Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/507 E. 2021/1365 K. 11.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/507
KARAR NO: 2021/1365
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/12/2018
NUMARASI: 2014/1227 Esas – 2018/1363 Karar
ASIL VE BİRLEŞEN (İSTANBUL 31. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ 2014/258 E. SAYILI) DAVADA
ASIL DAVA: Alacak
BİRLEŞEN DAVA:Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/11/2021
Taraflar arasındaki asıl alacak-birleşen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
ASIL DAVADA: Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 11/01/2012 tarihli Perakende Dağıtım Sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin süresinin 5 yıl olarak belirlendiğini, ancak davalının herhangi bir neden göstermeden 01/08/2013 tarihinde, internet kanalıyla yolladığı fesih mesajı ile sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiğini, buna göre sözleşmenin 40 ay öncesinden feshedildiğini, müvekkilinin taraflar arasındaki sözleşmeye güvenerek Zonguldak’ta orman işletmesine ait bir depoyu 3 yıllığına kiraladığını, depo içerisinde davalının isteği doğrultusunda tadilat yaptırdığını, 8 kişiyi istihdam ettiğini, 9 adet el terminali aldığını, maddi ve manevi birçok yükün altına girdiğini, davalının sözleşmeyi tek taraflı olarak feshederken müvekkilinin stoklarında bulunan ve parası ödenmiş kavanoz grubu gıdaları geri almayı reddettiğini, bundan dolayı da müvekkilinin zarara uğradığını, müvekkili şirketin sözleşmeye güvenerek 9 motorlu araç ve 10 personeli ile şirketi donattığını, kısa süre içinde 1500 müşteriye ulaştığını, müvekkili şirketin 2012 net karının 293.078,16 TL, aylık ise 24.423,16 TL olduğunu, sözleşmenin süresinden önce feshi nedeniyle 40 aylık munzam zararının doğduğunu, müvekkilinin istihdam edilen personelin sözleşmenin fesih edilmesi nedeniyle maaşlarını ödeyemediğini, bu çalışanlarına kıdem tazminatı olarak 25.283,82 TL ödediğini, davalının akdi feshetmesinin ardından müvekkilinin deposunda bulunan ve parası ödenmiş sağlam malların davalıya 01/08/2013 tarihinde iade edildiğini, ancak davalının bu iadelerin bedeli olan 459.279,38 TL’yi 54 gün sonra ödediğini, arada geçen 54 günlük ticari faizini de talep ettiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakarı saklı kalmak kaydı ile; haksız fesih sebebiyle uğradıkları 37.202,23 TL; kiralanan deponun tadil ve tanzim edilmesi için harcanan 14.200,00 TL; fesihten sonra iade alınması gerektiği halde alınmayan kavanoz grubu ürünlere ödenen 4.500,00 TL;haklı sebep yokken Çaycuma ve Devrek ilçe bayiiliklerinin müvekkilinden alınarak Bartın bayiiliğine bağlanması sebebiyle uğranılan 6 aylık zarar toplamı 28.500,00 TL; sözleşme gereğince müvekkili şirketçe istihdam edilen 8 kişinin iş akitlerinin sona erdirilmesi sebebiyle ödenmiş bulunan kıdem tazminatı 25.283,82 TL; erken fesih sebebiyle 40 aylık munzam zarar karşılığı şimdilik 50.000,00 TL; sözleşmenin feshi ile iade alınan mal bedeli olan 459.279,38 TL’nin 54 günlük ticari avans faizi olmak üzere toşlam 134.402,00 TL’nin akdin feshi tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 26/11/2015 tarihli ıslah dilekçesinde, haksız fesih nedeniyle uğranılan munzam zarar karşılığı 50.000 TL’ye yönelik talebin 877.892,00 TL artırarak 927.892,80 TL’ye hükmedilmesini istemiştir.
CEVAP: Davalı vekili, davacı şirketin sözleşme hükümlerine uygun hareket etmediğini, beklenen performansı gösteremediğini, satış cirosunu yakalayamadığını, müvekkili şirket bakımından feshin haklı sebebe dayanmasına rağmen, sözleşme hükmü gereğince, davacıya 01/08/2013 tarihli e-mail ile bildirimde bulunularak sözleşmenin feshedileceğinin bildirildiğini, kaldı ki, sözleşmenin tarafların mutabakatı ile sona erdirildiğini, davacı tarafın bakiye alacağını almasına rağmen, ibraname ve mutabakat metnini imzalamaktan kaçındığını, tazminat istemlerinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
BİRLEŞEN DAVA: Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 11/01/2012 tarihli Perakende Dağıtım Sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin süresinin 5 yıl olarak belirlendiğini, ancak davalının herhangi bir neden göstermeden 01/08/2013 günü internet kanalıyla yolladığı fesih mesajı ile sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiğini, müvekkilinin 2.638 müşteriye ulaştığını, yapılan tek taraflı feshin hakkın kötüye kullanımı olduğunu, müvekkili şirketin 2012 yılında aylık net karının 24.423,16 TL olduğunu belirterek TTK 122 maddesi gereğince fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere şimdilik 1.000 TL denkleştirme tazminatının aktin feshi tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, davacı … Ltd.Şti ile davalı … A.Ş. arasında 11/01/2012 tarihli Perakende Dağıtım sözleşmesinin bağıtlandığı, sözleşmenin süresinin 5 yıl olduğu, sözleşmenin davalı tarafça tek taraflı olarak; sözleşmeden beklenen faydanın elde edilememesi ve önemli bir sözleşme bölgesinde beklenen satış cirosunun yakalanamaması gerekçesi ile 01/08/2013 tarihinde fesih edildiği, davalının fesihnameyi imzalamadığı, davalının iade alınan ürün bedeli olarak davacı tarafa 11/09/2013 tarihinde 459.279,38 TL ödediği taraflar arasında tartışmasız olduğu, tarafların ticari defter ve kayıtlarından, davacının kendisinden önce ve sonraki dağıtıcılara kıyasla düşük performans sergilediğinden söz edilemeyeceğinden davalı tarafça sözleşmenin haksız olarak fesih edildiğinin kabulü gerektiği, davacının aylık ortalama karı 21.907,68 TL olarak belirlenmiş olup, sözleşmenin 5 yıllık süresi dolmadan önce fesih edilmesi nedeniyle davacı 40 aylık karından mahrum kaldığı, buna göre, 40 X 21.907,68 TL= 876.307,20 TL mahrum kalınan karın tazmini istemekte davacının haklı olduğu, davalının 28/10/2013 tarihinde temerrüde düştüğü, davacının asıl davada kiralanan depo nedeniyle istediği tazminat, çalıştırılan 8 işçi nedeniyle istediği tazminat, kavanoz grubu ürünlere yapılan yatırım ve el terminali bedelleri için istediği tazminat taleplerinin davalının iskonto adı altında ödenen bedeller içinde bulunduğundan bu kısma yönelik taleplerin yerinde görülmediği, keza davacının iade alınan mal bedeli 459.279,38 TL’nin fesih tarihi olan 01/08/2013 den itibaren 54 günlük ticari faizi istemi yönünden de talebinin yerinde olmadığı, birleşen davada, davacının denkleştirme tazminatı talebinde yönünden ise, davacının davalı şirketin tekel hakkına sahip tek satıcı/dağıtıcısı sıfatını haiz olmadıüı bu nedenle TTK m. 122 anlamında aranan tek satıcılık yasal koşulunun bulunmadığı, davacının tazminat isteminin bu neden yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; hükme esas alınan 24.09.2018 tarihli bilirkişi heyet raporu usule aykırı olarak tanzim edilmiş olmakla birlikte, uyuşmazlığın esasına ilişkin olarak da karar verilmesi için yeterli olmadığını, heyette yer alan mali müşavir …’ın bilirkişilikten yasaklı olması sebebi ile itirazları karşılayan ek rapor alınamadığını, davacının performansındaki düşüklüğü nedeniyle sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini, aksi halde de, mahrum kalınan kar hesabında, davacının çıplak karı ve yeni bir iş bulması için gerekli makul sürenin gözetilmesi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesinin asıl davaya yönelik kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Asıl dava, perakende dağıtım sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle uğranılan menfi ve müspet zararın tazmini, birleşen davada ise, denkleştirme (portföy) tazminatı istemlerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Somut olayda, taraflar arasında 11.02.2012 tarihli 5 yıl süreli dağıtım sözleşmesinin davalı tarafından feshedildiği ihtilafsızdır. Uyuşmazlık, feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı ve haksız ise asıl davada davacının kar mahrumiyeti tazminatının hesap metodu noktasında toplanmaktadır. Taraflar arasındaki sözleşmenin “Fesih” başlıklı 17. Maddesinde; “İşbu sözleşme 11.01.2012 tarihinde imzalanmış olup aşağıdaki sebeplerden biriyle feshedilmediği sürece ancak her durumda, imza tarihinden itibaren en fazla 5 yıllık bir süre boyunca geçerli olacaktır: 1-Taraflardan herhangi biri, sözleşme süresi boyunca herhangi bir zamanda an az 1 ay önceden yazılı olarak bildirimde bulunmak suretiyle sözleşmeyi tek taraflı olarak ve herbangi bir sebep göstermek zorunda olmaksızın feshetmek hakkına sahip olacaktır. 2-Dağıtıcı, bu sözleşmedeki yükümlülüklerinden herhangi birini ihlal ettiği takdirde ve söz konusu ihlal, giderilmesi mümkün bir ihlal olup da …’nin ihlali bildiren ve ihlalin giderilmesi talebini içeren yazılı ihbarından itibaren 5 gün içinde düzeltilmezse … bu sözleşmeyi derhal ve tek taraflı olarak feshetmek hakkına sahip olacaktır. 3-Dağıtıcı’nın (yeniden yapılanma ya da birleşme amacıyla yapılanlar hariç) zorunlu ya da ihtiyari iflası halinde ya da dağıtıcının aciz haline düşmesi, alacaklılarıyla konkordatoya girmesi, malların tamamı ya da esaslı bir kısmının idaresinin resmi bir görevliye verilmesi durumlarında …’ nin bu sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirme hakkına sahip olacağını,” şeklinde belirtilmiştir. Her ne kadar davalı tarafça sözleşmede öngörülen önel verilerek sözleşme feshedilmiş ise de, Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır hükmü gereği, davalının sözleşmeyle kendisine tanınan fesih hakkını dürüstlük kurallarına uygun kullanıp kullanmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu bağlamda, davalı tarafça, sözleşme hükmüne dayalı olarak herhangi bir neden göstermeksizin sözleşmeyi feshettiğini ileri sürmüş ise de, yargılamada sunduğu cevap dilekçesinde, haklı fesih nedeni olarak davacının performansındaki düşüklüğü ileri sürmüştür. Bu durumda ispat külfeti üzerinde olan davalının, davacının performansının düşük olduğunu ve bunun davacının kusurundan kaynaklandığını, dolayısıyla sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini dosya kapsamı itibari ile kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca, taraflar arasındaki sözleşmenin haklı neden olmaksızın davalı tarafından feshedildiğinin kabulü gerektiğinden ilk derece mahkemesinin bu yöndeki gerekçesi ve değerlendirmesinde isabetsizlik bulunmadığından davalının bu yöndeki istinaf sebebi yerinde değildir. Ne var ki, sözleşmenin davalı tarafça haksız feshi halinde kural olarak davacının ifa menfaatine ilişkin kar kaybı zararı isteminde bulunma hakkı mevcut ise de, ilk derece mahkemesince, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, sözleşmenin sona ermesi gereken sürenin tamamı ve brüt kar esas alınarak mahrum kalınan kâr hesaplanmıştır. Başka bir ifadeyle, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında vurgulandığı üzere, davacının fesihten sonra aynı nitelikte bir işi bulabilmesi için gerekli makul bir sürenin tespit ettirilerek, belirlenecek bu süre için uğradığı kar kaybının hesaplanması, eğer davacı tespit edilen süreden önce aynı nitelikte bir iş bulmuşsa bu halde de fesihten söz konusu işi bulduğu tarihe kadar olan süre içinde uğradığı kar kaybı zararının davacının net karı üzerinden hesaplanarak hüküm altına alınması gerekirken yazılı şekilde kalan tüm sözleşme süresine ve brüt kara göre hesaplama yapılması doğru görülmemiştir. O halde, ilk derece mahkemesince, aralarında sektörden bir uzmanın da yer alacağı yeni bir bilirkişi kurulundan az yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda, gerekçeli ve denetime açık bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre bir karar verilmelidir. Öte yandan, asıl ve birleşen davalar bakımından hüküm fıkrasında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken, kısa kararda “ Davanın kısmen kabulü ile 876.307,20 TL’nin davalının temerrüt tarihi olan 28/10/2013’ten itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazla istemin reddine” denilerek HMK m.297 aykırı şekilde infazda tereddüt yaratacak şekilde hüküm tesisi de doğru değildir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile HMK 353(1).a.6 maddesi gereğince, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca, KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, 4-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK ‘nın 362(1)g. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.11/11/2021