Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/654 E. 2022/165 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/654
KARAR NO: 2022/165
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/03/2019
NUMARASI: 2016/825 Esas – 2019/253 Karar
DAVA:Alacak/ Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/02/2022
Taraflar arasındaki alacak/menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, müvekkilinin turizm acentesi olup, yurt içi ve yurtdışı tur organizasyonu, paket tatil ve paket tur, sağlık ve spor turizmi v.s. her türlü tatil organizasyon işleri ile iştigal ettiğini, turizm piyasasında bir önceki yılın verilerine göre bir sonraki yılın planlandığı ve organize edildiği ve tacirlerin bu verilerden hareket ettiği bir piyasa olarak çalışmasını sürdürdüğünü, taraflar arasında 01.10.2015 tarihli sözleşme imzalandığını, ancak sözleşmenin imzalanmasını müteakip ilerleyen dönemde Türkiye ile Rusya arasında hiç beklenmedik şekilde ticari ilişkilerin bozulmasına sebebiyet verecek şekilde siyasi anlaşmazlıklar baş gösterdiğini, müvekkil firmanın hizmet verdiği pazarlardan olan Rusya ve Rus turist pazarı önemli derecede sekteye uğradığını, 15 Temmuz hain darbe girişimi ve ilan edilen “Olağanüstü hal” ve beraberinde önemli iç turist kaynağı olan kamu personelinin izinlerinin kaldırılmış olması satışların durma noktasına gelmesine sebep olduğu gibi, daha önce bir nebze satılmış olan tatil turlarının da iptal edilmesini gündeme getirdiğini, acente olarak müvekkilinin iş yapamaz hale geldiğini, gelinen mevcut durum “İfa İmkansızlığı Halleri”nin tipik bir örneğini oluşturduğunu, aynı zamanda taraflar arasındaki sözleşmenin 46. maddesi çerçevesinde müvekkil firmanın akdin fesih hakkını kullanabileceğini, müvekkilinin bir önceki ve daha önceki yıllar satışları ile değerlendirerek girdiği sözleşme ile davalıya toplamda 750.000.- TL tutarında çek verdiğini, 350.000.- TL ödeme ve 190.244,88 TL satış yaptığını, bir önceki seneden devreden 24.051,86 TL devir ile toplamda 183.806.98 TL davalıdan alacaklı konuma geçtiğini, bunun yanında buna ek olarak 400.000-TL’lik çekin halen davalıda olduğunu, avans olarak verilen çeklerin, sözleşme gereği fiilen kullanılan odalar için düzenlenecek faturasının 30 günlük süre sonunda mutabakatla ödenmesi ve başka amaçla kullanılmayacağı konusunun sözleşmenin 10.maddesi ile kararlaştırıldığını, mevcut koşullara göre satışların tamamen durduğunu, müvekkiline bilgi, istek ve kusuru dışında meydana gelen haller sebebiyle sözleşmenin feshedileceğinin ortada olduğunu, satışı yapılamayan odalardan dolayı zaten alacaklı konuma gelen müvekkilinin ayrıca dava konusu 4 adet çekten dolayı sorumlu tutulamayacağını, sözleşmenin 46.maddesi gereğince fesih haklarının kullanmak istediklerini belirterek; taraflar arasında bağıtlanan 01/10/2015 tarihli sözleşmenin feshi ile müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine, davalıya ödenen ve satışı yapılamayan odalara ilişkin 183.806,98 TL’nin davalıdan istirdadı ile müvekkile ödenmesine, tamamı .. Bankası Ataköy şubesine ait 25/07/2016 keşide tarihli 150.000,00 TL bedelli, … seri nolu, 25.08.2016 tarihli 100.000,00 -TL bedelli … seri numaralı, 25.09.2016 vade tarihli 100.000,00 -TL bedelli, … seri numaralı, 25/10/2016 tarihli 50.000,00 -TL bedelli … seri numaralı 4 adet çeklerin iptali ile müvekkiline iadesine karar verilmesini istemiştir.
CEVAP:Davalı vekili, tarafların tacir olup, davacının basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğünü ihlal ettiğini, müvekkiline ait otelin 128 odasının bulunduğunu ,sözleşmenin 3.maddesi ile 50 odanın davacı tarafından satışı konusunda sözleşme yapıldığını ve dava konusu çeklerin verildiğini, sözleşmenin 7.maddesi ile ödeme koşullarının belirlendiğini, davacının 2016 yılından itibaren yeterli ilan ve reklam vermediğini, satışlar için azami gayret göstermediğini, mücbir sebeple 50 odayı satamadığını iddia etmesine rağmen bunun haricindeki 78 odanın nerdeyse tamamının davacı tarafından satıldığını ve bu 78 oda için yeterli dolulukta bir yaz döneminin geçirildiğini, davacının dayandığı sebeplerin gerçek dışı olduğunu, Rus uçağının 24/11/2015 tarihinde düşürüldüğünü, bundan 10 ay önce Rus turistlerin azalmaya başladığını, Çeşme Kültür Müdürlüğünün kayıtları itibarıyla yerli turist sayısında azalma bulunmadığını, ifa imkansızlığının söz konusu olmadığını, Fors Majör iddiası gerçek olsaydı Çeşme de bulunan otellerin ve sözleşmeye konu otelin davacı kontenjanı dışındaki satışlarını da etkilemesi gerektiğini, böyle bir durumun söz konusu olmadığını, Çeşmedeki otellerin doluluk oranı 15 Temmuzdan sonrada farklı olmadığını, davacı taleplerinin haksız ve dayanaksız olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARAR ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve alınan bilirkişi raporları sonucunda, 2015 yılı Kasım ayında Rusya ile yaşanan olumsuzluklar nedeniyle Rus turistlerde azalma meydana geldiği ve 15/07/2016 tarihindeki hain darbe girişimi sonucunda kamu çalışanlarının izinlerinin iptal edildiği sabit olduğu, ancak otelin bulunduğu Çeşme’nin Rus turist pazarı için çok fazla tercih edilen bir bölge olmadığı, darbe kalkışmasının başladığı tarihte yaz sezonunun başlamış olduğu, 2016 yılında Çeşme’de yaz sezonunun darbe öncesi ve sonrasında aynı yoğunlukta geçtiği, yerli turistin bu nedenle Çeşme’den caymadığı, başka bir anlatımla; davacının sözleşmeden dönme iradesini ortaya koyduğu tarihte Çeşme’de 2016 yılı yaz turizm sezonu çoktan başladığı, Ülkede yaşanan ve davaya dayanak alınan olaylar sadece tarafların faaliyette bulunduğu turizm sektörü ile ilgili olmayıp, tüm kişi ve kuruluşlar için geçerli olduğu, davacının ileri sürdüğü Rusya Ambargosu 01/01/2016 tarihinde başlamış ve davacı buna dayalı olarak turizm sezonu başında herhangi bir çekince ileri sürmediği, sezon öncesi sözleşmeyi fesh etmemiş olması nedeniyle; artık bu durumu ileri sürerek sözleşmeden dönmesi mümkün olmadığı, darbe girişimi ve OHAL ilanı tarihlerindenden sonra sözleşme konusu otelin bulunduğu Çeşme’de yerli turistte azalma olmadığı, ticari hayatın durma noktasına gelmediği, bu durumun davacı açısından ifa imkansızlığı ve mücbir sebep oluşturmadığı, dolayısıyla sözleşmenin 46. maddesinde ve TBK’nın 137 ve 138. maddelerindeki koşulların oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ:Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin gerekçesi hukuki değil vicdani görüşlerden ibaret olduğunu, başkaca şirketlerin Force Majör olarak etkilenmedikleri olaylardan müvekilinin etkilenmiş ve iş yapamaz hale geldiğini, Çeşmede otellerin iş yapmış olması müvekkilinin işbu sözleşmeyle bağlı kalmaya zorlanacağı anlamına gelmediğini, … isimli hiçbr resmiliği olmayan kurumun bir yazısı dikkate alınmış ama ne var ki; Kültür Türizm Bakanlığından gelen yazı cevabı ve TURSAB (Turizm Seyahat Acenteleri Birliği) nden gelen yazı cevapları dikkate alınmadığını keza dosyaya sunulan emsal davalarda alınan bilirkişi raporlarının da ncelenmediğini, mucbir sebep ve ifa imkansızlığı koşullarının bulunduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, taraflar arasında imzalanan 01.10.2015 tarihli sözleşmenin haklı nedenle feshi ile sözleşme kapsamında avans olarak verilen çeklerden dolayı borçlu bulunmadığının tespiti ve ödenen bedelin istirdadı istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı süresi içerisinde davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Somut olayda, davacının turizm acentesi olup, davalı ile aralarında akdedilen 01.10.2015 tarihli sözleşme ile, davalının işlettiği otelde kontejan dahilinde oda satışında münhasıran yetkili olduğu, 2015/Kasım ayında Rusya ile olan ilişkilerin bozulması nedeniyle rus turistlerin Türkiye’ye gelmemesi, 15 Temmuz hain darbe girişimi nedeniyle OHAL ilan edilmesi ve bunun neticesinde kamu personelinin izinlerinin kaldırılmış olması nedenlerine dayalı olarak ifa imkansızlığının doğduğu ve ayrıca sözleşmenin 46. Maddesinde öngörülen mucbir sebep koşullarının gerçekleştiği iddia edilmiş olup, uyuşmazlık davacının sözleşmenin 46. maddesine dayalı feshi koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır. Sözleşmenin 46. Maddesinde; “Sözleşmenin imzalandığı tarihte var olmayan, öngörülemeyen, kontrol dışı gelişen, ortaya çıkması ile sözleşme ile yükümlenen borç ve sorumlulukları kısmen veya tamamen yerine getirmesini zora sokan veya imkansızlaştıran hükümet veya ilgili birimler tarafından deklare edilmiş veya edilmemiş savaş hali, kritik-siyasi çatışmalar, mitingi ve gösteriler, ayaklanmalar, doğal afetler salgın hastalıklar gibi acentenin programlarını tehlikeye sokucu her türlü devlet mudaheleleri gibi zorunlu haller mücbir sebep olarak kabul edilecek olup, bu durumda acente sözleşmeyi tek tarafla feshetme hakkına sahiptir. Sözleşmenin bu şekilde fesih olması durumunda acentenin yapmış olduğu, tüm ön ödemeler, konaklayan müşterilerin bedelleri düşülerek acenteye iade edilir.” şeklinde düzenleme yer almaktadır. İlk derece mahkemesince hükme esas alınan gerekçeli ve denetime elverişli bilirkişi raporunda belirtildiği üzere, davacının davalıya ait Çeşmede bulunan otelinin 50 odasını tek yetkili satıcı olarak pazarlama yükümlülüğünü üstlendiği, Rusya ile yaşanan siyasi krizin otelin bulunduğu Çeşme’nin Rus turist pazarı için çok fazla tercih edilen bir bölge olmadığından ve ambargo kararı alındığında, Çeşme’de zaten yaz sezonu başlamış olduğundan etkili olmadığı, darbe kalkışmasının olduğu 15 Temmuzda Çeşme’de yaz sezonunun çoktan başlamış olduğu, her ne kadar devlet memurlarının izinlerinin iptal edilmiş olduğu görülsede; Çeşme’de yaz sezonu doluluğunun darbe kalkışmasından önce olduğu gibi sonra da yoğun geçtiği, yerli turisti etkilemediği gözetildiğinde, sözleşmenin 46. Maddesindeki fesih koşullarının gerçekleşmediğinin kabulü gerekir. Davacının TBK m. 138 “Aşırı İfa Güçlüğü” hükmüne dayalı talebi yönünden ise; hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak 6098 sayılı TBK öncesindeki dönemde de Yargıtay İçtihatları ile gelişen uygulamada bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Türk hukukunda da öteden beri TMK’ nun 2 ve 4. maddesinden de esinlenilerek, hem sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ( Clausula Rebus Sic Stantibus) ilkesi, hem de İşlem Temelinin Çökmesi Kuramı uygulanmak suretiyle, uyarlanma davalarının görülebilir olduğu benimsenmiştir. Yargıtay tarafından benimsenen ve sözleşmeye bağlılık ilkesinin istinasını oluşturan, uyarlama davası 6098 Sayılı TBK’nun yasalaştırılması sırasında da benimsenerek, 6098 Sayılı Yasanın 138. maddesinde “Aşırı İfa Güçlüğü” madde başlığı altında düzenlemiş, “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir. İlgi maddenin gerekçesinde de “Bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir. İmkânsızlık kavramından farklı olan aşırı ifa güçlüğüne dayanan uyarlama isteminin temeli, Türk Medenî Kanunu’nun 2. maddesinde öngörülen dürüstlük kurallarıdır. Ancak, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılması, şu dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır: a. Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır. b. Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır. c. Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır. d. Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır. Maddeye göre, uyarlamanın bütün koşulları gerçekleşmişse borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir. Bunun mümkün olmaması hâlinde borçlu, sözleşmeden dönebilir; sürekli edimli sözleşmelerde ise kural olarak, fesih hakkını kullanır.” denilerek TBK öncesi Yargıtay uygulamasında kabul edilen uyarlama davası yasa maddesi haline getirilmiştir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde, davacı tarafça davanın anılan madde hükmüne dayalı uyarlama davası olarak açılmadığı, sözleşmenin devamı sırasında aşırı ifa güçlülüğüne dayalı olarak davalıya herhangi bir ihtarda ya da bildirimde bulunulmadığı gibi edimlerin ifasında ihtirazı kayıt konulduğunun da ileri sürülmediği, somut olayda ileri sürülen hadiselerin münhasıran turizm sektörüne matuf olmadığı dolayısıyla olağanüstü ve beklenmedik hal kapsamında değerlendirilemeyeceği, kaldı ki, sektörün ortasında cereyan eden 15 Temmuz hain darbe girişiminin mevcut satışlara etkisi olmadığı gibi bu satışların iptal nedeni olabileceği ve fakat satış iptallerine ilişkin olarak dosyada herhangi bir delile de rastlanılmadığından ilk derece mahkemesinin kararı ve gerekçesi yerinde olduğundan davacı vekilinin yerinde olmayan bütün istinaf sebeplerinin reddi gerekmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1.b.1 maddesi uyarınca, esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 17/02/2022