Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/621 E. 2021/1503 K. 09.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/621
KARAR NO: 2021/1503
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/01/2019
NUMARASI: 2019/11 Esas – 2019/11 Karar
DAVA: Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/12/2021
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın usulden reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacılar vekili, … A.Ş. ile davalı arasında, İstanbul ili, Büyükçekmece ilçesi, … ada, … parselde kaim olan ve sözleşmede numaraları belirtilen 21 adet bağımsız bölümün satışı konusunda taşınmaz satış sözleşmesi düzenlendiğini, akabinde … A.Ş. ile davacı müvekkili … A.Ş’nin birleştiğini, sözleşmede satışın ve ödemlerin ne şekilde ve hangi şartlarda yapılacağı ayrıntılı şekilde belirlendiğini, sözleşme kapsamında … AŞ olan, müvekkili … tarafından ciro edilmiş, 10.01.2019 tarihli, 1.135.200,00 TL bedelli çekin davalıya verildiğini, ayrıca, … A.Ş. ile davalı arasında, yine İstanbul ili, Büyükçekmece ilçesi, … ada, … parselde kaim olan ve sözleşmede numaraları belirtili 16 adet bağımsız bölümün satışı konusunda taşınmaz satış sözleşmesi düzenlendiğini, akabinde … A.Ş ile müvekkili …AŞ’nin birleştiğini, bu sözleşme kapsamında davalıya keşidecisi … AŞ olan ve müvekkili … tarafından ciro edilmiş 10.01.2019 tarihli 864.800,00 TL bedelli çekin verildiğini, müvekkili …’ın diğer davacı müvekkili şirketlerin yetkilisi olup, bu sözleşmede davalı tarafa verilen çeklerin gerek avalisti ve gerekse cirantası olduğunu, satış sözleşmelerinden sonra müvekkil şirketler davalı şirket ile yapmış olduğu sözleşme çerçevesinde Büyükçekmece Tapu Müdürlüğüne giderek gayrimenkullerin sözleşme çerçevesinde belirtilen kişilere devrini sağladıklarını, burada müvekkili şirket yetkilisi …’in, çek bedellerine denk gelen para miktarını nakit olarak davalı şirkete elden ödediğini, satış bedelinin nakden ve tamamen alındığı hususunun resmi memurlar önünde düzenlerin satış sözleşmelerine de işlenerek imza altına alındığını bu nedenle temel ilişkiden doğan bir borcun bulunmadığını, buna rağmen davalının her iki sözleşme ile de kararlaştırılan gayrimenkullerin eksiksiz, teknik şartnameye uygun teslim etmesi gerekirken bu yükümlülüklerini yerine getirmediğini, bunun yanı sıra davalı tarafın söz konusu sözleşmeye istinaden yapıları ancak bitmemiş olan dairelerin satışına ilişkin faturalara yine müvekkilince ortak kararlaştırılan işler için belirlenen miktarlar ilave edilerek faturalandırdığını, davalı üzerine düşen hiçbir yükümlülüğü yerine getirmediğini, müvekkiline tevdi etmesi gereken çekleri müvekkiline iade etmediği gibi çekleri ciro ederek piyasaya sürdüğünü, her ne kadar davalı bu çeklerin gayrimenkullerin bedeli ve faturalarda belirtilen dekorasyon için verildiğini iddia etmekteyse de, kabul anlamına gelmemekle birlikte, bir an için bu iaddianın doğru olduğunu varsaysak dahi söz konusu yüklenmiş olduğu dekorasyon ve ikmal işlemini yapmadığının açık olduğunu, yine aynı şekilde davalı aleyhine başkaca çeklerden dolayı İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1064 E. Sayılı dosya ile dava açıldığını ve davanın halen derdest olduğunu ileri süreek dava konusu çeklerden dolayı borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince, 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun’un 20. maddesi ile 6102 sayılı TTK’na 5/A maddesi eklenmiş ve anılan kanun hükmü ile 01/01/2019 tarihi itibari ile ticari davalarda “Arabuluculuk” dava şartı olarak kabul edildiği, anılan hükme göre ticari davalardan; konusu paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olduğu, somut olayda dava 2 adet çekten dolayı borçlu olunmadığının tespiti talebine ilişkin olup, davanın konusunu çek bedellerinin ödenmesi hususunu oluşturduğu, davanın niteliği gereği ödeme talebi davacı tarafından değil davalı tarafça öne sürülmekte olup, bu nedenle uyuşmazlığın dava şartı olan arabuluculuk kapsamında olduğu, dava dilekçesinden dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmadığı anlaşıldığından 6325 sayılı hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanununun 18/A maddesi uyarınca dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir.Davacı tarafından bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLER: Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; … başvuru no ile arabuluculuk dosyasının varlığı nedeniyle mahkeme tarafından taraflarına kesin süre verilerek arabuluculuk tutanağının sunulması içeren davetiye tebliğ edilmesi gerekirken bu usule aykırı olarak direkt dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesinin doğru olmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, menfi tespit istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince arabuluculuğa başvuru dava şartının yerine getirilmediği gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 114/1 maddesinin birinci fıkrasında, tüm davalar bakımından geçerlilik taşıyan dava şartlarının neler olduğu hususu açıkça hükme bağlanmış, HMK 114/2 maddesinde ise diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümlerin saklı olduğu belirtilmiştir. 7155 sayılı Kanun ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na eklenen ve 01/01/2019 tarihinde yürürlüğe giren 5/A maddesi ile getirilen “Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. ….” hükmü uyarınca konusu bir miktar para alacağı olan talepler hakkındaki ticari davalarda dava açmadan önce arabuluculuğa başvurmak zorunlu hale getirilmiş, yani arabuluculuğa başvurmak dava şartı haline getirilmiş bulunmaktadır. Menfi tesbit davalarının arabuluculağa tabi olup olmadığı konusunda uygulamada farklı hükümler verilmesi nedeniyle uyuşmazlığın giderilmesi için yapılan başvuru neticesi Yargıtay 19 H.D. ‘nin 2020/85 esas, 2020/454 karar sayılı ve 04.6.2020 tarihli ilamı ile; “H.M.K’nun 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının özel bir şekli olan menfi tespit davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davası olarak nitelendirilemez. Bu dava sonucunda, borçlunun borçlu olmadığının anlaşılması halinde borçlu olunmayan kısım belirtilmek suretiyle olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştüğü hâllerde dahi olumsuz tespit hükmü kurulması gerekmektedir. Başka bir deyişle, menfi tespit davasının niteliği gereği verilen kararlarda, yalnızca davacının borçlu olup olmadığı belirlenmekte, borçlu olmadığı kısma ilişkin olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Bu hüküm, herhangi bir alacağın tahsilini gerektirir nitelikte bir ilam olmadığından esasa yönelik olarak İ.İ.K. m. 32 uyarınca doğrudan ilamların icrası yolu ile takibe konulamaz. Oysa Arabuluculuk sonucu verilen kararlar ilam hükmünde olup, cebri icra yoluna başvurulabilecek niteliktedir. Ancak yukarıda açıklandığı gibi menfi tespit davaları sonucunda verilen hükümler esasa yönelik olarak cebri icraya konu edilip infaz edilemeyeceğinden, ticari davalarda Arabuluculuğa başvuruyu dava şartı olarak öngören madde hükmünün amaçsal yorumundan Yasa Koyucu’nun bilinçli olarak menfi tespit davalarını Arabuluculuk dava şartına tabi tutmadığı anlaşılmaktadır… denilerek ticari dava niteliğindeki menfi tesbit davalarında Arabulucuya başvurunun zorunlu olmadığı”belirtilmiştir. Anılan ilam 2797 Sayılı Kanunun 45. maddesi gereği mahkemeleri bağlayıcı niteliktedir. Bu durumda ilk derece mahkemesince davacının menfi tesbite ilişkin taleplerinin T.T.K. 5/A maddesi gereğince arabuluculuk dava şartına tabi olmadığı dikkate alınarak işin esasına girilip bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Açıklanan nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunu başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE; İstinafa konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK 353(1) a-6 gereği KALDIRILMASINA; 2-Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE, 3-Davacı vekilince yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde davacıya iadesine, 4-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sırasında nazara alınmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)-g maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi 09/12/2021