Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/526 E. 2021/1509 K. 09.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/526
KARAR NO: 2021/1509
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/11/2018
NUMARASI: 2016/682 Esas-2018/1238 Karar
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/12/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesiyle; müvekkilinin davalı bankanın en son 10.04.2015 tarihli genel kurul toplantısı ile üç yıl görev yapmak üzere yönetim kurulu üyesi seçildiği, bu hususun 30.04.2015 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edildiği ancak davalı şirketin 31.03.2016 tarihli olağan genel kurul toplantısında gündemde olmamasına rağmen haksız bir şekilde yönetim kurulu üyeliğine son verildiği ve aynı toplantıda yerine yeni yönetim kurulu üyesi seçildiği, hukuka aykırı olarak görevine son verilmesi nedeniyle davalı bankanın 31/03/2016 tarihli olağan genel kurul toplantısının 7.maddesi ile yönetim kurulu üyelerine aylık net 4.350,00 TL ödenmesine karar verilen tutar kadar mahrum kaldığı maaş ödemelerinin tazmin edilmesi gerektiği, haksız azil nedeniyle kişilik haklarının da ihlal edildiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000TL maddi, 50.000TL manevi tazminatın 31.03.2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş,21.11.2018 tarihli ıslah dilekçesiyle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla maddi tazminat istemini 42.200 TL artırarak 52.200 TL’ye yükseltmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesiyle; davacının görevden alındığı genel kurul toplantısında müvekkili bankanın toplam 600 milyon sermayesinin 300 milyon TL sermayesinin %97′ sinin temsil edildiği ve kararın temsil edilen sermayenin %75’inin olumlu oyu ile alındığı, TTK 408. maddesine göre, yönetim kurulu üyelerinin azlinin genel kurulun devredilemez yetkileri arasında olduğu, TTK 413.maddesine göre, kural olarak gündem dışı maddelerin karara bağlanması mümkün değilse de, TTK 413/3 üncü yönetim kurulu üyelerinin görevden alınmaları ve seçiminin finansal tablolara ilişkin müzakeresi ile ilgili olduğunun belirtildiği gibi “Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları ile Bu Toplantılarda Bulunacak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkında Yönetmeliğin 25/1-c bendinde, yönetim kurulu üyelerinin görevden alınmaları ve yenilerinin seçimi hususlarının yıl sonu finansal tabloların müzakeresi maddesiyle ilgili sayıldığı ve gündemde konuya ilişkin madde bulunup bulunmadığına bakılmaksızın istem halinde doğrudan görüşülerek karar verileceğinin açıklandığı, buna göre gündem dışı azil kararı alınmasının mümkün olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda; davacının, davalı bankanın 10/04/2015 tarihli genel kurulu toplantısında 3 yıllığına görev yapmak üzere yönetim kurulu üyeliğine seçildiği, ancak davacının görev süresi dolmadan 31/03/2016 tarihli olağan genel kurul toplantısında görevine son verildiği ve yerine yeni yönetim kurulu üyesi seçildiğinden bahisle maddi ve manevi zararın tazmini talep edildiği, Sermaye Piyasası Kurulu’nun 30/12/2011 tarihli Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesi ve Uygulanmasına İlişkin Tebliği’ne göre bağımsız yönetim kurulu üyesinin kamu kurum ve kuruluşlarında aday gösterilme tarihi itibariyle ve seçilmesi durumunda görevi süresince tam zamanlı çalışmıyor olması gerekmesine rağmen davacının 2011 yılından itibaren TÜİK Başkanlığı görevini yürüttüğü ve kamu görevlisi olduğu, bu nedenle bağımsız yönetim kurulu üyesi kriterini sağlamadığı, yine aynı tebliğin bağımsız yönetim kurulu üyesinin son beş yıl içerisinde yönetim kurulu üyesi olarak görev almamış olması hükmü gereği 2009 yılından beri davalı şirkette yönetim kurulu üyeliği olması nedeniyle bu kritere de uygun olmadığı, bu nedenle davalı bankanın davacının yönetim kurulu üyeliğine son vermesinde isabetsizlik bulunmadığı ve haklı olduğu ancak Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesi ve Uygulanmasına İlişkin Tebliğine göre bağımsız yönetim kurulu üyesi seçiminin aday gösterme komitesi tarafından belirlenen adaylar ile bağımsız üye aday listesi hazırlanarak genel kurul toplantısından en az 60 gün önce SPK’ya göndermesi gerektiği ve SPK’nın olumsuz görüşünün bulunmaması halinde bağımsız üye aday listesinin genel kurulun seçimine sunulması ile mümkün olabileceği, ancak davalı banka tarafından aday gösterme komitesinin teşekkül ettirilmediği, yine internet sitesinde de bu konuda bir duyurusunun bulunmadığı, … AŞ temsilcisi …’ın verdiği sözlü önerge ve oylama ile bağımsız yönetim kurulu üyesinin ibra edilmediği, bu nedenle davacının görevden alınma sürecinin kanuna uygun olmadığı, davalı banka tarafından yönetim kurulu üyelerine ödenen aylık net ücretin 4.350,00 TL olduğu ve davacının bu ödemeden 12 ay boyunca mahrum kaldığı, 12 aylık ücretin 52.200,00 TL olarak hesaplandığı gerekçesiyle maddi tazminat isteminin kabulüne, yönetim kurulundaki görevine son verilmesi ile uğramış olduğu bir manevi zararın bulunmaması nedeniyle manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece itibar edilen bilirkişi raporunda ısrarla yürürlükten kalkmış olan 30/12/2011 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesine ve Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (Seri:IV, No:..) istinaden görüş oluşturmaya devam edildiği oysa bu tebliğin 3 Ocak 2014 tarihli Sermaye Piyasası Kurulunun Kurumsal Yönetim Tebliği ile yürürlükten kaldırıldığı ayrıca 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 17. maddesinde kurumsal yönetim ilkelerinin hüküm altına alındığı ve toplam 5 fıkradan oluştuğu, Takasbank’ın aynı Kanunun 35/1 (g) bendi gereği sermaye piyasası kurumlarından sayıldığı, aynı Kanunun 36/2 maddesinde ise, “Kurumsal yönetim ilkelerine ilişkin olarak 17 nci maddenin birinci ve ikinci fıkraları sermaye piyasası kurumlarına kıyasen uygulanır.” hükmünün yer aldığı, buna göre, Kurumsal Yönetim İlkelerinin esas itibariyle halka açık ortaklıklar için düzenlendiği, …’ın halka açık olmayan bir banka olduğu, söz konusu kıyasen uygulamanın nasıl ve ne şekilde olacağını belirleme ve yorumlama yetkisini ise Sermaye Piyasası Kurumuna ait olduğu,17/2 maddesi “Kurul, payları borsada işlem gören halka açık ortaklıkların, niteliklerine göre, kurumsal yönetim ilkelerine kısmen veya tamamen uymalarını zorunlu tutmaya, buna ilişkin usul ve esasları belirlemeye, verilen süre içinde uyum zorunluluğunun yerine getirilmemesi hâlinde uyum zorunluluğunun yerine getirilmesini sağlayacak kararları almaya ve buna ilişkin işlemleri resen yapmaya, herhangi bir süre vermemiş olsa dahi uyum zorunluluğuna aykırı işlemlerin hukuka aykırılığının tespiti veya iptali için her türlü teminattan muaf olarak ihtiyati tedbir istemeye….” hükmüne haiz olup, buna göre halka açık ortaklıklarda bile Sermaye Piyasası Kurulu, niteliğine göre bazı kurallarda esnetme yapmaya yetkili kılındığı, öte yandan bir aykırılığın bulunması halinde ise resen her türlü tedbiri almaya da yetkili olduğu, davalı bankanın Sermaye Piyasası onayından geçmiş Anasözleşmesinin Yönetim Kurulu Başlıklı 9. maddesinin ilk 3. fıkrasında, “ (1) Yönetim Kurulu’nun üye sayısı 9’dur. (2) Yönetim Kurulu’nun 4 (dört) üyesi A grubu pay sahibi … Anonim Şirketi, 2’si (iki) B grubu pay sahibi bankalar, 2’si (iki) B grubu pay sahibi aracı kurumlar tarafından aday gösterilen kişiler arasından Genel Kurulca seçilir. Bankacılık Kanunu uyarınca Genel Müdür Yönetim Kurulu’nun doğal üyesidir. Genel Müdür’ün yokluğu halinde vekili sıfatı ile görevlendirilen Genel Müdür Yardımcısı Yönetim Kurulu’nun doğal üyesidir. (3) A Grubu pay sahibi tarafından gösterilen adaylar arasından seçilecek yönetim kurulu üyelerinden 3’ü bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak görev yapar. Bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak görev yapacak kişilerden en az ikisinin A Grubu pay sahibi ortak ile doğrudan veya dolaylı istihdam ilişkisinin kurulmamış olması gerekir.” düzenlemesini haiz olup, görüleceği üzere A grubu paya sahip …’un adaylarından 3’ünün bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak görev yapacağının açıkça hükme bağlandığı, bunlardan ikisinin de, borsada ortaklık ve istihdam ilişkisi bulunmamasının yeterli bulunduğu, Sermaye Piyasası Kurulunun “onay” verdiği anasözleşmenin bu hükmü ile bağımsız yönetim kurulu üyelerine ilişkin kurumsal yönetim ilkelerinin nasıl “kıyasen uygulanacağı” konusunda karar verildiği, müvekkilinin sözkonusu kurala hiç bir aykırılık taşımadığı, davalı bankanın tüm genel kurul toplantı ve gündemlerinin Sermaye Piyasası Kuruluna ve BDDK’ya önceden bildirildiği, Sermaye Piyasası Kurumunun ise gözlemci bulundurduğu, Sermaye Piyasası Kurumu tarafından davalı bankanın seçiminin yanlış olduğu ve düzeltilmesi gerektiğinin ifade edilmediği, yürürlükten kalkan tebliğ maddesinin müvekkili aleyhine yorumlandığı, son beş yıl içinde yönetim kurulu üyesi olanların bağımsız üye olamayacağına dair yorumun yürürlükten kalmış tebliğe bile açıkça aykırı olduğu zira bu maddedeki son beş yıllık yönetim kurulu üyeliği …bank yönetim kurulu üyeliğini değil, …bank’ı denetleyen derecelendiren veya danışmanlığını yapan şirketler başta olmak üzere yapılan anlaşmalar çerçevesinde şirketin faaliyet ve organizasyonun tamamını veya belli bir bölümünü yürüten şirketlerde çalışmamış ve yönetim kurulu üyesi olarak görev almamış olmak “ ifadesinden anlaşılacağı üzere diğer şirketlerin yönetim kurulu üyeliğinden bahsedildiği, aynı hükmün 3 Ocak 2014 tarihli Sermaye Piyasası Kurulunun Kurumsal Yönetim Tebliği ile tekrarlanarak 4.3.6 maddesi (b) bendinde “ Son beş yıl içerisinde, başta şirketin denetimi (vergi denetimi, kanuni denetim, iç denetim de dahil), derecelendirilmesi ve danışmanlığı olmak üzere, yapılan anlaşmalar çerçevesinde şirketin önemli ölçüde hizmet veya ürün satın aldığı veya sattığı şirketlerde, hizmet veya ürün satın alındığı veya satıldığı dönemlerde, ortak (%5 ve üzeri), önemli görev ve sorumluluklar üstlenecek yönetici pozisyonunda çalışan veya yönetim kurulu üyesi olmaması” denildiği, anılan maddedeki yönetim kurulunun … yönetim kurulu üyeliği olmadığının anlaşıldığı, müvekkilin görevine haksız şekilde son verildiği zira kararın TTK 364. ve 413.madde hükümlerine aykırı olduğu, hiç bir gerekçe sunulmaksızın tamamen keyfi suretle alındığı, davalı bankanın yönetim kurulunun biri doğal üye olan genel müdür olmak üzere 9 üyeden oluştuğu, genel kurulca seçilen 8 üyeden sadece müvekkilinin görevden alınarak diğer üyelerin görevlerine devam etmesi, ayrıca finansal tablolarda herhangi bir sıkıntının olmaması hallerinin görevden alınma işleminin ne kadar sübjektif ve keyfi olduğunu açıkça gösterdiği, kararın gündem dışı alındığı ve yasaya aykırı olduğu, tazminatın brüt ücret üzerinden hesaplanması gerekirken net ücretten hesaplandığı, 2 yıllık ücret yerine 1 yıllık ücretin hüküm altına alındığı ayrıca yönetim kurulu üyelerine aylık ücret dışında, temettü ikramiyesi, prim, kazanç payı, ödenek gibi her türlü ödeneğin hesaplanması gerektiği, azlin haksız olmasının manevi tazminatı da gerektirdiğini belirterek usul ve yasaya aykırı ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; hükme esas bilirkişi raporunun, borsa şirketlerinde yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin bir prosedür ihtiva eden ve müvekkili banka yönünden uygulanma kabiliyeti olmayan Sermaye Piyasası Kurulu’nun 56 sayılı Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesine ve Uygulanmasına İlişkin Tebliği üzerine kurgulandığı oysa müvekkili bankanın bu tebliği kapsamında olmadığı ve yönetim kurulu üyelerinin seçimi hususunda öngörülen prosedürlere tabi bulunmadığı, hatalı hukuki nitelendirme ile karar verildiği, Sermaye Piyasası Kurulu’nun 56 sayılı Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesine ve Uygulanmasına İlişkin Tebliğin amaç ve kapsam başlıklı 1. maddesinde, bu tebliğin amacının borsa şirketlerinin esas alacakları kurumsal yönetim ilkelerini düzenlemek olduğunun belirtildiği, müvekkilinin sermaye piyasası kurumu niteliğinde bir banka olmasına rağmen halka açık olmadığı, 6362 sayılı yasanının 17/1 maddesinden anlaşılacağı üzere, kurul tarafından halka açık şirketlere ilişkin düzenleme yapıldığı, bilirkişi raporundaki hatalı tespitlerin müvekkili aleyhine karar verilmesine neden olduğu, bilirkişi heyetinin yetkisini aştığı zira bilirkişilerin hukuki değerlendirme yapamayacakları, mahkemece davacının görevden alınması ile yeni yönetim kurulu üyesinin atanması husuları tek bir işlem gibi dikkate alındığı, oysa yeni yönetim kurulu üyesi seçiminin bu davanın konusu oluşturmadığı, kararın gerekçesinde, davacının görevinden alınmasına ilişkin işleme SPK’nın ilgili tebliği uygulanarak tebliğe göre davacının bağımsız yönetim kurulu üyesi olma kriterlerini taşımadığı ve müvekkili bankanın davacının yönetim kurulu üyeliğine son vermesinde isabetsizlik bulunmadığı ve bu işlemin haklı olduğu sonucuna varılmasına rağmen devamında davacının yerine yeni yönetim kurulu üyesi seçilmesi işleminin de aynı tebliğ hükümlerine göre ele alınıp, eski bağımsız üyenin ibra edilmemiş olması ve yeni yönetim kurulu üyesinin seçimimin tebliğde belirtilen usul ve esaslar dairesinde yapılmaması nedeniyle davacının görevden alma sürecinin kanuna uygun olmadığını belirtildiği, davanın tarafları arasındaki hukuki ilişkinin mahiyeti değerlendirilmeksizin ve niteliği belirlenmeksizin hüküm verildiği, davacı ile müvekkili banka arasındaki ilişkinin iş sözleşmesi olmayıp, vekalet sözleşmesi olduğu, vekalet sözleşmesinde azlin, kanunen tanınmış bir hak olup, bu hakkın kullanılmış olmasının tazminat borcu doğurmayacağı ayrıca vekalet akdinde vekilin ancak menfi zararının tazmini talebinde bulunabileceği ancak mahkemece hukuki ilişkinin niteliği belirlenmeksizin davacının müspet zararının tazminine hükmedildiği, seçilen bir yönetim kurulu üyesinin süre sonuna kadar bu görevi yerine getireceğine ilişkin bir düzenleme olmadığı, genel kurul tarafından görevine her zaman son verilebileceği, yönetim kurulu üyelerinin seçiminin finansal tabloların müzakeresi ile ilgili olduğu, yönetmeliğin 25. maddesinde de, bu hususa işaret edildiği, bu durumda, gündemde olmasa bile azil kararı alınabileceği, maddi tazminat talebine istinaden müspet zararı esas alınarak hesap yapılması doğru olmadığı gibi müspet zararın hüküm altına alınmasına göre, TBK 408.maddesi uyarınca, takdiri indirim de yapılmadığı, anılan madde gereğince, davacının bakiye süre içerisinde azil sebebiyle yaptığı tasarrufların/yapmaktan kurtulduğu giderlerin ve başka bir iş yaparak kazandığı veya kazanmaktan kasten kaçındığı gelirlerin araştırılarak, herhalde vekilin yeni bir iş bulabileceği yaklaşık süre göz önünde tutulup, bakiye süre ücretinden takdiri bir indirim yapılıp yapılmaması yönünde inceleme yapılmadığını ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine veya yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, yönetim kurulu üyesinin haksız azli nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçe doğrultusunda maddi tazminat isteminin kabulüne, manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş, bu karara karşı, taraf vekilleri tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK 355. maddesi gereğince istinaf başvuru sebepleriyle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık yönüyle re’sen yapılmıştır. Davacının, davalı bankanın 2015 yılı genel kurulunda 3 yıl süre ile seçildiği yönetim kurulu üyeliği görevinden 31.03.2016 tarihli olağan genel kurul toplantısında oy çokluğu ile alınan kararla azledildiği, kararın toplantı ve karar nisabına uygun olduğu dosya kapsamı ile sabit olduğu gibi taraflar arasında da ihtilafsızdır.Davacının yönetim kurulu üyesi olarak seçildiği genel kurul 2015 yılında yapılmış olup, anılan tarihte, mahkemece benimsenen raporda işaret edilen 30.12.2011 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesine İlişkin 56 sayılı Tebliğ, 2012 yılında yürürlüğe giren 6362 sayılı Sermaye Piyasası Yasası kapsamında, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından düzenlenen 03.01.2014 tarihli Kurumsal Yönetim Tebliğinin 15.maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 35. maddesi gereğince sermaye piyasası kurumu olduğu tartışmasız olup, payları halka arzedilen veya arz edilmiş sayılan ortaklıklardan olmadığı anlaşılmakla birlikte aynı yasanın 36/2 maddesinde, kurumsal yönetim ilkelerine ilişkin olarak 17 nci maddenin birinci ve ikinci fıkraları sermaye piyasası kurumlarına kıyasen uygulanacağı yönünde düzenleme bulunmaktadır. Yasanın, Kurumsal Yönetim İlkeleri başlığını taşıyan 17. maddesinin 1. fıkrasında; halka açık ortaklıklarda kurumsal yönetim ilkeleri ile kurumsal yönetim uyum raporlarının içeriğine, yayımlanmasına, ortaklıkların kurumsal yönetim ilkelerine uyumlarının derecelendirilmesine ve bağımsız yönetim kurulu üyeliklerine ilişkin usul ve esasların Kurulca belirleneceği belirtilmiş 2. fıkrasında da; Kurulun, payları borsada işlem gören halka açık ortaklıkların, niteliklerine göre, kurumsal yönetim ilkelerine kısmen veya tamamen uymalarını zorunlu tutmaya, buna ilişkin usul ve esasları belirlemeye, verilen süre içinde uyum zorunluluğunun yerine getirilmemesi hâlinde uyum zorunluluğunun yerine getirilmesini sağlayacak kararları almaya ve buna ilişkin işlemleri resen yapmaya, herhangi bir süre vermemiş olsa dahi uyum zorunluluğuna aykırı işlemlerin hukuka aykırılığının tespiti veya iptali için her türlü teminattan muaf olarak ihtiyati tedbir istemeye, dava açmaya, açılan davada uyum zorunluluğunun yerine getirilmesi sonucunu doğuracak şekilde karar alınmasını istemeye, bu işlemlerin yerine getirilmesine ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkili olduğu açıklanmıştır. Diğer taraftan 30 Mayıs 2013 tarihli Merkezi Takas Kuruluşlarının Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkındaki Yönetmeliğin 2019 yılı değişikliğinden önceki 12/4 maddesi, “Yönetim kurulunun yapısına ilişkin olarak bu Yönetmeliğin 41 inci madde hükmü saklıdır.” hükmünü içermektedir. Yönetmeliğin 41.maddesinde ise, “Kurumsal yönetim ilkelerine ilişkin olarak Kanunun 17 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, Merkezi Takas Kuruluşlarına kıyasen uygulanır.” denilmiştir. Yönetmeliğe uyum sağlanması ve Yönetmelikte öngörülen düzenlemelerin yapılması başlığı altında düzenlenen geçici 2. maddesine göre, … A.Ş. tarafından bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden itibaren 1 yıl içinde bu Yönetmeliğe uyum sağlanır. Kurulca uygun görüldüğü takdirde bu süre uzatılabilir.Davalı bankanın 29.03.2013 tarihli genel kurulunda ana sözleşme ve iç yönerge değişikliği yapılmıştır. Genel kurulda kabul edilen ana sözleşmenin 1. maddesine göre, 1995 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile Sermaye Piyasası Kanunu ve Bankacılık Kanunu ile ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde faaliyette bulunmak üzere … A.Ş ünvanlı yatırım bankası olarak kurulduğu belirtilmiş, 3. maddesinde amaç ve konusu açıklanmıştır. Yönetim Kurulu başlıklı 9. maddesinde; 9 kişiden oluşan yönetim kurulunun, 4 üyesinin A grubu pay sahiplerinin gösterdiği adaylar arasından, 2 sinin B grubu pay sahibi bankalar, diğer ikisinin de yine B grubu pay sahibi aracı kurumlar tarafından gösterilen adaylar arasından seçileceği, genel müdürün yönetim kurulunun doğal üyesi olduğu, A grubu pay sahipleri tarafından gösterilen adaylar arasından seçilecek yönetim kurulu üyelerinden 3’ünün bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak görev yapacağı ve bağımsız yönetim kurulu üyelerinden en az ikisinin A grubu pay sahibi ortak ile doğrudan veya dolaylı istihdam ilişkisinin kurulmamış olması ve yönetim kuruluna önerilen ve seçilen adayların bankacılık ve sermaye piyasası mevzuatında yazılı şartları taşımasının zorunlu olduğu belirtilmiştir. Kabul edilen İç yönerge de benzer hükümler taşımakta olup, 3/7 maddesinde, bankanın kurumsal yönetim ilkelerine ilişkin olarak Sermaye Piyasası Kanununun 17/1-2 maddelerini kıyasen uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Sermaye Piyasası Kanunu ve Yönetmeliğin atıf yaptığı 03.01.2014 tarihli Kurumsal Tebliğin eki olan Kurumsal Yönetim İlkelerinin 4.3.6 maddesinde, bağımsız yönetim kurulu üyelerinde aranması gereken şartlar açıklanmış, 4.3.7 ve 4.3.8 maddelerinde ise, maddesinde, bağımsız yönetim kurulu üyelerinin seçilme şekli ve bağımsız yönetim kurulu üyesi olma şartlarının sonradan kaybedilmesi halinde yapılması gereken işlemler gösterilmiştir. Tebliğin 6/3-a bendinde, “bankaların denetim komitesi üyelerinde (4.3.6.) numaralı ilkede belirtilen nitelikler aranmaz ve bu üyelerin seçilmesine ilişkin (4.3.7.) ve (4.3.8.) numaralı ilkeler uygulanmaz” denilerek bankalar açısından sadece denetim komitesi üyeleri bağımsız yönetim kurulu üyesinde aranan şartlardan istisna tutulmuştur. Davalı bankanın sicil kaydından, davacının, davalı bankanın denetim komitesi üyesi olmadığı yönetim kurulu kararı ile kurumsal yönetim komitesi üyesi tayin edildiği anlaşılmıştır. Bu düzenlemelere ve davacının denetim komitesi üyesi olmamasına göre, 01.03.2014 tarihli 17 sayılı Tebliğin eki olan Kurumsal Yönetim İlkeleri uygulanacaktır. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının 2011 yılından itibaren kamu kurumu olan TUİK başkanlığı görevini yürüttüğü, 18.09.2009 tarihinden beri davalının yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı buna göre, Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesine ve Uygulanmasına İlişkin Tebliği (Seri:IV, No:56)” ile Bağımsız Yönetim Kurulu üyesinin “kamu kurum ve kuruluşlarında, aday gösterilme tarihi itibarıyla ve seçilmesi durumunda görevi süresince, tam zamanlı çalışmıyor olması”, “son beş yıldır yönetim kurulu üyesi olarak görev almamış olması” gerektiğine ilişkin koşulları taşımadığı, bağımsız yönetim kurulu üyesi seçiminin “Aday Gösterme Komitesi” tarafından belirlenen adaylar “bağımsız üye aday listesi” hazırlanarak genel kurul toplantısından en az 60 gün önce SPK’ya gönderilerek SPK’nın olumsuz görüşünün bulunmaması halinde bağımsız üye aday listesi genel kurulun seçimine sunulması ile mümkün olabileceği ancak “Aday Gösterme Komitesi”nin teşekkül ettiğine dair dosya kapsamında bilgi ve belge olmadığı gibi “bağımsız üye aday listesi” hazırlanarak genel kurul toplantısından en az 60 gün önce SPK’ya gönderildiğine dair bilgi ve belge de bulunmadığı, şirket internet adresinde yapılan bir duyurunun görülmediği aksine “.. AŞ temsilcisi …’ın verdiği sözlü önerge ve oylama ile davacının ibra edilmediği bu durumun dahi kanun ve yönetmeliğe aykırı olduğu açıklanmış, mahkemece bu açıklamalar benimsenerek davacının yönetim kurulu üyesi olarak seçildiği 2015 yılı itibarıyla; 2011 tarihli 56 nolu Tebliğde yer alan bağımsız yönetim kurulu üyesi olma şartlarını taşımadığı sonucuna varılmakla birlikte davalı tarafından da, aynı Tebliğ gereğince aday komitesi oluşturarak, bu komitece belirlenecek aday listesinin genel kurul toplantısından en az 60 gün önce SPK’ya gönderilmesi gerekirken aday gösterme komitesi oluşturulmadığı gibi aday listesi de SPK’ya gönderilmeksizin bağımsız yönetim kurulu üyesi seçiminin yapıldığı gerekçesiyle, davacının azlinin haksız olduğu kabul edilerek 1 yıl üzerinden hesaplanan yönetim kurulu aylık ücreti maddi tazminat olarak hüküm altına alınmıştır. Oysa benzer içerikli olmakla birlikte yukarıda açıklandığı üzere davacının bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak seçildiği genel kurulun yapıldığı 27.03.2015 tarihi itibarıyla 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu yürürlüğe girmiş olup, bu kanun çerçevesinde SPK tarafından yayınlanan 03.01.2014 tarihli 17 sayılı Tebliğ ile 2011 tarihli 56 sayılı Tebliğ yürürlükten kaldırılmıştır. Buna göre, davacının bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak seçildiği tarihte yürürlükte olan 03.01.2014 tarihli Tebliğ hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup, anılan Tebliğin eki olan Kurumsal Yönetim İlkelerinin 4.3.6 maddesinde; “Aşağıdaki kriterlerin tamamını taşıyan yönetim kurulu üyesi “bağımsız üye” olarak nitelendirilir; a) Şirket, şirketin yönetim kontrolü ya da önemli derecede etki sahibi olduğu ortaklıklar ile şirketin yönetim kontrolünü elinde bulunduran veya şirkette önemli derecede etki sahibi olan ortaklar ve bu ortakların yönetim kontrolüne sahip olduğu tüzel kişiler ile kendisi, eşi ve ikinci dereceye kadar kan ve sıhri hısımları arasında; son beş yıl içinde önemli görev ve sorumluluklar üstlenecek yönetici pozisyonunda istihdam ilişkisinin bulunmaması, sermaye veya oy haklarının veya imtiyazlı payların %5 inden fazlasına birlikte veya tek başına sahip olunmaması ya da önemli nitelikte ticari ilişkinin kurulmamış olması b) Son beş yıl içerisinde, başta şirketin denetimi (vergi denetimi, kanuni denetim, iç denetim de dahil), derecelendirilmesi ve danışmanlığı olmak üzere, yapılan anlaşmalar çerçevesinde şirketin önemli ölçüde hizmet veya ürün satın aldığı veya sattığı şirketlerde, hizmet veya ürün satın alındığı veya satıldığı dönemlerde, ortak (%5 ve üzeri), önemli görev ve sorumluluklar üstlenecek yönetici pozisyonunda çalışan veya yönetim kurulu üyesi olmaması ç) Bağlı oldukları mevzuata uygun olması şartıyla, üniversite öğretim üyeliği hariç, üye olarak seçildikten sonra kamu kurum ve kuruluşlarında tam zamanlı çalışmıyor olması, d) 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu (G.V.K.)’na göre Türkiye’de yerleşmiş sayılması e) Şirket faaliyetlerine olumlu katkılarda bulunabilecek, şirket ile pay sahipleri arasındaki çıkar çatışmalarında tarafsızlığını koruyabilecek, menfaat sahiplerinin haklarını dikkate alarak özgürce karar verebilecek güçlü etik standartlara, mesleki itibara ve tecrübeye sahip olması f) Şirket faaliyetlerinin işleyişini takip edebilecek ve üstlendiği görevlerin gereklerini tam olarak yerine getirebilecek ölçüde şirket işlerine zaman ayırabiliyor olması g) Şirketin yönetim kurulunda son on yıl içerisinde altı yıldan fazla yönetim kurulu üyeliği yapmamış olması ğ) Aynı kişinin, şirketin veya şirketin yönetim kontrolünü elinde bulunduran ortakların yönetim kontrolüne sahip olduğu şirketlerin üçten fazlasında ve toplamda borsada işlem gören şirketlerin beşten fazlasında bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak görev almıyor olması h) Yönetim kurulu üyesi olarak seçilen tüzel kişi adına tescil ve ilan edilmemiş olması hükmünü içermektedir. İlk derece mahkemesince benimsenen raporda esas alınan 2011 sayılı Tebliğde yer alan bir kısım şartların 2014 tarihli Tebliğ eki Kurumsal Yönetim İlkeleri ile benzer mahiyette olduğu özellikle davacının bağımsız yönetim kurulu üyesi vasıfları taşımadığına dayanak yapılan, b bendinde yer alan; ” son beş yıl içerisinde, başta şirketin denetimi (vergi denetimi, kanuni denetim, iç denetim de dahil), derecelendirilmesi ve danışmanlığı olmak üzere, yapılan anlaşmalar çerçevesinde şirketin önemli ölçüde hizmet veya ürün satın aldığı veya sattığı şirketlerde, hizmet veya ürün satın alındığı veya satıldığı dönemlerde, ortak (%5 ve üzeri), önemli görev ve sorumluluklar üstlenecek yönetici pozisyonunda çalışan veya yönetim kurulu üyesi olmaması” ve ç bendindeki, ” bağlı oldukları mevzuata uygun olması şartıyla, üniversite öğretim üyeliği hariç, üye olarak seçildikten sonra kamu kurum ve kuruluşlarında tam zamanlı çalışmıyor olması” koşulları açısından değerlendirme yapıldığında; bağımsız yönetim kurulu niteliğine haiz olmak için, son beş yılda şirketin veya somut olayda bankanın yönetim kurulu üyeliğinde bulunmamış olmasının değil, şirketin denetimi yapan veya hizmet aldığı veya hizmet verdiği şirketlerde, hizmetin verildiği veya alındığı dönemde o şirketlerin yönetim kurulu üyesi olmaması gerektiği ifade edilmektedir. Dolayısıyla davacının, 18.09.2009 tarihinden beri davalı bankanın yönetim kurulu üyesi olması, anılan düzenlemedeki koşulu taşımadığı şeklinde yorumlanamaz. Öte yandan davacının 2011 ila 15.02.2016 tarihleri arasında kamu kurumu niteliğinde olan TUİK’te başkan olarak görev yaptığı ve üye olarak seçildiği genel kurul olan 27.03.2015 itibarıyla kamu kurumu çalışanı olduğu anlaşılmakla birlikte bu haliyle yönetim kurulu üyeliği görevini yaklaşık 1 yıl yürüttüğü anlaşılmaktadır. 15.02.2016 tarihinde ise TUİK başkanlığından ayrılmıştır. Bu durumda, yönetim kurulu üyeliğinden azledildiği genel kurulun yapıldığı 31.03.2016 tarihi itibarıyla kamu kurumunda görevli değildir. Kaldı ki, davalı bankanın ana sözleşmesinin Sermaye Piyasası Kurulunun onayından geçtiği, genel kurullarında Kuruldan bir temsilcinin bulunduğu ve 6362 sayılı yasanın 17/2 maddesine göre, Kurulun, ortaklıkların, kurumsal yönetim ilkelerine kısmen veya tamamen uymalarını sağlama konusunda takdir hakkının bulunduğu, bu kapsamda, Kurul tarafından davalı bankaya bir uyarı yazısı gönderildiği yönünde bir delil bulunmadığı bir yana taraflarca böyle bir iddianın dahi ileri sürülmemiş olduğu gözetildiğinde; ilk derece mahkemesince, davacının seçildiği ve azledildiği tarih itibarıyla yürürlükte olmayan Tebliğ hükümlerine göre değerlendirme yapılması yerinde olmadığı gibi bağımsız yönetim kurulu üyesi niteliklerini taşımadığı ve seçiminin de Tebliğ’ de belirtilen usule aykırı olduğu yönündeki tespit ve kabulünde isabet bulunmamaktadır. Esasen dava, davacının bağımsız yönetim kurulu üyeliğine seçimi ile ilgili olmayıp, bu görevine haksız olarak son verildiği iddiasıyla açılan tazminat davasıdır. Bu halde, çözüme kavuşturulması gereken husus, davalı bankanın 2016 tarihli genel kurulunda, davacının yönetim kurulu üyeliğinden azledilmesinin haksız olup olmadığıdır. İhtilafın konusuna göre, somut olayda uygulanması gereken 6102 sayılı TTK hükümleridir. TTK 408/2 maddesine göre, anonim ortaklıkta yönetim kurulu üyelerini azletme yetkisi genel kurulun devredilemez yetkileri arasındadır. Ana sözleşme ile atanmış olsalar dahi, yönetim kurulu üyeleri genel kurul kararı ile her zaman ve tek taraflı olarak görevden alınabilirler. TTK 364/I maddesi (1)” Yönetim kurulu üyeleri, esas sözleşmeyle atanmış olsalar dahi, gündemde ilgili bir maddenin bulunması veya gündemde madde bulunmasa bile haklı bir sebebin varlığı hâlinde, genel kurul kararıyla her zaman görevden alınabilirler. Yönetim kurulu üyesi olan tüzel kişi, kendi adına tescil edilmiş bulunan kişiyi her an değiştirebilir.(2) 334 üncü madde hükmü ve görevden alınan üyenin tazminat hakkı saklıdır.” hükmünü içermektedir. TTK 413.maddesine göre, (1) Gündem, genel kurulu toplantıya çağıran tarafından belirlenir.(2) Gündemde bulunmayan konular genel kurulda müzakere edilemez ve karara bağlanamaz. Kanuni istisnalar saklıdır.(3) Yönetim kurulu üyelerinin görevden alınmaları ve yenilerinin seçimi yılsonu finansal tablolarının müzakeresi maddesiyle ilgili sayılır. Bu düzenlemelere göre, kanuni istisnalar saklı kalmak kaydıyla genel kurulda; gündemde bulunmayan konular görüşülemez ve karara bağlanamaz. Genel kurulun yönetim kurulu üyesini görevden alabilmesi için bu konunun gündemde yer alması gerekmektedir. Ancak gündemde, finansal tabloların müzakeresi ile ilgili madde bulunması halinde, yönetim kurulu üyelerinin görevden alınmaları ve yenilerinin seçimi gündeme bağlılık ilkesine aykırılık teşkil etmeyecektir. Yönetim kurulunun veya üyesinin gündem dışı olarak görevden alınabilmesi ise ancak haklı sebeplerin varlığına bağlıdır. Bu noktada, “haklı sebep” TTK 413/2 maddesindeki gündeme bağlılık ilkesinin kanuni istisnalarındandır. Haklı sebeplerin ne olduğu kanunda açıkça düzenlenmemiş olup, madde gerekçesinde ve Genel Kurul Toplantı Yönetmeliği m. 25/I, ç hükmünde de, örnekleme yoluyla sayılan haller ve benzeri durumlar her somut olayın özelliğine göre değerlendirilecektir. Somut olayda, 31.03.2016 tarihli genel kurulun 4 nolu gündem maddesinin finansal tabloların okunması ve müzakeresi, gündemin 8. maddesinin ise, yönetim kurulunca yapılan atamanın onaylanması ve boş üyeliklere üye seçimi olduğu anlaşılmaktadır. Yönetim kurulu üyelerinin görevden alınması ve yenilerinin seçimi TTK 413/3 maddesi uyarınca, finansal tabloların okunması ve müzakeresi ile ilgili olmasına göre, ilk bakışta bağımsız yönetim kurulu üyesi olan davacının görevinden azline ilişkin kararın gündem dışı alınan bir karar olmadığı düşünülse de; kararın alınış biçimi gözetildiğinde aynı sonuca varılması mümkün görülmemektedir. Zira, toplantı sırasında, hissedarlardan … A.Ş’nin temsilcisinin önerisi ile mevcut yönetim kurulu üyelerinden sadece davacının azline karar verilmiş ve azilden sonra finansal tablolar oy birliği ile kabul edilerek, yönetim kurulu üyeleri ibra edilmiştir. Bu durumda azil kararının artık TTK 413/3 maddesi kapsamında değerlendirilmesi TMK 2. maddesindeki dürüstlük kurallarına aykırılık teşkil ettiği kanaatine varılmakta olup, davalı bankanın azle ilişkin haklı bir sebebe dayanması gerektiği açıktır. Kararın içeriğinde, azlin nedenine ilişkin bir izahat bulunmamaktadır. Davalı tarafından yargılama sırasında da, haklı bir sebep olduğu ispat edilmediği gibi bu yönde bir iddia da ileri sürülmüş değildir. O halde, davacının bağımsız yönetim kurulu üyeliği görevinden azlinin haksız olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. TTK 364. maddesine göre, haksız azilde yönetim kurulu üyesinin tazminat hakkı bulunmaktadır. Doktrin ve yargı kararlarına göre, şirket ile yönetim kurulu üyeleri arasında sözleşmesel ilişkinin bulunduğu tartışma konusu olmamakla birlikte bu sözleşmenin niteliği konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Ancak Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, bu ilişkinin dayanağının vekalet sözleşmesi olduğu ve haksız azil halinde yönetim kurulu üyesinin tazminat hesabının vekalet sözleşmesi hükümlerine göre yapılması gerektiği vurgulanmaktadır. (Yargıtay11. Hukuk Dairesi 2016/3773 E- 2017/6778 K sayılı 30.11.2017 tarihli, 2016/3379 E 2017/5392K sayılı, 16.10.2017 tarih, 2015/12189 E- 2017/120 K sayılı 09.01.2017 tarihli ilamları) 6098 sayılı TBK’nın 512. maddesine göre, uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür. Kural olarak, davacı taraf sözleşmenin haksız olarak feshi halinde dönem sonuna kadar olan ücretini isteyebilir. Bu husus iş sahibinin temerrüdü halini kapsamaktadır. Ayrıca 6098 sayılı TBK 408.maddesinde, “İşveren, işgörme ediminin yerine getirilmesini kusuruyla engellerse veya edimi kabulde temerrüde düşerse, işçiye ücretini ödemekle yükümlü olup, işçiden bu edimini daha sonra yerine getirmesini isteyemez. Ancak, işçinin bu engelleme sebebiyle yapmaktan kurtulduğu giderler ile başka bir iş yaparak kazandığı veya kazanmaktan bilerek kaçındığı yararlar ücretinden indirilir.” hükmünü içermektedir. Bu durumda, davacının 2015 yılı genel kurulunda üç yıl için bu göreve seçildiği, görevini bir yıl ifa ettikten sonra azledildiğinden kalan iki yıllık süre için talepte bulunabileceği ancak TBK 408. maddesi kapsamında talep ettiği ücretinden indirilmesi gereken miktarın saptanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmediğinden, taraf vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Taraf vekillerinin istinaf başvurularının KABULÜ İLE, İstinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca, KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE, 3-Davacı tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının istek halinde davacıya iadesine, 4-Davalı tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının istek halinde davalıya iadesine, 4-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 09/12/2021