Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/632 E. 2022/398 K. 01.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/632
KARAR NO: 2022/398
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/11/2018
NUMARASI: 2017/5 Esas – 2018/1155 Karar
DAVA: Tazminat (Şirket Yöneticisinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 01/04/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı vekili dava dilekçesinde: müvekkili ile davalının … Ltd. Şti.’yi kurduklarını, müvekkilinin %66, davalının ise %34 paya sahip olup davalının münferiden yetkili olarak şirket müdürü seçildiğini, şirketin kurulduğu tarihten 22/02/2016 tarihine kadar 927.928,53 TL ciro yaptığını, cironun büyük bölümü oranında kâr elde edildiğini, müvekkilinin genel kurulu yapılarak kâr dağıtımını yapılmasını talep etmesine rağmen davalının sürekli oyaladığını ve müvekkilinin şirket bilgilerine de uluşmasını engellediğini, ihtarname ile bildirimden sonra davalı genel kurul toplantısı çağrısı yaptığını, davalının toplantıya fiilen engel olup hiçbir karara imza atmadığını, bunun üzerine yaptıkları araştırmada davalının fatura düzenlememek, sahte fatura kesmek, fiili bedel ile fatura bedeli arasındaki farkın kendisine mal edinmek, kendi hesabına şirket paralarını göndertmek, fatura bedellerini şirket hesabı yerine üçüncü kişilere ödemek sonrasında ödenen paraya geri olarak mal edinmek, sahte gider pusulaları düzenlemek gibi eylemler yaparak şirketin içini boşalttığını tespit ettiklerini bildirmiş, davalının şirkete verdiği zararın ve bu kapsamda şirketten kendisine aktardığı ve şirket adına yapılan ya da yapılması gereken işlemler ile ilgili ödemeleri şahsi hesabına aldığının tespiti ile fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik 5.000,00 TL tazminatın dava tarihinden işleyecek reeskont avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile … Ltd. Şti.’ye ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının iddialarının haklı ve yerinde olmadığını, yaptığı tüm işlemlerin yasal ve şirket çıkarlarına uygun olduğunu, tüm şirket kayıtlarının usule ve hukuka uygun tutulduğunu, şirketin tüm ticari ilişkilerinde kanunlara ve etik çalışma ahlakına sadık kaldığını, genel kurul toplantısında davacının şirket müdürünü ibra ettiğini bildirmiş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Tüm dosya kapsamı, toplanan deliller, Cumhuriyet Başsavcılığının davaya konu iddialarla ilgili yaptığı soruşturma sonucunda verdiği ve kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar ve mahkememizce dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun görülen gerçekli, ayrıntılı, denetime ve hükme elverişli nitelikteki bilirkişi raporu ile tarafların dava dışı … Şirketinin ortakları olup davalının münferiden yetkili şirket müdürü olduğu, davacının dava dilekçesinde dile getirdiği davalının şirketi zarara uğrattığına yönelik iddialarını bilirkişi raporunda ayrıntılı olarak irdelendiği üzere kanıtlayacak şirket, defter ve kayıtlarında belge ve bilgi bulunmadığı gibi davalı tarafça iddialarını kanıtlayacak delil ve belgelerdi sunulmadığı dikkate alınarak kanıtlanamayan davanın reddine,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemenin kararının usul ve yasaya uygun olmadığını, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen ve kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı kanun yararına bozma yoluna başvurulmuş, söz konusu karar Yargıtayca kaldırılmış ve davalı hakkında yeniden soruşturma başlatıldığını, davalının şirketi zarara sokmak için aldığı sahte faturalar nedeniyle vergi dairesinin de inceleme başlattığını, bilirkişi raporu hüküm kurmaya denetimli ve elverişli olmadığı gibi, bilirkişi raporuna itirazlarının gerekçesiz olarak reddedildiğini, davalının ikrar niteliğindeki beyanlarının da göz ardı edildiğini, kuruluşundan itibaren sadece dört ay gibi kısa bir sürede, aylık gideri 10.000TL’yi bulmayan bir şirketin 1.000.000TL gelir elde etmesine karşılık, ticari defterlerinde zararda olmasının mümkün olmadığını, ticari defterlerde şirketin zararda olduğunun gösterilmesi, davalı yanın usulsüz işlemlerle şirketi zarara uğrattığının en açık ve en kesin delili olduğunu, Davalı, … adına, … şirket yetkilisi için komisyonculuk yapmakla aldığı komisyon bedelini de şirkete ödemeyerek şirketi ve müvekkili zarara uğratmış olup; davalı yan, … ve … ile yapılan işlem nedeniyle komisyon aldığını da ikrar ettiğini, bu halde ise davalı yanın Ticaret Kanununun 626 ve devamı maddeleri uyarınca, … şirketiyle rekabete giriştiği ve … adına aldığı ödemeleri kendisine mal edindiğinin ortaya çıktığını, davalının, hatır mahiyetinde faturalar düzenlettirmiş olup bu durumun ortaya çıkınca faturanın iptali yoluna gittiğini, bilirkişi raporunda, … şirketi ile yapılan bir sözleşme olmadığı, faturalarda kaşe ve imza bulunduğu, imza ve kaşenin olmamasının sahte fatura olduğu anlamına gelmediği, imza kaşe eksikliğinin sonradan giderildiği ifade edilmişse de dava dilekçesi ekinde EK-9/a ve EK-9/b olarak sunulan iki adet faturada kaşe ve imza bulunmadığını, bilirkişi raporunda EK-4 olarak gösterilen faturalarda ise imza ve kaşe eksikliğinin giderildiğini, Vergi Usul Kanununun 231. md. göre faturalarda düzenleyenin imzasının bulunmasının zorunlu olduğunu ve imzasız olarak alınıp, defterlere işlenilen faturaların sahte olduğunu, davalının, dava dilekçesi ekinde sunulan 2015 yılına ait imzasız faturaları 2018 yılında bilirkişi aşamasında imzalı olarak sunarak, şirketi ve devleti zarara uğrattığını gizlemeye çalıştığını, bilirkişi raporunda, incelenmesi gerekenin ödenen komisyonların isabetli olup olmadığı olup, isabetsiz olduğuna dair bir belge aranamayacağını, düzenlenen faturalarda … ile … arasında yapılan tüm işlemlerde komisyon oranı %13 olarak görünmesine rağmen (ki bu oran alt acenteler aracılığıyla yapılan satışlarda uygulanacak orandır.) davalının, satışların alt acenteler aracılığıyla yapıldığına ilişkin herhangi bir belge sunmadığını, bu durum ise şirketin zarara sokulduğunun, ancak bu hususun incelenmediğinin bir göstergesi olduğunu, davalının, şirket adına alması gereken ödemeyi kendi adına almasının şirketi zarara uğrattığını, davalının, şirket esas sözleşmesinde bir düzenleme olmamasına rağmen, maaş aldığını ikrar etmiş olup her ne kadar bilirkişi, bu ödemeleri almasının hayatın akışına uygun olduğunu ifade etmişse de şirket esas sözleşmesinde bir düzenleme olmamasına rağmen, kanuna ve esas sözleşmeye aykırı hareket edilemeyeceğini, Bilirkişi raporunda, 2015 yılının yıl sonu karının 154.779,00TL olması gerektiği, ancak şirketin kendisinin gider yarattığı ve gerçek dışı beyanda bulunulduğu tespit edildiğini, Yerel Mahkemenin tanık anlatımlarını dikkate almadığı gibi, neden dikkate almadığını da açıklamadığını, davalının davada kendisini bir vekille temsil ettirmediğinden, vekille temsil etmeyen davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, limited şirket müdürünün sorumluluğu esasına dayalı olarak şirketin uğradığı zararın tahsili davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davalının dava dışı … Ltd. Şti. ‘nin müdürü olarak şirketi zarara uğratıp uğratmadığı ve zarardan sorumlu olup olmadığı noktasındadır. Dava dışı … Ltd. Şti. 01/07/2015 tarihinde kurulmuş olup, %66 hissesi davacı …’a, %34 hissesi davalı …’ye aittir. Şirketin ana sözleşmesiyle davalı … aksi kararlaştırılıncaya kadar müdür olarak seçilmiştir. Davacı taraf, davalı tarafça şirketin zarara uğratıldığından bahisle zararın tazmini ile şirkete ödenmesi istemiyle eldeki davayı açmıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 644. Maddesinin atfı nedeniyle limited şirketler hakkında da uygulama yeri bulunan TTK’nın 553/1. maddesinde; kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurlarının, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu oldukları düzenlenmiştir. Yönetim kurulu üyeleri görevlerini ifa ederken ve verilen yetkileri kullanırken, tedbirli bir yöneticinin özeniyle hareket etmeli ve şirket menfaatlerini gözetmelilerdir. Yönetim kurulu üyelerinin özen ve dikkat yükümlülüğünün kapsamı, şirket ana sözleşmesi, kanun, iç yönerge ve yönetim kurulu tarafından verilen tüm yetki ve görevleri kapsar. Ancak, yönetim kurulu üyesinin özen yükümlülüğünün, kurulda kendisine tanınan yetki ile sınırlı olduğuna şüphe yoktur. Bunun yanı şıra yönetim kurulunun sorumluluğu kusura dayanan bir sorumluluktur. Ayrıca, yönetim kurulu üyesinin sorumlu tutulabilmesi için kusurlu hareketin o üyeye izafe edilmesi de gereklidir. Yönetim kurulu üyelerinin şirket nam ve hesabına yapmış oldukları işlem ve sözleşmeler nedeniyle sorumlu tutulabilmeleri, ancak kendilerine kusurlu bir eylemin yüklenmesi durumunda mümkündür. … tarafından, … hakkında … Ltd. Şirketi’ne ortak olduklarını, şüphelinin şirket bilgilerini gizlediğini, şirket ödemelerini hesaba girmediğini, sahte gider pusulaları düzenlediğini, faturasız işlem yaptığını, hizmet almadan şirket adına fatura kestirdiğini, faturalarda kaşe imza bulunmadığını iddia ederek şikayetçi olması üzerine başlatılan soruşturma sonucunda İstanbul(Anadolu) Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2016/173280 Soruşturma sayılı dosyasında 22/03/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Bu karara yapılan itiraz İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 10.01.2018 tarih ve 2018/203 değişik iş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Dairemizce yazılan müzekkere uyarınca, İstanbul Anadolu CBS tarafından, davacı tarafça kanun yararına bozma yoluna başvurulması üzerine KYOK kararının kaldırıldığı ve 2019/67951 soruşturma nolu dosya üzerinden soruşturmaya devam edildiği bildirilmiştir. Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin söz konusu 28.01.2019 Tarih ve 2018/8622 E. ve 2019/29 K. Sayılı kanun yararına bozma kararında, “müşteki ve şüphelinin ortak olduğu şirkete ait tüm defter ve belgelerin, şüpheli ve müşteki adına açılmış bulunan tüm banka hesaplarının ve hesap ekstrelerinin temin edilmesi, şikâyet konusu işlem ve harcamalara yönelik olarak ilgililerin tespiti ile tanık olarak ifadelerinin alınması ve temin edilen tüm bilgi ve belgelerin uzman bilirkişiye tevdii edilerek iddialar kapsamında rapor alınması, toplanacak deliller ve yapılacak inceleme sonucuna göre şüphelinin hukukî durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden” bahisle İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 10.01.2018 tarih ve 2018/203 değişik iş sayılı kararının kanun yararına bozulmasına karar verilmiştir. İstanbul(Anadolu) Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2019/67951 Soruşturma sayılı dosyasında soruşturma yürütülürken 13/01/2020 tarihinde, şüphelinin eyleminin Vergi Usul Kanununa Muhalefet suçu olması ve başka büroya gönderme kararı verileceğinden aralarında hukuki ve fiili irtibat mevcut olmayan her iki evrakın tefrikine ve şüpheli …’nun Vergi Usul Kanununa Muhalefet suçu açısından evrakın soruşturma defterinin … numarasına kayıt edilmesine karar verilmiştir. İstanbul(Anadolu) Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2019/67951 Soruşturma sayılı dosyasında 03/02/2021 tarihinde, kanun yararına bozma kapsamında yeniden ele alınan ve genişletilen çok yönlü soruşturma kapsamında bahse konu tüm belge ve bilgiler temin edildikten sonra dosyanın konunun uzmanı üçlü bilirkişi heyetine tevdi edildiği ve dosyada ayrıntıları mevcut 01/02/2021 tarihli kapsamlı ve teferruatlı bilirkişi raporuna göre şüpheliye atfedilebilecek bir suç unsuruna rastlanılmadığının belirtilmesi üzerine tekrar kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Bu karara yapılan itiraz İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 02.04.2021 tarih ve 2021/1408 değişik iş sayılı kararı ile reddedilmiştir. İstanbul(Anadolu) Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2019/67951 Soruşturma sayılı dosyasından tefrik ile gelen 2020/8839 Sr. Sayılı dosyasında ise vergi denetim kurulu tarafından bir suç duyurusu bulunmadığından görevsizlik ile dosyanın Vergi Denetim Kurumu Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir. Vergi Denetim Kurumu Başkanlığı tarafından, hazırlanan raporlar doğrultusunda Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunulmuş ve bu ihbar sonucunda … hakkında vergi usul kanununa muhalefet suçundan(213 sy. VUK 359/a-2 maddesi) 2021/159652 soruşturma sayılı dosyanın davasının İstanbul Anadolu Adliyesi 66. Asliye Ceza Mahkemesi 2021/800 esasına açıldığı, iddianamenin kabul edilerek duruşmanın 21/06/2022 tarihine tarihine bırakıldığı anlaşılmıştır. Bu arada davacı taraf 07.09.2021 tarihli dilekçeyle İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/67951 Soruşturma – 2021/13015 Karar sayılı 03.02.2021 tarihli kovuşturmaya yer olmadığı kararına yönelik yapılan itirazların reddine dair İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 2021/1408 D. İş sayılı 02.04.2021 tarihli karar bakımından kanun yararına bozma yoluna başvurmuştur. Davacı tarafça … isimli şirkete verilen hizmet ve aynı zamanda bu şirketin …’ nin ofisini kullanması karşılığında … tarafından …’e 63.305.26 USD ödediği ancak bu miktar şirket hesaplarına da girilmediği ve bu miktar için fatura da kesilmediği iddia edilmiştir. Bilirkişi tarafından ise söz konusu tutarın ve işlemlerin şirket kayıtlarında yer almadığı tespit edilmiş ancak kaydı gerektirecek herhangi bir belgeye de rastlanılmadığı gibi söz konusu şirketler arasında ticari ilişki belirleyecek herhangi bir sözleşme, fatura vs. belge bulunmadığı ifade edilmiştir. Dava dilekçesi ekinde sunulan 21/08/2015 tarihli belgede geçen 35.200,00 USD ve 06/10/2015 tarihli belgede geçen 8.800,00 USD’nin bu belgelere göre …’nin alacağı olduğu ve … A.Ş. tarafından virman edildiği anlaşılmaktadır. Bu belgelerde … Paz. Tic. Ltd. Şti.’nin alacaklı olduğunu gösterir bir ibare bulunmamaktadır. Ayrıca davacı tarafça … isimli şirkete hizmet verildiği ve aynı zamanda bu şirketin …’nin ofisini kullandığı iddiası ispatlanamamıştır. Kaldı ki, şirket hesabına virman yapan firma … firması da değildir. Yine dava dilekçesi ekinde bulunan 08/10/2015 tarihli belgede … Ltd. Şti. Hesabına borç kaydedilen 19.305,26 USD’nin … A.Ş.’nin müşterisi …’nin senet ödemelerinden kalan bakiyesi olduğu ve kapatıldığı belirtilmiştir. Bu belgede de … Ltd. Şti.’nin … firmasından alacaklı olduğunu gösterir bir kayıt yoktur. Davacının iddiasına konu 35.200,00 USD, 8800,00 USD ve 19.305,26 USD olmak üzere toplam 63.305,26 USD’nin … Ltd. Şti.’nin … firmasından olan alacağı olduğu ve bunun şirket yerine davalıya ödendiği ispat edilememiştir. Davacı tarafça … Ltd.Şti.’ne sahte fatura ile hizmet alınmadan ödeme yapılarak menfaat sağlandığı iddia edilmiştir. Bilirkişi tarafından söz konusu şirket ile … Ltd. Şti. arasında, 2017/2018 hedefleri için Uluslararası Emlak Marka Geliştirme Çalışması İçin/… Ve İki Yeni Markasının Markalaşma Projesi Hizmet Sözleşmesi düzenlendiği ve sözleşmede Marka Danışmanlığı ve Kurumsal Kimlik Tasarımı , Proje yaklaşımı ve Fiyat teklifi’nin yer aldığı, ayrıca söz konusu anlaşma gereği … firmasının Marka Yaratma /Tasarım hizmeti verdiği ve şirketin marka konusunda çalışma yaptığı ve şirketi tanıtıcı broşür vs. çalışması yaptığı, Türk Patent Enstitüsünde tescil ettirildiği tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra düzenlenen faturaların sahte fatura olmadığı fatura tutarlarının Banka sistemi vasıtasıyla ödendiği(28.320,00 TL), bazen KDV’nin ayrıca ödenebildiği ifade edilmiştir. Savcılık soruşturması sırasında alınan bilirkişi heyeti raporunda da sadece mal/hizmet bedeline ait anapara ödemesi yapılıp, KDV ödemelerinin sonradan yapılması ya da sadece anapara ödemesinin bir kısmının yapılması, hatta hiç ödeme yapılmaması dahi söz konusu olması halinin tek başına kullanılan belgelerin sahte olduğu sonucunu doğurmayacağı ifade edilmiştir. 07/06/2016 tarihli son faturanın iptal edilmesi işlemi de söz konusu firmadan hizmet alınmadığını ispata elverişli değildir. Ayrıca faturanın iptal edildiği 24/08/2016 tarihli mail ile davacının mali konularda yardım aldığını beyan ettiği kardeşi …’a bildirilmiştir. … Ltd.Şti. Ve … Ltd. Şti. Arasındaki ilişkiye dair kayıtların muhasebe standartlarına uygun olduğu tespit edilmiş olup, … Ltd. Şti.’nin faturalardaki hizmeti almadığı ve … Ltd.Şti.’ne yapılan fatura bedellerine ilişkin ödemelerin davalının şahsi hesabına iade edildiği ispatlanamamıştır. Yine davacı tarafça … şirketi yetkilisinin faturaların hatır için düzenlendiğini, hizmet verilmediğini ve KDV hariç fatura bedellerinin iade edildiğini söylediği iddia olunmuş ise de bu hususu ispata yarar dosyada bir delil bulunmamaktadır. Aksine … şirket yetkilisi …’ın savcılık soruşturmasında hizmetin layıkıyla verildiğine dair beyanı mevcuttur. Davacı tarafça İstanbul … Ltd. Şti.’ne sahte fatura ile hizmet alınmadan ödeme yapılarak menfaat sağlandığı, … Ltd. Şti.’nin bünyesinde internet tanıtım uzmanı çalıştırdığından böyle bir hizmeti almaya ihtiyacının olmadığı iddia edilmiştir. Bilirkişi tarafından ödemelere ilişkin makbuz düzenlendiği, muhasebe kayıtlarında yer aldığı ve KDV’nin şirket hesabından yapıldığı tespit edilmiştir. Ödenen miktar 20.000,00 TL’dir. 25/11/2015 tarih ve … nolu fatura ile 30/11/2015 tarih ve … nolu fatura da kaşe ve imzanın bulunmaması tek başına hizmet alınmadığını ispata elverişli değildir. Kaldı ki bu eksikliğin sonradan giderildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca bilirkişi 17/12/2015 tarihli faturaya davacı tarafın itiraz etmediğini raporunda belirtmiştir. … Ltd. Şti. Ve … Ltd. Şti. Arasındaki ilişkiye dair kayıtların muhasebe standartlarına uygun olduğu tespit edilmiş olup, … Ltd. Şti.’nin faturalardaki hizmeti almadığı ve fatura bedellerine ilişkin ödemelerin davalının şahsi hesabına iade edildiği ispatlanamamıştır. Kaldı ki bahsi geçen her üç fatura da 2015 yılına ait olup bu dönemde şirketin muhasebecisinin davacının kardeşi olduğu ihtilafsız olduğuna göre davacı tarafın bu faturalardan ve sözleşmeden haberdar olduğunun kabulü gerekir. Acente sözleşmesi yapılan … A.Ş.’ne fazla komisyon ödendiği de iddia edilmiştir. Bahsi geçen 08/10/2015 tarihli acentelik sözleşmesinde acentenin … projesinden gerçekleştireceği her daire satışı için tahakkuk edecek olan komisyon rakamının, satış rakamı üzerinden %10(yüzdeon)(Kdv dahil)olacağı, acentenin ekli listede yer olan alt acenteleri vasıtası ile satış yaparsa bu taktirde yukarıda belirtilen komisyon oranlarına ek olarak KDV dahil %3 (yüzde üç)daha komisyon almaya hak kazanacağı düzenlenmiştir. Bilirkişi tarafından yapılan inceleme de … İnşaat A.Ş.’nin 19/02/2016-29/02/2016 tarihleri arasında 7 dairenin satışına aracılık ettiği ve bunlardan … nolu dairenin satışında %10 diğerlerinde %13 komisyon uygulandığı, ayrıca dosyaya sunulan … A.Ş.’nin cari hesabı ile … Ltd. Şti.’nin cari hesabının mutabık olduğu tespit edilmiştir. Dava dilekçesinde … personelinin yaptığı satışları … yapmış gibi gösterilerek bu şirkete para aktarıldığı, sözleşmede komisyon oranının %10 olmasına rağmen %13 üzerinden faturalar kesildiği, diğer işlemlerde olduğu gibi bu paraların davalı tarafından geri alındığı, satışlar doğru olsa bile en azından piyasa rayicinin üstünde kalan %5 lik dilimin davalı tarafından geri alındığı tespit edildiği iddia edilmiştir. Ancak şirket kayıtlarını elinde bulundurduğunu ikrar eden davacı taraf … A.Ş.’nin 19/02/2016-29/02/2016 tarihleri arasında satışına aracılık ettiği 7 dairenin … personeli tarafından satışının yapıldığına veya … A.Ş.’nin satışlarında alt acente kullanmadığına dair dosyaya bir belge sunmamıştır. Sözleşme hükümlerine göre … A.Ş.’nin satışlarında alt acente kullanması halinde komisyonun %13 olacağı açıktır. Ayrıca bilirkişi tarafından yapılan incelemede … A.Ş.’ne yapılan ödemelerden %5’lik kısmın davalıya aktarıldığına dair bir kayda da rastlanılmamıştır. Kaldı ki gerek acentelik sözleşmesi gerekse dairelerin satış tarihi itibariyle şirketin muhasebecisi davacının kardeşi olup, davacının hem … A.Ş.’nin komisyon faturalarından hemde bu faturaların ödenmesinden haberdar olduğunun kabulü gerekir. Davacı …’ ın Antalya ili Muratpaşa ilçesindeki taşınmazın satışı ile ilgili simsarlık sözleşmesi imzalandığı ve satış sonrası Şirket’in simsarlık sözleşmesi kapsamındaki ücreti almaya hak kazandığı ancak, ücretin Şirket hesapları yerine davalı … hesabına yatırılarak bu suretle hem TTK’nın 626. Maddesi kapsamında şirket müdürü vasfı ile rekabet yasağına aykırı davranıldığı, hem de kendisinin ve devletin zarara uğratıldığı iddia edilmiştir. Öncelikle bahsi geçen satış işlemi şirket’i temsilen üçlü konsorsiyum içinde yapılmış ve satışa ilişkin tüm evraklarda şirket gösterilmiştir. Bu nedenle davalının bu satışı kendi adına yaptığı ve bu surette rekabet yasağını ihlal ettiğinin kabulü mümkün değildir. Her ne kadar şirkete isabet eden pay davalı adına olan hesaba yatırılmış ise de, davalının da kabul ettiği üzere satıştan elde edilen gelir şirkete ait olup, bunun her zaman muhasebeleştirilmesi ve şirket tarafından talep edilebilmesi mümkün olup, yöneticinin sorumluluğu davasına konu olabilecek nitelikte değildir. Davacı … ile … şirketi ile acentelik sözleşmesi İmzalandığını, bu sözleşme kapsamında …’nin hak edişinin, bu şirketin hesabına değil, herhangi bir anlaşma olmamasına rağmen “… fatura bedeli” açıklamasıyla üçüncü kişilere ödendiğini ve sonrasında davalının, ödenen parayı geri alarak kendisine mal edindiğini iddia etmiş ve delil olarak dava dilekçesini 2 adet dekont eklemiştir. Davacının dava dilekçesine eklediği 14/12/2015 tarih ve 65.000,00 TL işlem bedelli dekontta “… ilk 2 satış” açıklaması yer almakta olup, havale … hesabına yapılmıştır. Bu dekontta … firmasına ilişkin bir ibare bulunmamaktadır. Zaten davacı taraf bu dekonta ilişkin dava dilekçesinde bir iddia ileri sürmemiştir. Davacının dava dilekçesine eklediği 12/01/2016 tarih ve 30.410,00 TL işlem bedelli dekontta ise “… fatura bedeli” açıklaması yer almakta olup, havale … hesabına yapılmıştır. Dekontlarda adı geçen havalenin yapıldığı …, … A.Ş.’nin yetkilisidir. Savcılık soruşturma dosyasında alınan bilirkişi heyeti raporunda iddiayla konu 65.000,00 TL tutarlı dekonta ait yapılan incelemede söz konusu tutarları kapsayan 2 adet daire satışına ait yönelik Personel Hak Ediş Formu bulunduğu formlarda acente bilgisi olarak “…” ibaresinin yazdığı ve dairelere ilişkin komisyon tutarları toplamının 65.000,00 TL olduğu, şirket’e ait yasal defter ve belgeler üzerinde yapılan araştırmada alt acente olarak … adına hesaplanan komisyon ödemesinin, … Ltd.Şti. Adına verilen hizmet kapsamında olduğu ve ayrıca yasal defterlerinin tetkikinde 65.000,00 TL tutarlı hesap hareketinin| “… Avans” açıklamasıyla kaydedildiği tespit edilmiştir. “… fatura bedeli” açıklamalı 30.410,00-TL tutarlı dekonta ilişkin olarak ise, şirket evrakları üzerinde aynı tutarlı personel hak ediş formu bulunduğu, yine şirket tarafından düzenlenen satış faturalarının ve yasal defterlerinin tetkikinde “Hakediş …/… … Blok. Daire:… için Satış Hizmet Bedeli” içerikli faturanın tanzim edilmiş olduğu ve gelir hesaplarına intikal ettirildiği, şirket kayıtlarında “… fatura bedeli” kaydedilerek … hesabına gönderilen 30.410,00 TL’nin ise yasal defter kayıtlarına “… Adına Gönderilen” olarak kaydedildiği belirtilmiştir. Buna göre bilirkişinin de ifade ettiği gibi dekont açıklamasında sehven “… fatura bedeli” yazıldığı anlaşılmaktadır. Zaten açıklamada geçtiği gibi bir fatura da bulunmamaktadır. Haliyle üçüncü bir kişiye yapılan ödeme söz konusu değildir. Ayrıca havale tarihleri itibariyle şirketin muhasebecisi davacının kardeşi … olduğundan davacının bu işlemlerden haberinin olduğu kabul edilmelidir. Mimar … adına düzenlenen gider pusulasının sahte olduğu ve bedelinin davalı tarafça mal edinildiği iddia edilmiştir. Söz konusu gider pusulası 23/09/2015 tarihinde 2.000,00 TL bedelli olarak düzenlenmiş olup, her iki tarafta belgenin sahteliği konusunda mutabıktır. Ancak yapılan bilirkişi incelemesine göre düzenleyeni belli olmayan bu belgenin şirket kayıtlarına alınmamış ve bu belgeye istinaden bir ödeme yapılmamıştır. Dolayısıyla şirketin zararına neden olacak herhangi bir durum söz konusu değildir. Zir bahsi geçen belgenin hukuki ve mali olarak bir kıymeti yoktur. Davacı taraf, davalının, şirket esas sözleşmesinde sirket müdürüne herhangi bir maaş ya da kar payı verileceğine dair bir madde olmamasına rağmen, her ay 10.000TL’yi kendine maaş olarak alarak şirketi zarara uğrattığını iddia etmiştir. Gerçekten de şirket müdürüne maaş ödeneceğine ilişkin şirket ana sözleşmesinde bir düzenleme yoktur. Ancak davalıya, davacının kardeşinin şirketin muhasebesini tuttuğu dönemde de maaş açıklamasıyla şirket hesabından ödemeler yapıldığı nazara alındığında bu durumun davacı tarafça bilindiğinin kabulü gerekir. Gelinen aşamada söz konusu iddianın ileri sürülmesi hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Şirketin kar dağıtmaması da şirket için bir zarar kalemi değildir. Davacı taraf istinaf ek dilekçesiyle takipsizlik kararına yapılan itirazın reddi kararına karşı 2. Kez kanun yararına bozma yoluna başvurduğunu beyan etmiş ise de, kanun yararına bozma olağanüstü bir kanun yolu olup sonucunun beklenmesine gerek yoktur. Aynı şekilde İstanbul Anadolu Adliyesi 66. Asliye Ceza Mahkemesi 2021/800 dosyasında açılan dava, ticari defterlerin ibraz edilmemesiyle ilgili olarak 213 sy. VUK 359/a-2 maddesindeki defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizleyenler veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar, şeklindeki eyleme ilişkin olup eldeki dava ile ilgili bulunmadığından bu ceza dosyasının bekletici mesele yapılması sonuca etkili değildir. Tüm bu açıklamalar karşısında gerek davacının iddiaların ispatlayamamış olması, gerek dava dilekçesine konu edilen bir takım işlemlerin davacı tarafından biliniyor olunması, ayrıcı bilirkişi raporu ile soruşturma dosyasında alınan bilirkişi raporunun uyumlu olması karşısında mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak davalı taraf kendisini vekilli temsil ettirmediği halde davalı lehine vekalet ücreti takdir edilmesi isabetli olmamıştır. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; Mahkemece davalının vekille temsil edilmemesine rağmen lehine vekalet ücreti takdir edilmesi isabetli görülmemiş ve bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığından Dairemizce esas hakkında yeniden karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; Davacı vekilinin istinaf başvurusunun vekalet ücreti yönünden KABULÜ İLE; istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)b-2 maddesi uyarınca vekalet ücreti yönünden KALDIRILMASINA, 1-Davanın REDDİNE, 2-Harçlar yasası uyarınca alınması gereken 35,90 TL harcın peşin yatırılan 85,39 TL den harçtan indirilmesi ile geriye kalan 49,49 TL harcın isteği halinde davacı tarafa iadesine, 3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Davacı tarafça peşin yatırılan gider avansından artan gider avansının HMK’nın 333. maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine, 5-İstinaf Yargılamasına İlişkin Olarak; a-Davacı vekilince yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine, b-Davacı tarafın istinaf istemi kabul edilmekle birlikte davanın reddine karar verilmesi nedeniyle istinaf aşamasında yapılan yargılama masraflarının kendi üzerinde bırakılmasına, 6-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.01/04/2022