Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/569 E. 2021/1463 K. 02.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/569
KARAR NO: 2021/1463
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/05/2018
NUMARASI: 2015/1139 Esas – 2018/483 Karar
DAVA: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 02/12/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesiyle; TMSF’ye devredilen … A.Ş ile davalıların murisi…’in kefil olduğu genel kredi sözleşmesi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla yapılan icra takibine davalıların haksız itirazının iptali ile takibin devamına ve alacağın %20’si oranındaki icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:Davalılar vekili cevap dilekçesiyle; murisleri…’in bankaya borcunun bulunmadığı, talep konusunun zamanaşımına uğradığı, imzanın murislerine ait olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, davalıların murisinin kefil olduğu dört ayrı genel kredi sözleşmesinin 04.03.1992, 25.10.1991, 06.05.1992 ve 06.08.1992 tarihlerinde imzalandığı, 6098 sayılı TBK’nin 598/3. maddesine göre, bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yıl geçmesi ile kendiliğinden ortadan kalkacağı, dava konusu kredi sözleşmelerinin 1991-1992 yıllarında imzalanmış oldukları sabit olduğuna göre en yeni kredi sözleşmesi yönünden dahi 2002 tarihi itibariyle sözleşmeden kaynaklanan kefalet yükümlülüğünün kendiliğinden ortadan kalktığının kabul edilmesi gerektiği, 6101 sayılı TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 1. maddesine göre, temerrüt, sona erme ve tasfiye konularında TBK’nin uygulanacağı, 5. maddesi uyarınca, TBK’nin yürürlüğü girmesinden önce başlamış hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri eski kanun hükümlerine göre tabi olmaya devam edeceği ancak bu sürelerin henüz dolmamış kısmı TBK’de öngürülen süreden uzun ise yürürlüğünden başlayarak TBK’de öngörülen sürenin geçmesiyle hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olacağı, 5/2. maddesine göre, TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olupta başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanacakları ek sürenin TBK’de öngörülen süreden daha uzun olamayacağı, aynı yasanın 6. maddesinde, bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanacağının belirtildiği, davaya konu somut olayda kefaletin oluştuğu tarihlerin 1991-1992 yılları olduğu ve TBK’nın 598. maddesindeki 10 yıllık sürenin TBK’nın yürürlüğü girmesinden önce dolduğu, yasanın düzenleniş şekli ve öğretideki görüşler dikkate alındığında, 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmadığı ve TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, icra takibinin 2015 tarihli olmasına göre, 6101 sayılı kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece, alacağın fon alacağı olduğu değerlendirilmeden ve zamanaşımı süresi hatalı yorumlanarak yasaya ve usule aykırı bir şekilde karar verildiği, 2012 yılında yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununa göre değerlendirmede bulunulduğu ancak bu kanunun yürürlüğe girdikten sonra yapılacak olan kefalet sözleşmelerine uygulanabileceği, daha önce akdedilmiş olan kefalet sözleşmelerine, sözleşmenin yapıldığı zaman yürürlükte bulunan kanunun uygulanması gerektiği, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğü ve uygulama şekli hakkında kanunun 3.maddesinde“Türk Borçlar Kanunu hükümleri, yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak, daha önce gerçekleşmiş olsalar bile, içerikleri tarafların iradeleri gözetilmeksizin doğrudan doğruya kanunla belirlenmiş işlem ve ilişkilere uygulanır.” hükmünden de açıkça görüleceği üzere kanun hükümleri geçmişe etki etmeyeceği, yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak hüküm doğuracağı, takibe konu alacağın fon alacağı olduğu, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu 141.maddesinde ve ayrıca Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2006/9971 Esas, 2006/12804 Karar sayılı 13.06.2006 tarihli kararına göre, fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi 20 yıl olduğunun açıkça belirtildiği, borçlu muris… ve diğer müteselsil borçlulara… A.Ş. tarafından kullanılan krediye ilişkin ödenmesi gereken alacaklar için 27.04.1998 tarihinde Beyoğlu … Noterliği’nin …yevmiye numarasıyla hesap kat ihtarnamesi keşide edildiği, borcun ödenmemesi üzerine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün …Esas sayılı dosyasıyla icra takibi başlatıldığı, ancak geçen yıllar içinde bu takip dosyası arşive kaldırıldığından bahisle ortadan kaybolduğu,bunun üzerine müvekkil tarafından icra dosyasının ihyası için dava açıldığı, daha sonra müvekkili şirket tarafından açılan İstanbul 16. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2014/204 sayılı ihya dosyasında borçlu …’in takip başlatılmadan vefat etttiğinden dolayı taraf sıfatının kalmadığının belirtildiği bu nedenle borçlu muris …’in mirasçılarına borçtan dolayı işbu davaya konu olan takip başlatıldığı, dava konusu borcun 1998 yılında çekilen ihtarname ile muaccel hale geldiği, alacak fon alacağı olduğu için bu tarihten itibaren 20 yıllık zamanaşımı süresi işlemeye başlayacağı, ancak 1999 yılında açılan takip sonucunda zamanaşımı süresini de kesildiği, bir an için zamanaşımı süresinin kesilmediğini varsayılmış olsa dahi, açılan takip 2015 yılında olduğu için ve 1999 yılında açılan takiple bağlantılı olmasından dolayı dava konusu takibe ilişkin herhangi bir zamanaşımı söz konusu olmadığını belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE:Dava, genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı, davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK 355. maddesi gereğince istinaf başvuru sebepleriyle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık yönüyle re’sen yapılmıştır.Türk Borçlar Kanununun Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 Sayılı Kanunun 1. maddesinin son cümlesinde ”…Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiili ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye Türk Borçlar Kanununun hükümlerine tabidir.” denilmiştir. Aynı yasanın 5/2. maddesinde ”Türk Borçlar Kanunu ile hakdüşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuş ise, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” 6. maddesinde ise ”Bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde Türk Borçlar Kanununda öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. TBK’nun 598/3. maddesi, ”Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.”, 598/4. maddesi, ”Kefalet 10 yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak 10 yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir.” hükmünü içermektedir. Tüm bu hükümler birlikte değerlendirilerek somut olaya döndüğümüzde; kefalet borcunun sona ermesiyle ilgili olarak 6098 sayılı TBK hükümlerinin uygulanması gerektiği, buna göre 1991 ve 1992 yılında düzenlenen sözleşmeler uyarınca kullandırılan kredilere ilişkin borcun 27.04.1998 tarihli ihtarla ile kat edildiği ve alacağın muaccel hale geldiği, buna göre TBK’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce, 24.07.2008 tarihinde 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolmuş olduğu, 6101 sayılı yasanın 5/2 maddesinde ifade edilen 1 yıllık ek sürenin de 01.07.2013 tarihi itibariyle sona erdiği, buna göre icra takibinin yapıldığı 2015 yılından çok önce kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığı, dolayısıyla kefil olan … mirasçılarının sorumluluklarının sona ermiş olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Dava konusu fon alacağına ilişkin olarak 20 yıllık zamanaşımı süresinin öngörülmüş olmasının da, 10 yıllık hak düşürücü süreye bir etkisi bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesince davanın reddi yönünde verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı taraf harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, başvuru sırasında peşin olarak yatırılan 35,90 TL maktu harcın talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 02/12/2021