Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/627 E. 2022/64 K. 27.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/627
KARAR NO: 2022/64
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/02/2019
NUMARASI: 2018/10 Esas – 2019/94 Karar
DAVA: Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 27/01/2022
Taraflar arasındaki tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, davacının, davalılara ait işyerinde 2005 yılından itibaren sigortalı şoför olarak çalıştığını ve 2007-2008 yıllarında davalılardan …’ın sahibi olduğu … Otomobil ünvanlı galeride aynı şekilde sigortalı olarak çalışmaya devam ettiğini, davalıların 2008 yılından sonra yaşamış oldukları ticari kriz nedeni ile işlerinin bozulduğunu, galaleri motor işine devamı noktasında her iki davalının muvazaalı olarak davacı adına … ünvanlı …Mah…. Sok. No:… Fatih/İSTANBUL adresine işyeri açtıklarını, bu işyerinin 2011 yılında açıldığını, işin pazarlama, ticaret ve muhasebe işlerinin bizzat davalılar tarafından yönetildiğini, işyerine ait faturaların da davalılar tarafından kesildiğini ve tahsil edildiğini, işyerinin faaliyete geçmeden önce davacının 2009 yılında emekli olduğunu, ancak emekli olduktan sonra da davalıların şoförülü olarak çalışmasına devam ettiğini, davalılar tarafından kandırılan davacının Fatih Vergi Dairesi ve Nakil Vasıtaları Vergi Müdürlüğü’nden gelen ceza ve ihbarlarına muhatap olunca durumu davalılara bildirdiğini, davalıların davacıya karşı endişe etmemesi konusunda beyanda bulunmasına rağmen işin kötüye gitmesi üzerine davacı tarafından vergi kaydının kapatıldığını, davacının yanında çalıştığı davalıların krize girmesi üzerine davalılar tarafından adına … ünvanlı şahıs şirketi kurduklarını, bu şirketin tüm işlemlerinin ve ticaretinin davalılar tarafından yapıldığını, bu nedenle şirketin esas sahiplerinin davalılar olduğunu, anılan nedenlerle davalıların davacı adına kurdukları şahıs şirketinin tüm işlerini ve ticaretini davalıların yaptığının ve şirketin gerçek sahiplerinin eşit paya sahip olarak davalılara ait olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili, davacının iddia ettiği … isimli adi şirket ile davalılar arasında herhangi bir maddi ve hukuki bağ bulunmadığını, söz konusu şirketin kuruluş ve faaliyeti ile faaliyetinin devamında davalıların ne doğrudan doğruya kendilerinin ne de kendi ad ve hesaplarına davacı taraf ile hukuki bir bağ içinde bulunmadıklarını, şirketin sadece davacının inisiyatifi ile kurulduğunu ve faaliyet gösterdiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARAR ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davacının temel iddiası davalıların kandırma ve hileli davranışları sonucu davalılar adına açılması gereken işyerinin davacı adına açıldığına yönelik olduğu, söz konusu işyerinin 2011 yılında açıldığı, Fatih Vergi Dairesi’nin 02/10/2018 tarihli yazı cevabından anlaşılacağı üzere 31/12/2013 tarihinde vergi kaydı sona erdirildiği, Dolayısıyla bir an için davacı tarafın hile iddiası kabul dahi edilse BK 39.maddesi uyarınca yanılma ve aldatma sebebi ile bir sözleşme yapan taraf, yanılma yada aldatmanın ortadan kalktığı andan başlayarak 1 yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmezse sözleşmeyi onamış sayılır hükmü bulunduğu, davacının tacir olduğu, yapmış olduğu sözleşmenin sonuç ve gereklerini bilebilecek konumda olduğu, davacı kendi rızasıyla sicile kaydolmuş, işletme açmış, çalıştırmış ve 31/12/2013 tarihi itibariyle de işletmeyi kapattığı, bir an için davalıların aldatma eylemi sabit görülse dahi davacının bu aldatma eylemini Vergi Cezalarının geldiği 2013 yılında yada en geç Vergi Cezalarının gelmesi sebebi ile işletmeyi kapattığı 31/12/2013 tarihinde öğrendiği, dolayısıyla davacı en geç bu tarihte aldatıldığını öğrenmiş sayıldığı, 1 yıllık hak düşürücü süre içinde davacının aldatıldığını ileri sürerek davalılar ile aralarında ticari işletmenin kendi adına işletilmesi noktasındaki sözleşmeyi feshettiğini bildirmesi ve dava açması gerektiği, oysa davacı kendisi tarafından sicil kaydı sona erdirildikten 4 yıl sonra söz konusu davayı açtığı gerekçesiyle davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmaması sebebi ile reddine karar verilmiştir. Davacı vekili tarafından bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; davanın hukuksal niteliğinin hatalı olarak tespit edildiğini, davada müvekkilin adına açılan şahıs şirketinin esasen davalılara ait olduğu ve bu şirketin davalılar tarafından yönetildiğinin tespiti davası olduğunu, buna rağmen, bu davayı sözleşme hukukunda uygulanan TBK 39. Maddesine dayalı olarak değerlendirme yapılmasının doğru olmadığını, zira sözleşmelerde iradeyi sakatlayan nedenler olan hata/hile/korkutma iddiası olmadığı halde sanki yanlar arasında yapılmış bir sözleşme olduğu ve huzurdaki davada da bu sözleşmenin iptalinin talep edildiği gibi yanılgılı olarak hukuki nitelendirmede bulunulduğunu, “örtünün kaldırılması” ve “gerçek ortakların tespiti” davalarında tanık dinlenilmesi mümkün olduğu halde tanıkları dinlemeden ve delilleri toplamadan tahkikatı sona erdirmesine ilişkin kararı da usule aykırı olduğunu, tahkikatı sona erdirme usulünün de HMK’ya aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Davacı, ticaret sicilinde kendi adına şahıs şirketi olarak kayıtlı olan (gerçek kişi) … ünvanlı isimli firmanın gerçekte davalılara ait olduğunu, davacı işçi olup, davalıların yönlendirmesiyle söz konusu firmanın davacı adına 2011 yılında faaliyete geçtiğini, bu firma üzerinden davalıların ticari faaliyetlerine devam ettiğini, daha sonradan vergi cezasına muhatap olduğunu, vergi kaydını kapattığını belirterek davalıların davacı adına kurdukları şahıs şirketinin tüm işlerini ve ticaretini davalıların yaptığının ve şirketin gerçek sahiplerinin eşit paya sahip olarak davalılara ait olduğunun tespitine karar verilmesini istemiş, davalılar ise davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. HMK’nın basit yargılama usulünü düzenleyen 321/1. maddesinde, “Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder, taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez” hükmü düzenlenmiş olup, bu hüküm uyarınca basit yargılama usulünde tahkikat tamamlandıktan sonra, yazılı yargılama usulünde olduğu gibi, sözlü yargılama için ayrı bir duruşma günü tayinine gerek yok ise de hakim, tahkikatın tamamlandığı duruşmada, tahkikatın tamamlandığını bildirip tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek hükmünü tefhim eder. İşbu tespit davası basit yargılama usulüne tabi olduğundan davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde değildir. Somut olayda, ticaret sicilinde davacı adına şahıs şirketi olarak kayıtlı olan … ünvanlı isimli firmanın gerçekte davalılara ait olduğunun tespiti istenmiş olup, davacı adına kayıtlı şahıs firmasının “Otomobillerin ve Hafif motorlu kara taşıtlarının belirli bir mala tahsis edilmiş mağazalarda perakende ticareti (Ambulans ve minibüs benzeri motorlu yolcu taşıtları (galericiler)dahil)işleri konu edildiği, firmanın 2011 yılında ticaret siciline tescil edildiği, 15/04/2015 tarihinde ise ticareti terk ettiğindan sicilden terkin edildiği ve keza 31.12.2013 tarihinde de vergi kaydını sildirdiği dosya kapsamından sabittir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 106/1. Maddesine göre, tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. Ancak maddenin ikinci fıkrasına göre, tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. Bunun yanı sıra maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz. Tespit davasının konusunu ancak hak veya hukuki ilişkiler oluşturur. Bu kapsamda her çeşit hukuki ilişki tespit davasının konusu olabilir. Buna karşılık, somut bir olaydan doğmayan, soyut hukuki ilişkilerin tespiti istenemez. Ayrıca davacının tespit davasına konu edilen hukuki ilişkisinin hemen tespit edilmesinde hukuki yararının bulunması şarttır.Bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığı yahut yokluğu, tespit davası açılabilmesi için yalnız başına yeterli değildir. Bundan başka, o hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde, davacının korunmaya değer, meşru bir hukuki yararının bulunması şarttır. Bu şartın gerçekleşmesi ise, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) bir tehlike ile tehdit edilmiş olmasına; bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olması ve bu hususun davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına; yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, icraya konulamayan tespit hükmünün, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmasına bağlıdır. Tespit davasının konusunun hak veya hukuki ilişki olması ve davacının tespit davası açmakta hukuki yararının bulunması, dava şartıdır. Somut olayda, ticaret sicilinden terkinde edilen davacı adına kayıtlı Avantaj Motorlu Araçlar ünvanlı isimli şahıs firmanın gerçekte davalılara ait olduğunun tespitini istenmesinde hukuki yarar bulunmadığından HMK’nın 115/2. Maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekirken ilk derece mahkemesince somut olaya uygun düşmeyen gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Bu nedenle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak yukarıda belirtilen gerekçe doğrultusunda davanın dava şartı yokluğundan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle:Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, istinafa konu ilk derece mahkemesinin kararının HMK.’nın 353(1)b-2 maddesi gereği KALDIRILMASINA,1-Davanın, dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nun 114/2 ve 115/2. Maddeleri uyarınca USULDEN REDDİNE 2-Karar ve ilâm harcı olan 59,30-TL harcın peşin alınan 44,40-TL harçtan mahsubu ile bakiye 14,90-TL harcın kararın kesinleşmesini müteakip ve talep halinde davacıya iadesine, 3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği hesap ve takdir olunan 5.100,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, 4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Davalılar tarafından yapılan 14,00 TL tebligat masrafının davacıdan alınarak davalılara verilmesine, 6-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili tarafa iadesine,7-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya ilk derece mahkemesince iadesine,b-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 121,30 TL istinaf başvuru harcı, tebligat ve dosyanın posta masrafı toplamı 67,85 TL olmak üzere toplam 189,15-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, c-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 27/01/2022