse onama ibra etkisi doğurmaz. İbra, hukuki niteliği itibariyle menfi bir borç ikrarıdır. İbra edilen işlemler hakkında sonradan maddi bir hataya dayanılmadan ibradan dönülerek ibraya konu işlemler hakkında dava açılması mümkün değildir. Ancak, ibranın borçtan kurtarıcı sonucu doğurabilmesi ibraya konu işlemlerin açıkça ortaya konulması, bilinmesi ve tartışılmasına bağlıdır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2015/11856 E, 2016/9175 K sayılı 28.11.2016 tarihli kararı) Bu durumda, ibra sadece genel kurulun bilgisine sunulan konu ve işlemleri kapsar. Genel kurul aldığı ibra kararı, yönetim kurulu üyelerinin o döneme ilişkin işlemlerinin yasa ve ana sözleşmeye uygunluğunun kabul edilmesi anlamına gelir. Böyle bir kararla, şirket, muhtemel zararlarını talep etmekten vazgeçmektedir. Somut olayda, şirketin 2013 yılı faaliyetine ilişkin olarak yapılan 05.05.2014 tarihli genel kurul toplantısında, şirketin finansal tabloları, gelir tablosu, faaliyet raporu, denetim raporu, bilançodaki işlemlerle ve ayrıca ibra ilgili olarak davacı taraf sorularının toplantı başkanı, şirketin mali direktörü ve bağımsız denetçi tarafından cevaplandırılarak finansal tablolarda yer alan ve ibraya konu hususların tartışılıp, değerlendirilmesi sonucunda ayrı bir gündem maddesi ile yönetim kurulu üyelerinin ayrı ayrı ibra edildiği anlaşıldığı gibi ibranın iptali için açılan dava da reddedilerek kesinleşmiştir. Davacı tarafından genel kurul kararından yaklaşık dört ay sonra 17.09.2014 tarihinde bilgi edinme ve inceleme hakkının kullanılması amacıyla yapılan başvuru İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesince kısmen kabul edilerek sadece şirketin, grup şirketler ile olan ilişkileri ve hizmet alımları, yönetim kurulu üyelerine yüksek miktarda kazanç dağıtımı, finansman giderlerindeki artış, şirketin borç sermaye oranındaki artışlarla ilgili genel kurulda dile getirilen sorulara yönelik bilgi alma ve inceleme yetkisi verilmiş olup, esasen bu hususların genel kurulda faaliyet raporu ve finansal tablolara atıf yapılarak cevaplandırıldığı, davacı tarafından yetinilmeyerek şirket kayıtlarının incelenmesi talebiyle mahkemeye müracaat edilmesi ve mahkemece davacının genel kurulda sorduğu bir kısım sorulara yönelik olarak şirket kayıtlarında inceleme yetkisinin verilmesi, şirketin bu işlemlerden haberdar olmadığı anlamına gelmez. Zira finansal tablolar ve faaliyet raporunun görüşülmesi sırasında davacı tarafından dile getirilen ve iş bu davada sorumluluk sebebi olarak gösterilen tüm bu nedenler başka bir anlatımla finansal tablolarda yer alan ibraya konu işlemler açıkça ortaya konularak tartışılmış olup, şirketin zarara uğratıldığı iddia edilen hususlardan genel kurulun bilgi sahibi olduğu ve bu halde yönetim kurulu üyeleri ayrı bir gündem maddesi ile ibra edildiğinden artık ibranın örtülü veya zımni olduğundan bahsedilemeyeceği ve TTK 558/2.maddesine ifadesini bulan, sorumluluktan ibranın, ibranın kapsadığı maddi olaylara ilişkin olarak gerçekleştiği sonucuna varılmaktadır. Yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesinden sonra ortaklığın sorumluluk davası açması mümkün olmadığı gibi TTK 558/2 maddesi uyarınca, ibra kararına olumlu oy veren veya ibra karanını bilerek pay iktisap eden pay sahibinin de ibraya esas işlemler nedeniyle sorumluluk davası açma hakkı yoktur. İbra kararına olumsuz oy vererek muhalefet eden pay sahiplerinin sorumluluk davası açma hakkı ise ibra tarihinden itibaren altı aylık süre ile sınırlıdır. Bu süre kanunda açıkça hak düşürücü süre olarak düzenlenmiş olup, re’sen gözetilmesi gerekir. Ayrıca bu süre şirketin doğrudan zararının tazminine ilişkin olarak açılan ve tazminatın şirkete ödenmesinin talep edildiği davalarda uygulanır. Somut olayda, yönetim kurulu üyeleri olan davalıların, şirketin zararına neden olduğu ileri sürülen eylem ve işlemlerinin şirketin 2013 faaliyet yılına ilişkin olduğu, bu işlemlerden dolayı davalıların 05.05.2014 tarihli genel kurulda açık olarak ibra edildikleri, kararda olumsuz oy kullanıp, muhalefet eden pay sahibi davacının ise şirketin uğradığını iddia ettiği zararın yine şirkete ödenmesi talebine ilişkin olan iş bu davayı 02.09.2015 tarihinde altı aylık hak düşürücü süre geçtikten sonra açtığı anlaşıldığına göre, davanın TTK 558/2 maddesi uyarınca hak düşürücü sürenin geçtiğini kabulü gerkemiştir. İlk derece mahkemesince, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesi nedeniyle davanın reddine karar verilmişse de; ibranın bulunması halinde ortaklığın dava hakkı ortadan kalkar, karara muhalefet eden pay sahibinin şirketin uğradığı zararın tazmini bakımından dava açma hakkı bulunmakla birlikte bu hakkın kullanılması altı aylık hak düşürücü süreöngörülmesine göre mahkemece davacının bu süre geçtikten sonra açtığı davanın hak düşürücü süre yokluğundan reddi yerine yazılı gerekçe ile reddine kakar verilmesi doğru bulunmamıştır.Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, ancak yeniden yargılama yapılmasına gerek olmadığından, yukarıda açıklanan gerekçeyle davanın,hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin İstinaf başvurusunun KABULÜ İLE;istinafa konu ilk derece mahkemesi kararının HMK 353(1)b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA; 1- Davanın hak düşürücü süre REDDİNE 1-Alınması gerekli 80,70-TL red harcının peşin yatırılan 22.870,32-TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 22.789,62‬-TL harcın davacıya iadesine, 2-Davacı tarafça sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-Davacı tarafça yatırılan ve kullanılmayan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine, 4-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden davalılar yararına takdir olunan 5.100-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 31/03/2022