Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/561 E. 2021/1439 K. 24.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/561
KARAR NO: 2021/1439
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/02/2019
NUMARASI: 2017/282 Esas – 2019/207 Karar
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/11/2021
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davalı … vekili ile davalı … tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, müvekkilinin davalıların ortağı ve imza yetkilisi olduğu … Ltd. Şti.’nde çalışırken, 11.08.2008 tarihinde iş kazası geçirdiğini, bu iş kazası sebebiyle şirket aleyhine açmış olduğu davanın Bakırköy 28. İş Mahkemesinin 2013/53 E. ve 2014/449 K. Sayılı dosyasında sonuçlanarak, 251.917,50.-TL maddi tazminat, 40.000-TL Manevi tazminat ve ayrıca 25.015.-TL vekalet ücretine hükmedildiğini, bu ilamı İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasından icra takibine konu ettiğini, icra takip tarihinde, müvekkilinin alacağının 490.142,97 TL olduğunu, şirketin işyerinde 23.03.2015 tarihinde hacze gidildiğini, ancak söz konusu işyerinin boşaltıldığının ve tüm makinelerin davalılar tarafından kaçırıldığının tespit edildiğini, haciz işlemlerimizin sonuçsuz kalması üzerine alacaklılardan mal kaçırma sebebiyle İ.İ.K.’nun 331. Maddesine istinaden davalılar aleyhine İstanbul 16. İcra Ceza Mahkemesinde 2015/245 Esas sayılı dava açıldığını, yine davalılar aleyhine İ.İ.K.nun 345. Maddesine istinaden iflas istememe suçundan cezalandırılması için İstanbul 16. İcra Ceza Mahkemesinde 2015/244 Esas sayılı davanın yanısıra, İ.İ.K.nun 347. Maddesine istinaden ticareti usulüne aykırı terk suçundan cezalandırılması için İstanbul 16. İcra Ceza Mahkemesinde 2015/243 Esas sayılı davanın açıldığını, bu davalardan İstanbul 16. İcra Ceza Mahkemesinde 2015/244 Esas sayılı dava dosyasında, … Ltd. Şti.’nin ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesinde, 31.12.2014 tarihi itibariyle 351.482,66.-TL değerinde teçhizat ve makinesinin, 218.280,66.-TL değerinde aracının, 177.478.-TL tutarında stokta malının ve 455.319,46.-TL tutarında duran varlıklarının olduğunun tespit edildiğini, ancak her nasılsa 01.01.2015 tarihi itibariyle yani 1 günde 351.482,66.-TL değerindeki teçhizat ve makinenin, 177.478.-TL tutarındaki stoktaki malların, 455.319,46.-TL tutarındaki duran varlıkların kaybolduğunu, yani davalıların şirketin tüm malvarlığını, müvekkilinin açtığı davayı kaybedince, kaçırdıklarını, müvekkilinin alacağını tahsil etme imkanını bilerek ve isteyerek kasten imkansız hale getirdiklerini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000.-TL maddi tazminatın, 31.12.2014 tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili, artırım dilekçesi ile, davalı … yönünden 100.000 TL, diğer davalı … yönünden ise, 20.000 TL üzerinden davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
CEVAP:Davalı … vekili, şirketi bir aile şirketi olarak kurulduğunu, ortaklarının da müvekkili ile (eski) kocası … olduğunu, şirketin gerek satış faaliyetlerinin ve gerekse yönetim giderlerinin yüksek oluşu nedeniyle 2012 yılından buyana zarar ettiğini, şirketin zararının ortaklarının şahsi varlıkları ile karşılanmaya çalışılsa da, şirketi ayakta tutmakta başarılı olamadıklarını, nihayetinde şirketin tasfiyesi kararı aldıklarını, kusurlarının olmadığını, ayrıca davacının şirket araçları üzerinde haciz koydurmuşsa da, yasal işlemleri süresinde yapmadığınından hacizlerin düştüğünü, bu araçların başka alacaklı tarafından icra marifetiyle satışının yapıldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı …, süresi içerisinde davaya cevap vermemiş ve fakat bilirkişi raporuna karşı beyanlarında, şirketin zarar ettiğinden dolayı tasfiyesi yoluna gidildiğini, şirkete şahsi kaynak aktarıldığını ancak buna rağmen şirketin zarar etmekten kurtulamadığını, davacı alacaklı aleyhine zararlandırıcı eylemlerinin olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, davacının, davalıların ortağı ve yöneticisi olduğu şirket aleyhine Bakırköy 28. İş Mahkemesinin 2013/53 esas sayılı dosyası ile tazminat davası açtığı, yapılan yargılama sonucunda tazminata hükmedildiği, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … takip sayılı dosyası ile 490.142,97-TL alacak üzerinden ilamlı icra takibi yapıldığı, takip neticesinde herhangi bir tahsilat yapılamadığı, bilirkişinin raporunda ayrıntılı ve gerekçeli olarak belirtildiği üzere şirketin tasfiyesinden önce 2015 yılı Ocak-Şubat ve Mart aylarında davalılar tarafından toplam 203.762-TL nakdin şirketten çekildiği, şirketten çekilen nakitle ilgili davalılar tarafından makul ve haklı bir neden ileri sürülmediği gibi bu hususa ilişkin dosyayada herhangi bir delil sunulmadığı, bu bağlamda davalıların şirket yöneticisi olarak TTK 553.maddesi gereğince davacı alacaklıya verdikleri zararı tazmin etmekle yükümlü oldukları, zira şirkette bulunan nakdin çekilmesi suretiyle haksız eylemde bulundukları gerekçesiyle davacının davasının arttırım talebi kapsamında kabulü ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … takip sayılı dosyası yönünden tahsilde tekerrür olmamak koşuluyla davalı … 20.000-TL’sinden sorumlu olmak koşuluyla, 100.000-TL’nin 31/03/2015 tarihinde itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı … vekili ile davalı … tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ A-Davalı … vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; davanın zamanaaşımına uğradığından reddi gerektiğini, şirketin zarar ettiğini, zararın şirket ortaklarının şahsi kaynakları ile karşılanmaya çalışıldığını, bu arada şirketin iki ortağı olan müvekkili ile eşi diğer davalı arasındaki boşanma davasının sonuçlanarak tarafların boşanmalarına karar verildiğini, bundan sonra da 2014 ve 2015 yılında da zararın önüne geçilemediğini, ortakların artık şirkete sermaye koymasının mümkün bulunmadığını, zararın daha fazla büyümesinin önlenememesi, boşanan eşlerin artık bir arada şirket yönetimininde beklenemeyeceği karşısında şirketin tasfiyesi kararı alındığını, davacı alacaklı zararına hareket edilmediğini, ayrıca davacı tarafın şirket adına kayıtlı araçlardan bahsetmekle birlikte şirkete ait araçlara kendileri de haciz koymuş olmalarına rağmen süresinde yasal takibi ve avans işlemlerini yapmadıklarından hacizleri düştüğünü belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir. B-Davalı …’in istinaf dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, 2012 yılından itibaren şirkette maddi sıkıntılar baş göstermeye başladığını, zarar eden şirkete ortaklar olarak şahsi kaynaklar aktarıldığını ancak şirketin zarar etmesinin önüne geçilemediğini, bunun sonucu olarak tasfiye kararı alındığını, şirket yönetiminde kusurlu hareket etmediğini belirterek ilk derece mahkemesinin asıl davadaki kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, limited şirket müdürünün sorumluluğu davasıdır. Davacı taraf, davalıların ortağı ve yetkilisi olduğu … Ltd. Şti.’nde çalışırken, 11.08.2008 tarihinde iş kazası geçirdiğini, bu iş kazası sebebiyle şirket aleyhine açmış olduğu davanın Bakırköy 28. İş Mahkemesinin 23.12.2014 tarihli, 2013/53 E. ve 2014/449 K. Sayılı dosyasında sonuçlanarak, maddi ve manevi tazminata hükmedildiğini, bu ilamın icra takibine konu edildiğini ve şirketin işyerinde yapılan hacizde, işyerinin boşaltıldığının ve tüm makinelerin davalılar tarafından kaçırıldığının tespit edildiğini, davacının alacağını tahsil etme imkanını bilerek ve isteyerek kasten imkansız hale getirdiklerini iddia etmiş, davalılar ise, karı-koca olup, iki ortaklı şirketin ortakları ve aynı zamanda müdürleri olduklarını, şirketin zarar ettiğini, bu süreçte de boşandıklarını, zarar eden şirketin tasfiyesine karar verildiğini, davacıyı zarara uğratma gibi eylemlerinin olmadığını belirterek davanın reddiniş savunmuşlardır. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davanın kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı … vekili ile davalı … tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Limited şirket müdürlerinin sorumluluğu, 6762 sayılı TTK da olduğu gibi, 6102 sayılı TTK’nda da anonim şirket sorumluluk hükümlerine atıf yapılarak düzenlenmiştir. Gerçektende, TTK m. 644 fıkra 1 bent a hükmü açıkça, anonim şirketlere ilişkin sorumluluk hükümlerinin limited şirketlere de uygulanacağını, hüküm altına almıştır. Atıf yapılan anonim şirketlere ilişkin hukuki sorumluluk hükümleri, TTK’nın ikinci kitabının dördüncü kısmının sonunda, onbirinci bölümde m. 549 ilâ 561 arasında toplu olarak düzenlenmiş ve m. 549-555 de sorumluluk halleri altı başlık altında toplanmış bulunmaktadır. Sorumluluk hallerinin özel olarak sayıldığı başlıklarda, sorumluluğun konusu, sorumlular ve sorumluluk şartları ile sorumluluğun hukuki sonucu gösterilmiştir. Böylece, TTK m. 555 ilâ 561 de düzenlenen ve ortak hüküm niteliği taşıyan, şirketin zararına, müteselsil sorumluluğa, ibraya, zamanaşımına ve yetkili mahkemeye ilişkin hükümlerin de limited şirkette uygulanmasına imkan verilmiştir. Müdürlerin hukuki sorumluluğu esas itibariyle TTK’nun 553 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde organa özgü sorumluluğu, müdürlerin, yöneticilerin, tasfiye memurlarının sorumluluğu yanında, kurucuların sorumluluğunu da içerecek şekilde hüküm altına almıştır. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununda çokça tartışılan doğrudan zarar ve dolaylı zarar kavramlarına 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda yer verilmemiştir. Ancak yeni Kanunda da şirkete, pay sahiplerine ve alacaklılara uğradıkları zararlar için dava açma hakkı tanınmıştır. Bu kişiler, uğradıkları doğrudan zararların tazmini için kusurlu yönetim kurulu üyelerine yönelebilirler. Ayrıca şirketin uğradığı zararlardan yansıma yoluyla zarar gören yani dolaylı zarara uğrayan pay sahibi ve alacaklılar da belli koşullarda sorumluluk davası açabilirler (TTK 553, 556). Doğrudan ve dolaylı zararlar, yönetim kurulu üyelerine karşı açılacak sorumluluk davasında pay sahipleri ve alacaklılar bakımından önemli kavramlardır. Yönetim kurulu üyelerinin kusurlu davranışlarının şirketin, pay sahibinin veya alacaklının alanında doğrudan yol açtığı zararlara doğrudan zarar denir. Yönetim kurulu üyelerinin kusurlu davranışlarının şirketin malvarlığına zarar verdiği ve bu zararın pay sahiplerini veya alacaklıları etkilediği zararlara da dolaylı zarar denir. Somut olayda öncelikle, söz konusu talebin davacının doğrudan mı yoksa dolaylı zararını mı oluşturduğu hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Doğrudan ve dolaylı zarar ayrımı anonim şirketler hukukunda sorumluluk çerçevesinde, ortağın veya alacaklının doğrudan kendi malvarlığında mı, yoksa şirketin zararı dolayısıyla “yansıma” (Reflexschaden) bir zarara mı maruz kaldığı sorusunu cevaplamaya yarar. Bu iki kavram yalnızca ortakların ve alacaklıların zararı halinde kullanılır, zira sorumluluk hükümleri çerçevesinde anonim şirket yalnızca doğrudan zarara uğrayabilir, ortaklar ve alacaklılar bakımından ise hem doğrudan hem de dolaylı zarar söz konusu olabilir. Doğrudan doğruya zarar, şirket ortaklarının ve alacaklıların yönetim kurulu üyelerinin fiilleri sonucunda şirketin zararından bağımsız olarak uğradıkları zarardır. Şirketin ortakları ve alacaklıları, ortaklık zarar görmeden de bir zarara uğrayabilirler. İşte ortaklık malvarlığında herhangi bir azalma meydana gelmeden ortağın ve alacaklının malvarlığında meydana gelen azalmaya anonim şirketler hukukunda doğrudan zarar denilmekte ve bu durumda pay sahibine hükmedilecek tazminatın kendisine ödenmesi talebiyle dava açma imkanı tanınmaktadır. Ortakların veya alacaklıların doğrudan doğruya zararı, yönetim kurulu üyelerinin fiilleri sonucunda bu kimselerin ferdi ve hususi haklarının ihlali şeklinde ortaya çıkar. Ortakların ve alacaklıların doğrudan zararına ilişkin olarak başlıca şu örnekler verilebilir: Sermaye artırımında ortağın rüçhan hakkının kullanımının engellenmesi, ortağa payına uygun temettü ödenmemesi, ortağın genel kurul toplantısına katılmasına veya toplantıda oy kullanmasına haksız yere engel olunması, hazırlanan yanlış bilançoya istinaden ortağın hisselerini satması veya yeni hisse senedi alarak zarara uğraması, alacaklının yanlış bilgiye dayanarak şirkete kredi açması. Alacaklıların ve ortakların doğrudan zarar görmeleri nedeniyle uğradıkları zararın tazminini talep etmeleri, genel hukuk prensibi olan sorumluluğun bir sonucudur. Doğrudan doğruya uğranılan zararlardan dolayı açılacak davalarda ortaklar ve alacaklılar tazminatın kendilerine verilmesini talep edebilirler. Birden fazla pay sahibi veya alacaklı aynı fiille zarara uğramış olsalar dahi talep edilebilecek tutar bizzat uğradıkları zarar ile sınırlıdır. Aslında ortakların ve alacaklıların doğrudan zararı anonim şirketler hukukuna özgü tipik bir sorumluluk davası olmayıp şirketin haksız fiilini teşkil eder. O nedenle bu davalarda anonim şirketlere özgü aktif ve pasif dava ehliyeti, doğrudan ve dolaylı zarar, farklılaştırılmış teselsül gibi özel düzenlemeler dışında esas itibarıyla haksız fiil sorumluluğuna ilişkin zarar, illiyet bağı, hukuka aykırılık ve kusura ilişkin kurallar uygulama bulur. Doğrudan zarara istinaden dava hakkı her bir ortağa ve alacaklıya direk ve kişisel olarak tanınmıştır. Diğer ortakların, alacaklıların veya şirketin tazminat talebinden tamamen bağımsızdır. Zararın doğrudan zarar olması halinde, ortak bu davayı hem yönetim kurulu üyelerine hem de şirkete yöneltebilir. Dolayısıyla zarar olarak nitelendirilen zarar ile kastedilen, ortakların veya alacaklıların, yönetim kurulu üyelerinin ortaklık malvarlığını kötüleştiren davranışlarından şirketin zarara uğraması neticesinde uğradıkları zarardır (yansıma zarar/Reflexschaden). Burada doğrudan zarar gören şirket olmakla birlikte, onun malvarlığında azalma meydana getiren bütün işlemler, ortaklar ve alacaklılar bakımından dolayısıyla zarar teşkil etmektedir, çünkü bu zarar nedeniyle şirketin ödeme gücünde meydana gelen azalma, alacaklıların ve ortakların taleplerinde bir kayba yol açmaktadır. 6102 s. TTK mülga TTK md. 309 dan farklı olarak dolaylı zarar kavramını kullanmamış, şirketin uğradığı zararın şirket ve ortaklar tarafından talep edilebileceğini belirterek dolaylı zarara üstü kapalı olarak yer vermiştir. Ortakların ve alacaklıların dolayısıyla zararından ancak şirketin zarara uğraması ve bu zararın ortakların ve alacaklıların malvarlığında bir azalmaya sebep olması halinde bahsedilebilir. Şirketin zararı ortakların ve alacaklıların dolayısıyla zararının “olmazsa olmaz/conditio sine qua non” şartıdır. Dolaylı zararın talebi halinde ise davanın şirkete yöneltilmesi mümkün değildir. Zira bu durumda asıl zarara uğrayan şirketin kendisidir. Ortak ile alacaklı, şirketin zararının giderilmesi talebiyle bu davayı açmaktadır. Yukarıda yapılan açıklama ve tespitler çerçevesinde, davacı tarafından davada ileri sürülen, somut delil ve açıklamalarına dayanan iddia, davacının şirket aleyhine iş davasında kazandığı tazminat alacağının tahsilini engellemek amacıyla şirket malvarlığının elden çıkarıldığı ve şirketin tasfiyesine neden olunduğundan ibaret olup, davacının zararı doğrudan bir zarar olarak değerlendirilmesinde isabetsizlik yoktur. Davalıların, iki ortaklı … Ltd. Şti’nin ortakları ve aynı zamanda yetkilileri oldukları, davacının adı geçen şirkette işçi olarak çalışırken iş kazasına maruz kaldığı, iş kazasından dolayı şirket aleyhine açmış olduğu tazminat davasının Bakırköy 28. İş Mahkemesinin 23.12.2014 tarih, 2013/53 E. 2014/449 K. sayılı kararı sonuçlanarak 251.917,50 TL. madddi ve 40.000,00 TL manevi tazminata faizi ile hükmedildiğini, bu ilamın İstanbul …İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasından, 05.02.2015 tarihinde tahsile konulduğu, 23.03.2015 tarihinde şirket işyerinde yapılan hacizde işyerinin boşaltıldığının haciz tutanağından sabit olduğu, şirketin 09.04.2015 tarihli ortaklar kurulu kararıyla, şirketin tasfiyesine ve tasfiye memuru olarak davalı …’in atanmasına karar verildiği, şirketin tasfiyesinin 21.08.2017 tarihinde sona erdiği ve sicilden terkin edildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Dosya alınan bilirkişi raporunda,şirketin incelenen 2012-2013-2014-2015-2016-2017 yılı ticari defterlerinde, şirketin 2013-2014 ve 2015 yıllarında önceki yıllara göre mali durumunda olumsuzluklar bulunduğu, incelenen gelir tablosu kayıtlarına göre; şirketin 2013 ve 2014 yıllarında önceki yıllara göre cirosunun düştüğü, 2015 yılında ki satışların eldeki stokların zararına satışına ilişkin olduğu, buna rağmen 2012 yılındaki zarar tutarının 2013 ve 2014 yıllarında düştüğü, 2015 yılı Ocak-Mart döneminde, davalı ortak …’in 161.231.96 TL, davalı ortak …’in ise 42.530,05 TL. olmak üzere toplam 203.762,01 TL tutarı şirketten alacaklarına karşılık çektikleri ve bu tutar sonrası ortakların tasfiye öncesi 283.049,52 TL tutarında alacaklı olduğu, yine 2014 yılı aktiflerinde kayıtlı bulunan ve 2015 yılı tasfiye süreci öncesinde, stoklar, demirbaşlar, tesis, makine ve cihazların 2015 yılı Ocak, Şubat ve Mart aylarında elden çıkarıldığı, söz konusu varlıkların toplam 321.995,62 TL zararına satıldığı belirtilmiştir. Bu açıklamalar ışığında, davalıların ortağı ve yöneticisi oldukları şirket aleyhine davacı tarafça açılan iş davasının şirket aleyhine sonuçlanması üzerine, şirketin zarar ettiğine dayanarak tasfiyesi kararından hemen önce, 2015 yılı Ocak-Şubat ve Mart aylarında şirketten toplamda 203.762-TL nakdin çekildiği, bu işlemle ilgili davalılar tarafından makul ve haklı bir neden ileri sürülmediği gibi bu hususa ilişkin dosyayada herhangi bir delil sunulmadığı, bu bağlamda davalıların şirket yöneticisi olarak TTK 553.maddesi gereğince davacı alacaklıya verdikleri zararı tazmin etmekle yükümlü gibi davalıların süresi içerisinde zamanaşımı definde bulunmadıkları da gözetildiğinde, davalıların yerinde olmayan bütün istinaf sebeplerinin reddi gerekmiştir. Açıklanan bu nedenlerle davalı … ve davalı …’in istinaf başvurularının esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davalı … vekili ile davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı … vekili tarafından başvuru sırasında peşin olarak yatırılan (1.707,75 + 44,40) 1.752,15 TL harcın, alınması gerekli olan 6.831,00TL harçtan mahsubu ile bakiye 5.078,85 TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalı … vekili tarafından başvuru sırasında peşin olarak yatırılan 341,55 TL harcın, alınması gerekli olan 1.366,20TL harçtan mahsubu ile bakiye 1024,65 TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 4-Davalı … vekili ile davalı … tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.. 25/11/2021