Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/60 E. 2020/331 K. 19.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/60
KARAR NO : 2020/331
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/12/2017
NUMARASI : 2016/79 Esas – 2017/1178 Karar
DAVA:Genel Kurul Kararının Batıl Olduğunun Tespiti/İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 19/11/2020
Taraflar arasındaki genel kurul kararının batıl olduğunun tespiti / iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ DAVA: Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkette pay sahibi olduğunu, davalı şirketin ise, dava dışı …San.AŞ’ne bağlı bir şirketi olup, adı geçen şirket ile davalı şirket arasında hakimiyet ilişkisinin bulunduğunu, davalı şirketin son yapılan dava konusu 27.10.2015 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların kanuna ve esas sözleşmeye aykırı olduğunu, zira, genel kurul toplantılarının her faaliyet dönemi sonundan itibaren 3 ay içerisinde, yani en geç ilgili hesap dönemi sonu olan Mart 2015 ayının sonuna kadar yapılması gerekirken dava konusu genel kurulun 27.10.2015 tarihinde yapıldığını, çağrının usule aykırı olmadığını, müvekkiline yapılan tebligatın kayıtlı adresinin dışında bir başka adrese yapıldığını, tebligatı alan kişinin de yetkili kişi olmadığını, müvekkilinin bahse konu tebligata toplantı tarihinden bir gün önce 26.10.2015 tarihinde muttali olduğunu, çağrının usulsüz olması nedeniyle genel kurul öncesi finansal tabloların incelenemediğini, ayrıca, davalı şirket bağımsız denetime tabi olduğundan internet sitesi edinme zorunluluğunu ve dava konusu genel kurul çağrısını bu internet sitesinden ilan etme yükümlülüğünü yerine getirmediğini, dava konusu genel kurul toplantısında tüm paylar asaleten ve vekaleten temsil edildiğini ve fakat oyların yanlış hesaplanarak bu şekilde tutanağa geçirildiğini, bu nedenlerle dava konusu genel kurulunun 2 nolu gündeminde alınan yönetim kurulu faaliyet raporu ve finansal tabloların onaylanmasına ilişkin kararın yok hükmünde olduğunu, aksi durumda dahi, yönetim kurulu faaliyet raporu, bilanço ile kar zarar hesapları usulüne uygun düzenlenmediğinden gerçeği yansıtmadığını, ayrıca denetçi toplantıya davet edilmeyerek paydaşların bilgi alma ve inceleme haklarının sınırlandırıldığını, bu nedenle kararın iptali gerektiğini, yine genel kurulun 3 nolu gündem maddesindeki, kar payı dağıtımına ilişkin kararın da kanuna ve esas sözleşmeye aykırı olduğunu, anılan kararda %5 oranında kar payı dağtımına karar verildiğini, oysa ki, dağıtabilir karın tümünün dağıtılmamasının hukuka aykırı olduğunu, ibra edilen tüm yönetim kurulu üyeleri kendilerinin ibrasında oydan yoksun oldukları ve bunun gibi oy hakkından yoksun olan kişi kendi adına oy kullanamayacağı gibi, başkası adına vekil sıfatıyla da oy kullanamayacağı halde, oy haklarını kullanarak kendilerini ibra ettiklerini, dolayısıyla yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin 4 nolu genel kurul kararının da hukuka aykırı olduğunu, keza dava konusu genel kurulun 6 nolu gündem maddesinde, yönetim kurulu üyelerine, davalı şirketle yapacakları işlemlere ilişkin olarak TTK 395 ve 396 maddeleri uyarınca izin verilmesinin dürüstlük ve şirket menfaatlerine açıkça aykırı olduğunu ileri sürerek dava konusu genel kurul toplantısında alınan 2, 3, 4, 5 ve 6 nolu kararların yoklukla malul/ve/veya batıl olduklarının tespitine, olmadığı takdirde iptallerine, ilgil yılda davalı şirketin kar payı dağıtmasının gerekip gerekmediği, gerekiryor ise, ne oranda dağıtılması gerektiği yolunda bilirkişi incelemesi yapılarak dağıtılacak karın tespiti ile müvekkiline payı oranında ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, davacının müvekkili şirkete yada gurup şirketlerine veyahut yönetim kurulu üyelerine karşı açmış olduğu 18 adet dava bulunduğunu, davacı azınlık paya sahip sahip olduğu haklarını kötüye kullandığını, dava konusu genel kurul tutanağında sehven, maddi hata sonucunda, pay miktarlarının yanlış yazıldığını, hazirun cetvelinde ise doğru sermaye oranları ve pay miktarlarının yazılı olduğunu, bu maddi hatanın düzeltilmesi için 12.04.2016 tarihinde genel kurul toplantısı yapılacak olup, pay sahiplerinin bu toplantıya davet edildiğini, genel kurul topmatısı için kanunda öngörülen sürenin emredici olmadığını, müvekkili şirketin bağımsız denetime tabi ortaklıklardan olmadığından internet sitesi açma ve genel kurulda denetçi bulundurma zorunluluğunun bulunmadığını, çağrının usule uygun yapıldığını, kaldı ki davacının toplantıya vekili aracılığıyla katıldığını, kar payı dağıtımı tamamen genel kurulun yetkisinde olup, asgari %5 oranında kar payı dağıtılmasına karar verildiğini, şirketin faaliyet raporunun usulüne uygun ve gerçeği yansıttığını, yönetim kurulu üyelerinin tüzel kişi pay sahiplerinin temsilcileri olarak ibra oylamalarında oy kullandıklarını, TTK 395 ve 396 maddelerine dayalı olarak verilen izinlerinde kanuna ve esas sözleşmeye aykırı olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, dosyada alınan bilirkişi raporunun açık ve hüküm vermeye yeterli bulunmadığından rapordaki hukuki görüşlerin kabul edilmediği, davalı şirket yönetim kurulunca usulüne uygun olarak alınmış bir yönetim kurulu kararı bulunduğu, ancak davacı pay sahibinin kayıtlı adresi dışında (kendisinin ihtarnamede bildirdiği adres) bir adrese tebligat çıkartıldığı, davacının bu tebligatı aldığı ve toplantıya katıldığı, bu nedenle bu yöndeki itirazın yerinde olmadığı, kar payı dağıtımına ilişkin 3 numaralı kararın iptali istemi yönünden, dava konusu genel kurul toplantısından sonra yapılan 12/04/2016 tarihli genel kurul toplantısında eksik dağıtılan kar payının dağıtımına karar verildiği, kar payı dağıtımı yapıldığının tarafların kabulünde olduğu, kar payı dağıtımına ilişkin 3.numaralı kararın iptali isteminin konusuz kaldığı, davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin … olduğu, bunların temsilen ve asaleten yapılan oylamalarda çoğunluğu sağlayacak şekilde oy kullandıkları, kendilerini ibra ettikleri, faaliyet raporunu onayladıkları, yeniden yönetim kurulu üyesi seçip, izin verdikleri, bu oylamaların TTK 447 maddesinde açıklanan kanundan kaynaklanan vazgeçilmez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran nitelikte olup, butlanla sakat olduğu gerekçesiyle davalı şirketin 27/10/2015 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararlardan 3 numaralı “kar dağıtımına ilişkin“ kararın davalı şirketçe alınan 12/04/2016 tarihli kar dağıtım kararı ile işlevsiz kaldığı anlaşıldığından konusuz kalan itiraz nedeni ile karar verilmesine yer olmadığına, davalı şirketin 27/10/2015 tarihli genel kurul toplantısında 2 numaralı karar uyarınca yönetim kurulu faaliyet raporunun onaylanması, 4 numaralı kararı uyarınca yönetim kurulu üyelerinin ibrası, 5 numaralı kararı uyarınca yönetim kurulu üyelerinin seçimi, 6 numaralı kararı uyarınca yönetim kurulu üyelerine izin verilmesine ilişkin kararların, yönetim kurulu üyeleri yapılan oylamalarda oy kullanamayacaklarından kanuna aykırı olan kararların iptaline karar verilmiştir.Bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı vekilinin istinaf sebeplerinde özetle; genel kurul toplantısında oy kullanan kişilerin tüzel kişi temsilcisi olarak oy kullandığı gerçeğinin görülmediğini, ayrıca, kararda butlan denildiği halde hükümde kararların iptaline denildiğini, somut olayda butlan nedenlerin bulunmadığını, toplantı ve karar nisaplarının yasaya ve esas sözleşmeye uygun olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE Davacı, pay sahibi olduğu davalı şirketin 27.10.2015 tarihinde yapılan 2014 yılına ait olağan genel kurul toplantısında alınan kararların yok hükmünde olduğunun tespitine, olmadığı takdirde butlanla batıl olduğunun ve/veya iptalini istemiş, davalı davanın reddini savunmuştur.İlk derece mahkemesinin gerekçesinde, dava konusu genel kurulda alınan kararların TTK 447. maddesinde öngörülen butlan sebeplerine dayalı olarak butlanla sakat olduğu belirtildiği halde, hem kısa kararda ve hem de gerekçeli hüküm fıkrasında, dava konusu genel kurulda alınan 2, 4, 5 ve 6 nolu kararların iptaline denilmiştir.HMK’nın 294 vd. maddesinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açık yargılamada belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun olması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi, dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı açıkça gösterilmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi, verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır (Yargıtay 11.HD 2017/4371 E 2019/4071 K 22.05.2019 T. Aynı dairenin 2019/639 E 2019/1537 K 25.02.2019 T.).Diğer yandan, dava konusu genel kurul toplantısında 2, 4, 5 ve 6 nolu gündem maddeleri ile alınan kararların neden iptaline karar verildiği gerekçede ayrı ayrı taraf iddia ve savunma sebepleri ışığında irdelenmek suretiyle tartışılmamıştır. İptali talep edilen her bir genel kurul kararının hangi konuyu içerdiği, tarafların iptali talep edilen bu genel kurul kararları hakkındaki iddia ve savunmalarının nelerden ibaret olduğu ve mahkemenin hangi gerekçeyi esas aldığı gerekçeli kararda yer almamaktadır.Anayasa’nın 141/3. maddesi ”Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” hükmünü içermektedir. HMK’nun 297/c, 27/c maddelerinde ise mahkeme kararlarında her iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması, ret ve üstün tutma nedenleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonucu ve hukuki sebeplerin açıkça gösterilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır.Gerekçe, kararın denetiminin yapılabilmesi ve tarafların kararın doğruluğu veya yanlışlığı konusunda fikir sahibi olmasını sağlayarak kanun yollarına başvurma konusundaki tutumlarının belirlenebilmesi açısından önemli bir işlev görür. Anayasa Mahkemesinin 01/02/2017 tarihli, 2014/12158 başvuru numaralı kararında belirtildiği üzere, ” Anayasa’nın 36.maddesi ile güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, adil yargılanma hakkının unsurlarından olan gerekçeli karar hakkının ihlal edilmesinden kaynaklanan ve ihlalin yeniden yargılama yapılarak kaldırılmasında hukuki yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un 50.maddesinin 2 numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir” denilmiştir. Böylece, gerekçesiz karar verilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği Anayasa Mahkemesince ortaya konulmuştur.HMK’nun 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesince tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması halinde, bölge adliye mahkemesince işin esası incelenmeden, mahkeme kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için, dosyanın kararı veren mahkemeye veya yargı çevresi içindeki başka bir mahkemeye gönderilmesine duruşma yapılmaksızın kesin olarak karar verilir. Açıklanan bu nedenlerle, HMK 353/1.a.6. maddesi uyarınca, davanın esasına dair istinaf sebepleri incelenmeksizin ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararın veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1- Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE;istinafa konu, İlk Derece Mahkemesinin kararının HMK’nun 353(1)a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine iadesine, 3-Davalı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının ilk derece mahkemesi tarafından, talep halinde davalıya iadesine,4-Davalı tarafından istinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle İlk Derece Mahkemesi tarafından, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK 353/1.a. Maddesi gereğince kesin olarak oybirliğiyle ile karar verildi.