Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/602 E. 2022/71 K. 27.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/602
KARAR NO: 2022/71
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/03/2019
NUMARASI: 2016/574 Esas – 2019/249 Karar
DAVA: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 27/01/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı ve davalılar vekillerince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;Müvekkilinin farklı sektörlerde uzmanlaşmış profesyonel kadrosu ile talepte bulunan şirketler için orta ve üst düzey yöneticileri araştırıp bulma ve tarafları bir araya getirmek suretiyle iş ilişkisini başlatmayı hedefleyen özel istihdam bürosu olarak faaliyette bulunduğunu, müvekkili şirket ile … arasında 01.02.2014 bir iş sözleşmesi akdedildiği, 26.05.2015 tarihinde istifa edene kadar insan kaynaklan danışmanı olarak çalıştığını, sözleşmenin 9.3. (ii) maddesi uyarınca sözleşmenin sona ermesi durumunda insan kaynaklan danışmanlığı görevi ifa etmek üzere işverenin veya müşterinin rakibi olan bir şirkette, müşteri şirketlerde ve başka bir şirkette veya kendi adına açacağı iş yerinde ücret karşılığı olsun veya olmasın resmi veya gayri resmi olarak İstanbul ili sınırlan içinde 1 yıl boyunca çalışmamayı ve bu maddeye aykırı davranması durumunda 6 aylık toplam brüt maaşı tutarında tazminat ödemeyi kabul ettiği, son brüt ücretinin aylık 5.416,67-TL olduğu, Davalının müvekkil şirketten ayrıldıktan sonra rakip … şirketinde çalışmaya başlaması üzerine davalı … ve diğer davalı … şirketine Beşiktaş … Noterliği vasıtasıyla 31.08.2015 tarihinde davalının … şirketindeki görevinden çıkarılması ve 32.500,02-TL tutarındaki cezai şartın 3 gün içinde ödenmesi için ihtarname gönderildiği, davalı … Beyoğlu… Noterliğinin 17.09.2015 tarihli ve diğer davalı ..’in ise Beyoğlu … Noterliğinin 17.09.2015 tarihli ihtarnamesi ile cevap verdiği, Davalı …’in hala …de çalışmaya devam ettiğini, müvekkil şirket tarafından iş sözleşmesine konulan rekabet yasağının yer bakımından, zaman bakımından ve işin türü bakımından Türk Borçlar Kanununun 444 ve devamı maddelerine uygun olduğu, diğer davalı …’in İş Kanununun 23. Maddesi uyarınca ceza şartının ödenmesi noktasında müvekkil şirkete karşı müteselsilen sorumlu olduğunu, davalı …’in müvekkili şirketin sahip olduğu müşteri ve aday veri tabanına ilk günden itibaren sahip olduğu, davalı …’in rekabet yasağına aykırı olarak çalışmaya başladığını beyan etmiş sonuç olarak; Davalının vaki ihtara rağmen müvekkili şirket ile aralarında imzalanan sözleşmeden kaynaklanan rekabet yasağına aykırı olarak diğer davalı …’de çalışması nedeniyle sözleşmede belirtilen cezai şartın …’in diğer davalıda çalışmaya başladığı tarihten itibaren işletilecek yasal faizi ile davalılara müteselsilen şimdilik 5.000,00-TL ödetilmesine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının alacağı belirlenebilir ve bölünmez türden olduğu için kısmi dava olarak ileri sürülen talebin reddinin gerektiği, müvekkili ile davalı arasında akdedilmiş olan sözleşmenin sadece son sayfasında müvekkilinin imzası olduğu ancak, sözleşmenin 9.3. (ii) maddesinin bulunduğu sayfada imzasının olmadığı, bu sözleşmeye göre müvekkilinin geçerli bir rekabet etmeme yasağının bulunmadığı, müvekkilin müşteri çevresi veya üretim sırlan ya da işverenin yaptığı işler hakkında haiz olduğu bilgiler yalnızca işin görülmesiyle ilgili olup, sır kapsamında almayan alelade bilgiler olduğu, varlığı iddia edilen rekabet yasağının müvekkilinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlar içerdiği, cezai şartın son brüt ücretin 6 katı olduğu ve bunun Anayasanın çalışma hürriyetine açık bir ihlal olduğu, davalı … açısından ise müvekkili şirketten iş Kanununun 23. Maddesine göre cezai şart ödeme talebinin hukuki dayanağının ve TTK md.54 ve 55 maddeler açısından da müvekkili şirketin haksız rekabete sebebiyet veren bir eyleminin bulunmadığını beyan etmiş, sonuç olarak; davanın öncelikle usulden, aksi takdirde esastan reddine karar verilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, ” Davalı … Davacı … Ltd. Şti.’den 10.06.2015 tarihinde ayrılmasını müteakiben aynı işkolunda faaliyet gösteren ve Davacı ile rekabet halinde olduğunun kabulü gereken diğer davalı … A.Ş.’de 03.07.2015 tarihinde işe başlamış olup, SGK’nm 05.04.2018 tarihi yazısı itibariyle çalışmaya devam etmektedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 6. Bölümünde “Hizmet Sözleşmelerini” düzenlenmiş ve m. 393 ile hizmet sözleşmesi, “işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. ’’ şeklinde tanımlanmıştır. Huzurdaki davada uyuşmazlık konusu ile ilgili TBK’nun İşçinin rekabet yasağını düzenleyen 444. ilâ 447. maddelerinde belirlenmiştir. Davalı …’in Davacı … Ltd. Şti. ile imzaladığı 01.02.2014 tarihli Belirsiz Süreli İş Sözleşmesinin 9.3. maddesi ile rekabet etme yasağını kabul etmiştir. Davalı …’in Mahkeme tarafından celbine karar verilen hizmet cetveli ile ilgili olarak Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)’nun 05.04.2018 tarihli yazısında …’in 5510 sayılı Kanunun 4/a maddesine tabi … sicil numarası ile tescil kaydı belirtilmiş ve SGK hizmet dökümü verilmiştir. Buna göre Davalı …’in; … A.Ş.’de 23.09.2011 tarihinde çalışmaya başladığı ve 26.05.2013 tarihinde ayrıldığı, … Ltd. Şti.’de 01.08.2013 tarihinde işe başladığı ve 10.06.2015 tarihinde ayrıldığı, … A.Ş’de 03.07.2015 tarihinde işe başladığı ve SGK’nın 05.04.2018 tarihli yazısı itibariyle bilirkişimizce çalışmaya devam ettiği tespit edilmektedir. SGK’nm 05.04.2018 tarihli yazışma göre, Davacı şirket … Ltd. Şti. ve Davalı… A.Ş.’nin iş kolu kodu aynı olup, 7220’dir. Bakanlar Kurulunun 29 Eylül 2008 tarih ve 27012 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Kısa Vadeli Sigorta Kolları Prim Tarifesinde 7220 iş kolu kodu “Sosyal bilimlerle ve beşeri bilimlerle ilgili araştırma ve deneysel geliştirme faaliyetleri” olarak tanımlanmıştır. İstanbul Ticaret Odasının kayıtlarına göre Davalı ve davacı şirketler aynı İş kodu ile aynı meslek grubu içinde faaliyette bulunan iş bulma acenteleri olup, aynı işi yapmakta oldukları tartışmasızdır. Bilindiği üzere İş ilişkisinin herhangi bir nedenle sona ermesi halinde, sadakat borcu da dâhil olmak üzere tarafların sözleşmeden doğan borçları sona erer. Bu durumda ise işçinin önceki işverenin yanında edindiği bilgileri rakip bir işverenin işinde kullanması veya kendisinin açmış olduğu rakip işletmede söz konusu bilgilerden yararlanması işverene zarar verir. Bu ihtimali engellemek amacıyla işçi ve işverenin iş sözleşmesi sona erdikten sonra işçinin rakip bir işletmede çalışmayacağı veya rakip bir işyeri açmayacağına ilişkin sözleşme yapması mümkündür. Bu sözleşmeye rekabet yasağı sözleşmesi adı verilmektedir. Bu hükme göre işçinin, işverenle ilişkide olan müşterileri tanıması ve görülmekte olan işin bütün ayrıntılarına ulaşabilmesi imkânının olduğu hallerde, iş sözleşmesinin sona ermesinin ardından işverenle rekabet oluşturacak şekilde kendi namına iş yapmaması, rakip bir firmada ortak olamaması ya da iş sözleşmesiyle çalışmaması şeklinde şart içeren sözleşmeler yapabileceklerdir. Borçlar Kanunun ilgili hükmünde ikinci cümlede ise rekabet yasağının kapsamı sınırlandırılmış ve işverene önemli bir zarar verilmesi ihtimalinin olmadığı durumlarda bu tür düzenlemelerin geçerli olacağı hükme bağlanmıştır. Davalı …’in Davacı şirkette çalışırken sahip olduğu müşteri şirketlere ilişkin bilgilere kamuya açık birçok kaynaktan (ticaret ve sanayi odaları, ticaret sicili, şirketlerin kendi internet siteleri, sektör birlik ve demekleri vb) ve adaylara ilişkin bilgilere ise kamuya açık İnternet portallarından (www….com. www…net) erişmenin mümkün olduğu anlaşıldığından; Davacı vekili tarafından delil olarak sunulan aday ve müşteri bilgilerinden hangilerini kullanarak Davalı …’in yeni işvereni diğer Davalı şirkete ekonomik menfaat sağladığına ve ayrıca Davalı …’in sahip olduğu bilgileri kullandığında Davacı şirketin nasıl ve ne kadar tutarda önemli bir zarara uğrama ihtimali bulunduğuna ilişkin somut bir veri dosyada bulunamadığından, Davalı …’in rekabet yasağına aykın davranışına dair bir sonuca ulaşılamamaktadır. Davacı yanın dava dosyasına sunduğu aday ve işyeri bilgilerinin halka açık internet portallarından da erişilebilmesi nedeniyle ticari sır kapsamında değerlendirilemeyeceği ve davacı yanın davalının haksız rekabeti nedeniyle zarara uğradığını kanıtlayamadığından davanın reddine ” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkeme’nin davanın reddi yönünde verdiği karar son derece yerinde olmakla birlikte, kararın gerekçesinin hatalı olduğunu, kararın gerekçesi yönünden kısmen istinaf yoluna başvurduklarını, davacı şirket tarafından aynı iddialarla ve benzer delillerle davalı şirkete karşı, …cü isimli bir başka çalışan nedeniyle İstanbul 3 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/576 E. sayılı dosyası tahtında bir dava daha açılmış olup, İstanbul 3 Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından davanın kabulü yönünde karar verilmiş ise de, usul ve yasaya aykırı İlk Derece Mahkemesi kararı İstanbul BAM 14. Hukuk Dairesi’nin 2018/759 E, 2018/1565 K. Sayılı 26.12.2018 tarihli kararı ile kaldırılarak, dava kesin olmak üzere reddedildiğİni, davacının İstanbul 3 Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde görülen davada da davalı şirket yönünden talebini İş Kanunu’nun md 23/c düzenlenmesine dayandırmakta olup, rekabet yasağı içerir belirsiz süreli iş sözleşmesinin tarafı olmayan davayı şirket yönünden açılan işbu davanın pasif husumet yönünden kesin olmak üzere reddedildiğini, … yönünden öngörülen ve cezai şart hükümleri, davalı şirket tarafından incelenememiş bir sözleşmenin ürünü olduğunu, rekabet yasağı sözleşmesi ve cezai şartın geçersiz olduğunu, rekabet yasağı sözleşmesinin tarafı olmayan davalı şirket yönünden öncelikle davanın husumet yönünden reddine karar verilmesinin, emsal olan İstanbul BAM 14. Hukuk Dairesi’nin kararıyla yeknesaklık taşıyacak ve hukuka uygun bir gerekçeyle karar verilmiş olacağını, davalı şirkete husumet düşmeyen davada pasif husumet yönünden davanın reddini talep ettiklerini, her iki davalının vekilliği işbu davada ayrı ayrı yürütülmüş olup, ayrı ayrı vekalet ücreti ödenmesine karar verilmesi gerektiğini, tek vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, Sunulan emsal kararda vekalet ücreti bakımından; “karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 3.600,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı Müvekkil Şirket çalışanına, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca belirlenen 2.180,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı Müvekkil Şirkete verilmesi” şeklinde hüküm tesis edilmiş olduğunu beyanla, sayılı kararı hakkında kısmi istinaf başvurusunun kabulüyle, pasif husumet düşmeyen müvekkil şirket yönünden davanın husumet yönünden reddine karar verilmesini ve davalı şirket lehine ayrı vekalet ücreti yüklenilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; taraflarına davayı ıslah etme imkanı tanınmadığını, HMK’nın 177. Maddesi uyarınca islah, tahkikatın sona ermesine kadar gerçekleştirilebileceğini, Bu bakımdan tahkikatın bittiğinin bildirilmesinden sonraki aşamada ıslah talep ettiğinin tutanağa geçirilmesinin usulen anlamı bulunmadığını, 12.03.2019 tarihli duruşma tutanağından görülebileceği üzere tahkikatın bittiğinin bildirilmesinden önce söz aldıklarını gösterir hiçbir satır bulunmadığını, ıslah için süre verilmiş olsaydı kısmi taleplerini arttırmanın yanı sıra ve özellikle pasif husumet yokluğu itirazının olduğu davalı şirket bakımından davayı değiştirme (haksız rekabet davasına dönüştürme) imkânının değerlendirilmesinin söz konusu olacağını, yerel Mahkemenin bu imkânı vermemesinin usule aykırı olduğunu, bilirkişi heyetinin davayı değerlendirmeye ehil olmadığını, bilirkişi heyetinin davacı şirketin ve davalı şirketin özel istihdam bürolarının ve buralarda çalışan davalı gibi çalışanların ne iş yaptıklarını nasıl çalıştıklarını bilebilecek ve dava konusu ile ilgili değerlendirme yapabilecek uzmanlıklarının bulunmadığını, bilirkişi heyetinin tespitlerinin ve bu tespitlere dayalı hükmün hatalı olduğunu, aday bilgilerinin bilirkişi heyetinin belirttiği gibi internet üzerinden ulaşılabilecek sıradan bilgiler olmadığını, şirket sisteminde bulunan müşteri bilgilerinin sadece bir adet e-mail adresinden ibaret olmayıp internet üzerinden ulaşılabilecek sıradan bilgiler olmadığını, davalı işçinin davacı şirketin müşteri ve aday bilgilerine ticari sırlarına vakıf olduğunu, davalı işçi davacı şirketten 10.06.2015 tarihinde istifa ederek ayrılmış ve çok kısa bir süre sonra 03.07.2015 tarihinde …’de çalışmaya başladığını, …’in kuruluş tarihinin 24.10.2014 olup davalı işçinin 8-9 ay sonra …’de çalışmaya başladığını özel istihdam bürolarının, kapsamlı bir müşteri ve aday portföyü oluşturması için uzun seneler çalışmaları gerektirdiğini, Bu nedenle …’in davalıdan elde edeceği ticari sır niteliğindeki müşteri ve aday bilgileri … için daha da önemli bir konumda olduğunu, davalının çalışırken hizmet verdiği tüm müşterilerin yerinde yapılacak bir inceleme marifetiyle tespit edilmesi, ardından hem davacı şirket hem de davalı şirket ticari defterleri üzerinde inceleme yapılması gerektiğini, cezai şartın varlığı sebebiyle zararı ispat etmelerinin gerekmediğini, Rekabet yasağının ihlali halinde işverenin bu nedenle zarara uğradığını ispatlaması gerekmediğini, özellikle kazanç kaybı birçok olayda yasağın ihlalinden uzun bir süre sonra ortaya çıkmakla, belirgin hale geldiğini, TBK’nın 180. Maddesinin 1. fıkrasında “Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezanın ifası gerekir” hükmü yer aldığından, işverenin herhangi bir zararı ispatlamak zorunda bulunmaksızın sözleşmede kararlaştırılan cezai şartı isteyebilmesi olanağı olduğunu, bu durumda işverenin cezai şartı talep edebilmesi için rekabet yasağının ihlal edildiğini ispatlamasının yeterli olduğunu, rekabet yasağından kaynaklı olarak işçi aleyhine tek taraflı cezai şart konulamayacağının belirtilmesinin büyük bir hata olduğunu beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE:Dava, rekabet yasağı sözleşmesi ile karalaştırılan iş akdinin feshinden sonra işçinin rekabet etmeme yasağına aykırı davranışları iddiasına dayalı cezai şartın tahsiline ilişkin alacak davasıdır.İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, rekabet etme yasağı kaydının geçerli olup olmadığı ve davalının eylemlerinin rekabet yasağını ihlal niteliğinde olup olmadığı noktasındadır.Taraflar arasında 01.02.2014 tarihinde belirsiz süreli iş sözleşmesi imzalanmıştır. Davalı 26.05.2015 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere istifa etmek suretiyle iş akdini feshetmiştir. Daha sonra davacı tarafından davalı muhataplara çekilen Beşiktaş … Noterliği’nin 31.08.2015 tarih ve … YN’lu ihtarnamesi ile, rekabet yasağına ilişkin sözleşme maddesi ihlal edilerek rakip şirkette çalışılmaya başlanılması nedeniyle, davalının rakip şirketten ayrılması ve iş sözleşmeyle kararlaştırılan cezai şartın ödenmesi ihtar olunmuştur. Davalı … tarafından davacı muhatabına çekilen Beyoğlu … Noterliği’nin 17.09.2015 tarih ve … YN’lu; davalı şirket tarafından davacı muhatabına çekilen Beyoğlu … Noterliği’nin 17.09.2015 tarih ve …YN’lu cevabi ihtarnameleri ile davacının iddia ve taleplerinin reddedildiği bildirilmiştir.Bunun üzerine davacı taraf, işçinin iş sözleşmesiyle kararlaştırılan rekabet yasağına aykırı davrandığından bahisle kararlaştırılan cezai şartın tahsili istemiyle eldeki davayı açmıştır.Davacı vekili 12/03/2019 tarihli celsede, mahkemece tahkikat aşamasının bittiği, sözlü yargılamaya geçildiği bildirildikten sonra “bilirkişi heyeti arasında sektör bilirkişisi yoktur, yeni bir rapor alınsın, Mahkeme aksi kanaatte ise tarafımıza ıslah için süre verilsin” şeklinde beyanda bulunmuştur. Ancak tahkikatın bitirildiği açıklanmadan önce taraflara diyecekleri sorulmamıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 28/2/2018 Tarih ve 7101 sayılı Yasanın 61. maddesi ile değişik 4/2. Maddesine göre, (…) miktar veya değeri yüz bin(karar tarihinde yüz bin) Türk lirasını geçmeyen ticari davalarda basit yargılama usulü uygulanır. Eldeki dava 27/05/2016 tarihinde açılmakla birlikte 15 Mart 2018 tarihinde yürürlüğe giren değişiklikle 100.000,00 TL’nin altında olduğundan, bu dava da basit yargılama usulüne tabi hale gelmiştir. Zira usul hükümleri derhal uygulanır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nunda, basit yargılama usulünde tahkikatın nasıl sona erdirileceğine ilişkin bir düzenleme yoktur. Bu halde HMK’nın 322/1. Maddesinin atfı ile, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanması gerekir. HMK’nın 184. Maddesinde, hâkimin, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz vereceği, tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görülürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim edeceği düzenlenmiştir. Ancak eldeki davada tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği celsede duruşmada Mahkemece hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verilmemiştir. Hal böyle olunca tahkikat aşamasının usulüne uygun tamamlandığının kabulü mümkün değildir. Zira her ne kadar tahkikatın bittiği tefhim edildikten sonra taraflara söz verilmiş ise de, tahkikatın bitimine bağlanan sonuçlar itibariyle bu durum usule aykırılığı giderecek nitelikte değildir.Tahkikatın bitimine bağlanan en belirgin sonuçlardan birisi HMK’nın 177. Maddesine göre ıslahın, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilecek olmasıdır. Esasen ıslah Mahkemenin iznine ve karşı tarafın kabulüne bağlı değildir. Ancak HMK’nın 180. maddesinde, davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren tarafın, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorunda olduğu, 181. Maddesinde ise kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verileceği düzenlenmiş olup, bahsi geçen bu sürelerin ıslaha başvuran tarafa kullandırılması gerekir. Somut olayda, tahkikat usulüne uygun olarak bitirilmemiş olup davacının davasını ıslah edeceğini beyan ettiği an itibariyle tahkikat aşamasının devam ettiğinin kabulü gerekir. Bu halde Mahkemece davacıya davasını ıslah etmesi için süre vermesi gerekirken bu yönde olumlu veya olumsuz bir karar verilmeden yargılamanın bitirilmesi doğru olmamıştır.HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda, Mahkemece eksik inceleme ile davanın sonuçlandırılması isabetli görülmemiş ve bu nedenle davacı vekilinin ıslah talebinin değerlendirilmediğine ilişkin olarak istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, kararın kaldırılma sebebine göre davacı vekilinin sair istinaf sebepleri ile davalı vekilinin istinaf başvurusu bu aşamada incelenmeksizin davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, 2-Davacı vekilinin sair istinaf sebepleri ile davalılar vekilinin istinaf başvurusunun bu aşamada incelenmesine YER OLMADIĞINA, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine,4-İstinaf başvurusu bu aşamada incelenmediğinden davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcı ile istinaf başvuru harcının istemi halinde kendisine iadesine, 5-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 28/01/2022