Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/549 E. 2021/1506 K. 09.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/549
KARAR NO: 2021/1506
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAH.
TARİHİ: 29/11/2018
DAVA: Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/12/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesiyle; davalıdan 20/06/2015, 31/07/2015 ve 02/09/2015 tarihli faturalar karşılığında mermer satın aldığı ve karşılığında, Türkiye … Bankası A.Ş. Bayrampaşa/İSTANBUL şubesinden kesilen 20/10/2015 keşide tarihli, 50.000,00 USD tutarlı çeki verdiği ancak bir kısım malların ayıplı olduğu bu nedenle 16/09/2015 tarih 32.538,65 USD karşılığı 97.616,02 TL iade faturası kesildiğini belirterek satım bedeli olarak davalıya verilen 50.000USD tutarlı çekin 32.538,65 USD’sinden borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesiyle; mahkemenin yetkisiz olduğu, zira satım konusu malların Afyon’da … Mermer firması tarafından işlendiği ve mal tesliminin davacı şirket eksperinin kontrolünde, fabrikada davacı tarafından temin edilen nakliye aracına yapıldığı, teslim yerinin Afyon olmasına göre Afyon Mahkemelerinin yetkili bulunduğu bu nedenle davanın öncelikle yetki yönünden reddine olmadığı takdirde … nolu sevk irsaliyesinde görüleceği üzere davacının çalışanı … tarafından … plakalı nakliye aracının şoförü …’a malların teslim edildiği, müvekkilinin sorumluluğunun fabrikadaki yükleme sonrasında sona erdiği, davacının yasal sürede ve 8 gün içerisinde ayıp ihbarında bulunmadığı gibi ürünlerin ayıplı olmadığını belirterek davanın esastan da reddi gerektiğini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; toplanan deliller ve tanık anlatımları ve yaptırılan bilirkişi incelemesi doğrultusunda; davacının satın aldığı üç adet fatura içeriği malların, ayıplı olduğu ve malın tesliminden sonra iade faturasının ve bilirkişi raporunun makul bir sürede alındığı ve ayıp ihbarının makul bir süre içerisinde 22.09.2015 tarihli ihtarla davalıya bildirildiği, alınan tanık ifadelerinde malları kontrol ettiklerini ve belli bir yere ayırdıklarını sonrasında kontrol ettikleri mallardan kısmen farklı ürünler olduğunu, mermerden davacıya gönderilecek mallar üzerinde kontrol yapmalarına izin verilmediği, davacı giden malları kontrol için sonradan gittiklerinde malların % 70-80 oranında kullanılamaz halde olduklarını gördüklerini, davacının İntertek firması vasıtasıyla mermerlerin kontrollerini yaptırdığı, davalının, davacı adına önceden kontrol edilen ve ayrılan malların yerini değiştirmesi, ikinci kalite mallar ile veya bozuk mallar ile değiştirilmesi/karıştırılması durumu karşısında davalının ayıplı mal sattığı ve ayıplı mal bedelinin iade faturasındaki 32.583,65 USD tutarında olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Bu karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesiyle; yetki itirazının yanlış değerlendirmesi ve dosyada yetki sorunun çözülmeden hüküm verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, taraflar arasındaki anlaşmaya göre hazırlanan malların Afyon’da … isimli firma tarafından işlendiği ve mal tesliminin de davacı şirketin eksper kontrolünden sonra yine davacı şirketin nakliye firmasına yapıldığı, bu hususun davacı tarafın da kabulünde olduğu, sözleşmenin ifa yeri Afyon olduğuna ve müvekkilinin para alacağı olduğuna göre İstanbul Mahkemeleri yetkili olmadığı, yetkili mahkemenin Afyon Ticaret Mahkemeleri olduğu, davanın bu yönden reddi gerektiği, müvekkilinin taraflar arasındaki anlaşmaya uygun şekilde üzerinde anlaşılan cins ve miktardaki malı, 3 parti şeklinde 20.06.2015,31.07.2015 ve 02.09.2015 tarihli faturalar karşılığı davacıya teslim ettiği, bu malları teslim alıp davacının deposuna götüren davacının nakliye firması olduğu, dolayısıyla hasar ve yararın teslimle davacıya geçtiği, davacının eksperlerinin malları kontrol etmesine izin verilmediği iddiasının doğru olmadığı, 42834 nolu sevk irsaliyesinde de görüleceği üzere davacının çalışanı … tarafından … plakalı nakliye aracının şoförü …’a teslim edildiği açıkça anlaşıldığı, mallar yüklendikten sonra taşıma sırasında oluşabilecek veya davacının kendi deposunda mallar üst üste istiflenip taşınırken oluşabilecek hasarlardan müvekkilinin sorumlu olmadığı, müvekkilimin sorumluluğunun fabrikada yükleme sonrası sona erdiği, davacının da yasal süre olan 8 gün içerisinde ayıp ihbarında bulunmadığı, tek taraflı raporun bağlayıcı olmadığı, hangi ve kime ait veya hangi partideki malları ayırarak sunduklarının belli olmadığı, ilk parti malın 20.06.2015 tarihinde, ikinci parti malın 31.07.2015 tarihinde, üçüncü parti malın ise 02.09.2015 tarihinde teslim alındığı, üç parti mal içinde ihbar için yasal bildirim süresi çoktan geçtiği, teslimden sonraki 30 gün içinde açık ayıplarla ilgili ihbarda bulunmayan davacı teslim edilen malların ayıplarıyla birlikte kabul etmiş sayılacağı ve talepte bulunamayacağı, gizli ayıplar yönünden ayıp ihbarının BK 198 maddesi uyarınca derhal yapılması gerektiği, mahkemece bu husus resen araştırılması gerektiği, tacir olan davacının TTK. hükümlerine göre basiretli bir tacir olarak nakliye firmasına teslimle birlikte malları uhdesine aldığı ve halen malların davacı uhdesinde olduğu, Kabul anlamına gelmemekle birlikte davacı yan TTK’da ki yasal süreleri geçirdiğini bildiğinden ürünlerdeki tansiyon çatlaklarının gizli ayıp olduğu iddiasında bulunduğu, tansiyon çatlaklarının ayıp olmayıp dolomit taşın özelliklerinden olduğu, mallar davacının eksperlerinin kontrollerinden sonra yüklendiğinden davacının bu iddialarının da kabulünün mümkün olmadığı, müvekkilin, malları istenilen cins ve miktarda ürettirdiği, hatta malların cins, seleksiyon aralığı gibi özelliklerini fotoğraflarla gösterilip belirlendiği, buna ilişkin belgelerin ve yazışmaların dosyaya sunulduğu, dolomit taş konusunda uzman bir bilirkişi heyetince rapor tanzim edildiği takdirde müvekkilin eksiksiz ve tam olarak fabrikada davacının eksper kontrolünden sonra davacının nakliyecisine yükleme yaptığı ve üzerine düşen ifa görevini yerine getirdiğinin anlaşılacağı, davacının süresinden sonra kestiği ve gönderdiği iade faturasının davacıya iade edildiği, mahkemece mallar üzerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmadığı, sadece dosya üzerinden inceleme yaptırıldığı ve buna göre karar verildiği, mallar görülmediği, rapora karşı itirazlarının dikkate alınmadığı, tanık beyanlarında malların davalı tarafından bizzat görüp incelendiğinin ve maillere uygun olarak hazırlanıp tanzim edildiğinin açıkça anlaşıldığı, davacı tarafın, çekin hiçbir kayıt ve şartta tabi tutulmaksızın müvekkil şirkete verildiğini kabul ettiği daha sonra çekin verildiği tarih itibariyle davacı şirket mal teslimlerinin yapılmadığını ileri sürdüğü, çekin her türlü sebepten soyutlanmış havale niteliğindeki bir ödeme aracı olmasına göre davanın reddi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, satıma konu malların ayıplı olduğu iddiasıyla satım bedeli olarak verilen çekin bir kısmından borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçe doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı, davalı vekilli tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK 355. maddesi gereğince istinaf başvuru sebepleriyle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık yönüyle re’sen yapılmıştır. Davacı taraf, satım konusu bir kısım malların ayıplı olduğu iddiasıyla davalıya verdiği 50.000USD tutarlı çekin, 16.09.2015 tarihli iade faturası bedeli kadar olan 32.538,65 USD’lik kısmından borçlu olmadığını ileri sürmüş, davalı ise, satım sözleşmesini kabul etmekle birlikte teslim yerinin Afyon olması nedeniyle mahkemenin yetkisine itiraz etmiş ayrıca malların ayıplı olmadığı gibi süresinde yapılan ayıp ihbarının da bulunmadığını savunmuştur. Davalı vekili süresinde verdiği cevap dilekçesiyle yetki itirazında bulunarak yetkili mahkemenin teslim yeri olan Afyon mahkemeleri olduğu ileri sürmüştür. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz Bu durumda davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hale gelir.(HMK md.19/4) Dava, icra takibinden önce açılan menfi tespit davası olup, yetkili mahkeme genel yetki kurallarına göre belirlenmelidir. 6100 Sayılı HMK’nın genel yetkiyi düzenleyen 6. maddesininin birinci fıkrasına göre; genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Davalının yerleşim yeri Denizli’dir. HMK 10. maddesine göre, sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir. Uyuşmazlığın, satım sözleşmesine konu malların ayıplı olduğu iddiasıyla satım bedeli olarak verilen çekten borçlu olmadığının tespitine ilişkin bulunmasına göre, akdin ifa yeri dava konusu çekte muhatap bankanın bulunduğu yer mahkemesidir. (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2015/4949 E-15094 K sayılı 18.11.2015 tarihli kararı) Dava konusu çekte muhatap bankanın Bayrampaşa İstanbul’da olduğu anlaşılmaktadır. Adı geçen yer (Bayrampasşa) İstanbul Mahkemelerinin yargı yetkisindedir. Bu durumda HMK 6.ve HMK 10. maddelerine göre, yetkili mahkemeler Denizli ve İstanbul mahkemeleridir. Ne var ki davalı taraf yetki itirazında; Afyon Mahkemelerinin yetkili olduğunu ileri sürmüş olup, yetkili mahkemenin doğru olarak gösterilmemesine göre; artık usulüne uygun bir yetki itirazının varlığından sözedilemez. Yetki itirazı usulüne uygun olmadığından seçim hakkı davacıya geçmiş ve davanın açıldığı mahkeme yetkili hale gelmiştir. Bu nedenle davalı vekilinin, mahkemenin yetkili olmadığına yönelik istinaf nedenine itibar edilmesi mümkün görülmemiştir.Taraflar arasındaki satım ilişkisinde davalının düzenlediği faturalar 30.06.2015, 31.07.2015 ve 02.09.2015 tarihlidir. Fatura içeriği malların davacıya teslim edildiği ve davacı tarafından satım bedeli olarak 50.000 USD bedelli çekin davalıya verildiği ihtilafsızdır. Davacı taraf satım faturalarını defterlerine kaydettikten sonra bir kısım malların ayıplı olduğu iddiasıyla düzenlediği 16.09.2015 tarihli 32.538,65 USD bedelli iade faturasını 22.09.2015 tarihli ihtarname ekinde davalıya göndermiş ve ihtarname 30.09.2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Taraf defterleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesiyle; iade faturasının davalı defterlerinde kayıtlı olmadığı saptanmıştır. Ayıp, aynı nitelikte, cinste normal bir eşyada bulunması gerekli olan iyi niteliklerin satılan malda bulunmaması ya da bulunmaması gereken kötü niteliklerin ise, satılan malda bulunması olarak tanımlanabilir. Satıcının satılan mallardaki ayıplardan sorumlu olabilmesi için kanunun alıcıya yüklemiş olduğu yükümlülükler satılanı gözden geçirme, muayene etme ve var olan ayıpları satıcıya bildirme (ayıp ihbarında bulunma) yükümlülüğüdür. Satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada, alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir. Satıcı, alıcının satılanı yeterince gözden geçirmekle görebileceği ayıplardan sorumlu olmayacaktır.
Tacirler arasında satışa konu malın ayıplı çıkması halinde, alıcının yasal haklarını kullanabilmesi için 6102 sayılı TTK.’nun 23/1-c maddesindeki süreler içerisinde ayıp ihbarında bulunması zorunludur.. TTK’nun 23. maddesi uyarınca, malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı 2 gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Ayıp açıkça belli değil ise, alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemek veya incelettirmek ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğunun ortaya çıkması halinde hakkını korumak için durumu aynı süre içinde satıcıya ihbar ile yükümlüdür. Ayıbın, kullanma sonucu ortaya çıkan gizli bir ayıp olması halinde ise TBK’nun 223. maddesi uyarınca alıcı ayıbı öğrendiği tarih itibariyle hemen satıcıya bildirmelidir. Satım konusu malların ayıplı olduğu ve ayıp ihbarının süresinde yapıldığını ispat yükü HMK 190 ve TMK 6. maddelerine göre alıcıya ait olup, somut olayda bu hususların alıcı olan davacı tarafından ispatlanması gerekir. Davacı taraf, ayıp iddiasının ispat için özel bir kuruluş tarafından düzenlenen rapora, iade faturasına ve ihtarnameye dayanmıştır. Özel rapor içeriğinde; incelemenin davacı deposunda bulunan mermerler üzerinde yapıldığı belirtilmekle birlikte incelemeye konu malların, satıma konu mallar olduğunu ispata yarar bir belgenin bulunmadığı bir yana mahkemece benimsenen rapordaki tespitlerin de; taraf vekilleri huzurunda mahallinde yapılan bir keşif veya inceleme ile değil, dosya üzerinden yapılan bir inceleme sonucu özel rapordaki teknik açıklamaların tekrarından ibaret olduğu anlaşılmıştır. Öte yandan yukarıda açıklandığı üzere; ticari satımlarda alıcının ayıba bağlı haklardan yararlanabilmesi için 2 ve 8 günlük süreler içerisinde TTK 18. maddesindeki usulle satıcıya ihbar yükümlüğü vardır. Ticari satımda ayıp ihbarı tanıkla ispatlanamaz. Davacının tek taraflı olarak düzenlediği tutanak da ispata elverişle belge olarak kabul edilemez. Satıma konu faturalardan sonuncusunun 02.09.2015 tarihli olmasına göre, davacının bu tarihten itibaren en geç 8 günlük süre malları muayene etmesi veya ettirmesi ve aynı süre içerisinde ayıp ihbarında bulunması gerekirken, bu süre aşıldıktan sonra 16.09.2015 tarihinde düzenlediği iade faturasını ekleyerek gönderdiği 22.09.2015 tarihli ihtarının davalıya 28.09.2015 tarihinde tebliğ edildiği dosya kapsamı ile sabit olduğundan 28.09.2015 tarihinde yapılan ayıp ihbarının artık süresinde olduğundan sözedilemez. Davacı taraf teslimin 16.09.2015 tarihi itibarıyla henüz tamamlanmadığını ve ileri sürmüşse de; bu iddiasını ispata yarar herhangi bir yazılı delil veya malları o tarihte teslim aldığını gösteren bir belge ibraz edememesine göre, bu yöndeki iddiasına itibar edilmesi mümkün görülmemiştir. Davacı şirket yetkilisinin 16.09.2015 tarihli whats up yazışması, mal tesliminin 16.09.2015 tarihinde yapıldığını kanıtlar nitelikte bir belge olmadığı gibi TTK 18.maddesi kapsamında ayıp ihbarına ilişkin belge olarak da kabul edilemeyecektir. Bu durumda, davacının teslim tarihinden itibaren yasal 8 günlük sürede muayene ve ihbar yükümlülüğünü yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Ayrıca dosya kapsamından, kırk, çatlak, renk farkı veya tansiyon çatlaklarının kullanma ile ortaya çıkabilecek nitelikte gizli bir ayıp olmadığı tartışmasız olup, davacının 8 günlük sürede muayene ve ihbar yükümlüğünü yerine getirmemesi nedeniyle satım konusu olduğu gibi kabul etmiş sayılacağı ve ayıba bağlı haklardan yararlanamayacağı kabul edilmelidir. Davacı vekilinin, ürünlerin çok fazla olması nedeniyle muayenesinin makul sürede yapılıp davalıya bildirildiğine ilişkin iddiasının TTK 23. maddesi hükmü karşısında dinlenme olanağı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlere göre; satım konusu faturaların benimsenip ticari defterine kaydeden davacının, iade faturası düzenlemesine esas ayıbı veya ayıp ihbarının süresinde olduğunu kanıtlayamamasına göre, davanın reddi gerekirken ayıp ihbarının makul sürede yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmadığı gibi kabule göre de, ayıplı olduğu kabul edilen ürünlerin ayıplı değeri ile ayıpsız değeri arasındaki fark kadar bedelden indirim yapılması gerekmekte olup, bedelden indirimin ne şekilde hesaplandığı anlaşılamadığı bir yana üç ayrı faturada yer alan ürünler için düzenlenen iade faturasının miktar ve tutar belirtilen ürünlerin ayıpsız değer üzerinden düzenlenmesi halinde ayıplı ürünlerin satım bedeli davacıya iade edilirken aynı zamanda bu ürünlerin davalıya iadesine de hükmedilmesi gerekirken bu konuda gerekçede hiç bir açıklama yapılmaksızın ayıplı malların iadesine hükmedilmemesi de doğru olmadığından; davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ancak yeniden yargılamaya gerek olmadığından, ayıp ihbarının süresinde yapıldığının kanıtlamaması nedeniyle davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, istinafa konu ilk derece mahkemesinin kararının HMK.’nın 353(1)b-2 maddesi gereği KALDIRILMASINA, 1-Davanın REDDİNE, 2-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan harçlar tarifesi gereği alınması gereken 59,30-TL karar harcının peşin alınan 1.667,06-TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 1.607,76-TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği takdir ve tayin olunan 13.223,62-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 5-Kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine, 6-Davalı tarafından yapılan 174,38-TL yargı giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-İstinaf yargılamasına ilişkin olarak; a-Davalı tarafından yatırılan 1.667,05‬-TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde talep halinde davalıya ilk derece mahkemesince iadesine, b-Davalı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 121,30 TL istinaf başvuru harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, c-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına, d-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 09/12/2021