Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/631 E. 2022/141 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/631
KARAR NO: 2022/141
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/03/2019
NUMARASI: 2018/304 Esas – 2019/345 Karar
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10/02/2022
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, müvekkilinin … A.Ş. nezdinde hesaplarının bulunduğunu, bu hesaplardan birinde 8.363 USD, diğerinde ise 2.735 USD olmak üzere toplam 11.098 USD alacağının olduğunu, 8.363,00 USD alacağının tahsili için başlatılan icra takibine henüz tasfiye süreci tamamlanmadığından takip yapılamayacağından bahisle itiraz edildiğini, 2.735,00 USD alacak bakımından henüz takip başlatılmadığını, faaliyet izni kaldırılan … AŞ’nin 03/08/2001 tarihinde tasfiyeye girdiğini, 17 yıldan fazla bir süredir tasfiye işlemlerinin devam ettiğini, tasfiyenin yönetim kurulu üyelerinin ve tasfiye kurulunun kötü niyetli yaklaşımlarıyla sonuçlanamadığını, tasfiye kararının alındığı 03/08/2001 tarihli olağanüstü genel kurul kararında, tasfiye memurlarına; kurum alacaklarının tahsilinde basiretli işadamı gibi davranma, şirket ve alacaklılar (mudiler) için faydalı olduğu takdirde 5 yılı aşmamak kaydıyla vadelendirme yapma yetkisi, kurumun aktif değerlerinin toptan veya ayrı ayrı satma konusunda yetki verilerek kurum borçlarının da (mevduatların) 5 yıl içinde hesap sahiplerine ödenmesi hususunda görev ve yetki verildiğini, tasfiye memurlarının görevlerini yerine getirmediği gibi, gerekli denetim de yapılmadığından vatandaşların çaresiz bırakıldığını, … finans kurumu ile… holding arasında imzalanan 13/12/2000 tarihli rehin sözleşmesinin bu süreçte önemli bir yer edindiğini, bu sözleşme ile… Grubu bayilerinin …’a olan borçlarının 400.000.000,00 USD’lik kısmı için … Tic. A.Ş.’de sahip olduğu 14.983.333.333.333 TL nominal değerli hisse senetlerini …’a rehin/teminat olarak verdiğini, söz konusu teminat kapsamımda… holding merkez binasının da bulunduğunu, ayrıca grup bayilerinin borçlarından dolayı … A.Ş.’ye karşı … A.Ş.’nin müşterek ve müteselsil kefil olduğunun bağımsız denetim raporları ile tespit edildiğini, yine 01 Ocak-31 Aralık 2009 tarihli hesap dönemine ait özel Bağımsız Denetim Raporuna göre …’a bağlı 144 firmanın … Kuramıma 450.080.753 USD ve 178.360.317 EURO borçlan olduğunun tespit edildiğini, tasfiye memurlarımn yukarıda belirtilen ve mahkemece tespit edilecek diğer teminatları nakde çevrilmesi konusunda hiçbir işlemde bulunmadığını, tasfiye kurulunun tasfiyenin gerektirdiği işlemleri yapmadığını, …’e karşı hukuki yollara başvurulmadığını, 13/12/2000 tarihli rehin sözleşmesi gereğince verilen 400 milyon USD’lik teminatın paraya çevrilmesi hususunda herhangi bir girişimde bulunulmadığını, teminat kapsamında olan … merkez binası ve başkaca gayrimenkul ve menkullerin satımı için faaliyette bulunulmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 2.735,00 USD karşılığı 10.852,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işeyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili, davacı ile dava dışı T. Halinde… arasında kâr ve zarara katılım akdi olduğunu, bu akdin tarafı olmayan müvekkilleri aleyhine açılan davanın dinlenemeyeceğini, müvekkili …’un 2014 yılı Mart ayında Tasfiye Kuruluna seçildiğini, 2014 yılından önce herhangi bir görevi olmadığını, müvekkilini yönünden husumet yokluğu nedeniyle davanın reddi gerektiğini, dava dışı adı geçen kurumun tasfiye memurları aleyhine sorumluluk davası açılabilmesi İçin kurumun iflası, yöneticilerin ayrıca kusuru ve davacının net bir alacağı olması gerektiğini, dava dışı …’ın iflas etmediğini, davacının dava dışı kurumdan alacağı kâr ve zarara katılım hesabı olduğu için net bir alacağı olmadığını, tasfiye sonucunda belli olacak bir hesap ilişkisi olduğunu, tasfiye sürecinin halen devam ettiğinden davacının muaccel ve likit bir alacağının bulunmadığını, davanın zamanaşımı dolayısıyla reddi gerektiğini, dava dışı şirketin Tasfiyesinin Gümrük ve Ticaret Bakanlığı gözetiminde devam ettiğini, her yıl sonunda faaliyet yılına ait bilançolarının çıkartıldığım, genel kurul onayına ve yetkili sicil memurluklarının tasdikine sunulduğunu, şirketlerin tasfiyesinin, alacakların tahsil edilmesi, paraya çevrilerek kıymetlerin satılması sonucunda, şirket pasiflerinin ödenmesi şeklinde gerçekleştiğini, dava dışı şirketin alacaklarının henüz tahsil edilmediğini, dava dışı şirketin alacaklarını tahsil edebildiği nispette pasiflerine karşı yükümlülüklerini yerine getirebildiğini, tasfiye memurları hakkında, halen tasfiye devam etmekte iken, tasfiyenin bitmiş olduğu ve buna rağmen kâr ve zarar dağıtımının yapılmadığından bahisle işbu davanın açılmasının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama doğrultusunda, tasfiye memurlarının sorumluluğuna gidilebilmesi için işlemi yapan tasfiye memurlarının kusurlu olduklarının da ayrıca kanıtlanmasının şart olduğu, bir başka deyişle, basiretli davranmakla yükümlü olan bir yöneticinin yapmaması gereken işlemlerin davalılar tarafından yapılmış olduğunun ve bunun sonucunda da bir zararın meydana geldiğinin kanıtlanmış olması gerektiği, aksi takdirde enflasyon ve kur farkı da dahil olmak üzere şirketin uğramış olduğu her türlü işletme zararının yöneticilerden tahsili imkanı doğmuş olur ki, böyle bir sonuç, yöneticilerin sorumluluğuna ilişkin hükümlerin düzenlenme amacıyla bağdaşmadığı gibi ticari işletmenin kâr edebileceği gibi yapmış olduğu faaliyetin taşıdığı ticari riskler nedeniyle zarar etme ihtimâlinin de bulunması, özelliğiyle de bağdaşmadığı, davacının iddiası, tasfiye sürecinin yavaş ilerlediği, satılması gereken gayrimenkullerin satılmadığı yönünde olup dosya alınan bilirkişi raporunda yer alan “… Tasfiye tarihinden 31/10/2018 tarihine kadar, 222.298 mudiden 200.724 mudiye ödeme yapılarak 21.574 mudiye gerilediği, … Yine 675.679.038 USD alacaklıya 562.354.078 USD ödenerek, borçların 113.324.960 USD’ye gerilediği, … Yine 244.353.177 EURO alacaklıya 189.904.546 EURO ödenerek, borçların 54.448.631 EURO’ya gerilediği raporlanmıştır. …” denildiği, bilirkişi kurulu tarafından yapılan tespitte, T. Halinde … Finansın kullandırdığı kredilerin büyük bir kısmının kendi grup şirketlerine kullandırılan krediler olduğu, keza bu kredilerden Toplam 137 mudiden 587.614.379 USD ve 184.282.093 EURO tahsilat yapıldığı, kalan tahsil edilecek rakamın 97 mudiden 132.548.710 USD ve 53.695.786 EURO olduğu, grup firmaları ile yapılan protokoller ile ödemelerin devam ettiği anlaşılmış olup davacının iddialarının yerinde olmadığı, davalıların işlemleriyle davacının herhangi bir zararının oluşmadığı, dolayısıyla da davalıların sorumluluğu şartlarının gerçekleşmediği gerekçesiyle ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; tasfiye memurları tarafından oluşturulan kötüniyetli – kısır döngüyü – aydınlatmaya yönelik hiç bir irdelemenin yapılmadığını, salt Tasfiye Halinde … A.Ş defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapıldığını davalıların kusurlu ve kötüniyetli davranışlarıyla tasfiyeyi bilerek isteyerek bitirmediğini, yapılan ödemelerin de ne kadarının nakdi ne kadarının temlik yolu ile ödendiğine ilişkin belgelerin şirketten temin edilmesi istenmişse de, bu konuda bir araştırma yapılmadığını, zira mudilere iddia edildiği şekilde bir ödeme yapılmadığını, kağıt üzerinde yapılan temliklerde borcu üstlenen 3. şirket borcu ya hiç ödememekte ya da göstermelik olarak kısmen ödeyip ödemeleri durdurduğunu, yani temlikname ile ödenmiş gibi gösterilen borç ya hiç ödenmemekte ya da vadelere ve ödeme miktarına riayet edilmeksizin kısmen ödendiğini, Tasfiye Halindeki … A.Ş tasfiye memurlarının, temlik sözleşmesi yapılan tüm mudiler için hesabı sıfırlamakta, sanki ödeme yapılmış gibi gösterdiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE:Dava hukuki niteliği itibariyle, tasfiye memurlarının sorumluluğuna dayalı tazminat ve kar ve zarara katılma sözleşmesinden doğan alacağın tahsili istemine ilişkindir. Davacı, dava dışı T.Halinde … A.Ş. nezdinde Kar ve Zarara Katılma Hesabının bulunduğunu, faaliyet izni kaldırılan … AŞ’nin 03/08/2001 tarihinde tasfiyeye girdiğini, ancak devam eden tasfiye işlemleri nedeniyle alacağını tahsil edemediğini, tasfiye işlemlerini yürüten davalıların görevlerini yerine getirmediğini, şirketin alacaklarının tahsilinde ve teminatlarının nakde çevrilmesi konusunda gerekli işlemleri yapmadıklarını, tasfiye sürecinin uzamasına neden olduklarını ileri sürelerek zararın tazmini istemiş, davalılar ise, davacının alacağının kâr ve zarara katılım hesabına dayandığını, dolayısıyla net bir alacağı olup olmadığının ancak tasfiye sonucunda belli olacağını, tasfiye sürecinin halen devam ettiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Bakanlar Kurulunun 19.11.1994 tarih 94/6193 sayılı kararı ile 29.04.1995 tarihinde faaliyete geçen dava dışı T. Halinde … A.Ş.’nin, BDDK’nun 10.02.2001 tarih ve 171 Sayılı kararı ile 4389 Sayılı Bankalar Kanununun 20 mad. 6. Fıkrasına istinaden faaliyet izni kaldırılmış, 6762 Sayılı TTK 434 mad. 2. fıkrası uyarınca genel hükümlere göre, tasfiye edilmesine karar verilmiştir. Dava dışı finans kurumunun tasfiyesinin denetimi T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından yapılmaktadır. İstanbul Ticaret Sicil Memurluğunda … Sicil numarası ile kayıtlı dava dışı finans kurumunun tasfiyeye girişi, İstanbul Ticaret Sicilinde 23.02.2001 tarihinde tescil edildiği, TTSG’nin 28.02.2001 tarih ve 5246 sayılı nüshasında ilan edilmiş olduğu ve şirketin tasfiyesinin halen devam ettiği, dava dışı finans kurumunda, davalılardan … 03.08.2001 tarihinden bu yana tasfiye memuru olarak görev yapmakta, diğer davalı … 28.03.2014 tarihli genel kurulda tasfiye memurluğuna seçilmiş ve her iki davalının da tasfiye memurluğu görevlerinin devam ettiği, davacının dava dışı finans kurumunda katılım hesabının bulunduğu anlaşılmaktadır. Kar ve Zarara Katılma Hesabı akdi çerçevesinde açılan hesaplara Katılma Hesabı adı verilir. Tasarrufunu faizsiz bankaya yatırarak katılma hesabı açtıran kişi vade sonunda ne miktarda kar payı alacağını önceden bilemez. Hatta karın yanında anaparanın da aynen ödeneceği garantisi verilmemektedir. Katılma hesaplarında biriken para, aynı vade ve döviz türündekilerle birleşerek bir havuz oluşturur ve katılım bankası tarafından çeşitli kredi usûlleriyle işletilir. Bir kredi kârla sonuçlanırsa havuza kâr gelir. Zararla sonuçlanırsa da havuz bu ölçüde zarar etmiş olur. Havuz kendi dönemini kârla kapatırsa banka hesap sahibine anapara ile birlikte kâr dağıtır. Banka dönemi zararla kapatırsa dönem sonunda hesap sahibinin anaparasının bir kısmı eksilmiş olur. Zaten işlemin niteliği kâr kadar zarar riskinin de varlığıdır. Kar-zarara katılım hesaplarının tasfiye sonucu beklenmeden talep edilemeyeceği doğrultusunda Yargıtay’ca pek çok emsal nitelikte kararlar verilmiştir. Dosyada alınan gerekçeli ve denetime elverişli bilirkişi raporunda, şirketin tasfiye tarihinden 31.10.2018 tarihine kadar yapılan tahsilatlar neticesinde, 222.298 mudiden 200.724 mudiye ödeme yapılarak 21.574 mudiye gerilediği, yine 575.679.038 USD alacaklıya 562.354.078 USD ödenerek, borçların 113.324.960 USD’ye düştüğü, yine 244.353.177 EURO alacaklıya 189.904.546 EURO ödenerek, borçların 54.448.631 EURO’ya gerilediği belirtilmiştir. Dolayısıyla anılan raporda, tasfiye sürecinde yapılan işlemler neticesinde, katılım hesabı sahiplerine yapılan ödemelerden dolayı mudi sayısının önemli oranda düşürüldüğüne yer verildiği görülmekle, davalı tasfiye memurlarının kasten tasfiyeyi sonlandırmadıkları iddiası yerinde değildir. Bununla birlikte, dava dışı şirketin tasfiye halinde olup, bu aşamada kar-zarar durumunun sonuçlanmadığı, davacının kar-zarar hesabına yatırdığı mevduat nedeniyle doğmuş muaccel bir alacak ya da zararından söz edilemeyeceği, uygulamada mudilerin tasfiye halindeki … finans kurumundan alacaklarının 3. kişi ya da şirketler tarafından temlik alındığı görülmekle bu temlik sözleşmelerine dava dışı … kurumunun taraf olmadığı, temlik sözleşmelerine aykırılıktan dolayı sözleşmelerin şahsiliği ilkesi gereği dava dışı finans kurumun veya davalı tasfiye memurlarının herhangi bir sorumluluğuna gidilemeyeceği gözetildiğinde, davalı tasfiye memurlarına yönelik istem bakımından iddianın ispat edilemediğinden ilk derece mahkemesinin davanın reddine ilişkin hükme yönelik ileri sürülen istinaf sebeblerinin reddi gerekmiştir (Emsal Yargıtay 11.HD, 08/10/2019 tarih, 2018/4854 E., 2019/6315 K. sayılı ilamı). Açıklanan bu nedenlerle davacı vekilinib istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcı başlangıçta peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere olarak oy birliği ile karar verildi.10/02/2022