Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/533 E. 2021/1474 K. 02.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/533
KARAR NO: 2021/1474
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/12/2018
NUMARASI: 2015/880 Esas – 2018/1334 Karar
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 02/12/2021
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın davalı … Sigorta AŞ yönünden kabulüne, diğer davalı … AŞ yönünden reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde taraflar vekilleri vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, müvekkilinin … Sigorta Aracılık Hizmetleri … unvanı ile hizmet verdiğini, müvekkili ile davalı … Sigorta AŞ arasında 17.03.2009 tarihli acentelik sözleşmesi akdedildiğini, 10.04.2001 tarihli noterde düzenlenen sözleşme ile diğer davalı … AŞ’nin acentesiyken davalının sözleşme ile öngörülen 3 aylık olağan fesih süresi ve prosodürüne uymadan 30/09/2014 tarihli fesih ihbarı ile akdedilmiş bulunan acentelik sözleşmelerini feshettiğini, fesih gerekçesi olarak ise mutabık kalınan hedeflerin gerçekleştirilememesini gösterdiğini, performans düşüklüğünün kabul edilmediğini, müvekkilinin performansının son 6 aya göre değil 13 yıla göre ölçülmesi gerektiğini, acentelik sözleşmelerinin feshedildiği 2014 yılındaki performansının daha önceki yıldan %33,42 oranında yüksek olduğunu, kaldı ki son yıllardaki performans düşüklüğünün kendi dışında gelişen sebeplerden ve özellikle davalının 2014 yılının ilk yarısında fiyatlarını rakipleri ile rekabet edilemeyecek düzeyde arttırmasından kaynaklandığını, bu nedenle davalının 2014 yılı toplam üretiminde %5 oranında belirgin bir düşüş meydana geldiğini ve piyasa payının %3 oranında daraldığını, bu nedenle performas yetersizliği nedeniyle acentelik sözleşmelerinin feshedilmiş olmasının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, sözleşmelerin feshi ile kendilerinin yıllarca büyük çaba ve emek harcayarak ciddi masraflar yaparak sağlayabildiği portföyünün ve müşteri bilgilerinin haksız olarak ellerinden alındığını, yasa gereği fesih için 3 aylık ihbar süresi verilmesi zorunluluğuna uyulmadığından 3 aylık muhtemel kazançtan mahrum kaldığını ileri sürerek HMK m.107 kapsamında olmak kaydıyla davalı … Sigorta AŞ’den denkleştirme (portföy) tazminatı olarak 30.000,00 TL ve 3 aylık muhtemel kazancı olarak 30.000,00 TL’nin tahsilini ve davalı …. AŞ’den denkleştirme (portföy) tazminatı olarak 1.000,00 TL ve 3 aylık muhtemel kazancı olarak 3.000,00 TL’nin tahsilini talep etmiştir. Davacı vekili, 30.10.2018 tarihli bedel artırım dilekçesinde, davanını belirsiz alacak davası olarak toplam harca esas bedel 64.000,00 TL üzerinden olarak açıldığını, 28.06.2018 tarihli bilirkişi raporuna göre, denkleştirme tazminatı 119.370,73 TL ve üç aylık kazanç kaybı 51.979,30 TL olmak üzere, toplam tazminat miktarının 171.349,48 TL olarak tespit edildiğini, bu miktar üzerinden taraflarınca %30 hakkaniyet indirimi olarak 51.404,84 TL mahsup edildiğini, sonuç olarak hakkaniyet indirimi sonucunda, toplam tazminat talebinin 119.944.64 TL olduğunu belirterek 119.944,64 TL’nin sözleşmelerin haksız fesih tarihi olan 30.09.2014 tarihinden itibaren en yüksek ticari reeskont faizi ile birlikte davalılardan tahsilini istemiştir. Davacı vekili, bu kez 31.10.2018 tarihli harçlandırılmış ıslah dilekçesi ile, dava dilekçesinde sehven faiz talep edilmediğini, bu kere haksız fesih tarihi olan 30.09.2014 tarihinden itibaren 119.944,64 TL’ye en yüksek reekont faizi ile birlikte hükmedilmesini istemiştir.
CEVAP: Davalılar vekili, müvekkili … Sigorta AŞ ile davacı arasında 17/03/2009 tarihli; diğer müvekkili … AŞ arasında ise 10/04/2001 tarihli acentelik sözleşmelerinin akdedildiğini, davacı acentenin kendisine verilen hedefleri gerçekleştirememiş olması nedeniyle acentelik sözleşmesinin haklı olarak feshedildiğini, bunun yanında müvekkili şirket dışında da sigorta şirketleriyle çalışması ve halen tüm sigortacılık faaliyetlerinin devam etmesi nedeniyle komisyon kaybı ve portföy tazminatı alacağı talebinin dayanağının bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, davacı acente aracılığı ile gerçekleştirilen poliçelerin çok büyük bir bölümünün acentelik sözleşmesinin feshinden sonra müvekkili şirketçe yenilenmeyerek menfaat temin edilmediğini, talep edilen tazminatın yasal dayanaktan yoksun ve fahiş olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve benimsenen 28.06.2018 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda, dosyaya mübrez fesih ihbarı örneğinden davalının acentelik sözleşmesini salt müşterilerin azalması nedeniyle olağanüstü yöntemle sözleşmeyi feshettiği sabit olmakla birlikte Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 18/04/2017 tarih 2015/14094 Esas ve 2017/2215 Karar sayılı kararında “… Acentelik sözleşmesinin feshinde portföy azalmasının haklı neden olmayacağı, davalı sigorta şirketinin bazı acentelerin de aynı şekilde düşüş yaşamasına rağmen davalı tarafından aralarındaki ilişkinin sonlandırılmadığı…” şeklinde dile getirilen içtihatta olduğu gibi salt acente müşterilerinin azalmasının sözleşmeyi fesih bakımından haklı neden olarak kabul edilemeyeceği, portföy tazminatına dayanak müşteri çevresinin oluşumunda acentenin yüz yüze geliştirdiği ilişkilerdeki başarının mı yoksa müvekkilin sahibi bulunduğu markanın toplumda yarattığı etki ve güvenin etkisinden mi kaynaklandığı ölçümlenemediğinden saptanan tazminattan hakkaniyet gereği bir indirim yapılması gerektği, bu nedenle bilirkişiler tarafından saptanan 171.349,48 TL toplam tazminattan hakkaniyet indirimi yapılması gerekmekte ise de ıslah dilekçesi ile davacının kendisi saptanan bu miktardan %30 oranında hakkaniyet indirimi yapmak suretiyle talepte bulunduğundan bu oran mahkemece de yerinde bulunduğundan ayrıca indirim yapılmasına gerek kalmadığı, bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olması nedeniyle davalı … Sigorta A.Ş aleyhine açılan davanın kabulü ile TTK m.122 kapsamında 119.944,64 TL’nin dava tarihi olan 07/09/2015 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davalı … Sigorta A.Ş açısından açılan davanın subut bulmamış olması nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı taraflar vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ A-Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; davacı acentenin verimliliği, üretim dengesizliği ve hedeflerin tutturulamamış olması haklı fesih nedeni olduğunu, sözleşmenin sonra ermesinden sonra müvekkil şirketin acentenin portföyünden yararlandığının, menfaat sağlamaya devam ettiği hususu ve portföy kavramı üzerinde durulmadığını, denkleştirme tazminatı koşullarının olayda tartışılmadığını, hesaplama yönteminin hatalı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir. B-Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; … Sigorta A.Ş.–… A.Ş. aleyhine birlikte dava açılmış ise de, … A.Ş. aleyhine açılan davanın değeri 4.000,00 TL ( 1000 TL denkleştirme tazminatı,3.000 TL ise üç aylık muhtemel kazanç tazminatı) olduğunu, buna rağmen mahkemenin hükmettiği 119.944,64 TL üzerinde tam vekalet ücretine hükmedilmesi yasaya ve hakkaniyete aykırı olup, vekalet ücretine hükmedilecekse dava değeri olan 4.000,00 TL üzerinden hükmedilmesi gerektiğini, kaldı ki, ilk derece mahkemesinin davalı lehine vekalet ücretine hükmetmemesi gerektiğini, zira, davanın tam kabul ile sonuçlandığını, davalılar … Sigorta A.Ş ve … A.Ş. aynı gruba bağlı firmalar olup, müvekkil her iki firmadan da alacaklı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, sigorta acentelik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle denkleştirme (portföy) tazminatı ve 3 aylık fesih ihbar süresine uyulmadığından 3 aylık mahrum kalınan kazanç kaybının tazmini istemlerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davalı … Sigorta AŞ hakkındaki davanın kabulüne, diğer davalı … AŞ yönünden ise ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı taraflar vekilleri tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Somut olayda, davacı ile davalı … Sigorta AŞ arasında 17/03/2009 tarihli ve diğer davalı … AŞ arasında 10/04/2001 tarihli acentelik sözleşmelerinin akdedildiği, buna göre davacının her bir davalıya acentelik hizmeti verdiği, davalılar tarafından davacıya ayrı ayrı keşide edilen 30.09.2014 tarihli fesih ihtarnamesi ile davacı acentenin kendisine verilen hedefleri gerçekleştirememiş olması nedeniyle acentelik sözleşmelerinin ayrı ayrı feshedildiği ihtilafsızdır. Uyuşmazlık, feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı ve haksız ise davacının denkleştirme tazminatı koşullarının bulunup bulunmadığı ve denkleştirme tazminatının hesap metodu noktasında toplanmaktadır. Davalılarca, sözleşmelerin haklı fesih gerekçesi olarak davacı acentenin kendisine verilen hedefleri gerçekleştirilememiş olması gösterilmiş ise de, bunun davacı acentenin kusurundan kaynaklandığını ve dolayısıyla sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini dosya kapsamı itibari ile kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca, taraflar arasındaki sözleşmelerin haklı neden olmaksızın davalılar tarafından feshedildiğinin kabulü gerektiğinden ilk derece mahkemesinin bu yöndeki gerekçesi ve değerlendirmesinde isabetsizlik bulunmadığından davalılar vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde değildir. TTK’nın 122/1 ve 3. maddesine göre, müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmesi veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmesi halleri saklı kalmak kaydıyla sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra; müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa, somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir. Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesi de aynı mahiyettedir. 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 23/16 hükmüne göre, sigorta acentesinin denkleştirme talep edebilmesi için, sigorta acentelik ilişkisinin sona ermesi nedeniyle sigortacının acentenin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde etmesi, hakkaniyetin tazminat verilmesini gerektirmesi, acentenin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmemiş olması yada kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olmaması şarttır. Bu şartlardan birinin mevcut olmaması halinde sigorta acentesi denkleştirme talep edemez. Bu şartları açıklanacak olursa; Sigortacının acentelik ilişkisinin sona ermesinden sonra da sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaat elde etmesi, acentenin aracılık ettiği veya akdettiği sözleşmeler dolayısıyla acentelik ilişkisinin sona ermesinden sonra da prim elde etmeye devam etmesini ifade eder. Sigortacı tarafından önemli menfaat elde edilip edilmediğinin tespitinde, sigorta acentesinin ahdettiği yeni ya da yeni sayılabilecek sigorta sözleşmelerinin sayısı yanında bu sözleşmeler dolayısıyla elde edilen prim miktarı da esas alınmalıdır; zira sigortacının önemli menfaat elde edip etmediği hususunda acentenin portföyünün ekonomik değeri de belirleyicidir. Acentenin portföyünün ekonomik değeri acentenin aracılık ettiği veya ahdettiği sigorta sözleşmeleri dolayısıyla tahsil edilen veya edilecek olan prim miktarına göre belirlenir. Sigorta acentesi, hakkaniyet gerektirdiği takdirde ve oranda denkleştirme talep edebilir. Bu koşul, somut durumun tüm özellikleri dikkate alınarak denkleştirme ödemesinin adil bir sonuç olup olmayacağının belirlenmesini ifade eder. Denkleştirme isteminin sınırları; sözleşmeden kaynaklanan menfaatler, sözleşmenin tarafları arasındaki risk paylaşımı, acentelik sözleşmesinin süresi, acentenin gelir miktarı, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmek için harcanan emek ve zaman, sözleşme dışı kazanç ve kayıplar, tarafların mal varlığı ve gelir ilişkileri, kişisel durum (Yaşlılık, sağlık durumu, çalışma yeteneği), işin önemi, acentenin tek firma-çok firma acentesi olması, markanın etkisi (unvanın), rekabet yasağının ihlal edilmesi, sözleşmenin sona erme nedeni ve varsa kusur oranları gibi hususlar göz önüne alınıp çizilir. (Koç, Mehmet, Acentenin Denkleştirme İstemi, s. 90). TTK 122 m. uyarınca, acentenin talep edebileceği denkleştirme tazminatı miktarı, son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı tüm ödemelerin (komisyon, prim vs.) yıllık ortalamasını aşamaz. Beş yıldan daha az süren acentelik ilişkilerinde talep edilebilecek denkleştirme tazminatında azami miktar, faaliyet gösterilen sürenin yıllık ortalamasıdır. İlk derece mahkemesince hükme esas alınan 28.06.2018 tarihli bilirkişi raporunda, hangi müşterilerin, davacı acentenin acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra da devam ettiği ve davalı sigorta şirketinin de bu müşterilerden menfaat temin ettiği konusunda bir tespit yapılmadığı ve bu bağlamda, davacının önceki yıllara ilişkin çalışmaları ve ürettiği poliçeler değerlendirildikten sonra, davacı acentenin poliçe tanzim ettiği poliçelerden kaç adedinin sözleşmenin feshinden sonra davalılar sigorta şirketleri nezdinde poliçesinin yenilendiği, bu müşterilerden elde edilen toplam sigorta primi geliri dikkate alındığında, portföy tazminatı talebi için yasada aranan önemli menfaat elde etme koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmadığı, salt tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde sınırlı olarak davacı acentenin talep edebileceği denkleştirme tazminatının üst sınırı belirlenerek hakkaniyet ilkesi gereği denkleştirme tazminatı verilmesinin gerekip gerekmediği hususlarının tartışılmamış olduğu görülmüştür. Buna göre, yetersiz bilirkişi raporuna göre, denkleştirme tazminatına hükmedilmesi de doğru değildir. İlk derece mahkemesince, yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek, mali müşavir ve sigorta konusunda uzman üçlü bilirkişi heyetinden davacı acentenin, davalılar adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri, davacının acentenin faaliyetleri nedeniyle ne gibi önemli menfaatler elde edeceği ve hakkaniyet ilkesi gereği denkleştirme tazminatı verilmesinin gerekip gerekmediği hususları incelenmek suretiyle alınacak bilirkişi raporu doğrultusunda varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davacı vekili, 30.10.2018 tarihli bedel artırım dilekçesinde, belirsiz alacak davası olarak ikame ettiği tazminat kalemlerini artırmak suretiyle bedel artımında bulunmuş ise de, bedel artırımı hangi tazminat kalemi ve davalı yönünden artırıldığı hususunda herhangi bir açıklamada bulunmadığından davacının talebi açıklattırılmadan karar verilmesi doğru değildir. Öte yandan kabule göre, ilk derece mahkemesince, davalı … AŞ hakkındaki davanın kanıtlanamadığından reddine karar verilmiş ise de, hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının denkleştirme ve kazanç mahrumiyeti alacağının her iki davalı sigorta şirketi bakımından üretilen poliçe ve komisyon tutarları baz alınmak suretiyle hesaplanmış olduğu göz önüne alındığında, bu davalı hakkında yazılı şekilde karar verilmesi dosya kapsamına da uygun düşmemiştir. Açıklanan bu nedenlerle taraflar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353(1).a.6 maddesi gereğince, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Taraflar vekillerinin istinaf başvurusunun KABULÜNE; İstinafa konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK 353(1)a-6 gereği KALDIRILMASINA; 2-Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf yoluna başvuran taraflar vekilleri tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının istek halinde kendilerine iadesine, 4-Taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince esas hükümle birlikte, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK ‘nın 362(1)-g. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.02/12/2021