Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/593 E. 2021/1426 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/593
KARAR NO: 2021/1426
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/02/2019
NUMARASI: 2017/138 Esas – 2019/181 Karar
DAVA: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/11/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesiyle; taraflar arasında 03.03.2010 tarihli ve 04.07.2014 tarihli acentelik sözleşmelerinin akdedildiği, bu sözleşmelerin 08.12.2016 tarihli ihtarnamelerle feshedildiği, fesihte müvekkilinin bir kusurunun bulunmadığı, davalı yararına müşteri çevresi oluşturduğunu belirterek Sigortacılık Kanunun 23/16 ve TTK 122. maddesine göre fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000 TL denkleştirme tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 07.01.2019 tarihli ıslah dilekçesiyle; talebini 5.596,50 TL’ye yükseltmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesiyle; taraflar arasındaki imzalanan acentelik sözleşmelerinin haklı nedenle feshedildiği, bu durumda davacının tazminat isteminde bulunamayacağı, taraflar arasındaki 03.03.2010 tarihli sözleşmenin 40/A ve F maddesinde, 04.07.2014 tarihli acentelik sözleşmesinin de 10.3 maddesinde davacının satış rakamlarını tutturamamasının müvekkili açısından haklı fesih nedeni olarak gösterildiği, davacının, müvekkili tarafından hedef olarak tespit edilen satış ve üretim hedeflerine ulaşamadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporuna göre, taraflar arasında 03/03/2010 tarihli “Yetkili Acentelik Sözleşmesi” ile 04/07/2014 tarihli “Sözleşme Yapma ve Prim Tahsiline Yetkili Acentelik Sözleşmesi” imzalandığı, 04/07/2014 tarihli sözleşmenin akdedilmesinden sonra davalı sigorta şirketi tarafından davacıya 08/10/2015, 30/03/2016, 20/07/2016 ve 30/08/2016 tarihlerinde hedeflenen üretim miktarlarının altında satış yapıldığı bildirildiği ve bu gerekçe ile sözleşmenin feshedildiği, satış hedeflerin tutturulmadığının davacı tarafından da kabul edildiği ancak taraflar arasındaki ilişkinin 03/03/2010 tarihinden itibaren devam etmekte olup, her sene yenilendiği ve ek olarak 04/07/2014 tarihinde yeni sözleşme yapıldığı, sözleşmeler yenilenirken davalı tarafından herhangi bir ihtirazi kayıt konulmadığı ve 08/10/2015 tarihine kadar davacıya herhangi bir ihtar gönderilmediği, birinci sözleşmenin son 03/03/2016 tarihinde, ikinci sözleşmenin ise 04/07/2016 tarihinde kendiliğinden yenilendiği, sözleşme yenilenirken yine herhangi bir ihtirazi kayıt konulmadığı, davalının ihtar yazılarında davacının satış hedeflerini tutturamadığının bildirilmesine rağmen satış hedeflerinin hangi kriterlere göre tesis edildiğine dair bir açıklık bulunmadığı gibi satış hedeflerinin nasıl tutturulacağına dair somut bir çözüm yolu da gösterilmediği, davacı acente olarak davalı sigorta şirketinin talimatları ile bağlı olsa bile, sözleşmede açıkça yer almayan, dosya kapsamı itibariyle objektif kriterlere göre oluşturulup oluşturulmadığı belli olmayan, somut çözüm yolu içermeyen, davalının tek taraflı olarak belirlediği satış hedeflerine uyulmamamış olmasının davalı sigorta şirketinin sözleşmeyi fesihte haklı olduğunu kabul etmeye yeterli olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki 03.03.2010 tarihli Acentelik Sözleşmesinin 40. maddesine göre, müvekkilinin, maddede yazılı hallerden birini tespit ettiği takdirde sözleşmenin süresinin bitmesini beklemeden derhal diğer tarafa yazılı bildirmek suretiyle süre vermeksizin sözleşmeyi feshetmek veya verilen yetkilerinin bir kısmını acenteden geri almak yetkisine sahip olduğunun düzenlendiği, buna göre; davacının ilgili Kanunlara ve Yönetmeliklere, sözleşme hükümlerine ve ilgili Bakanlık genelgelerine ve müvekkili tarafından davacıya gönderilen genelge, talimat ve Riziko Kabul Yönetmeliği hükümleri ile müvekkilinin uygulama ve prensiplerine uygun çalışmazsa veya müvekkili tarafından verilen satış hedeflerine ulaşmazsa fesih hakkının bulunduğu, 04.07.2014 tarihli Acentelik Sözleşmesinin 10.3. maddesinde de, davacının, müvekkilinin duyuru ve talimatlarına veya sözleşme hükümlerine uymaması ve/veya, verimsiz nitelikte çalışması halinde, yazılı bildirim yapmak suretiyle derhal feshedebileceği hükmünün yer aldığı, bu durumda davacının müvekkili şirketin talimat ve prensiplerine uygun şekilde çalışmaması veya müvekkili tarafından belirlenen satış hedeflerine ulaşamayacak olması, verimsiz çalışması gibi hallerin başlı başına birer fesih nedeni olarak kabul edildiği, mahkemenin feshin haklı olmadığı yönündeki gerekçesinin kabul edilemeyeceği, tarafların serbest rızaları ile imzaladıkları sözleşme koşullarının bağlayıcı olduğu, davacının satış hedeflerini tutturamamasının kendi kurusu olup, feshin haklı nedenle yapıldığı, bilirkişi raporunda acentelik konusunda uzman bir bilirkişiden görüş alınmasının uygun olacağının açıklanmasına rağmen mahkemece bu gerek yerine getirilmeden eksik inceleme ile karar verildiği, ticari defter ve kayıtların incelenmesinden açıkça, 2012 ve 2013 yıllarında 140.000,00 TL üstü poliçe tahakkuku yapılabildiğinin görüldüğü, ancak, davacının aynı şirket bakımından ilerleyen yıllarda poliçe üretimlerinde ciddi düşüş gösterdiği ve dolayısı ile verimsiz çalıştığı, davacıya verilen üretim hedeflerinin de sırf kendi üretimlerine dahi bakıldığında hakkaniyete uygun olarak belirlendiği, bu nedenle sektör bilirkişisinden ayrı bir uzman görüşü alınmasına gerek görülmeyecek olması halinde dahi, davacının tespit edilen üretimleri nazara alındığında, verimsiz bir çalışmasının söz konusu olması karşısında, fesih işleminin haklı olmasına göre ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, sigorta acentelik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle denkleştirme (portföy) tazminatı istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davanın kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık yönüyle re’sen yapılmıştır.Somut olayda, taraflar arasında imzalanan 03.03.2010 ve 04.07.2014 tarihli sigorta acentelik sözleşmelerinin davalı tarafından feshedildiği ihtilafsızdır. Uyuşmazlık, feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı ve davacının denkleştirme tazminatı koşullarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Taraflar arasındaki sözleşmelerde, davacının, davalı tarafından bildirilen satış hedeflerine ulaşamaması haklı fesih nedeni olarak kararlaştırılmış olup. sözleşmelerin devamı sırasında davalı tarafından davacıya uyarı yazıları gönderilerek poliçe üretiminin beklentinin altında olduğu bildirilmiştir. Davacı tarafından, satış hedeflerinin tek taraflı olarak ve sübjektif esaslara dayanılarak belirlendiği, sigorta prim bedellerinin piyasada bu alanda faaliyet gösteren şirketleri sigorta prim bedellerine göre çok daha yüksek olduğu bu nedenle satış hedeflerine ulaşılamadığının ileri sürülmüş olmasına göre, davalının bildirdiği satış hedeflerine ulaşılamadığı hususunun davacının da kabulünde olduğu tartışmasızdır. Acente, sözleşme sayısını artırmak, sürekliliğini sağlamak ve portföyünü geliştirmek için gereken çabayı göstermekle ve sözleşme hükümlerine uygun olarak verilen karar, direktif ve genelgelere uymakla yükümlü ise de, bu talimatlarda hedef olarak belirtilen üretim miktarlarının MK.md.2’deki dürüstlük kuralları ile bağdaşır nitelikte olmaları gerekir. Davalının dürüstlük kuralları ile bağdaşmayan üretim hedefi talimatlarına davacı acentenin uyması beklenemez. Sadece poliçe üretiminde hedeflenene ulaşılamaması haklı fesih nedeni olamayacağı gibi davacının bildirilen tutarları yakalayamadığının davalı tarafından daha öncesinde bilinmesine rağmen sözleşmelerin 2016 yılında yenilendiği gözetildiğinde; feshin haklı olmadığı yönündeki mahkeme gerekçesi yerindedir. Ne var ki, mahkemece acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra da davacı acentenin, hangi müşterilerinin devam ettiği ve davalı sigorta şirketinin de bu müşterilerden menfaat temin edip etmediği ettiği konusunda araştırma yapılmaksızın sadece denkleştirme tazminatının üst sınırının belirleyen bilirkişi raporunun benimsenerek tazminatın üst sınırına hükmedilmesi isabetli değildir. Zira TTK’nın 122/1 ve 3. maddesine göre, müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan acentenin sözleşmeyi feshetmesi veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmesi halleri saklı kalmak kaydıyla sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra; müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa, somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir. Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesi de aynı mahiyettedir. 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 23/16 hükmüne göre, sigorta acentesinin denkleştirme talep edebilmesi için, sigorta acentelik ilişkisinin sona ermesi nedeniyle sigortacının acentenin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde etmesi, hakkaniyetin tazminat verilmesini gerektirmesi, acentenin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmemiş olması yada kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olmaması şarttır. Bu şartlardan birinin mevcut olmaması halinde sigorta acentesi denkleştirme talep edemez. Bu şartlar açıklanacak olursa; Sigortacının acentelik ilişkisinin sona ermesinden sonra da sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaat elde etmesi, acentenin aracılık ettiği veya ahdettiği sözleşmeler dolayısıyla acentelik ilişkisinin sona ermesinden sonra da prim elde etmeye devam etmesini ifade eder. Sigortacı tarafından önemli menfaat elde edilip edilmediğinin tespitinde, sigorta acentesinin ahdettiği yeni ya da yeni sayılabilecek sigorta sözleşmelerinin sayısı yanında bu sözleşmeler dolayısıyla elde edilen prim miktarı da esas alınmalıdır; zira sigortacının önemli menfaat elde edip etmediği hususunda acentenin portföyünün ekonomik değeri de belirleyicidir. Acentenin portföyünün ekonomik değeri acentenin aracılık ettiği veya ahdettiği sigorta sözleşmeleri dolayısıyla tahsil edilen veya edilecek olan prim miktarına göre belirlenir. Sigorta acentesi, hakkaniyet gerektirdiği takdirde ve oranda denkleştirme talep edebilir. Bu koşul, somut durumun tüm özellikleri dikkate alınarak denkleştirme ödemesinin adil bir sonuç olup olmayacağının belirlenmesini ifade eder. Denkleştirme isteminin sınırları; sözleşmeden kaynaklanan menfaatler, sözleşmenin tarafları arasındaki risk paylaşımı, acentelik sözleşmesinin süresi, acentenin gelir miktarı, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmek için harcanan emek ve zaman, sözleşme dışı kazanç ve kayıplar, tarafların mal varlığı ve gelir ilişkileri, kişisel durum (Yaşlılık, sağlık durumu, çalışma yeteneği), işin önemi, acentenin tek firma-çok firma acentesi olması, markanın etkisi (unvanın), rekabet yasağının ihlal edilmesi, sözleşmenin sona erme nedeni ve varsa kusur oranları gibi hususlar göz önüne alınıp çizilir. (Koç, Mehmet, Acentenin Denkleştirme İstemi, s. 90). TTK 122 m. uyarınca, acentenin talep edebileceği denkleştirme tazminatı miktarı, son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı tüm ödemelerin (komisyon, prim vs.) yıllık ortalamasını aşamaz. Beş yıldan daha az süren acentelik ilişkilerinde talep edilebilecek denkleştirme tazminatında azami miktar, faaliyet gösterilen sürenin yıllık ortalamasıdır. Açıklanan nedenlere göre, mahkemece, yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek, sigorta konusunda uzman bilirkişinin de bulunduğu bilirkişi heyetinden tarafların ticari defter ve kayıtları da incelenmek suretiyle alınacak rapor doğrultusunda varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerektiğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile HMK 353(1).a.6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, İstinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca, KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine, 4-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK ‘nın 362(1)g. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.